Bilim Kurulu Üyesi Ateş Kara'dan dikkat çeken Ercüment Ovalı açıklaması

Bilim Kurulu Üyesi, Prof. Ateş Kara, koronavirüsle mücadelede gelinen son noktayı değerlendirdi. Ramazan ayı ile koronavirüs önlemleri arasındaki ilişkiyi anlatan Prof. Kara özellikle eldivenin verdiği sahte güvene dikkat çekerek fırıncıları uyardı: Eldiven takmayın, ellerinizi her fırsatta sabunlu suyla yıkayın, bunu yapamıyorsanız mutlaka el antiseptikleriyle dezenfeksiyonu sağlayın

ABONE OL
GİRİŞ 25.04.2020 11:15 GÜNCELLEME 25.04.2020 12:10 GÜNCEL
Bilim Kurulu Üyesi Ateş Kara'dan dikkat çeken Ercüment Ovalı açıklaması
Bilim Kurulu Üyesi Ateş Kara'dan dikkat çeken Ercüment Ovalı açıklaması

Habertürk televizyonunda katıldığı programda Kübra Par'a konuşan ve merak edilen soruları yanıtlayan Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, Prof. Dr. Ercüment Ovalı'nın çalışmaları hakkında da değerlendirmelerde bulundu. Kara, "Bizim savunma sistemimiz koronavirüslere karşı çok etkili bir cevap vermiyor. Bazı virüsler vardır, vücut ona bakar, 'bu çok önemli problem değil çok da ciddiye almayayım' diyebiliyor. Koronavirüsü zayıflatıp da verdiğimizde vücudumuzun cevap vermeme oranı yüksek. Prof. Ovalı'nın çabası önemli. Ancak öldürerek verdiğimizde vücudun cevap vermeme olasılığı çok yüksek. Bir olumsuzluk anlamında değil ama bunu aklımızda tutalım. Koronavirüslerin özellikle yeni koronavirüsün hayvanlarda tam olarak nasıl seyrettiğini bilmiyoruz. Hayvan deneyini nasıl yapacağımızı, çıkacak sonucun insanlar için geçerli olup olmayacağını bilmiyoruz. Sayın Ovalı onu deneyecek ama denediğinde sonuç alamama ihtimali yüksek. Güzel bir nokta, iyi haber ama çok ciddi anlamda kısıtlayıcılığı var" ifadelerini kullandı.

 

Bilim Kurulu Üyesi Prof. Ateş Kara'nın açıklamalarından satır başları:

 

"TEDAVİ EDİLEN HASTALARIMIZIN SAYISI ARTIYOR"

Hep birlikte evdeyiz. Ramazan'ın ilk günündeyiz. Güzel bir haberle başladık. İlk defa gün olarak baktığımızda iyileşen hasta sayımız, yeni tanı koyduğumuz hasta sayısından fazla. Toplum içerisinde virüsün yayılımında öyle bir noktaya geldik ki, artık vaka sayımızda belli oranda azalma olduğunu görüyoruz. İyi olan hastanedeki hasta sayımız azalmaya başladı. Büyük grubunu da başarılı tedavi ile evlerine gönrderiyoruz. Bu kırılma noktası. Vatandaşlarımızın kurallara sıkı sıkıya uymaları önemli, sağlık çalışanlarımızın da çabaları önemli. Bundan önce bizim vaka sayımız çoktu. Hastaneye yatan vaka sayımız fazlaydı. Bugün yeni koyduğumuz vaka sayısı onlardan daha az anlama geliyor. Biz başarıyla hastalarımızı taburcu edebiliyoruz. Canımız yanıyor, hayatını kaybedenler var. Gönül istiyor ki kimse hayatını kaybetmesin ama kayıplarımızda da azalma var. Türkiye erken ilaç tedavisine başlayan bir ülke oldu. Böyle olunca da hastalarımızın yoğun bakıma gitme ihtimali azalıyor. Bu da bize tedavide erken eve gönderme başarısını sağlıyor. Tedavi edebildiğimiz hastaların sayısı gittikçe yukarı doğru çıktı.

"HAZİRAN AYINDA BİR PARÇA RAHATLAMA SAĞLARIZ"

Pik noktası dediğimiz en tepeye gelip, aşağıya döndüğü noktadır. Şimdi biz artık aşağıya doğru inme noktasına geldik. Son beş gündür de aşağıya inme eğilimi devam ediyor. Bizim yokuş aşağıya giden kontrolsüz giden bir aracımız vardı. Bu araç her an hızlanarak gidiyordu. Yeni tanı koyduğumuz vaka sayımız aşağıya doğru hızlanarak gidiyordu. Biz şu anda önce aracın hızının sabitlenmesini sağladık. Bizim aracımız belli bir hıza ulaştı ve sabit kalıyor. Pik noktası artık aracın hızının azalmaya başlaması. Şu günler kırılım günleri. Bu rakamlar 3 bin, 2 900 giderse, aradaki hızımızı kontrolümüzü kontrol edip yavaşlatıyorsak, başarılıyız. Bu rakamlar bizim için iyiye işaret ama asla ve asla kurallarımızdan vazgeçmememiz gerekiyor. Önce eğimin nasıl olacağını görmek istediğimizi söylemiştik. Rakamlar bizim istediğim yöne doğru kaymaya başlıyor. Bunun için büyüklerimizi, çocuklarımızı evde tutuyoruz. Hepimizin toplum olarak kurallara sıkı sıkıya bağlı kalırsak Haziran ayının başında biraz da olsun rahatlamaya ulaşırız. Bu şekilde devam edersek önümüzdeki 6 ila 7 günde o pik noktasından aşağıya inişimizi başlatacağız anlamına geliyor.

"İLAÇLARA ERKEN BAŞLAMAMIZ AVANTAJIMIZ OLDU"

Bir kişiyi hastaneye yatırdığımızda ortalama kalış süresi yoğun bakımda 13-14 gün. Bizim canımızın yandığı noktada, kayıplarımızda azaldığını görmemiz için önceki rakamları gördükten sonra 10-14 güne ihtiyacımız olmalı. Ama biz azalmayı yakaladık. Bugün kayıp sayımız 109. Bunu nasıl sağlıyoruz? Etkili olduğunu düşündüğümüz ilaçlara erken başlama gibi şansımız var. Yoğun bakımlarda çok iyi yetişmiş sağlık personelimiz var. Onların sayesinde erken aşağıya inişi sağladık.

"30 KİŞİ İÇİN DİĞER DİĞER HASTALARI RİSKE ATAMAYIZ"

Bazı hastanelerimizi sadece Kovid'li hastalara ayıralım demek ilk bakışta mantıklı görünüyor. Vakaların yani şikayeti gelişen, semptomu olan, ateşi, öksürüğü, halsizliği olanlar bunlar bizim ana hastalarımız ama bir de hiç şikayeti, problemi olmayan, Kovitli olduğunu bilmeyen yüzde 30 var. Şikayeti olup da kendisini hasta hissedenler 100 kişi ise öbür tarafta hiçbir şikayeti olmayan 30 kişiyi oluşturuyor. Bizim 30 kişi dediğimiz grup Kovidsiz hastaneye gidebilir mi? Evet. O 30 kişi hastane içerisinde çok kolay bulaşa neden olabilir. Ben de olabilirim, kameraman arkadaşım da olabilir. Önlemleri çok sıkı almamız lazım. Biz hastanelerde şöyle haraket ediyoruz. Hastanelerin giriş kısmında tiryaj dediğimiz, ayrım noktasında sizin şikayetiniz varsa ya da evinizde Kovid olmuş birisi varsa, bunlardan herhangi birisi varsa o zaman 'sizi bu tarafa alalım' diyoruz. Testiniz sonucuna göre hareket edelim. Ateşiniz yok, şikayetiniz yoksa 'sizi öbür bölüme yönlendirelim' diyoruz. Böyle düşünmek yakalama şartımızı arttırıyor. Bugün bizim her yerde eğer iki kişiysek mutlaka karşımızdakini Kovidli gibi düşünüp önlemimizi alması lazım.

"LÜTFEN DOKTORUMUZA DANIŞARAK ORUÇ TUTALIM"

Kovid aslında yüzde 80'i hastalığın hafif geçiriyor. Bir grup hiç semptomu olmadan geçiriyor. Onlar istedikleri gibi ibadetlerini yerine getirebilirler. Yüzde 10-15'lik gruba geldiğimizde. Bazı hastalarımızın durumu iyi oluyor bazı hastalarımızın düzenli ilaç almaları gerekiyor. Genel tabir söylemek doğru değil. Siz bir hastalığı çok hafif geçirirken bir başka kişi çok ağır geçiriyor olabilir. Doktor arkadaşlara danışarak karar vermeleri çok daha doğru olacaktır. Lütfen doktorumuza danışalım ve öyle yapalım. 5-6 günde virüsü atmayı durduracakken belki 10 gün uzatıp etrafımıza bulaştırma riskine yol açabiliriz. En doğru kararı izleyen doktor arkadaşımız verecektir. Genelleme yaparsak hataya yönelebiliriz.

