Sosyal medya düzenlemesi neden gerekli; ne vadediyor?
Sosyal medya platformlarında son dönemde artan manipülasyon, dezenformasyon ve provokasyonların ardından bu paylaşımların hukuki statüsü bir kez daha gündeme geldi. Peki, sosyal medya düzenlemesi neden gerekli? Yeni düzenleme ne vadediyor?
ABONE OLHaber7 / Seda Vurucu
Sosyal medyada oluşturulan içeriklerin doğruluğu sık sık tartışma konusu oluyor. Herkesi bir “içerik üreticisi” haline getiren yapısı ile sosyal medya, kimi zaman büyük manipülasyon, dezenformasyon ve provokasyonların da aracısı.
Bu durumun pek çok örneğini, Türkiye’de gerçekleşen kritik olaylar sırasında gördük. Başka olaylara ait görüntü ve bilgilerin yayıldığı, çeşitli manipülasyonlarla gerçeğin sümen altı edildiği, hatta bazen gerçekle yalanın ayırt edilemez biçimde birbirine karıştığı durumlarla karşılaştık.
Öte yandan sosyal medya platformlarının “özgür” ve “tarafsız” olduğu iddiasının pek çok defa gerçeği yansıtmadığına da şahit olduk...
YENİ SOSYAL MEDYA DÜZENLEMESİ GÜNDEMDE
Son dönemde Türkiye’de yaşanan sel ve yangın felaketleri sırasında ve sonrasında sosyal medyada pek çok manipülatif içerik paylaşıldı.
Bu içeriklerin hukuki statüsü ise bir kez daha gündeme geldi ve hem ulusal güvenliğe hem de vatandaşların dijital dünyadaki haklarını korumaya yönelik yeni bir sosyal medya düzenlemesi için harekete geçildi.
Buna göre, sosyal medya üzerinden yalan haber yayan, algı operasyonu yapan ve bilgi kirliliğine sebep olan kişilere ceza verilmesi öngörülüyor.
Peki, sosyal medya düzenlemeleri neden gerekli? Çalışmalarda hangi ülkelerin sosyal medya yasaları üzerinde yoğunlaşılıyor? Gerçekleştirilecek düzenlemeler, kısıtlama niteliğinde mi olacak yoksa kişisel hakların korunmasını mı sağlayacak?
Sosyal medya düzenlemelerine ilişkin bu soruların yanıtlarını Gazeteci Ali Saydam, Gazeteci Avni Özgürel, Sakarya Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Mustafa Bostancı, BTK Sosyal Medya Uzmanı Abdi Baktur ile konuştuk.
“BU KAOTİK ORTAM ‘SÖZEL TERÖR’ OLUŞTURUYOR”
Yazılı ve görsel medyada geçerli olan yasal düzenlemelerin hiçbirinin sosyal medyada olmadığına işaret eden Gazeteci Ali Saydam, bu durumun “sözel teröre” yol açtığını şu sözlerle ifade etti:
“Yazılı ve görsel medyada birine hakaret, manipülasyon, kara propaganda, itibar suikastı yapmak mümkün değil. Bunu yapmaya kalkarsanız, karşılığında çok ağır, yasal yaptırımlarla karşılaşırsınız. Oysa sosyal medyada müstear isimle istediğiniz gibi hakaret edebiliyorsunuz ve sosyal medya herhangi bir durumda IP adresinizi vermeyebiliyor savcılığa.
Bu kaotik bir durum yaratıyor. Bu kaotik ortam, benim “sözel terör” dediğim durumun oluşmasına olanak tanıyor.”
“ÜLKEYİ İTİBARSIZLAŞTIRMAK, SOSYAL KAOS YARATMAK HEDEFLENEBİLİYOR”
Sosyal medyada dolaşıma giren içeriklerin farklı amaçlarla kullanılabildiğine dikkat çeken Ali Saydam, bu konuda bir düzenleme gerçekleştirilmesi gerektiğine vurgu yaptı:
“Sözel terör, sadece bireysel hak ve özgürlüklerin sınırlarını zorlamakla kalmıyor, aynı zamanda ülkeyi de itibarsızlaştırmak, ekonomik olarak çökertmek, sosyal olarak kaos yaratmak gibi hedeflere yönelik olabiliyor.
Bu kadar yaygın yalan bilginin, bir haberin ortalıkta dolaştığı başka bir mecra yok.
O nedenle sosyal medyada yasal bir düzenleme yapılırken dikkat edilmesi gereken benim naçizane kanaatime göre iki tane husus var:
1- Uluslararası boyutta bu düzenlemeler nasıl yapılmış konusunu irdelemek. Hükümet yetkilileri bu minvalde Almanya, İngiltere, Fransa ve ABD’yi araştırdıklarını söylüyorlar ki bence en doğrusu o.
2- Yazılı ve görsel basında hangi düzenlemeler, hangi yasal yaptırımlar getirilmişse insan, toplum ve kurumlar nasıl koruma altına alınmışsa, aynı şekilde sosyal medyada, dijital ortamda da o şekilde koruma altına alınmalı.”
“BU KADAR SINIRSIZ, SORUMSUZ BİR ORTAM HİÇBİR ALANDA YOK”
Sosyal medyadaki özgürlük alanının hiçbir alanda olmadığına Ali Saydam şu sözlerle işaret etti:
“Sosyal medya için bir düzenleme gerekiyor. Yoksa bu sınırsız, sorumsuz ortamda hareket edilmesini bir “özgürlük” olarak görmenin ben insan onuruna, haysiyetine ve vicdanına kesinlikle yakışmadığını düşünüyorum. Böyle denildiği zaman da “sansürcülük” ile “özgürlükleri sınırlamak” ile suçlanıyorsunuz. Peki aynı şey görsel ve yazılı basında geçerli değil mi?
RTÜK bir sürü kural koyuyor. Reklamlarda bile çocuk kullanımında ya da etik kodlara dikkat edilmediğinde çok ciddi cezalar alabiliyorsunuz.
Bu kadar sınırsız, sorumsuz bir ortam hiçbir alanda yok ki burada olsun. Bu nedenle burada mutlaka bir zapturapt alınacaktır. İnsan, toplum, ülke mutlaka bir koruma altına alınacaktır diye düşünüyorum.”
“BİRTAKIM AHLAKİ, ETİK TEDBİRLER ALINMASI GEREKİYOR”
Sosyal medya ile ilgili sorunların farklı ülkelerde de çeşitli sorunlara yol açtığına vurgu yapan Gazeteci Avni Özgürel, bu konuda bir düzenleme gerektiğini şu sözlerle ifade etti:
“Sosyal medya, sadece Türkiye’nin bir sorunu değil. Dünyanın her tarafında, ABD’de, Fransa’da pek çok ülkede bir problem. Burada birtakım ahlaki, etik tedbirler alınması gerekiyor.
RTÜK gibi bir kurum, bir yapılanma ortaya çıkarılması düşünülse de ben bunun da netice vereceğini zannetmem.
Sadece kendi ulusal coğrafyamızda bir saldırı gerçekleştirmiyor, Türkiye dışına çıkarak oradan yapıyorlar yayınlarını. Dolayısıyla Türkiye’nin birtakım güvenlik güçlerinin bu medya adreslerini yakından takip ederek bunu engellemesinden başka çare yok.”
“PROVOKASYONA BAŞINDAN İTİBAREN KARŞI ÇIKMAK GEREKİYOR”
Son dönemde gerçekleşen sanatçılar dayanışması, imza kampanyaları gibi faaliyetlere işaret eden Avni Özgürel, provokasyon amacı taşıyan içeriklere en başından itibaren karşı çıkmak gerektiğini şu sözlerle vurguladı:
“Ben hem karşı birtakım bildirilerle ya da dayanışma gruplarının açıklamalarında hem de basında bunların manipülasyon amaçlı olduğunun ifade edilmesiyle engellenebileceğini düşünüyorum.
Nitekim Cumhurbaşkanımızın açıklamasından sonra sanatçılar dayanışmasının heyecanını kaybettiği kanaatindeyim.
Bu tür faaliyetlerin provokasyon amaçlı olduğunu bilen, düşünen medya mensupları, gazeteciler var. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı’nın sözlerini de beklememek lazım; en başından itibaren karşı çıkmak gerekiyor.
Bu noktada bir troll mantığıyla değil ama bir duyarlılık mantığıyla hareket etmek lazım. Bir “Türkiye inisiyatifi” geliştirmek lazım. Bu Türkiye inisiyatifi tabirini önemsiyorum, bunun şu parti, bu parti diye irtibatlandırılması değil; tamamen Türkiye konusunda bir duyarlılık olması gerekiyor.
Afgan mültecilerle ilgili konuda da böyle düşünebilirsiniz. Zannedildi ki bir küvetin tıpası çekildi, akın akın Türkiye’ye Afgan göçmen yağıyor. Bunların hepsine tepki gösteren ya da bu konuda duyarlılıklarını, hassasiyetini yansıtan, hem olumlu hem olumsuz yönleriyle doğru ve sağlıklı değerlendiren bir Türkiye inisiyatifi geliştirilmesi gerek.”
“EDİTÖRYEL DENETİMİN OLMAMASI YANLIŞ İVMEYİ HIZLANDIRIYOR”
Gerçekleşen olumsuz olaylarda, kamuoyunun sosyal medya üzerinden daha fazla dezenformasyona uğradığına işaret eden Sakarya Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Bostancı, bu durumun “editöryel denetimin olmaması”ndan kaynaklandığına dikkat çekti:
“Hem bugün hem de geçmişte yaşadığımız zor dönemlerde, ülkenin içerisinden geçtiği sıkıntılı dönemlerde maalesef sosyal medyada dezenformasyon artıyor.
Geçmişte bu geleneksel medyada olabiliyordu belki ama sosyal medyada herkesin paylaşabildiği bir mecra olduğu için maalesef editöryel bir denetim yok. Yani geleneksel medyanın o editöryel denetim, editöryel düzenleme süreçleri sosyal medyada olmadığı için herkes hak sahibi herhangi bir konuda.
Kimi zaman ülkenin içerisinden geçtiği bu zor durumla ilgili manipüle edilmiş bir fotoğrafı, dezenformasyona uğramış bir bilgiyi ya da eksik bir bilgiyi paylaşabiliyor. O yüzden buranın editöryel bağımsızlığının, editöryel denetiminin olmaması maalesef burada yanlış bir ivmeyi hızlandırıyor.
“HABER ALMA ALIŞKANLIKLARIMIZ SON YILLARDA DEĞİŞTİ”
Haber alma ihtiyacının, sosyal medya ve dijital mecralardan gerçekleştirildiğine dikkat çeken Doç. Dr. Mustafa Bostancı, özellikle Z kuşağının bu platformları kullandığına, buradaki manipülatif içeriklere karşı ise sosyal medyada bir denetim ve düzenlemeye ihtiyaç olduğuna vurgu yaptı:
“Bizim haber alma alışkanlıklarımız son yıllarda hızla değişti. Yeni nesil dediğimiz, Z kuşağı daha çok dijital mecraları kullandığı için, iletişim ve eğlence ihtiyacını buralardan karşıladığı için haber alma ihtiyacını da buradan karşılıyor.
Yani mecra değiştirmeden olan bitenden haberdar oluyor ya da olan biten şeylere tepkisini vermek için yine aynı mecraları tercih ediyor.
Bu noktada internet haberciliği, sosyal medya gibi mecraların dezenformasyona karşı çok daha dikkatli olması gerekiyor.”
“KRİTİK DÖNEMLERDE İKİ TİP DEZENFORMASYON YAPILIYOR”
Son dönemde sosyal medyada seller, yangınlar, Help Turkey etiketi, sığınmacılara yönelik kışkırtıcı içerikler gibi konularda dezenformasyonun arttığını belirten Mustafa Bostancı, bu gibi dönemlerde iki tip dezenformasyon yapıldığını şu sözlerle açıkladı:
“Bu tarz kritik dönemlerde iki tip dezenformasyon ya da yanlış bilgi, yalan haber türü yaşanıyor ve bunları birbirinden ayırmakta fayda var. Help Turkey etiketinde bunu çok daha yakinen yaşadık.
Birincisi dezenformasyon ki bunu belirli birtakım örgütler, belirli güç odakları tamamen insanları belirli bir konuda belirli bir hedefe yönlendirmek ya da kaos ortamı oluşturmak için kullanıyorlar.
Bir de mezenformasyon var ki bu da sosyal medya kullanıcılarının çok da farkında olmadan örneğin orman yangınlarıyla mücadeleye katkı sağlamak için bir şey beğeniyorlar, bir şey paylaşıyorlar Help Turkey etiketinde olduğu gibi.
Aslında bunun dezenformasyon olduğunun, ülkemizi hedef alan ya da ülkemizin imajını zedeleyen bir çalışma olduğunun farkına varmadan iyi bir şeyler yapabilmek adına bunları beğenip paylaşıyorlar. Mezenformasyon dediğimiz bu durum, kötü bir niyet olmadan yapılan paylaşım. Sosyal medyada bunların hepsi maalesef yaşanıyor.”
“SOSYAL MEDYADA DENETİME VE DÜZENLEMEYE İHTİYAÇ VAR”
Kritik dönemlerde kutuplaşmayı, kamplaşmayı arttırmak, ülkede herhangi bir kaos ortamı yaratmak için hem terör örgütleri hem de birtakım güç odaklarının harekete geçtiğine değinen Mustafa Bostancı, bu durumun Arap Baharı ve benzeri olaylarda da yaşandığına dikkat çekti.
Bostancı, sosyal medyanın olumsuz etkilerini ortadan kaldırabilmek amacıyla hukuki bir düzenlemenin gerçekleştirilmesi gerektiğini şu sözlerle ifade etti:
“Bu tarz dezenformasyon, manipülasyon, mezenformasyon, yalan bilgi, yanlış haber gibi konularda sosyal medyada bir denetime, düzenlemeye ihtiyaç var.
Eylül 2020 itibarıyla sosyal medya düzenlemesi, internet mecralarında içeriklerin üretilmesi ve yayınlanmasıyla ilgili bir düzenleme geçti fakat burada doğrudan dezenformasyona veya yalan habere ilişkin bir düzenleme söz konusu değildi.
Türkiye’de faaliyet gösteren dijital mecraların buradan reklam geliri elde ederken vergi vermeleri, burada bir temsilci bulundurmaları gibi birtakım hukuki kararların sonucunda içerik kaldırma işlerinin bir an önce yapmaları gibi çeşitli maddeler ya da bireysel başvuru, unutulma hakkı gibi çeşitli maddeler vardı.
Fakat günümüzde maalesef sosyal medya mecralarının en yıkıcı etkilerinden biri dezenformasyonun, yani yalan haberin yanlış bilginin anında milyonlar, kitleler tarafından tüketilmesi, dolaşıma sokulması, daha geniş kitlelere ulaşmasının sağlanması risk oluşturuyor.
Bununla ilgili Türkiye’de bir düzenleme ya da yasa yok; o yüzden de böyle bir düzenlemeye mutlaka ihtiyaç var.”
“DEVLETLERİN GÖREVİ VATANDAŞLARI ‘YALAN BİLGİYE’ KARŞI DA KORUMAKTIR”
Gerçekleştirilecek düzenlemede “ifade özgürlüğü” konusuna dikkat edilmesi gerektiğine değinen Bostancı, kavramların birbirine karışmaması için ifadelerin net olmasının önemine işaret etti:
“Söz konusu düzenlemede “yalan haberin önüne geçilmesi”, “yalan haberle ilgili içeriklerin çok hızlı bir şekilde kaldırılması”, “bu içerikleri yayan, üreten kullanıcılara cezai yaptırımların getirilmesi” ve “dezenformasyon yaratan kullanıcıların, yani kötü niyetlerle bunu kullananların cezai yaptırıma uğraması” gibi maddeler üzerinde çalışılıyor.
Burada da özellikle dikkat edilmesi gereken çok ince bir denge söz konusu. Bir şey düzenlemek ve yasaklamak arasında çok ince bir çizgi var; o yüzden burada düşünce ve ifade özgürlüğü noktasında bu hassasiyetin korunması gerekiyor.
“Sansür” ile karışmaması için çalışmadaki ifadenin net olması gerekiyor. Daha önce 5651 sayılı düzenleme yapılırken de “sosyal medya sansürleniyor, artık tweet atamayacağız” gibi yine insanlar dezenformasyon yaptılar ama şimdi yasada böyle bir şey yok.
Var olan düzenlemeyi bile dezenformasyonla insanların tepkisini toplamayı, tepki oluşturmayı, kamuoyu oluşturmayı hedeflediler. Oysa düzenlemeyi çok iyi anlatmak gerekiyor. Sahadaki paydaşlarla bir arada düzenleme yapmak gerekiyor. Tüm siyasi partilerin ve kamu otoritelerinin, akademisyenlerin görüşünün alınması gerekiyor. Böyle bir durum ne kadar geniş bir konsorsiyumla ortaya çıkarsa tabana ve kullanıcılara, halka anlatmak o kadar kolay olur. Zaten hepimiz yıkıcı etkilerini deneyimliyoruz.
Orada karşılaştığı bilgiyi ya da haberi süzmeden, eleştirel bakmadan, eleştirel okumadan paylaşan, beğenen vatandaşlarımız var. Devletlerin görevi sadece vatandaşlarını birtakım sağlık sorunlarına, birtakım felaketlere, güvenlik tehditlerine karşı korumak değil; aynı zamanda birtakım dijital mecralardan gelen dezenformasyon, yalan bilgi gibi tehditlere karşı da korumaktır. O yüzden bu düzenlemenin gerekli olduğunu düşünüyorum.”
“SİSTEMATİK VE GENİŞ KAPSAMLI BİR DÜZENLEME PLANLANIYOR”
Gerçekleştirilecek olan yeni düzenleme ile dezenformasyona sebep olan içeriklerin önüne geçileceğine ilişkin BTK Sosyal Medya Uzmanı Abdi Baktur, şu vurguları yaptı:
“Yakın geçmişte bir sosyal medya düzenlemesi yapıldı. Şimdi ise bu düzenlemeye ek olarak ağırlıkta sosyal medyadaki dezenformasyon haberlerine ve bu paylaşımlara yönelik bir düzenleme yapılması öngörülüyor.
Özellikle orman yangınlarıyla birlikte artan bu dezenformasyon ve sürekli gündeme gelen konularla alakalı bu yönde bir düzenleme yapılıyor.
Zaten 1 Eylül 2020’den itibaren yürürlüğe giren 5651 sayılı kanun kapsamında bir düzenleme yapılmıştı. Sosyal medya platformlarının resmi olarak temsilci atamaları gerekiyordu, atadılar da. Ama ofis noktasında şu an çok oturmuş bir düzen yok açıkçası.
Cumhurbaşkanımızın geçtiğimiz günlerde yayında bahsettiği konu da öyleydi. Daha sistematik daha geniş kapsamlı bir düzenleme düşünülüyor bu çalışmaya ek olarak. Ağırlıkta da dezenformasyon içeriklerinin önüne geçilmesi için bir plan yapılıyor. BTK kanadında ise şu an net bir bilgi paylaşılmadı.”
ÜLKELERİN YASAL DÜZENLEMELERİ NE TÜR BENZERLİKLER GÖSTERİYOR?
Sosyal medya düzenlemesi için gerçekleştirilen araştırmalarda, Almanya, Fransa, İngiltere ve ABD olmak üzere dört ülkenin faaliyetleri üzerinde duruluyor.
Türkiye’de yürürlüğe giren yasaların çeşitli ülkelerle gösterdiği benzerliğe Abdi Baktur, şu sözlerle işaret etti:
“Bizim yasalarımız Alman yasalarıyla çok uyumlu. 1 Eylül’de yürürlüğe giren düzenleme de öyle. Almanya’da yasa 2 milyondan fazla kullanıcısı bulunan sosyal medya şirketlerini kapsıyor; Türkiye’de günlük erişimi 1 milyondan fazla olanları.
Alman Ceza Kanunları’na aykırı içeriklerin 24 saat içinde kaldırılması; Türkiye’de ise 48 saat içerisinde kaldırılması gibi.
Avrupa Birliği’nde daha çok terörizm içeren konularla ilgili bir ağırlık var. Bu noktada bize en yakın olan Almanya ve Fransa diyebilirim. Fransa’da da benzerlikler var. Onlardaki yasalar da bizimle çok dengeli gidiyor.
Yükümlülüklerini yerine getirmeyenlere Fransa’da 200 bin euro para cezası; Türkiye’de 5 milyon lira cezası var. Bunun gibi Almanya ve Fransa ile düzenlemeler benzerlik gösteriyor.
Amerika’da zaten bu noktada belirlenmiş düzenlemeyle alakalı çok fazla bir içerik yok açıkçası. Amerika’daki yasa daha çok yayınlanan içeriği görüntüleyen platformlar için neredeyse bir dokunulmazlık sağlıyor. Amerika’daki yasa daha çok platformları korumaya odaklı.
Birleşik Krallıkla da benzerliklerimiz var. Oraya baktığımızda da katalog suçlar, terörizm, cinsel istismar, nefret suçu, siber zorbalık gibi konularda benzerliklerimiz var.
İlgili düzenlemede sosyal medyadaki dezenformasyon haberlerinin yayılımı, bu haberlerin kaynak odaklı ya da Türkiye’de IP paylaşımı gibi noktalarda bir çalışma yapılacağını düşünüyorum.”
“DÜZENLEME VATANDAŞIN DİJİTAL HAKLARINI KORUYACAK”
Türkiye’de yapılan sosyal medya yasalarının, ifade özgürlüğüne müdahaleden çok “mağduriyetlerin giderilmesine” yönelik olduğunu ise Abdi Baktur şu sözlerle vurguladı:
“İnsanlar birbirlerine sosyal medya üzerinden, sahte hesapların arkasına saklanıp kolayca küfür edemesinler, birbirlerinin fotoğraflarını izinsiz olarak ifşa edemesinler, bu noktada mağdur olan insanlar başvurabilecekleri bir kapı bulsunlar isteniyor. Bu düzenlemenin asıl amacı o.
Bugün bir insan sosyal medya hesabı çalındığında, şikayetçi olduğunda dahi Twitter’dan, Facebook’tan, Instagram’dan yanıt alamıyor, mağdur oluyor. Eski sevgilisi, eski kız arkadaşı, eski eşi, kadının fotoğraflarını, mahrem fotoğraflarını sosyal medyada alelade paylaştığında ve buna dava açıldığında sosyal medya şirketlerinden yanıt bile gelmiyor.
Yeni düzenleme ile birlikte bunun önüne geçilmesi planlanıyordu; sanırım düzenleme bu noktada aslında vatandaşın dijital haklarını korumaya yönelik olacak.
Sosyal medyada nefret söylemlerinin artmasının, insanların birbirlerine hakaret etmelerinin önüne geçilmesi gibi.”
“SOSYAL MEDYADAKİ SUÇLAR DA GERÇEK HAYATTA SUÇ”
Devletin gerçek hayatta olduğu gibi dijital mecralarda da vatandaşların hakkını koruması yönünde sorumluluğu olduğunu Abdi Baktur, şöyle ifade etti:
“Bugün Instagram’da bir yorumun altına baktığımızda, herkesin o yorumun altında farklı yorumlarda bulunduğunu, bir linç kültürünün oluştuğunu görüyoruz. Artık sosyal medyada insanların birbirini linç etmesi bir popülarizme dönüştü.
Aslında bunların önüne geçilmesi için, insanlar kolay kolay birbirlerine hakaret edemesinler, küfredildiği zaman küfreden kim, bu fotoğrafı paylaşan kim, bunların paylaşılması, buradaki mağduriyetlerin giderilmesi amaçlanıyor.
Ülkemizde 55-56 milyon sosyal medya kullanıcısı var. Türkiye’deki oran dünya çapına baktığımızda çok büyük bir oran.
Haliyle bu kadar vatandaşın dijital dünyada hiçbir hakkının korunmaması, devlete de bu konuda bir sorumluluk getiriyor.
Nasıl ki gerçek hayatta devlet vatandaşların hakkını koruyorsa siz gerçek hayatta birine hakaret ettiğinizde bir cezası varsa bunun aynı zamanda sosyal medyada yapılanı da var. Sosyal medyada yapılan suçlar da gerçek hayatta suç. O yüzden bu suçların ortaya çıkarılması ve bu mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla bir çalışmanın yapılması planlanıyor.”
-
Gökyüzü 3 yıl önce Şikayet EtYahu siz türkiye serverlarını kapatsanız onlar gidip yabancı server kiralayacak onları engelleseniz vpn ile girecekler böyle şeyler çok gereksiz, sözlüklerden önce redit denilen bir ortam var. Sizin kitlesel kontrol operasyonlarınızı yürüttüğünüz medya'ya benzemez internet isteyen bir yolunu bulur yine yapacağını yapar. Ki bunun farkında olanlar zaten bir taraflarıyla gülüyorlar bu tarz haberlere burada güçsüz olan internet kullanıcıları değil sizsiniz.Beğen Toplam 2 beğeni
-
ferdi k. 3 yıl önce Şikayet EtHepsi de boş ve gereksiz. Kapatın gitsin. Arkadaşını, eşini, dostunu arayan bulur zaten.Beğen Toplam 1 beğeni
-
Selçuk isil 3 yıl önce Şikayet Etsel olur olmaz.hemen hes barajı patladı diye yaygara çıkardılarBeğen
-
Sivrizekâ 3 yıl önce Şikayet EtEğer bu düzenleme yapılmazsa bu mecralar sahtekâr ilan edilmeli, ama iddiaları tarafsız oldukları olacağı için mecbur düzenleme yapılacak.Beğen
-
Sabır Meşhur İzle 3 yıl önce Şikayet EtFondaş medya ve devlet düşmanı paralı troller sosyal medyada çok sinsice devlet ve İslam düşmanlığı içerikli zehir saçıyor. Ele başları büyük ihtimal Sabetayist-Ermeni-Rum kriptoları, Müslüman Türk çocuklarını sosyal medyada avuçlarının içine almışlar sinsi içeriklerle gençlerimizi İslam karşıtı ve Devlet karşıtı yapıyorlar. Youtube ve Twitter gibi siteler sürekli bu fondaş medyanın zehirlerini trendlere ve önerilen videolara koyuyor.. Artık devletimiz bu gazeteci kılığına girmiş ajanları vatandaşlıktan çıkartıp sınır dışı etmeli ki içeride zehir saçamasınlar. Sosyal medyada resmen ülkemiz her koldan işgal altında. Youtube'da Sabır Meşhur'u takip edin arkadaşlaarBeğen Toplam 2 beğeni