MÜSİAD: Bankaların sistemi büyümeye engel

MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak 2013 raporunun finansman boyutunu anlattı. "Vurun abalıya" mantığıyla yaklaşılan bankacılık sektörüyle empati kuran rapor 2023 hedefleri için yeni finansman modeli öneriyor. Ayrıca taşeron sistemi için ise yeni öneriler yer alıyor.

ABONE OL
GİRİŞ 12.07.2013 10:10 GÜNCELLEME 12.07.2013 15:45 Özel Haber
MÜSİAD: Bankaların sistemi büyümeye engel

Hakan GÖKSEL'in söyleşisi

MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak, MÜSİAD'ın "Güven Ekonomisinde Büyümenin Finansmanı" raporunun ayrıntılarını  Haber 7'ye anlattı. Büyüme ve Finans başlıklarını ayrı ayrı masaya yatırdığımız raporun "büyüme"yi konu ettiğimiz kısmı büyük ilgi gördü.

Söyleşinin "Finansman" bölümü ise çok daha dikkat çekici başlıklar var. Son 10 yılda süper kârlar eden bankalar bugüne kadar "vurun abalıya" mantığı ile ele alındı. MÜSİAD raporu ise bu konuda yine ezber bozdu. "Türkiye'de artık faiz değil finansman konuşulmalı" gibi sıra dışı bir çıkışı ortaya koyan rapor  "Empati"yi ön plana çıkarıyor. Rapor hem reel sektör adına özeleştiri yapıyor hem de bankalarla empati kurup 2023 hedeflerinin finansmanı için çözümler öneriyor. Raporun diğer bir çarpıcı yönü de "Taşeron sistemden" 

ARTIK TÜRKİYE'DE FAİZ DEĞİL FİNANSMAN KONUŞULMALI

2001 krizinde batık bankalardan bugün dünyanın imrendiği, aşırı kar yapan bankalara geldik.  2008 krizinde kobilerin finansmana ulaşmalarında bir takım sıkıntılar yaşandı. Neticede bankalar da bu ülkede faaliyet gösteriyor. Bankalardaki bu para atıl durumda da o yüzden mi bu şekilde bir rapor ortaya koydunuz?

Biz son aylarda en sık sorulan sorulardan biri faizlerin yeterince düşük olup olmadığıydı. O zaman dedim ki, "faizlerin kaç olduğu eskisi kadar önemli değil" Çünkü faizler belirli bir aralığa sıkıştı. Bundan sonra "20 puan düşecek" diye bir gelişme söz konusu değil. Türkiye'nin bundan sonra konuşması gereken faiz değil, finansman sistemi olmalı.

Günlük bazda çarklar dönüyor. 2023 hedeflerimizde 2,5 kat büyüklükte bir Türkiye'den bahsediyoruz. Biz o Türkiye'ye hazırlanmazsak hedeflerin güzel olması, siyasi istikrarın olması, hükümetin hedeflerin arkasında tek başına durması da bir anlam ifade etmiyor.

YALNIZCA İSTİKRAR YETMEZ POZİTİF OLMALI

Siyasi istikrar işadamı için "olmazsa olmazı" olarak bilinir. Siz yetmez derken neyi kastediyorsunuz?

İşadamı yatırım yapmak için ne ister? Huzur, güven ve istikrar ister. İstikrar derken burada pozitif istikrardan bahsediyorum. Negatif istikrarları, Türkiye'nin sürekli baş aşağı gittiği dönemleri gördük. Gözümüzün önünde Mısır örneği var. Mübarek döneminde istikrar vardı ama negatifti.

Hükümet siyasi iktirarla beraber ekonomik istikrarı da sağladı. Kim ne derse desin eğer istikrar sağlanmasaydı son olaylarda faizin ve doların nerede olduğunu tahmin bile edemezdiniz.

Diğer bir husus işadamı teşvik edilmeyi ister. Hükümet geçen yıl güzel bir teşvik paketi hazırladı. Sektör ve bölge bazında son derece faydalı oldu. Çorlu'da stratejik bir yatırım yapıp Diyarbakır teşviklerinden yararlanabiliyorsunuz.

Son olarak da para... Peki parayı nereden sağlayacağız?  

Türkiye'nin tasarruf oranlarına baktığımızda yüzde 12-13 civarında yatırım oranı ise yüzde 22'lerde. Aradaki farkı nereden karşılayacağız? Alabiliyorsak sermaye piyasaları var. Henüz bizde o derinlik yok. Bankacılık sisteminde krediler 800 milyarlar civarında, borsaya baktığınızda 200 milyar...

MANİPÜLE EDİLMEYEN BORSA BİR ORTAKLIK SİSTEMİDİR

Borsadan kastınız halka arzlardan bahsediyorsunuz...

Düzgün çalışan bir borsa manipüle edilmiyorsa ortaklık sistemidir. Türkiye'nin eksik olduğu alanlardan birisi de budur. Bizim inancımızda kültürümüzde ortaklığın çok teşvik edildiğini biliyoruz. İki dürüst ortağın 3.sü Allah'tır diyen inanca sahibiz.

Kontrol edilebilir bir para piyasasında, borsadan sermayeye para alabilsek daha faydalı ama mümkün görünmüyor. Çaresiz ister katılım, ister kamu, ister özel olsun; bankacılık sisteminden para alacaksınız. Raporda dikkat çektiğimiz nokta burası.

BANKALAR PAŞALAR GİBİ KAR EDİYOR

Peki MÜSİAD tam da bu noktada ne diyor?


Diyoruz ki bankalar da biz de aynı gemideyiz. Onlar da neticede ticari işletme. Faiz, helal-haram kısmını karıştırmadan yalnızca finansman boyutuyla baktığımızda bankalar teminata kredi veren bir sistemle çalışıyor. Çok güzel bir buluşunuz olsa bile "beni ilgilendirmiyor tapuları getir" diyen bir bankacılık sistem var. Gelir gider tablosunun, nakit akışlarının çok iyi olmasının, çok iyi gelir sağlamasının önemi yok. "Tapu var mı, yok mu?" bankalar ona bakıyor. Tapudan teminatı aldıktan sonra üzerine karı ve masrafı koyuyor ve paşalar gibi kar ediyor.

TACİR GİBİ BANKALAR DA RİSK TAŞISIN

Öneriniz nedir?

2001 krizinde bankalar zarar ettiklerinde 72 milyon vatandaş faturasını ödedi. Bunu talep etmiyoruz. Bir tacir nasıl ticaret yaptığında risk taşıyorsa bankacılık da risk taşısın istiyoruz. Bankacılığın geçen yıl toplam karı 30 milyar dolar civarındaydı. Neredeyse Türkiye'de bütün işletmelerin elde ettiği kara eşit bir rakam.

Teminata kredi veren sistem işe değil gayrimenkule yatırmaların artmasına da neden oldu diyebilir miyiz?

Evet, elbette onun da payı var. Diğer taraftan bizim insanımız da mala mülke yatırım yapmayı seviyor.

BANKALAR RİSK TAŞISIN DERKEN NE KASTEDİLİYOR?

Peki bankacılık risk taşısın derken neyi kastediyorsunuz?

Bu sistemi bankalara zorla yaptırma söz konusu değil. Serbest piyasa dediğimiz bir sistem var. Biz empati yapıp kendimizi bankaların yerine de koyalım diyoruz. Finansmanı nasıl kanalize ederiz birlikte konuşalım. Bankalar da işletmelere "bilançolarını düzelt ki ben de bu bilançolara kredi verebilir hale geleyim" diyebilir. Böyle bir eleştiride haklılardır. Raporda bunun ayrıntısı da yer alıyor.

NESİL DEĞİŞMEDİKÇE BU KORKULAR DEVAM EDER

Yeni Türk Ticaret Kanunu şeffaf bilançoları sağlamadı mı?

Kanunlar bunu belirli şekilde zorlar ama her zaman açık kapılar vardır. Sistem içerisinde bu kapıları da kapatmak lazım! İşletme sahipleri hala sermayelerini "yarın ne olur ne olmaz" diye büyütmek istemiyorlar. Türkiye'de nesiller değişmediği sürece "yüksek enflasyon endişesi, dövizde fırlama vb" korkular devam ediyor. Tamamen psikolojik. 2001 yılında dolar 1,7 idi şimdi de 1,9 TL. 12 yıldır zıplamadı bir yere ama hala korku var. İnsanlarda da devlete güvensizlikten sermayeyi dışarıda tutma eğilimi var.

MÜSİAD olarak teklifiniz nedir?

Biz burada diyoruz ki bankacılık sisteminin düzgün bilanço isteğini işletmeler olarak karşılayalım. Bu da yetmez. 2001'de bankaların battığı dönemde, bankalara özel kanun çıkarıldı. Zimmet gibi ağır şartlar getirildi. Yani bankacılık para batırırsa ailesi de riskin altında. Bu kanunda yeni bir çerçeve çizilebilir. Bankacılık sektörü bu kanunun gözden geçirilmesini talep ederse biz de yanında yer alırız. Bunu yaptıktan sonra aynı gemideyiz ben nasıl risk taşıyorsam sen de kredide risk taşı deriz.

DİĞER TARAFTA BALLI PARA DURURKEN BANKA NEDEN TİCARİ KREDİ VERSİN Kİ?

Bu da yetmez diğer tarafta tüketici kredileri var. Faizler düşmüş şekliyle hala oran yüzde 2,2. Korkunç bir takam bakıldığında. Diğer tarafta ticari krediler var. Bu tabloda banka daha düşük faizli yatırımı neden finanse etsin ki, tüketici kredilerinde daha ballı para var…

Tabi tüketici kredilerinde bahsettiğiniz aylık rakam. Yıllık olduğun bileşik faizle birlikte yüzde 30'lara çıkıyor... Türkiye'de faiz düştü deniyor ama tablo ortada... 

Benim kullandığım kredi kartları var. Sürekli de düzenli öderim. Düzenli ödediğim için muhtelif bankalardan kart verelim teklifi geliyor...

ŞİRKETİME VERMİYOR KREDİ KARTIMA 300 BİN TL LİMİT AÇIYOR

Bankaların kart borcunu düzenli ödeyeni pek sevmediği bilinir ...

Bankalar düzenli ödeyeni pek sevmez haklısınız ama diğer taraftan da sırf kartımdan dolayı bana açılmış "300-500" bin liralık limitler var. Şirket olarak kredi limitine başvursam daha zor kredi tahsis ediliyor ona da teminat istiyorlar. Şirkete teminat istiyorlar ama verdikleri kartı düzenli ödediğim için platin müşteri sınıfına alıyor ve hemen kullanmak üzere limit veriyor çünkü orada ballı para var.

Eğer bankaların elinde bana teklif edildiği gibi bir para varsa ticari kredi finansmanında kullanılsın. Örneğin teşvik sisteminde olduğu gibi bankacılık sistemine de denilebilir ki "eğer yatırım finansmanı yapıyorsan sana ilave imkanlar verilecek…" Bu talepleri biz dile getiriyoruz ki bankacılık adına amacımızın kavga etmek değil, ülkeyi bir yerlere taşımak olduğu görülsün.

Sohbetimizde ağırlıklı olarak özel bankaları konuştuk bir de kamu bankaları var. Onlar için raporda ne öneriliyor?

Bir başka konu da kamu bankaları biz kamudan ne bekliyoruz. Devlet üretme çiftliklerinde olduğu gibi inek sağmasını istemiyoruz. Devlet ticari hayattan çıkmalı, belli kurumlarda düzenleyici olarak kalabilir. Daha fazla altyapı sağlasın, piyasa açıcı rol oynasın.

Geçmişte kamu bankalarını görev zararları ile hatırlardık. 10-15 sene öncesine giderseniz kamu bankası deyince karşınıza görev zararı çıkar. Bugün ise kamu bu işin arkasında sağlam durursa yöneticileri de düzgün yöneticiler olup adam gibi çalışırsa kamu bankalarının görev zararı etmediklerini gördük. İstiyoruz ki kamu bankaları da büyüme ve proje finansmanında biraz daha piyasa yapıcı rol oynasın.

ŞİRKETLERİN BÜYÜMESİNİN ÖNÜNE BANKALAR TAPULARLA DURUYOR

Proje finansmanı dediğiniz konuyu biraz daha açalım. Kastınız ticari hayata ilk defa gireceklerin projesi için mi yoksa uzun yıllar ticaret yapmış itibarı olan işletmeler mi?

Birinci dediğiniz kısım daha çok melek yatırımcı olarak biliniyor. Daha küçük sermayeleri ilgilendiriyor. Devlet buna ilişkin de teşvik getirdi. Melek yatırımcıya sermayenizden bir miktar öderseniz yüzde 75 gibi bir vergi muafiyetiniz var ama orada rakamlar küçük...

Raporda konu edindiğimiz girişim sermayesi olarak daha büyük rakamları kastediyoruz. Orta büyüklükte işletmeleri de içine alan 50-100 veya 200 bin liralık rakamları değil de biraz daha büyük rakamlardan bahsediyoruz.

Yürüyen bir sisteminiz var, işletmenizi büyütmek istiyorsunuz, ürettiğinize talep var. 240 ülkeye ihracat yapıyoruz. Pazarı görüyorsun işi büyütmek, makine, teçhizat almak yatırım yapmak lazım. Bunun içinde para lazım. Fizibiliteyi çıkarıyorsun ama banka için bunlar yeterli gelmiyor "bunlar çok güzel ama sen yine de tapunu ver" diyor. Biz teminat sıfır olsun demiyoruz ama makul seviyelere çekilsin istiyoruz.

TEMİNATTA BÖLGE AYRIMI

Bakın başka sorunlar da var. Türkiye'nin belli yerlerindeki teminatlar kabul bile görmüyor. Doğu ve Güneydoğu'da böyle bir sorun var. Diğer bölgelerde teminatların gerçek değerinin altında görülmesi var. 100 liralık eviniz 60 lira gösterilirse neredeyse iki kat teminat ödemek zorunda kalıyorsunuz.

Burada kamu bankalarının yol açıcı olmasını öneriyoruz. Onlar bu alana biraz yüklenirlerse ister istemez diğer bankalar da bu yönde hareket edecek. "Empati yapalım yol açıcı olalım" sözünden kastettiğim bu.

FAİZLİ BANKALAR NE KADAR YAPIYORSA KATILIM BANKALARI DA O KADAR YAPIYOR

Türkiye'de katılım bankaları var. Kuruluş nedenleri proje ve yatırım finansmanı. Diğer bankalarla kıyasladığınızda ise oranları, masrafları çok yüksek, avantajları az. Bu bankalar dediğiniz işlevi yerine getiremiyorlar mı?  

Katılım Bankaları bugün faizli bankalar ne kadar proje finansmanı yapıyorsa onlar da fazlasını yapmıyorlar. Kuruluş amaçları proje finansmanıydı. İlk başta bu işlevi yerine getirdiler ama o dönemde maalesef özel sektör tarafı da doğru değerlendiremedi ve paralar kaybedildi. Şu anda katılım bankalarının ağırlıkla yaptığı ticarettir, mal ticaretidir.  Yani "muraba" sistemidir. Ticarete aracılık etmektir. Proje finansmanı onlarda da yok. Bankacılık sektörünün tamamına baktığımızda katılım bankalarının payı yüzde 5,2 seviyesinde ama bu oranla mümkün değil. Yapabilmelerini istiyoruz heyecanla bekliyoruz.

SADECE BÜYÜME DEĞİL REFAH DA YAYGINLAŞMALI

Buraya kadar anlattıklarımız ile sınırlı değil raporumuz. Raporda " Büyüme tek başına yeterli değil refahın yaygınlaşması da önemli!" Türkiye'nin yüzde kaç büyüdüğü kadar bunun nasıl yayıldığı da önemli.

Son dönemde Çılgın projeler var. Onların rakamları bile akla ziyan rakamlar. Aynı günde 22 milyar avro ile 22 milyon doların konuşulduğu bir Türkiye'den bahsediyoruz. O rakamlara daha kolay finansman bulabilmek için bu projeler makul büyüklüklere bölünmeli.

Bölünürse finansmanı daha kolay sağlanır. Bir aksilik durumunda birden fazla firma yüklenici olacağı için projenin gerçekleşmeme riski de ortadan kalkar. O büyüklükteki projeleri yapabilecek firma var ama sayıları az. O firmaları koruyalım ama sayılarını da artıralım. Bu işleri 20 firma yapabiliyorsa bu sayıyı 100'e çıkaralım.

BÜYÜK PROJELER BÖLÜNSÜN BÜYÜK ŞİRKETLER ARTSIN

Kendimi büyük şirket yerine koyup sormak istiyorum. Büyük firma olarak bu işi alıyorum ama neticede ben de taşeronlara yaptırıyorum. Yine bir şekilde yansıtıyorum. Bu sistemle sizin dediğiniz arasındaki fark ne?

Çok güzel bir soru güzel bir noktaya temas ettiniz. Zaten taşeronlara yaptırırım demek zaten işi bir firma yapmıyor demektir. Sistemi birden çok firma yapıyor. Bu taşeronlar sistemin görünmeyen aktörleriyse eğer onları perdenin önüne çıkaralım ana yükleniciler arasına koyalım. Hep taşeron kalmasın bu iyi bir şey değil.

Havalanı ihalesini yapacak firma sayısı 3 taneydi. Ama 5'li konsorsiyumla girdi. Demek ki birileri de o yetkinliği kazanma imkanını elde etti.     

İşadamı şöyle bakar "Ben eğer kendime güveniyorsam birilerinin bana yetişmesinden sadece endişe etmem. Birisi bana yetişirken ben daha yukarılara tırmanmalıyım" diye bakmam lazım.

Derdimiz şu andaki ulusal firmaları uluslararası alana çıkaralım diğerlerini de ulusal hale getirelim. Bunu yapmanın yolu projeleri makul ölçülerde bölmekten geçer.

Üçüncü havalimanında bu uygulandı. Bu tür projelerde ihaleye katılan hepsinin iş bitirme zorunluluğu vardı. Orada denildi ki 4 kişi giriyor birinin iş bitirimi olması yeterli.

Bu çok mantıklıydı. Parası olan, teknik yeterliliği olan firmayım ama o iş bitirmem olmadığı için 500 sene o işin ihalesine girip alamam. Ama bu aşılırsa Türkiye'nin büyüme hızını artırır. Müteahhitlik alanında yurt dışında 33 firmamız var. Bunu 83 yapsak daha iyi olmaz mı? Söylediğimiz bu...

Bir tek bankacılık sistemine yüklenmedik. Devlete de diyoruz ki çok güzel özelleştirmelerin var, mega projeler var. Elbette bu projeleri 123 parçaya böl, yapılamaz hale getir demiyoruz. Bölünecek hale getirip daha fazla oyuncu girmesini sağlamasını istiyoruz. 

Hakan.Goksel@haber7.com
twitter.com/hakan_goksel

KAYNAK : Haber7