Mehmet Barlas Cennet'i nasıl hak etti!

Üç yıldan bu yana NTV'de Emre Kongar ile Yorum Farkı programını sunan Mehmet Barlas, 'Aynı konulardan sıkıldım' diyor ve programın geleceğine ilişkin görüşünü açıklıyor. Görenler ise Barlas'a sabrından dolayı bir söz söylüyor. İşte o söz:

ABONE OL
GİRİŞ 09.02.2008 09:12 GÜNCELLEME 09.02.2008 09:12 MEDYA
Mehmet Barlas Cennet'i nasıl hak etti!

Serkan Kara'nın röportajı


Barlas, 3 yıldır devam eden programdan yorulduğunu belirtirken, "Herhalde sonu geliyor." dedi. Kongar'ın her tartışmada lafı laiklik ve türbana getirmesinden de sıkıldığını belirten ünlü gazeteci, "Ben farklı konulara girmeye çalışıyorum; ama dönüp dolaşıp ya laiklik ya türban konuşuyoruz. Aynı konuları konuşmaktan sıkıldım." diye konuştu. Barlas, programın bugüne kadar devam etmesini sabrına bağlıyor ve ekliyor: "Görenler 'çok sabırlısın' diyor. Hatta bir arkadaşım Kur'an'dan sabır ayetini okudu ve 'Cenneti garanti ettin' dedi."


Sizinle görüşeceğimi söylediğim insanlar, “Mehmet Barlas, Emre Kongar’a nasıl tahammül ediyor?’ diye sor” diye sormamı istedi benden...


Benim açımdan o, cumhuriyet muhafazakârı. Cumhuriyet muhafazakârı olduğunuz zaman bazı şeylere farklı bakarsınız. Mesela benim için laiklik, bir özgürlüktür. Demokrasinin, çok sesliliğin güvencesidir. Ama cumhuriyet muhafızlarına göre, muhafazakârlarına göre laiklik, seçkinlere ve orduya teslim edilmiş rejimin temel bir değeridir. Laikliğe benim baktığım açıdan baktığınız zaman; başı açığın/kapalının, ibadet edenin/etmeyenin, tanrıtanımazın ya da mütedeyyin bir insanın rengârenk düşünce ve inanç biçimi oluşturduğu güzel bir dünya. Ama laikliği rejimin bir aracı olarak gördüğünüz zaman, ‘Ya adam günde 5 vakit namaz kılıyorsa, ya bir gün cuma günleri tatil olsun derse. Namaz saatlerinde çalışmazsa, devleti de namaz saatlerine göre ayarlamaya çalışan müstakbel bir şeriatçı olursa’ diye bakarsınız. Ben herkesin inandığı gibi, düşündüğü gibi yaşamasından yanayım. Kimsenin kılığına, kıyafetine bakmam. Bu, Batı’da da böyledir.


Anayasa tartışmalarında anayasanın fotoğraflı olması öngörüldü. Bir hukukçu olarak sizin buna bakışınız nedir?


Çok enteresan olur; yani çizgi roman halinde bir anayasa. Örümcek Adam çizgisi gibi… O zaman sadece başörtüsüyle de kalmaz, birinci maddeden başlar.


Başörtüsü sorunu sizce nasıl hallolacak?


Hallolmayacak, 10 sene sonra yine konuşacağız.


Neden?


Önümüzde yerel seçimler var. Mesela Güneydoğu’da PKK da söylüyor; ‘Bu AK Partililer hem dini kullanıyor hem de belediyeleri kullanıyor, kömür falan dağıtıyor.’ diyorlar. Şimdi ne diyecekler? Başörtüsü konusunu yerel seçim için istismar ediyor, diyecekler. Eee MHP de şimdi buna ortak çıktı, şekli için… Hangisi daha dinci yarışması olacak. Konuşacağız bunları hep.


Yorum Farkı’na nasıl hazırlanıyorsunuz?


Tüm gün gündemi takip ediyoruz. Saat 19.00 gibi buluşuyoruz. Sadece haberleri izliyoruz ve konuşacağımız konuyu belirliyoruz. Ama ne yaparsak yapalım yine türbana geliyoruz.


Bazen çok sert tartışmalar çıkıyor, araya reklam giriyor. Sonra kamera arkasında neler oluyor?


Karşımızda seyirci var diye son derece nazik davranıyoruz, düşüncelerimizi ölçülü açıklıyoruz. Eğer seyirci olmaz, baş başa tartışırsak orada birbirimize hakaret de edebiliriz diye korkarız. Reklamda hemen kesiyoruz ve ‘iyi akşamlar’ deyip ayrılıyoruz.


Kavga ettiğiniz oldu mu hiç?


Hiç olmadı. Prensip kararı aldık. Programda konuştuğumuz konuları, program sonrasına taşımayacağız diye.


Ya dur şunu söyleyeceğim, dediğiniz an olmadı mı?


(Kahkaha atıyor!) Hayır, hayır, hiç içimde kalmadı. Öyle bir şey yapmıyoruz. Yaşını başını almış adamlarız, öyle karar aldık. Programdan önce de hiçbir şey konuşmuyoruz. Neyi tartışacağız, neyi konuşacağız diye. O anda, spontane gelişiyor her şey.


Bir kere devam ettirir gibi olmuşsunuz ama…


Evet, iki yıl evvel oldu öyle bir şey. Konuyu hatırlamıyorum, ama tatsızlık olacağı belliydi, hemen kestik. ‘Sen niye bunu dedin? Ben niye bunu dedim?’ dediğin zaman bitiyor.


Tartışıyorsunuz. Yarın yine tartışacaksınız, öbür gün bir daha… Bilerek sinir harbine girmek nasıl bir duygu?


Sinir harbine girmek değil, neticede bu bir şov… Hatta Walter Cronkite vardır meşhur Amerikalı sunucu ve kuramcı. Der ki, televizyona çıkan bir insan dünyanın en akıllı lafını söylese de, seyirciler kravatına bakar.


Programdan çıkınca ne yapıyorsunuz? Özel bir rahatlama yönteminiz var mı?


Ya eve geliyorum ya da bir yere davetliysem oraya gidiyorum. Yani rahatlamaya ihtiyacım yok, gerilmiyorum. Söylediğim gibi işin özü, profesyonelce yaklaşacaksınız. Bu bir gösteri sanatı... Televizyonda bir siyasi partiyi temsil etmiyoruz ki. Oy almak için ya da ölüm kalım savaşı değil ki. Bu, 20 dakika içinde belli konuları tartışmamız için bize verilmiş bir görev.


Birbirinizi sürekli olarak demagoji (lafebeliği) yapmakla suçluyorsunuz.


O bana çok söylediği zaman mecburen kullanıyorum.


Demagoji, bireyin karşısındakini anlamadığı ve altta kalacağını anladığı zaman konudan kaçmak için konuyu çarptırmasına deniyor. Buna göre programın geneline baktığımızda Emre Kongar’ın sizi hiç anlamadığı durumu ortaya çıkıyor. Sürekli demagoji yaptığınızı öne sürüyor.


Hani meşhur bir söz vardır. ‘Beni bir kişi anladı, o da yanlış anladı. O da sensin.’ diye. Aynı çevrenin insanıyız, nasıl orada ben ondan farklı düşünürüm diye çok şaşırıyor. İşte mahalle baskısı dedikleri bu!.. Bazı mahalleler farklı düşünenleri kabul etmiyor. Biz de aynı mahalledeniz, sen nasıl böyle düşünürsün diyerek şaşırıyor bana.


Bazı geceler öyle bir noktaya geliyorsunuz ki, ikiniz de tartıştığınız konunun avukatlığını yapıyorsunuz.


Onun ne düşündüğünü bilmiyorum, benim açımdan durum şu: Bu söylediğiniz şey münazara denilen ilkokul ve ortaokullarda karşılaşmalarda olur. Bir tezi siz alırsınız, diğer tezi öbürü alır. Yani ne olursa olsun, sizin tezinizin jüri tarafından daha fazla oy alması gerekir. Ben öyle bir şey algılamıyorum. Benim baktığım bir olay, bir konu üzerinde kendi görüşlerimi, bulgularımı, bilgilerimi yansıtayım izleyiciye. Gazetecilik görevini yapmaya çalışıyorum. Kazanmak, kaybetmek, gol atmak gibi bir şey söz konusu değil benim için.


Programda siz ekranın sağ tarafındasınız, Kongar sol tarafında. Bu, siyasi görüşlerinizin bir yansıması mı, yoksa öyle mi denk geldiniz?


Öyle denk geldik. Yok, yani öyle bir şey... Ama ters taraftan bakarsanız, ters çıkar.


Ama biz karşıdan bakıyoruz.


Ben içeriden bakıyorum.


Genel itibarıyla hemfikir olduğunuz görüşler neler?


Bizim anlaştığımız nokta, ikimizin anlaşamadığı! Anlaşamıyoruz yani.


Yorum Farkı daha ne kadar devam edecek?


Ya ben yoruldum. Herhalde sonu geliyor.


Son, bu sezon içinde mi?


Bilmiyorum tarihini, ama benim için program artık eskisi kadar cazip değil.


Niçin?


Yorulduğumu hissediyorum.


Sizi yoran tartışmalar mı, yoksa Emre Kongar mı?


Hayır, ikisi de değil. 3 sene bir program için televizyonda çok uzun bir süredir. Benim için uzun süren programlar var. Ben bir maraton koşucusuyum; ama yazıda. Asıl mesleğim yazarlık.


Programa ve ikinize gelen en büyük eleştiri, halkın sorunlarını değil de elitlerin sorunlarını tartışıyor olduğunuz...


Doğru olabilir; çünkü ben farklı konulara girmeye çalışıyorum; ama dönüp dolaşıp ya laiklik ya türban konuşuyoruz. Yani türban ve laiklik halkın konusu mu tam kestiremiyorum! Bir yerde, belki de ondan sıkıldım programdan, ondan bıktırdı. Ne yaparsanız yapın yine dönüp dolaşıp bu konuya geliyoruz. Bu beni sıkmaya başladı. Aynı konuları konuşmaktan sıkılmaya başladım. Aynı hikâyeyi iki kere dinleyemem ben mesela. Bir de benim hafızam güçlü. Üç sene önce söylediği bir kelimeyi tekrar ederse karşımdaki bana, bu bir tekrardır derim. Kemal Sunal filmini 15 defa seyredip acaba ne olacak diye sonunu merak etmem ki! Her gün laiklik, her gün başörtüsü, her gün türban sıkılırım. O belki beni sıktı.


***


Emre Kongar evrensel gerçeği bulduğunu sanıyor


Programın tutmasını benim sabrıma bağlıyorum. Hatta bir arkadaşım Kur’an’dan sabır ayetini okudu ve, ‘Cenneti garanti ettin’ dedi. İkimiz farklı insanlarız. Ben gazeteciyim, sürekli yarına bakarım. Bugünkü olaydan yarın ne olacak onu anlamaya çalışırım. Dünü genellemeye çalışırım. Oysa Emre Kongar, bir bilim adamı. O, evrensel gerçeği bulduğunu sanıyor. Evrensel gerçeği de neticede cumhuriyet muhafazakârlığında bulduğunu söylüyor.


(Zaman / Cumartesi)