Mustafa Kutlu: Glasgow fos çıktı
İklim ve gıda krizi dünya için ürküten bir tehdit boyutuna ulaşmaya başladı. Türk edebiyatının önemli isimlerinden Yazar Mustafa Kutlu, haber7.com okuyucuları için yazıları ile bu krize karşı çözümün formülünü veriyor...
ABONE OL2020 yılında "Kalbin Sesi İle Toprağa Dönüş" adıyla bir kitap yayımlayan usta edebiyatçı, kitabında iklim krizi ile mücadelede uygulanması gerekenleri ele aldığı önemli makalelerini haber7.com okuyucuları için yeniden yayımlıyoruz.
NE YAPMALI?
Üç yüz yıldır dünyaya ve insanlığa hakim olan zihniyet, gezegenin istikbalini karanlığa mahkum etti. Oysa bu Allahsız medeniyet insanlığa “dünyada bir cennet” vadetmiştir.
BM geçen yıl üç bin sayfa tutarında bir “rapor” yayımlayarak “iklim krizi”nin önlenemez felaketlerini dile getirdi.
Bu artık bir senaryo değil, acı gerçeğin tüm açıklığıyla itirafıdır.
2020 yılında KALBİN SESİ İLE TOPRAĞA DÖNÜŞ adıyla bir kitap yayımladım. Bu kitap “ne yapmalı” sorusuna bir Müslümanın cevap arayışını ve teklifini iktifa ediyordu.
Derken “Ukrayna savaşı” patladı ve bir “yeni dünya düzeni”nden bahsedilir oldu.
Ancak konuyla ilgili ne bir fikir ne de bir fikir adamı var. Her yanda belirsizliğin getirdiği korku kol geziyor. Savaşın tetiklediği “gıda krizi” korkuyu had safhaya çıkardı.
“Sanayi”nin ipliği pazara çıkmış, takke düşmüş kel görünmüştür.
Bu manzara karşısında öteden beri dile getirdiğim görüşlerimi dört ay önce Yeni Şafak gazetesinde yayımladım. Geçenlerde Sayın Reisicumhur, Tokat Havaalanı’nın açılış gecesi çiftçilerle yaptığı bir toplantıda “toprak”la ilgili fikirlerini açıkça beyan etti.
• Toprak petrolden daha önemlidir.
• Ekilmeyen bir karış toprağımız olmamalı.
• Topraktan geldik toprağa döneceğiz.
vb. gibi heyecan verici cümleler sarf etti.
Hem dünyada hem ülkemizde bıçak kemiğe dayanmıştır. Gerçeklerin altı bir değil bin kere çizilmeli, harekete geçmek için acele etmeliyiz.
Bu sebeple aynı yazıları bir kez de etkisine inandığım Haber 7’de yayımlıyorum.
Mustafa Kutlu
GLASGOW FOS ÇIKTI
Kopenhag’da yapılan “İklim Değişikliği Zirvesi” benim şu satırları yazdığım gün sona erecek. Bu yazıdan önce aynı konuda bir yazı yazmış ve “umutsuzum” demiştim. Umutsuzum çünkü Dünya “Kör değneğini beller gibi” tuttuğu yoldan, edindiği zihniyetten vazgeçmiyor. Dünya derken açık konuşalım. Bunu “gelişmiş” ülkeler temsil ediyor. Onlar da bir şu kadar asırdan beri, “kalkınıyoruz, ilerliyoruz, demokratikleşiyoruz, özgürleşiyoruz, insan hakları daha iyiye gidiyor, bilim ve teknoloji tabiatı yendi, bizi bu dünyada cennete kavuşturacak” diye, gerçekten “kendisi yapar, kendisi tapar” misali insanlığı uyutmaya çalıştı. Onları tepeden tırnağa sömürürken hep “cambaza bak, cambaza” dedi.
Kendi kendine not verip “şu evrenseldir, şu çağdaştır, şu gericidir, şu bilime aykırıdır, şu sanattır, şu değildir, şu hukuktur, şu değildir” diye bir değerler listesi yaptı; bunu insanlığa metazori kabul ettirdi. Metazori derken insafı elden bırakmayalım. Avrupa’yı gören Osmanlı aydınlarının da aklı tavana vurup: “Paris’e git hey efendi akl u fikrin var ise – Dünyaya geldim demesin insan gitmemişse Paris’e” gibi laflar etmişlerdir. (Bu söz galiba Hoca Tahsin’e aittir. Beyti ezberden yazdım hatalı olabilir). İnsan nefsi menfaata, şehvete, güce, şatafata, zenginliğe, konfora eğilimlidir. Hatta nefsine yenilen bunları elde etmek için ölür ve öldürür.
Habil ile Kabil’den beri bu böyle. Cenab-ı Hak peygamberleri vasıtası, onlara indirdiği kitaplar ile insanoğlunun şeytana ve nefsine uymamasını, doğru yoldan sapmamasını ilk insandan bugüne ihtar etmiştir. İnkarcılar zalimdir. Ben bu yazıyı yazarken o gün çıkar gazetelerde (18 Aralık) şu satırlar yer alıyordu: Küresel Isınma ve iklim değişikliği konusunda 7 Aralık günü başlayan 15. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda son güne girilirken, Kyoto’nun yerini alacak yeni bir anlaşma umutları da tükenmiş gibi. Söylenen lafların altında esasen “tutulan yoldan vazgeçmeme” durumu yatmaktadır. Bu zihniyet başka bir düzen ihdas edemez.
Önce sömürüp muhtaç hale düşürdükleri fakir ülkelerle anlaşamamışlar. Fakir ülkeler daha çok yardım istiyor, ötekiler naz ediyormuş. Nasıl dayanılmaz, nasıl acıklı, nasıl alçakça bir manzara. Almanya Başbakanı Merkel şunları söylemiş: “Sanayileşmiş ülkelerin vaadleri güvenilir değil. ABD isteksiz davranıyor”. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ise: “2020’ye kadar küresel ısınmayla mücadele etmek için yoksul ülkelere her yıl 100 milyar dolar yardımda bulunmaya hazırız.
Ancak bu yardım zirveye katılan tüm ülkelerin anlaşmasına bağlıdır” demiş. İşi yokuşa sürmenin daniskası. Anlayacağınız gelişmiş ülkeler sürekli topu birbirine atıyor. Çin ve Rusya da aynı anlamda laflar etmiş. Bu palavraları bir yana koyup işin aslına bakalım. İklim değişikliği bir zihniyetin (Allahsız medeniyet) oluşturduğu şartların sonucudur. Bu zihniyetin değişmesi de bana göre muhaldir. Dünyada ve Türkiye’de bir uzun zamandan beri “yeni ve umut verici” ne bir fikir var, ne de bir fikir adamı. Olamaz, çünkü yaşatmazlar.
Muhalefet gerekli ise onu da onlar kotarır. Bu sebeple düzenin muhaliflerine de şüpheyle yaklaşmak lazım. Belki kıyamete gidiyoruz. Öyle ya âhır zamandayız. Yok bir düzelme umudu olacaksa bir kere şu “tüketim çılgınlığından” vazgeçilmeli. Bütün düzen bunun üzerine oturuyor. Meselâ kimsenin yirmibeş gömleği, otuz ayakkabısı, sofrasında on çeşit yiyeceği, kapısında iki üç arabası, beş-on evi olmamalı. Ben iktisatçı değilim, bir hikâyeciyim. Şu yukarıdaki satırları yoksulları göz önünde bulundurarak söylüyorum. Dünya açlık tehlikesi ile karşı karşıya imiş, bu sebeple daha çok mısır üretilmeli imiş, bu sebeple mısırın genetiği ile oynanabilirmiş, falan filan. Ve hepsi yalan. Daha çok satmak için yapıyorlar bunu. Arkalarına bilim kilisesini, laboratuarları, medyayı almışlar. Hele bir karşı çık. Adamı bir kaşık suda boğarlar. Olmazsa ülkeni “nükleer silahın var” diye işgal ederler. Bu doğrudan gücün sesidir. Bu gücün sesini kimse kesemez. Ancak daha üstün, daha yüce bir güce inanılarak bu ses susturulur. Hukuk gerçekleşir. Gabya inanılır. Bu Hakk’a imandır. İmansızlardan medet ummak (ne diyeyim aklıma ağır laflar geliyor yutuyorum) saflıktır. Haftada bir yazınca aktüalite kayboluyor. Ama haklı olduğum anlaşılmıştır.
(Yayın tarihi: 30.12.2009)
Not: Bu dosyada her gün bir yazı yayımlanacak, tamamının yayımı 8 gün sürecektir.
-
A.Demirel 2 yıl önce Şikayet Etçok doğru söylemiş siniz inşallah bu yazılanların hükümetler tarafından kayda alınır yoksa dünyanın sonu hiç iç açıcı görünmüyor. Bu konuda herkes kendi üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerekir.Beğen
-
Karga Kardeş 2 yıl önce Şikayet EtKar'ıda Yağmuru da Sel'i de Rüzgarıda Tufan'nıda Allah verir zamanı ve mekanı yoktur. Mikail Meleğe yap der oda yapar. Dünya üzerinde yılda her zaman aynı miktarda kar yağmur yağar ne bir fazla ne bir eksik. Ama bunlar her sene başka yerlere yağar. Bu sene Allah Ülkemize biraz fazla vererek işe başladı desek yalan olmaz. Barajlar doldu taştı, Kemali'in Ekrem'i bile buna şaştı desek yalan olmaz. dedi karga kardeşBeğen
-
ulvi 2 yıl önce Şikayet EtMaalesef geleceğe dair umutsuz bir tespit. Son paragrafta ifade edilen "doğrudan gücün sesi ve bu sesi kimsenin kesmeyeceği" hakikati açık olarak ortada. Bir ülkeyi nükleer silahın var diye işgal ederler, bir başka ülkeyi kendisine çizilen rolün dışına çıktı diye içeriden dizayn ederek bağımlı hale getirirler. Bunun bin tane başı var sayın hocam ve adaletsiz güç insanları daha fazla korkutuyor ve kendisine meylettiriyor. Sayın hocam, geleceğin ekonomik tasavvurunda geriye doğru atıf yapmak pek geçerli görünmüyor. Marks da süreci geriye çevirerek aşmaya çalıştı tutmadı.Beğen
-
Abdullah 2 yıl önce Şikayet EtBilimsel bir yazı, 13 sene sonra ( kısa sürede) sonucu ortaya çıkmış, ÇOK ÖNEMLİ, Ülkemizde böyle fikir adamlarına ihtiyaç varBeğen