“YTB Türkçe Ödülleri” yarışmasında kitap desteği kazanan genç yazarlar eserlerini anlattı

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın (YTB) “YTB Türkçe Ödülleri” yarışmasında kitap desteği kategorisinde dereceye giren yazarlar eserlerinin yazım sürecini ve yurt dışında yaşayan gençlerin edebiyat, sanat ve Türkçe’ye olan ilgilerini anlattı.

ABONE OL
GİRİŞ 18.11.2020 01:49 GÜNCELLEME 18.11.2020 01:56 EĞİTİM
“YTB Türkçe Ödülleri” yarışmasında kitap desteği kazanan genç yazarlar eserlerini anlattı
“YTB Türkçe Ödülleri” yarışmasında kitap desteği kazanan genç yazarlar eserlerini anlattı

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'nın (YTB) “YTB Türkçe Ödülleri” yarışmasında kitap desteği kategorisinde dereceye giren yazarlar eserlerinin yazım sürecini ve yurt dışında yaşayan gençlerin edebiyat, sanat ve Türkçe'ye olan ilgilerini anlattı. Yurt dışındaki üçüncü ve dördüncü kuşağın sanat ve edebiyat alanındaki çalışmalarının her geçen gün arttığını söyleyen genç yazarlar, onları birleştiren unsurun ise Türkçe olduğuna dikkat çekti.

 

 

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) tarafından yurt dışında yaşayan vatandaşların anadilleri olan Türkçe konusundaki yetkinliklerini ve ifade kabiliyetlerini attırmaları amacıyla hazırlanan YTB Türkçe Ödülleri yarışmasında kitap desteği kategorisinde dereceye girenlerin eserleri okuyucularla buluştu. Kitap desteği almaya hak kazanan yazarlar eserlerinin yazım sürecini ve diasporada yaşayan vatandaşlar olarak; edebiyat, sanat, gurbet, göç ve anadil kavramlarının kendilerinde uyandırdığı çağrışımlardan bahsetti.

 

 

Viyana'da dünyaya gelen şimdilerde ise Viyana Üniversitesi'nde Alman Dili ve Edebiyatı bölümünde yüksek lisans yapan “Hücreden Sızan” adlı öykü kitabının yazarı Belkıs Kılıç kitabını ve Türkçe'nin önemini anlattı. YTB'nin Yazarlık Akademisi sayesinde öykü üzerine yoğunlaştığını söyleyen Kılıç, YTB Türkçe Ödülleri'nde kitap desteği kategorisinde dereceye girerek keyifli bir basım sürecinin ardından kitabının okuyucularla buluştuğunu belirtti.

Karantina dönemini öykü yazarak faydalı bir şekilde geçirdiğini ifade den Kılıç, “YTB Türkçe Ödülleri 2020'ye Öykü kategorisinde katılmaya niyetlenmiştim. Sonradan kitap desteği kategorisinde de katılabileceğimi öğrendim. Strazburg'da katıldığım YTB Yazarlık Akademisi'nde hocalarım yazdığım denemenin bir öyküyü andırdığını dile getirmişler ve öykü de kaleme alabileceğimi söylemişlerdi. Bunun üzerine ben de öykü üzerinde yoğunlaşmaya başladım. Uzun bir süre öykü okudum ve ardından yazmaya başladım. Yarışmada kitap desteğini almaya hak kazanınca öykülerimin kitaplaşma dönemi başladı” diye konuştu.

TÜRKÇE, HAYKIRMAMA MÜSAADE EDEN TEK ARAÇ

Türkçe yazarak kendini daha iyi ifade ettiğine dikkat çeken Kılıç, “Acımı da sevincimi de en samimi ve içten şekilde yansıttığımı düşündüğüm dil Türkçedir. Türkçe bana ait olmak istemeseydi hissedemezdim. Hissedemediğimi tabii olarak tarif edemez ve yazamazdım. Türkçe, haykırmama imkan veren tek araç. Türkçe, yazarak kendimi ifade edebildiğim ve benliğimi açıkça ortaya koyabildiğim tek dil. O olmasaydı kendimi nasıl yaşayan bir varlık olarak atfedebilirdim bilemiyorum” dedi.