"FIRINCILARIMIZ  BÜYÜK ÖZVERİYLE ÇALIŞIYOR"

Bilim Kurulu'nda da konuşmalarımız oldu. Kurallarımız artık çok net. Bazı aksamalarımız oluyor ama ona da kural koyarak, kısıtlama getirerek uyum sağlanıyor. Artık toplumumuzda vatandaşlarımız gerçek anlamda bireysel izolasyona dikkat ediyor. Toplu alanda sosyal mesafeyi koruyor, maskeyi takıyor. Pide salonlarımız, fırınlarımız çok ciddi destek veriyor. Çok yakınımızdaki böyle bir fırında sitemizin içine kadar gelip, bize o olanağı sağladılar. Bu topraklarda yaşayan insanlar birbirine yardımı çok iyi yapıyorlar. Pide salonunun böyle bir lüksü yok iken sitemize getirerek tek tek Ramazan pidesi getiriyor. Ramazan pidesi benim çocukluğumun olmazsa olmazıydı.

"ELDİVEN TAKMANIN SAHTE GÜVENİNE ALDANMAMALI"

Virüsün bulaşma şekli damlacık şekliyle, yani aslında solunum yoluyla. Yemek yemeyle, gıdayla bugüne kadar bulaştığını gösteren hiçbir bilimsel bulgu yok. Virüsün özelliği gereği pişme esnasında 60 derecede aktivitesini yitiriyor. Böyle bir şansa sahibiz. Eldivenden ziyade el yıkamaya, el hijyenine dikkat edilmeli. Özellikle pide için arkadaşlarımız su ve sabunla el yıkamalıdırlar. En kötüsünü düşünelim, pideyi aldık evimize getirdik. Mutfağa bıraktık, elimizi, yüzümüzü yıkayınca o risk bitmiş oluyor. Diyelim ki pideyi böldük, yiyoruz, hiçbir sıkıntı ama o anda elimizi yüzümüze götürmeyelim. Yemekten sonra mutlaka elimizi yıkayalım.

"BU KONUDA ATILAN HER ADIM ÇOK ÖNEMLİDİR"

Türkiye dünyada açıkçası aşının ilk uygulandığı, aşının başlangıcının olduğu ülke. Bir İngiliz bilgiyi Osmanlı topraklarından çiçek açısı uygulandığı notunu gönderiyor. Yapılan her araştırma, çaba bir başarıdır, Türkiye açısından olumludur. Her bir adım da bu bakımdan kıymetlidir. Virüsü tanıyıp, iyice öğrenip, nasıl hareket ettiğini görüp sizin neler yapabileceğinizi düşünüp attığınız adımlar önemlidir. Bilim insanı olarak birkaç çekincem var. Aşıları yaparken genelde şöyle bir yöntem izlenir; vücuda virüsü göstermek. Ama öğrenirken bedel ödemeden öğrenmesi. Koronavirüsü o kadar zayıflatmamız, o kadar öldürmemiz lazım ki, zarar vermesin. Sokaktaki vahşi koronavirüsle karşılaştığında 'ben seni tanıyorum' diyerek etkisizleştirsin.

"PROFESÖR OVALI'NIN ÇABALARI ÖNEMLİ AMA..."

Bizim savunma sistemimiz koronavirüslere karşı çok etkili bir cevap vermiyor. Bazı virüsler vardır, vücud ona bakar, 'bu çok önemli problem değil çok da ciddiye almayayım' diyebiliyor. Koronavirüsü zayıflatıp da verdiğimizde vücudumuzun cevap vermeme oranı yüksek. Prof. Ovalı'nın çabası önemli. Ancak öldürerek verdiğimizde vücudun cevap vermeme olasılığı çok yüksek. Bir olumsuzluk anlamında değil ama bunu aklımızda tutalım. Koronavirüslerin özellikle yeni koronavirüsün hayvanlarda tam olarak nasıl seyrettiğini bilmiyoruz. Hayvan deneyini nasıl yapacağımızı, çıkacak sonucun insanlar için geçerli olup olmayacağını bilmiyoruz. Sayın Ovalı onu deneyecek ama denediğinde sonuç alamama ihtimali yüksek. Güzel bir nokta, iyi haber ama çok ciddi anlamda kısıtlayıcılığı var.

"VİRÜSLERİN VÜCUTLARDAN İSTEDİĞİ ŞEY TAMAMEN BU"

Biz bazı virüs ve bakterileri biliyoruz. Onlara soruyoruz, 'ne istersiniz' diyoruz, tabii mecazi anlamda söylüyorum. Biz virüsün, bakterinin ne istediğini öğrenmek istiyoruz. Şimdi stüdyodaki kameraman arkadaşımıza, Volkan'a şunu soruyorum, 'Volkan Milli Piyango'nun büyük ikramiyesini her sene 1 Ocak'ta sana vereceğiz, artı Boğaz'da sana yalı vereceğiz, dünyanın en iyi yerinde sana ev alacağız, özel uçak alacağız' diyorum. Volkan hala kayıt yapıp, beni kameraya çekmeye devam eder mi? Mikroorganizmaya diyoruz ki, 'ne istiyorsun', o da 'hızla çoğalmak istiyorum' diyor. Biz de ona gıdaları veriyoruz, hızla çoğalıyor. Çocuğuna, torunlarına gıdayı veriyoruz. Sonra silahları bırakıp, tembelleşiyor.Biz bazı mikropları bunu yaparak vücuda veriyoruz. Silahı olmadığı için artık bir şey yapamıyor. Ondan sonra silahlısı gelse de onunla çok kolay başa çıkabiliyor vücut. Bazılarını bu şekilde zayıflatamıyoruz. Öldürüp veriyoruz. O aşıları birkaç defa.

"AŞILARIN SADECE ETKİLİ OLMASINA BAKMIYORUZ"

Şöyle bir problememiz var, uygulandığı zaman vücut gerçekten bunu tanıyıp, ceva verecek mi bilmiyoruz. Ölü kullanmak avantaj olabilir ama hiç cevap vermediği için yanına acaba başka bir şey eklenebilir mi düşünülüyor. Cevap alma ihtimalleri düşük olacak, ama bunların hepsi bir adımdır. Aşılarda sadece etkili olmasına bakmıyoruz. İstediğimiz en önemli şeylerden biri etkili olsun aynı zamanda güvenilir olsun. Siz A aşısını da yapsanız, B'yi, C'yi de yapsanız bunların hepsi için güvenlik süresi lazım. Bunların hiçbirisinde 6 ila 8 aydan önce sonuç vermesi mümkün değil...

"BÖLGELER İÇİN FARKLI ÖNLEMLER GÜNDEME GELEBİLİR"

Plazma ile bir silah vermeye çalışıyoruz. Hastalığı iyileşenlerin kanlarından elde ettiğimiz plazmalardan. Burada silahı ve silahı kullanabilecek askeri vermeye çalışıyoruz. Ama bunlar zor işler. Uygulamaların bireysel, kişiye özgü olması gereken işler. Bugünden yarına sonuç alınabileceğini düşünmüyorum. Öncelikle aramızdaki mesafeyi korumuya uzunca bir süre devam edeceğiz. 1 metre kuralı devam edecek. Maskeyi ne zaman bırakacağız? Dikkat ederseniz ilk dönemlerde 'maske kullanın' dememiştik, çünkü vaka sayısı azdı. Vaka sayısı belli seviyeye gelince, asemptomatikler de belli seviyeye gelince maskeyi önerdik. O nedenle Ankara için farklı, İstanbul için farklı, benim güzel kasabam Niksar için farklı olacak. Buna bölge bölge karar vermemiz gerekecek.

"YURT DIŞINA GİDEN BÜTÜN HEKİMLERİMİZ ÇOK BAŞARILI"

Hiçbir şeyin tıpta tek kuralının olduğunu söyleyemeyiz. Çük mükemmel olabilirseniz, dünyanın en iyi cerrahı olabilirsiniz ama kullandığınız alet ve edevatınız yoksa başarılı olamazsınız. İtalya'nın yaşadığı sıkıntı şöyle oldu. İtalya'da genel anlamda çok iyi doktorlar var. Ama sizin hizmet verebilme kapasiteniz var. Aynen seller gibi. Karadeniz'de yağan yağmuru bütün yıla yayarsanız hiçbir zaman sel olmaz. Ama onu bir güne yayarsanız sel olur. Ülkenizin nüfusuna göre planlama yaptığınızda, hastalık bir anda on binlerle karşınıza gelince hiçbir hastane buna hazır olamaz. Türkiye'de doktor, hemşire, yardımcı personeli çok ciddi anlamda eğitim aldı. Çok güçlü bir eğitim. Biz bunu yurt dışına gidince görüyoruz. Türkiye'den gidip de yurt dışında başarılı olamayan hiçbir doktorumuz yok. Eğitim bugünden yarına olan bir şey değil. O kadar kuvvetli hocalarımdan eğitim aldım ki, herşey hocalarımın sayesinde. Bir doktor için 15-20 yıl gerekiyor. Bugün Türkiye'de en başta desteklenmesi gereken yerler tıp fakülteleridir. En güçlü olması gereken yerlerdir.

KAYNAK : Habertürk
YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR