Yaycı: Türkiye Doğu Akdeniz'de MEB'lerini ilan etmelidir

Katıldığı bir programda gündeme dair açıklamalarda bulunan Cihat Yaycı, Doğu Akdeniz'de Münhasır Ekonomik Bölgelerinin ilan edilmesi gerektiğini söyledi.

ABONE OL
GİRİŞ 17.05.2021 10:04 GÜNCELLEME 17.05.2021 10:04 DÜNYA
Yaycı: Türkiye Doğu Akdeniz'de MEB'lerini ilan etmelidir
Yaycı: Türkiye Doğu Akdeniz'de MEB'lerini ilan etmelidir

Ahmet Sağlam’ın, YouTube’da hazırlayıp sunduğu “Konuşulmayan Gündem” programına katılan Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi Başkanı Doç. Dr. Cihat Yaycı çarpıcı açıklamalarda bulundu.

İTİRAZ GELEMEZ

Doç. Dr. Yaycı, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını koruması için Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölge sınırlarını ilan etmesi gerektiğini daha sonra konjonktür uygun olduğunda da bu sınırların anlaşmalarla teyit edilebileceğini buna Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nden (GKRY) başka bir itirazın da gelemeyeceğini ifade etti.

Doç. Dr. Yaycı, “bugün Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölgelerinin ilan edilmesine siyasetteki, bürokrasideki, akademide karşı çıkanların arkasında Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) lobileri ya da baskıları vardır, tabii bir de kripto  FETÖ’cüler vardır” dedi.

MAVİ VATAN TARİHİ BİR GEÇMİŞİ OLAN DENİZ VATANIDIR

Türk Deniz Vatanı’nın Çaka Bey’den de önce başlayan tarihi bir arka planı olduğunu söyleyen Doç. Dr. Yaycı, “bu tarihi birikimi bir tarihe indirgemenin bütün bir tarihi geçmişe büyük bir egoizm içinde haksızlık etmek” olacağını ifade etti.

Günümüzde Türk Deniz Vatanı’nı kendi tanımıyla “ilan edilmiş ya da ilan edilmesi öngörülen Türk deniz yetki alanları” olarak tanımlayan Doç. Dr. Yaycı, Türk Deniz Vatanı’nını Türkiye’nin Mîsâk-ı Millî’si olarak tanımladı.

TÜRKİYE'YE A4 KAĞIDI ÜZEİRNDEN İKİ BOYUTLU OLARAK BAKILDI

En büyük eksikliğimizin devletler hukuku başlığı altında ele alınan deniz hukukçusu ile deniz haritacılığı bilen hukukçu eksikliği olduğunu ifade eden Doç. Dr. Yaycı, "Deniz hukukçuluğunun sadece hukuk ile veya coğrafya ile ya da haritacılıkla ele alınamayacağını bunun ancak üçünün bir araya gelmesiyle ve pratikle ele alınabileceğini ifade etti. Daha önce haritada Türkiye’ye A 4 kâğıdı üzerinde iki boyutlu olarak bakıldığı için Türkiye’yi düz bir hat üzerinde uzanıyor gibi gördüklerini ve bundan dolayı da harita üzerinde dik hat çizerek karşılıklı kıyımızın Mısır ile olduğunun düşünüldüğünü ve bu yanlış bilginin Türkiye’yi yıllarca Mısır’a mecbur bıraktığını ama Mısır’la da ciddi bir görüşmenin yapılmadığını söyleyen Doç. Dr. Yaycı, Yunanistan’ın ise Mısır ile 18 yıl görüşme yaptığını” ifade etti.

KADDAFİ DÖNEMİNDEN BERİ

"Eğer Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bizimkiler gibi düşünseydi sadece Mısır ile karşılıklı kıyısı olurdu oysa onlar dairevi düşünerek münhasır ekonomik bölge ilan etmişlerdir” diyen Doç. Dr. Yaycı, bunun farkına vardığını ve üzerine çalıştığını, Kaddafi döneminde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bunu bizzat Kaddafi’ye anlattığını Kaddafi’nin de olur dediğini fakat Arap Baharı‘nda Kaddafi devrilince konunun 2019 yılına kadar kaldığını ve 2019 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi iradesiyle Türkiye-Libya deniz yetki alanları anlaşmasının imzalandığını vurguladı.

Devletler faydacı olmalıdır. Mısırla görüşmenin bize ne zararı var? Bize bir zararı yok ama başkasına zararı var diyen Doç. Dr. Yaycı, Yunan medyasını yakından takip ettiğini ve Türkiye ile Mısır görüştüğünde Yunanistan’ın Mısır’a Türkiye ile görüşmesin diye baskı yaptığını ifade etti. Devletlerin uluslararası ilişkiler bağlamında ideolojisi, dini, kalıcı dostlukları ve düşmanlıklarının olmayacağını, devletlerin kalıcı menfaatlerinin olması gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Yaycı, uluslararası ilişkilerin şahsileştirilemeyeceğini çünkü atılan ve atılacak her adımın geçmiş ve gelecek nesilleri bağlayacağını vurguladı.

BU HEBA EDİLEMEZ

Doç. Dr. Yaycı, devletler arasında anlaşılamayacak konuların hep olacağını fakat onların üzerinde durmadan anlaşılan konulara yoğunlaşarak anlaşılan konular üzerinde çalışma yapılması gerektiğini söyledi. Deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusunda Mısırla küs olunduğunda iki tane Kıbrıs Adası büyüklüğünde, İsrail’le küs olunduğunda ise bir tane Kıbrıs adası büyüklüğünde deniz alanı kaybedileceğinin altını çizen Doç. Dr. Yaycı, “petrolün ve doğalgazın çoğunluğunun denizlerden çıktığı gerçeği ortadayken bu heba edilemez ama anlaşılamayan konularda mücadele etmek istenildiği gibi mücadele edilebilir” dedi.

MISIRLA DA ANLAŞILIR MI DEMEK...

Mısır, İsrail ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de anlaşmasının üç ülkenin de menfaatine olduğunu sadece Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin menfaatine olmadığını çünkü Türkiye’nin bu ülkelere Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin verdiğinden daha fazla deniz yetki alanı verdiğini karşılığında ise daha fazla deniz yetki alanı aldığını söyleyen Doç. Dr. Yaycı, “bu gerçek ortadayken Mısır’la da İsrail’le de anlaşılır mı demek şeytanın sağdan yaklaşmasıdır” dedi. Ayrıca “Yunan’ın, Rum’un, Yahudi’nin Mısırla iyi olmasının ne Mısra ne de Türkiye’ye faydasının olmayacağını söyleyen Doç. Dr. Yaycı, kültür olarak birbirine çok yakın çoğunluğu Müslüman iki toplumunun birbiriyle iyi olmasının gayet normal” olduğunun altının çizdi.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin boğazlardaki tapusudur söylemi sloganik ve son derece yanlış bir söylemdir.

MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ

Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin boğazlardaki tapusudur söyleminin sloganik olduğunu, bu söylemle sadece taraftar bulunabileceğini ayrıca bu tapu söyleminin son derece yanlış bir söylem olduğuna değinen Doç. Dr. Yaycı, bu söylemlerin uluslararası ilişkilerde çok tehlikeli olduğunun da altını çizdi. Tapu kavramının uluslararası ilişkilerde ve devlet hukukunda olmadığını, bunun sadece özel hukukta olduğunu, eğer buna tapu derseniz Montrö Sözleşmesi ortadan kalktığında boğazlarında elden gidebileceği anlamının çıkacağına değinen Doç. Dr. Yaycı, Montrö Sözleşmesi’nin bir sözleşme olduğunu ve egemenliğin hiçbir zaman bir sözleşme ile tesis edilemeyeceğini, sözleşmenin sadece geçiş rejimini düzenlediğini ifade etti.

Doç. Dr. Yaycı, Marmara Denizi’nin bir iç deniz olduğunu boğazların da ulusal boğaz olduğunu, dolayısıyla iç su rejime tabi olduğunu ama Montrö Sözleşmesi ile Türkiye’nin uluslararası barış ve güvenliğe katkıda bulunmak amacıyla boğazlardan geçiş rejiminde birtakım istisnalar sağladığını belirtti. 1936 yılında Türkiye’nin o gücü ile Montrö Sözleşmesi ile büyük bir başarı elde ettiğini vurgulayan Doç. Dr. Yaycı, “Türkiye yeterince güçlü olsaydı bu boğazları iç su rejimine tabi kılmak istemez miydi?” dedi. Doç. Dr. Yaycı sonuç olarak Montrö Sözleşmesi’nin zamanında yapılmış iyi bir anlaşma olduğunun ve devamında yana olduklarının altını çizerken, Kanal İstanbul veya başka isimle bölgeye açılacak kanalların Montrö Sözleşmesi’ne tabi olacağını ifade etti. Çünkü Montrö Sözleşmesi’nde geçiş rejiminin üç coğrafyadan oluştuğunu bunların Çanakkale Boğazı – Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı olduğunu, eğer geçişte bunlardan birisini kullanarak Karadeniz’e geçilirse ya da Karadeniz’den çıkılırsa Montrö Sözleşmesi’ne tabi olunacağını ifade etti. Ama kanalda Türkiye’nin kılavuz almayı zorunlu tutabileceğini, geçişlerden ücret alabileceğini yine bazı haklara sahip olabileceğini belirtti. Doç. Dr. Yaycı kanalı yapıp yapmamanın ise Türkiye’nin egemenlik hakkı olduğunun altını çizdi.

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR