Can Ataklı, İlker Başbuğ'un darbe söylemleri ve Boğaziçi Üniversitesi eylemleri
Son günlerde gündeme gelen darbe söylemleri birbirini takip ediyor. Can Ataklı'nın yaptığı felaket tellallığı dolu açıklamaları ile İlker Başbuğ'un 27 mayıs darbesi hakkındaki ifadeleri tartışılmaya devam edilirken, Boğaziçi Üniversitesi'nde yaşanan eylemler "sokaktayız" söylemlerini gündeme getirdi. Düzenlenen protestoların yeni bir sokak provokasyonu hareketine zemin hazırlama çalışması olup olmadığı sorgulanıyor.
ABONE OLTürkiye'yi eski günlerine götürmeye çalışan ve hala o günleri kendi zihinlerinde yaşamaya devam edenler darbe söylemlerinden kurtulamıyor. Özellikle Erdoğan düşmanlığı uğruna Can Ataklı'nın ifadeleri çokça eleştirildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gitmesi için "çok büyük bir halk öfkesinin olması lazım" diyerek halkı eyleme, sokak hareketlerine teşvik etmeye çalışan Ataklı'nın ifadeleri tartışma konusu olurken hemen peşinden Genelkurmay eski Başkanlarından İlker Başbuğ'un 27 Mayıs darbesini meşrulaştırmaya çalışan ifadeleri vesayet tartışmalarını alevlendirdi.
Bunların peşinden Boğaziçi Üniversitesi'nde yaşanan provokasyonlar "sokaktayız" hashtag'ini yeniden gündeme yerleştirmeye çalışırken, tartışmaların odağındaki darbe ve vesayet konuları üzerinden yaşanan bu tartışmalar, yine geçmişte yaşanan benzer senaryoları teker teker önümüze koyuyor. Uzmanlar Can Ataklı ve İlker Başbuğ'un sözlerinin hemen peşinden gelen Boğaziçi Üniversitesi provokasyonlarını Haber7.com'a değerlendirdi.
EMİN PAZARCI: TÜRKİYE'Yİ KARIŞTIRMAYA ÇALIŞAN ADIMLAR
Akşam gazetesi Ankara Temsilcisi Emin Pazarcı ülke gündemine gelen bu söylemler için, "Türkiye'yi karıştırmaya çalışan bir takım adımlar atılıyor" ifadelerini kullandı. Pazarcı, bu tartışmaların Kılıçdaroğlu'nun Alparslan Türkeş'in eşinin ziyaret edilmesinden bu zamana kadar getirildiğini söylerken, algı operasyonları ile prim yapılmaya çalışıldığını, ancak başarısız olunduğunu belirtti:
"Bu olaylar yeni değil. uzun süreden beri Türkiye'yi karıştırmaya çalışan bir takım adımlar atılıyor. Mesela daha önce de Seval Türkeş'i, rahmetli Alparslan Türkeş'in eşini ziyaret etmişti Sayın Kemal Kılıçdaroğlu. Bu ziyaretle ilgili olarak eleştirilecek pek çok konu varken bir takım şeylere, 1978 yılında yaşanan Kahramanmaraş olaylarının yıl dönümünde neden gerçekleştirildiğini tartıştı koca koca adamlar. Bir takım gazeteciler, akademisyenler bunu tartıştı. Bu şu manaya geliyor: Tamam git görüş ama Kahramanmaraş katliamının sorumlusu Alparslan Türkeş ve MHP'lilerdir. Seval Türkeş'e nasıl gidersin gibi bir algı operasyonu başlattılar. Buradan prim kazanmak istediler, ancak tutmadı. Çok ilginç burada MHP'liler ile alevi vatandaşlarımızı yeniden karşı karşıya getirmek için çok uğraştılar. Halbuki o olayların üzerinden çok uzun zaman geçti, bunlar bir provokasyondu. Yargılamaları yapılmıştır. Bu yargılama sırasında Garbis Altunyan isminde bir Ermeni provokatör de ceza almıştır. Ne MHP ne de alevi vatandaşlarımızla ilgisi yoktur."
AKLİ MELEKELERİNİ YİTİREN BİR KİŞİDEN BAHSEDİYORUZ
Can Ataklı'nın öncelikli olarak gündeme getirdiği darbe ve halk ayaklanması sözlerini değerlendiren Pazarcı, Erdoğan düşmanlığı ile Ataklı'nın gazetecilik kimliğinden uzakta kin kustuğunu ifade etti. Pazarcı ayrıca Ataklı'nın akli melekelerini yitirmiş bir kişinin yapacağı açıklamalar yaptığını, ciddiye alınmaması gerektiğini belirtti:
"Burada bir düşmanlık yaratıp tekrar doğurup bir takım çatışmalar yaratmak için çaba gösterildi. Ondan sonrasında da peş peşe geldi olaylar. Bu Can Ataklı ve İlker Başbuğ'un yaptığı açıklamalar senkronize midir, değil midir bilemiyorum ancak ikisi de aynı amaca hizmet ediyor. Can Ataklı'nın yaptığı o açıklama biraz da psikolojik. Belli bir gazeteciliği, düşmanlık sınırını da aşmış, tamamen kin kusan, kin kusarken de akli melekelerini yitiren bir kişiden bahsediyoruz. Ben çok ciddiye alınmayacağını düşünüyorum yaptığı açıklamaların."
"EN SON KONUŞACAK KİŞİ İLKER BAŞBUĞ'DUR"
Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ'un 27 mayıs darbesi hakkındaki ifadelerini de değerlendiren Pazarcı, Başbuğ'un bu ülkede söz söyleyecek en son kişi olduğunu, onun Genelkurmay Başkanlığı döneminde ordunun FETÖ'yle dolup taştığını ve bu durumun 15 Temmuz darbe girişimine bile zemin harcadığını ifade etti:
"Başbuğ'un açıklamalarına gelince de: Bu memlekette en son konuşacak kişi İlker Başbuğ'un kendisidir. Biliyorsunuz Genelkurmay Başkanlığı yaptı kendisi ve o dönemde ordu FETÖ'cü örgütlenmenin zirvelerini yaşadı. Onun döneminde FETÖ askeriyeye bir adım daha fazla yaklaştı, sahip oldu. İlker Başbuğ'un Genelkurmay Başkanlığı döneminde PKK, özellikle yasa dışı örgütler Türkiye'de alan kazandılar. Şöyle biraz geriye gidelim. Kandil'de barınamayan terör örgütleri, Türkiye'nin içindeki bazı kamplarda rahatça hareket edebiliyor, atış talimlerini bile yapabiliyorlardı. Şimdi böyle baktığımız zaman İlker Başbuğ hakkında ne ne demek istediğimi, neden en son konuşacak adamdır dediğimi anlayabilirsiniz. Herhalde bu yadırganamazdır. Eğer İlker Başbuğ o dönemde görevini yerine getirmiş olsaydı biz 15 Temmuz'u yaşamazdık, o kadar şehit vermezdik. Ayrıca PKK mücadelesinde de bu kadar kan kaybetmez, sıkıntıya girmezdik."
"40 SENE ÖNCEKİ OLAYLARI YENİDEN TEKRARLIYORLAR"
Boğaziçi Üniversitesi'nde yaşanan olayları da değerlendiren Pazarcı, 40 yıllık olayların yeniden ısıtılıp ısıtılıp ülke gündemine provokasyon olarak sokulmaya çalışıldığını söyledi. Türkiye'de bazı grupların demokrasi ile yol alamayacağını fark etmesi nedeniyle yönünü farklı uygulamalara çevirdiğini belirten Pazarcı, bu şekilde darbe söylemleri, felaket tellallığı ve toplumsal eylemlerin yapılmaya çalışıldığını ifade etti:
"Üniversitelerdeki olaylara gelince, biz bunları zaten daha önce de yaşadık. 40 sene önce bizim öğrencilik yıllarımızda yaşanan olayların aynıları yeniden tekrarlanıyor. O dönemde bir takım eylemler vardı üniversitelerde. Bugün de bu algı operasyonlarına dayalı eylemler ile karşı karşıyayız. Tekrar eski yemekleri pişirip önümüze koyuyorlar, seyrettiğimiz filmleri yeniden vizyona sokmaya çalışıyorlar. Tamamını tek bir başlık, çerçevede ele almak gerekirse, maalesef bir takım çevreler artık Türkiye'de demokrasiyle sonuç alamayacaklarını gördüler, bu arada darbe çığırtkanlıkları, üniversite ayaklanmaları yapmaya çalışırken, bazıları da iyice zıvanadan çıkıp felaket tellallığı yaparak deprem, sel, yangın gibi bir takım tabiat olaylarını davet ediyor. Yağmur duasına çıkmış gibi felaket duasına çıkıyorlar. Meseleye böyle bakmak lazım."
AVNİ ÖZGÜREL: SEÇİMLE GELMİŞ BİR HÜKÜMETİ UZAKLAŞTIRMA GİRİŞİMİ
Gazeteci Avni Özgürel de İlker Başbuğ'un 27 Mayıs darbesini meşrulaştırmaya çalışan ifadeleri hakkında şu sözleri söyledi:
"İlker Başbuğ sıradan bir insan değil. Genel Kurmay Başkana kadar yükselmiş bir asker. 1960 darbe sırasındaki zaten bu tartışmalar onun yayınladığı kitabı vesilesiyle gündeme gelmişti. 1960 darbesi sırasında kendisi Kuleli Lisesini bitirmiş Harp Okuluna ya yeni girmiş ya da girmek üzere olan kişiydi. Genel Kurmay Başkanlığına gelmiş bir insan Türkiye’nin yakın tarihini, geçmişte ne olduğu ne bittiğini ya bilir ya merak eder ya da araştırır. Yani söylediği laf kitabında eğer Adnan Menderes erken seçime gideceğini açıklamış olsaydı 27 Mayıs olmazdı. O zaman zaten seçimle gelmiş bir hükümeti iktidardan uzaklaştırma girişimi olur çünkü kabul görmezdi diyor. Sanki seçime gidileceğini açıklamamakla Adnan Menderes sonuçlarına katlandı manasına gelir."
MENDERES'E DARBEYE GÖTÜREN SÜREÇ
Başbuğ'un söylemlerini eleştiren Özgürel, Menderes'in seçim kararını açıklatmamak için yürütülen süreci değerlendirerek eski Genelkurmay Başkanı'nın sözlerinin yanlış olduğunu ifade etti:
"Ama şu unutuluyor herhalde ya da araştırmamış. Çerkez Süreyya Aydemir’in “Menderesin Dramı” kitabını okumuş olsaydı orda bile en basitinden görürdü. Rahmetli Menderes Eskişehir’e darbenin bir gün öncesinde gitti. Seçim günü Halka kararı açıklamak için gitmişti. Eskişehir de Hava Üst Komutanlığı var. Üst Komutana vekalet eden sonradan Hava Kuvvetleri Komutanı olan Muhsin Batur idi. Başbakanı karşıladıkları havaalanında merasim bölüğü yani tam Adnan Bey “merhaba asker” diye selamladığı sırada Muhsin Batur askere geri dön emri verdi. Yani sırtını döndü asker Başbakana. Ve o anda zaten neye uğradığına şaşıran Adnan Bey kendisini biraz toparlayınca Eskişehir’de miting yapılacak olan meydana gitti. Meydanda seçimi ve ne zaman yapılacağını açıklayacaktı. Bütün hoparlörleri kestiler konuşmasın diye. Elektriği kestiler mikrofon kablolarını kestiler. Adnan Bey konuşmadı, konuşturmadılar. Çünkü artık perşembenin gelişi çarşambadan belli. Ne olacağı anlaşılmış. Adnan Bey deneyimsiz insan değil. Orduevine gitti ve orada askerlerle bir araya geldi. İşte o gün sabah Kütahya’ya yola çıktığında Hava Kuvvetleri yukardan Adnan Bey’i takip edip önüne kestiler. Ve Adnan Bey’i göz altına aldılar. Muhsin Batur’un kendiliğinden bu işleri yapacağını kimse düşünmez. Muhtemelen bu cundanın Ankara’nın gönderdiği emir ile yaptı. Dolayısıyla verilmiş olan darbe kararı var. Açıklasaydı darbe olmazdı filan bunların hepsi ham hayallerdir."
Türkiye’nin Genel Kurmay Başkanlığına gelmiş bir insanın bunların ne olup bittiğini ya bilmiyor, araştırmamış, merak etmemiş ya da bizi saf zannediyor. Bütün bunların bizim biraz balık hafızalı olmamıza güvenilerek söylenmiş laflar olduğunu düşünüyorum
TÜRKİYE'DE DARBE TEHLİKESİ HALA VAR MI?
Gazeteci Avni Özgürel Türkiye'de siyasetin hala darbe ile korkutulmaya, bu tehdit ile yürütülmeye çalışıldığını belirterek şu ifadeleri kullandı:
"Evet, ben Türkiye’de her zaman Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bir cuntanın her dönemde var olduğunu düşünüyorum. Bu ittihat-i terakki’den itibaren var. Atatürk döneminde de vardı. 27 Mayıs’a kadar götüren Demokrat Parti döneminde de vardı. 1960 darbesinden sonra da muhtelif cuntalar oluştu. Bugün de muhtemelen su yüzüne çıkmayan ya da FETÖ’nün ikna ettiği, kandırdığı insanlar dün vardı bugün de var hala operasyonlar yapılıyor. Bütün bunların hepsi Türkiye’de demokrasiye inanan, serbest seçime inanan burada AK Partiyi sevip sevmemekle bir alakası yok.
- Özgürel aynı zamanda Türkiye'de iktidarı değiştirmede seçim faktörünün önemli olduğunu belirtirken, darbe gibi zorlama yöntemlerin de karşısında da önemli bir duruş sergilendiğinin altını çizdi.
Serbest seçimle iktidarı değiştirmek bu çok önemli bir şeydir. Dün vardı bugün de vardır. İnşallah Türk halkı hem o 15 Temmuz’dan aldığı ilhamla buna engel olabilecek iradeye sahip. Hem de devletin buna karşı belli tavrı var umalım ki böylesi durumlara bir daha kimse yeltenmez."
FADİME ÖZKAN: BİZ BU OYUNU DAHA ÖNCE GÖRMÜŞTÜK
Gazeteci Yazar Fadime Özkan da açıklamalara tepki gösterdi. Özellikle açıklamaların zamanlama açısından da tesadüfi olmadığını belirten Özkan, ,darbe söylemlerine çıkıştı:
"Bu açıklamaları tesadüfi bulmuyorum. Biz bu oyunu daha önce görmüştük. Karşı cepheyi oluşturan Millet İttifakı partilerinin tamamı erken seçimin gerekli olduğunu söylüyorlar. Hatta erken seçimi AK Parti’nin istediğini iddia ediyorlar. Yükseltilen bir erken seçim söylemi var. Bu Cumhur İttifakı tarafından kabul edilmese de sanki böyle bir hava varmış gibi siyaset yürütülüyor. Eş zamanlı olarak yeni seçilen ABD Başkanı Biden’ın, “Erdoğan’ı cezalandırmalıyız. Bu kez darbeyle değil seçimle onu indireceğiz, muhalefete açıktan destek vermeliyiz” sözü bir kenarda duruyor.
Özkan darbe söylentileri ile yürütülen algı operasyonu konusundaki ifadelerine şu sözlerle devam etti:
"Muhalefet partileri bu sözden herhangi bir rahatsızlık duyduğunu da söylemedi. Bunlar olurken Fikri Sağlar’ın başörtülü hakimlerle ilgili söyledikleri, CHP’nin yaptığı takiyeye rağmen dört elle sarıldığı bu fikirden vazgeçmediğini açık ediyor. İlker Başbuğ’a söylettirilen darbe tehdidinin, Canan Kaftancıoğlu ve Can Ataklı’nın darbe çağrışımlarının, online eğitim döneminde Boğaziçi Üniversitesinde toplaşan kalabalığın yaptıklarının tesadüf olduğunu düşünmüyorum. Bunu hükümeti yormak, Sayın Erdoğan’ı siyaseten sıkıştırmak, bir yandan toplumda bıkkınlık yaratırken öte yandan ABD Başkanı Biden’a ‘Biz hazırız’ demeleri olarak okuyorum. Ancak, onlar böyle planlıyor olabilirler ama Türkiye’de ne toplum ne devlet böyle bir kalkışmaya bir daha izin vermez, çıktığı yerde boğar."
ALİ SAYDAM: ZORLAMA İLE OLMAZ TERS TEPER
"Erken seçimi zorlamak için çeşitli araçlar kullanır muhalefet, bu doğaldır. Fakat burada dikkat edilmesi gereken nokta kamu vicdanında kullanılan bu araçların ne kadar karşılık bulduğudur. İlker Paşa öyle demek istemese de bu iki konu da darbe konusunu çağrıştırmıştır. Can Ataklı’nın iktidarın seçim ile gitmeyeceğini işaret eden konuşmaları kamu vicdanında hoş karşılanmayan şeyler. Bunlar aleyhine çalışıyor. Fikri Sağlar’ın türban konusundaki açıklamaları iktidar partisini bir şekilde belli bir yere konumlamak üzerine yapılmış bir açıklama. Talihsiz bir açıklama. Amaç, tabanı bir şekilde kontrol edip, iktidarı erken seçime zorlamak. Erken seçim için gerekli koşullar böyle zorlama ile olmaz, ters teper."
İSMAİL KAPAN: HİÇBİR İLKE İLE ÖRTÜŞÜR TARAFI YOK
"İlker Başbuğ’un Cumhuriyet Gazetesine verdiği röportajın tamamını okuduğunuzda başka bir bağlamda izahat söz konusu olduğunu görebilirsiniz. Darbeye karşı olduğunu ifade ediyor. Orada bir darbe taraftarlığı sonucu çıkartmak doğru olmaz. Can Ataklı’nın konuşması, beyanları ise tam manasıyla bir hezeyan. Bunu objektif gazetecilik olarak değerlendirmek mümkün değil. Bir ülkenin siyasetine, iktidar kanadına kızgınlığınız olabilir, eleştirebilirsiniz. Eleştirilerin eleştiri sınırı içerisinde kalması lazım. İktidarı değiştireceğiz diyerek memleketi yıkmak da akıl karı değil. Bunun hiçbir ilke ve prensip ile örtüşür tarafı yok. İkisini çok farklı değerlendirmek lazım."
Haber7- Enes Taha Ersen
Röportaj: Gamze Türk & Müge Çakmak
-
Kırkdokuzelli 3 yıl önce Şikayet EtTürk polisine uçan tekme atmaya çalışan zibidi bir alman,fransız,abd polisine aynı hareketi yapsa nasıl karşılık alırdı demokrasi özgürlük diyen zavatlar bu ülke polislerinin davranışlarını bir izlesinler...Bu ot kafalar 40 yı önce aynıydı gene aynılar bunların siyasi arenadaki temsilcileride aynılar...Bunlardan sittin sene adam olmaz vesselamBeğen Toplam 6 beğeni
-
Adilci 3 yıl önce Şikayet Etİstanbul ve ankarada eylem hazırlığında olabilirler. Belediyeyi ellerinde bulunduruyor. İçeriklerinde fetöcü, PKK'lı, dhkpcli farklı etnik ve kökenden kişilerin olduğunu bunları böyle zamanlarda kullanmak istediklerini biliyoruz. Belediyelere operasyon yapılmalıdır. Şuan tek güvendikleri ve barındıkları yer belediyeler.Beğen Toplam 7 beğeni
-
BİROL 3 yıl önce Şikayet EtDevletimiz bu vatan hainlerini ve millet düşmanlarının başını ezmeli.Beğen Toplam 11 beğeni
-
Emrah 3 yıl önce Şikayet EtVatan hainlerine idam darbe i düşünceye idamBeğen Toplam 15 beğeni
-
Kamil 3 yıl önce Şikayet EtOnlardan korkmayın gerekeni yapın. Kanunlarda onların zihniyetlerini korumasın bakın nasıl biterler.Beğen Toplam 11 beğeni