Üniversiteler kaliteli tarih eğitimi verebiliyor mu?
Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi Mart sayısında, üniversitelerde verilen tarih eğitimini muhtelif üniversitelerden sahasında uzaman araştırmacılara sordu, önemli tespitler ortaya koydu...
ABONE OLSon günlerde tarihe olan ilgi kadar; tarihle ilgili serzenişler, şikayetler ve tartışmalar da arttı. Tarihin doğru şekilde anlatılmadığı, tarihi karakterlerin ve olayların metalaştırıldığı, tarihçi yetiştirilemediği, tarihi mevzuların çarpıtıldığı gibi tartışmalar kamuoyunda geniş şekilde yer buluyor. Peki, tarih sahasındaki bu manzarayı şekillendiren asıl unsur nedir? Tarihi kaleme alanlar, tarihi anlatanlar nasıl yetişiyorlar? Kısacası, üniversitelerimiz olması gereken kalitede tarih eğitimi verebiliyorlar mı?
Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi "Üniversitelerde Tarih Eğitimi Yeterli mi?" başlığı altında önemli bir araştırmaya imza attı. Sahasında uzman akademisyenlere "Günümüzdeki tarih öğrencileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Dergide; "Günümüzdeki tarih öğrencileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Üniversitelerin tarih öğrencilerine sağladığı imkânlar yeterli mi? Tarih bölümü mezunları hakkında ne söylersiniz? Yurtdışındaki tarih eğitimini takip ediyor musunuz, ülkemizle kıyaslayabilir misiniz?" soruları ışığında tarih eğitiminin yeterliliğini sorgulanıyor.
Akademisyenler Tarih Eğitimine Nasıl Bakıyor?
Üniversitelerdeki tarih eğitiminin bir tablosunu çıkarmak için yöneltilen sorulara; Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nden Prof. Dr. Abdülkadir Özcan, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Azmi Özcan, 29 Mayıs Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Feridun Emecen, Medeniyet Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Hayrunnisa Alan, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nden Prof. Dr. İdris Bostan, Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nden Prof. Dr. Muammer Demirel, Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nden Prof. Dr. Necdet Öztürk, Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Tarih Bölümü'nden Doç. Dr. Bahri Ata ve Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi Tarih Bölümü'nden Doç. Dr. İsmail Hakkı Demircioğlu'danTürkiye'deki tarih eğitimine yeni bir şekil ve yeni bir yön verecek derecede önemli açıklamalar geldi.
Saha uzmanı akademisyenlerin tarih eğitimi konusunda üzerine en çok durdukları konu; 60'a yakın üniversitede tarih bölümünün eğitim verdiğini, 8 eğitim fakültesinde ise tarih eğitimi ana bilim dalının bulunduğunu ve 10 binden fazla gencin ise eğitim gördüğünü dikkat çekerek, "Lisans öğrenci sayısı çok fazla. Ancak kültürel ortam günümüzde bir Muallim Cevdet, Çağatay Uluçay, Sabri Ülgener gibi şahsiyetlerin yetişmesine imkan vermiyor. Tarihçilik pek çok meslekte olduğu gibi diploma işi değil bir gönül işidir" vurgusunu yapıyorlar.
Kaynak Dillerini Bilmek Şart
Prof. Dr. Abdülkadir Özcan tarihçilik üzerine şöyle dedi: "Tarihçinin evvela kaynak dillerini iyi öğrenerek bunu araştırmalarında kullanabilir hale gelmesi gerekecektir. Kaynaklara vukufu olmayan birine "tarihçi" denmesi ne kadar doğru olur, takdirlerinize bırakıyorum. Günümüzde değil kaynak dillerine, kitabî kaynaklara bile vâkıf olmadan, adeta kes-yapıştır şeklinde çok sayıda tarih kitabı yayımlanmakta ve müşteri de bulmaktadır. Ömründe bir defa arşiv ve kütüphaneye gitmemiş, hatta buraların bulundukları yeri bile bilmeyen kişilerin kendini "tarihçi" olarak takdim etmeleri hazin bir durumdur."
Prof. Dr. Muammer Demirel de yurt dışındaki eğitim anlayışını anlatarak üzerine şu önemli detaya dikkat çekti: "Avrupa ve Amerika'daki tarih programlarıyla Türkiye'deki programlar arasında hakikaten önemli farklılıklar görüyoruz. Türkiye'de siyasi tarih veya devlet tarihi olarak kısımlara ayrılmış tarih bölümleri. Ama dünyadaki tarih bölümlerinde devletten çok vatandaş tarihine doğru yöneliş var. Bugün İngiltere'de veya Amerika'daki önde gelen üniversitelerin tarih bölümlerine diğer devletlerin tarihiyle beraber içtimaî konular, sosyal ve ekonomik tarih okutuyorlar. Bizde tarih bölümleri henüz klasik dünyanın 1950'lerden önce takip ettiği programları takip ediyorlar."
Prof. Dr. İdris Bostan ise, tarih öğrencileri ve akademik kariyer üzerine fikirlerini verirken dil hususuna dikkat çekti: "Tarih öğrencilerinin mezun olmadan önce mutlaka Osmanlıcayı öğrenmeleri ve her çeşit arşiv yazısına aşina olmaları şart. Arapça ve Farsça'yı hiç olmazsa
başlangıç düzeyinde ve Osmanlıca için gerekli olduğu kadar öğrenmelidir. Maalesef mevcut müfredat yetersiz kalmaktadır. Bunlardan daha önemlisi öğrenci Osmanlıca öğrenmenin önemini kavramalıdır. Aksi takdirde iyi Osmanlıca okuyabilme becerisi sayesinde sadece eski metinlerin edisyon kritiği yapılarak bugün ünvanlar alınmakta ve bütün akademik hayat bunlarla meşgul olarak geçmektedir. Herhalde tarihçilik bu değildir."
Popüler Tehlike
Doç. Dr. Bahri Ata ise popüler tarihçilik konusuna şöyle yaklaşıyor: "Popüler olmak, akademik tarihçinin daha çok çalışmasına, daha çok okumasına ve daha çok araştırma yapmasına yol açar. Hiçbir akademik tarihçi, bayatlamış konularla muhataplarının karşısına çıkmak istemez. Ancak buradaki asıl tehlike şudur; akademik tarihçi, popülerliğini kullanarak uzmanı olmadığı tarih alanlarında da ahkâm kesme cüretini göstermemelidir."
Dergide "Akademik Tarihçilik Teklikede mi?" başlığıyla verilen detaylı bilgiyle birkaç yıldır uygulanmakta olan ÖYP (Öğrenci Yerleştirme Programı) sistemine de dikkat çekiliyor.
Ayrıca, dergide ilk yerli uçağı yapan ve uçuran Vecihi Bey'in başından geçenler, Çanakkale Savaşı'nın seyrini değiştiren Seyit Onbaşı'nın fakirlik içinde nasıl vefat ettiği, Hint Müslümanlarının Balkan Savaşlarında yardıma gelmeleri ve Yahya Kemal'in Jön Türkler ve İkinci Abdülhamid üzerine itiraflarını konu alan önemli makaleler dikkat çekiyor.
Şiirlerle Çanakkale Destanı kitapçığı da derginin yanında hediye ediliyor.