Fransa'nın Mont-Saint-Martin şehrinde doğan ve Lorraine Üniversitesinde Psikoloji eğitimine devam eden “Arafta Uçan Kelebekler”in yazarı Ecem Tuba Hızarcı ise, diasporadaki gençler arasında edebiyatla, sanatla ve düşünceyle ilgilenenlerin çoğaldığına dikkat çekti.

Küçüklüğünden beri yazdığını dile getiren Hızarcı, son yıllarda Türkçe ile duygu ve düşüncelerini farklı şekillerde ifade etme fırsatı yakaladığına vurgu yaptı. “Türkçe yazmak yeni renklerle tanışmama sebep oluyor bazen, yazdığım dile göre elime farklı bir duygu paleti alıyorum” diyen Hızarcı, “Küçüklüğümden beri yazıyorum ancak yazılarım çoğunlukla Fransızcaydı. Son yıllarda Fransızca ve Türkçe yazılarım eşit duruma geldi. Okuduğum kitaplar hem Fransızca hem Türkçe oluyor ancak ilk başlarda Fransızcaya daha çok odaklanıyordum. Türkçe yazdığım hikayeler genellikle kısa oluyordu ve göstermeye utanıyordum. Türkçe yazılarımın çoğaldığı dönemde duygularımı ve düşüncelerimi farklı bir şekilde kelimelere dökmek istiyordum, iki ana dilimle aynı anda yazınca farkına varmadan belirli duyguları dönem dönem belirli bir dilde ifade etmeyi tercih ettiğimin farkına vardım” şeklinde konuştu.

DİASPORADAKİ GENÇLER EDEBİYATLA VE SANATLA DAHA ÇOK İLGİLENİYOR 

YTB'nin desteğiyle diasporadaki gençler tarafından hazırlanan Telve dergisine de değinen Hızarcı şunları kaydetti: “Adım atmak için bazılarımızın desteğe ihtiyacı var, ben bu desteği gördüğüm için cesaretlendim; bir çoğumuz için aynı durum söz konusu bence. Günümüzde bunlara daha çok dikkat etmeye başlıyoruz, edebiyatla, sanatla ve düşünceyle ilgilenenler çoğalıyor, bu çok güzel ve gurur verici. YTB'nin başlattığı Telve dergisi gençlere verilen bir motivasyon mesela, hepimiz bizlerle aynı duyguları paylaşan kişilerle yalnız olmadığımızı görüyoruz, bu yolda ilerleme isteğimiz daha da güçleniyor.”

Münih'te dünyaya gelen Ludwig -Maximilians-Universitat Munchen'de bilişsel ve kültürel dil bilimi alanında yüksek lisans yapan “Bir Bardak Su” kitabının yazarı Elif Güney de diasporada yaşayan bir yazar olarak gurbet, göç, anadil ve sınır kavramlarının ne anlamlara geldiğini anlattı.

YTB'nin yazarlık akademisine katıldıktan sonra düzenli bir şekilde öykü yazmaya başladığını söyleyen Güney, yazarlık akademisinde farklı yazarlarla tanışma fırsatı yakaladığını ve bu sayede yazarlık hakkında verimli bir eğitim aldığının altını çizdi. Yurt dışında yaşayan üçüncü ve dördüncü kuşakta edebiyat ve sanata karşı ilginin gittikçe arttığına işaret eden Güney, “Türkiye'den Almanya'ya gelen birinci neslin edebiyat ve sanat gibi konularla fazla ilgilenecek zamanı olmadığını düşünüyorum. Hem dil eksikliği hem kendilerini misafir olarak görmeleri ve çalışma koşulları bu konuda etkili olmuş olabilir. Fakat gözlemlediğim kadarıyla üçüncü ve dördüncü kuşakta edebiyat ve sanata karşı ilgi gittikçe artıyor” dedi.

SINIR KAVRAMININ HAYATIMDA ÖNEMLİ BİR YERİ VAR

Almanlara göre göçmen anne babanın Almanya'da doğmuş çocuğu olduğunu, Türkiye'dekilere göre ise gurbetçi anne babanın çocuğu olduğunu aktaran Güney, “Her sene arabayla Türkiye'ye gittiğimizden ve birçok sınırdan geçtiğimiz için sınır kavramının da hayatımda önemli bir yeri var. Özellikle Türkiye sınırından girerken Türkiye'ye kavuşma duygusu tarif edilemez. Sınır kavramı bende hasret ve ayrılık gibi anlamlar uyandırıyor. Göç ve gurbet gibi sözcükleri hüzünle bağdaştırıyorum. Fakat yazdığım yazılar sadece bu kavramların etrafında dönmüyor. Genellikle Avrupa'da yaşayan insanları ve hayatları öykülerimde konu ediyorum” dedi.

ŞİİRİ KILDAN İNCE BİR KÖPRÜYE BENZETİYORUM

Almanya'nın Berlin şehrinde doğan Berlin Freie Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan “Baktığım Kadar” adlı şiir kitabının yazarı Ertuğrul Sabuncu ise, hayatındaki şiirin yeri ve öneminden bahsetti.

Yazı ve kitapla her daim iç içe olan bir ailesi olduğunu belirten Sabuncu, Türkçeyi ise ‘iyiliğin dili' olarak tarif ediyor. Sezai Karakoç'un eserleriyle tanıştıktan sonra çevresine daha dikkatli baktığını ifade eden Sabuncu, “Yazı ve kitapla her daim iç içe olmamdaki temel etken ailem oldu. Evin ihtiyaçlarından kısıp bana kitap aldıkları günleri hatırlıyorum. Tabi bunları büyüyünce fark ediyorsunuz. Zamanla insan kendi tercihleriyle farklı kitaplara da yönelebiliyor. Benim bu manada en ciddi ve etkileyici yolculuğum Sezai Karakoç'un eserleriyle tanışmamla başladı. Sanırım o günden sonra çevreme daha dikkatli bakmaya başladım Şiirin derinliğini ve kudretini seviyorum. Belki bir uçağı düşüremez ama pilotun kafasını karıştırır gibi bir ifade okumuştum şiir hakkında. Bu sözü çok seviyorum. Bazense şiiri kıldan ince bir köprüye benzetiyorum. Yazdığım bir şiirin ilk olarak Berlin'de çıkan Köprü Dergisi'nde yayımlanması da bu işin bir esprisi olabilir” dedi.

Avrupa'daki Türkleri bir arada tutan ve derleyip toparlayan unsurun Türkçe olduğunu bildiren Sabuncu, “Kollar sıvanmış, canla başla bir medeniyet inşa ediliyor. En başında huzur ve barışın durduğu, ırkçılığın ve ayrımcılığın yer bulamayacağı bir toplum için çaba sarf ediliyor. İşçisinden akademisyenine kadar her alanda maddi ve manevi bir seferberlik görebilirsiniz. Bugüne kadar bizi bir arada tutan, düştüğümüzde derleyip toplayan, sarf ettiğimiz gayretlerin belkemiği asla maddi statümüz değil, Türkçe olmuştur” dedi.

YAZMAYA BİR KAĞIT PARÇASIYLA BAŞLADIM 

Belçika'nın Genk şehrinde doğan Belçika'da bir kamu kurumunda çalışan “Mavi Defter” kitabının yazarı Zeynep Zuhal Kılınç da yazarlığın kendisi için ne ifade ettiğinden bahsetti.

Öykünün kendisi için en güzel ifade etme biçimi olduğunu vurgulayan Kılınç, “Yazmak elbette kurallı bir iştir. Bu yolda daha öğreneceğim çok şey var. İyi bir yazar olmaktan çok kendimi en iyi nasıl ifade edebilirim diye düşünüyorum. Mânâ ve derinliğin kaybolduğu bir dünyada, gözlerine bakıp konuştuğumda çok başka bir dünyada olan insanların alakasızlığından kaçmak için yazıyorum aslında. Kelimelerin başlıca derinlikleri var, bunları bir de bir cümleye koyduğunuzu düşünün ve okuyan birinde uyandıracağı heyecanı da ekleyin, müthiş bir şey bence! Benim amacım gördüklerimi, hissettiklerimi ve ‘muhakkak bilinmeli, gün yüzüne çıkmalı, anlaşılmalı!' dediğim şeyler üzerine yazmaktır” dedi.

Kılınç, YTB'nin “Türkçe ödülleri” kapsamında kitabının çıkmasından dolayı da memnuniyet duyduğunu dile getirerek emeği geçenlere teşekkür etti.

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR