Orta Doğu’da şimdi neler olacak?

Dünyanın büyük devletlerinin en büyük mücadele alanı olan Ortadoğu'da şimdi kartlar yeniden karılıyor.

ABONE OL
GİRİŞ 09.04.2017 13:11 GÜNCELLEME 09.04.2017 13:13 İnternet Medyası
Orta Doğu’da şimdi neler olacak?
Orta Doğu’da şimdi neler olacak?

ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’ın dış politikası ne olacak, nasıl şekillenecek derken 7 Nisan sabahı Suriye’ye yapılan füze atışlarıyla resmî olarak kendini ortaya koydu. Bugüne kadar sözde kalan, karışık ve çelişkili açıklamalar vardı. Şimdiyse eyleme geçildi. Artık eski sözlerin hiçbiri hesaba katılmayacak.

Trump, Beyaz Saray’da oturduğu sürece dünyanın bu duruma alışması lazım. ABD dış politikası artık böyle olacak. Hızla karar veren ve birkaç saat içinde 180 derecelik dönüşler yapabilen bir tarza sahip olacak.

ABD yönetimi, daha geçen hafta Beşar Esad’ı devirmek gibi bir gayelerinin olmadığını söylüyordu. Trump, seçim kampanyası döneminde Esad’ı öven sözler söylüyordu. Şimdiyse bir uçtan diğer bir uca savruldu. Trump’a göre Esad kırmızı çizgiyi aştı. Bundan sonrası “savaş.”

BU MESAJ SADECE SURİYE’YE DEĞİL

Salı günü 86 kişinin ölümüne neden olan kimyasal silahlı bombardımanın intikamı olarak 59 Tomahawk füzesi Humus'taki Şayrat Hava Üssü'ne fırlatıldı. Beşar Esad birliklerine ateş açma kararı - ki Başkan Donald Trump tarafından birkaç gün öncesine kadar reddedilen bir seçenekti - Washington'un Suriye'deki siyasetinde radikal bir dönüş anlamına geliyor ve rejimin baş savunucusu Moskova ile olası bir anlaşmazlığa yol açıyor. Ancak İran ve Kuzey Kore'ye de bir uyarıda bulunuyor: Trump'ın önderliğindeki ABD kırmızı çizgilerini aşanlara karşı ateş açmaya hazır.

Trump silahı öngörmüyordu. Yıllar boyunca Esad'a karşı herhangi bir saldırıyı reddetti. 2013'te Barack Obama, bin 400 sivilin ölümüne neden olan kimyasal saldırı sonrasında Suriye'ye askeri bir eylemi gözden geçirirken Trump şöyle bir tweet atmıştı: "Bir şey elde edemeyiz ve sadece başımıza kötü şeyler gelir." Ayrıca seçim kampanyasında da takındığı bir tutumdu. Bu hafta ise Amerikan yönetimi rejimle çatışmaktan kaçınmayı öneriyordu. Birleşmiş Milletler (BM) nezdindeki ABD Büyükelçisi Nikki Haley, "Birileri savaşı tercih ediyor; önceliğimiz artık Esad'ı düşürmek değil," dedi.

4 Nisan salı günü yaşanan dehşet, Beyaz Saray'ın kapılarını çalıncaya kadar bu stratejiyi değiştirecek gibi de görünmüyordu. Suriye uçakları tarafından Han Şeyhun'daki sivil halka yapılan vahşi saldırı bizzat Trump’ı vurdu. Trump'ın itirafına göre zehirli gazdan ölen çocukların görüntüleri onu, Esad'a ilişkin tavrını değiştirmeye itti. "Korkunç. Kırmızı çizgileri çok aştı," diye konuştu.

7 Nisan cuma sabaha karşı yapılan Tomahawk füzeli saldırıda Şayrat Üssü'nde dört Suriye askeri öldü. Bu hedef, Han Şeyhun katliamına neden olan uçakların havalandığı pist olduğu için seçilmişti. Pentagon sivil kayıpların önlenmesi için olağanüstü tedbirler alındığını vurguladı. Bu bombardımandan önce Rusya uyarılmıştı.

Trump'ın Suriye operasyonu ABD'de hem cumhuriyetçiler hem de demokratlar tarafından destek gördü. Yurt dışında ise İngiltere, Suudi Arabistan, Türkiye, Polonya ve İsrail eylemi alkışladı. Bu, Trump'ın ilk büyük darbesi olabilir. Sonuçlarını ileride göreceğiz.

Trump’a karşı dünyanın çok dikkatli olması gerekiyor. Çünkü Moskova’nın sevmediği Barack Obama ile kıyaslandığında Trump döneminde büyük bir nükleer savaşın çıkma ihtimali daha da arttı. Rus milletvekillerinin mağlubiyetini şampanya açarak kutladığı Hillary Clinton bile gerekli incelemeleri yaptırmadan ve Vladimir Putin ile istişare etmeden herhâlde böyle bir saldırı emri vermezdi. Sanırım hem Obama hem de başkan olamayan Hillary Clinton için Kremlin daha çok pişmanlık duyacak.

Bu defa tehlike atlatıldı gibi görünüyor. Pentagon yetkilileri Moskova’yı saldırı konusunda uyardıklarını ifade ediyor. El-Şayrat Üssü’nde Rus danışmanlar varsa bile oradan çıkarılmışlardır. Moskova, hiçbir Rus’un saldırıda hayatını kaybetmediğini açıkladı. Demek ki ABD’ye, Suriye’de askerî karşılık verme ihtiyacı olmayacak. Şimdilik iki büyük nükleer gücün çatışması engellenmiş oldu.

ESAD ARTIK SAVAŞ SUÇLUSU

Beşar Esad’ın kendi halkına karşı verdiği barbarca savaş mideleri bulandırmaktan ve Batı’nın vicdanını rahatsız etmekten çok daha fazlasına yol açıyor. Bu savaş, Suriye Devlet Başkanı'nın ülkenin geleceğinde yeri olmaması gerektiği fikrini güçlendiriyor. Esad sanık sandalyesine oturtulması gereken bir savaş suçlusu. Esad’ın patronu Vladimir Putin bu gerekliliği ne kadar erken kabullenip, zulmü sonlandırması için diktatör müvekkiline baskı yaparak Suriye’de kapsayıcı bir iktidar paylaşımının parçalarını bir araya getirme hususunda yapıcı bir şekilde çalışırsa, Orta Doğu için o kadar iyi olacaktır.

Esad’ın çocuklar da dahil olmak üzere sivillerin üzerine yüzlerce kilo ağırlığında toksik sarin gazı boşalttığı son vahşeti, uluslararası hukukun ve Birinci Dünya Savaşının ardından yürürlüğe sokulan anlaşmaların ihlali demek. Görünen o ki Esad 200 tonluk kimyasal silahı müfettişlerden sakladı ve böylece Birleşmiş Milletleri (BM) kandırdı. Suriyeli lider tek bir sebepten dolayı bu dehşeti yeniden değerlendirmeye kararlı gözüküyor: Suriyeli muhaliflere artık dış güçlerin desteğine bel bağlayamayacaklarını ve Rusya’nın havada ve BM’de verdiği destekle birlikte sonuçlarını umursamadan hareket edebileceğini göstermek. Belki, Batı tarafından yalnız bırakıldıklarına dair hala ikna edilmesi gereken çok fazla olmasa da bir miktar Suriyeli var.

ABD ORTA DOĞU’DA YENİ CEPHELER AÇACAK

Suriye meselesinde kendisinden önceki başkan Obama’nın aksine Trump’ın agresif bir Orta Doğu stratejisi geliştireceği ortada. Trump’ın Obama’nın aksine ABD’nin Orta Doğu’daki geleneksel müttefikleri ile yeni bir ilişki süreci başlatması bekleniyor. 

ABD, önümüzdeki haftalarda Suudi Arabistan’ın başını çektiği koalisyona Yemen'deki stratejik Hudeyda limanını almak için destek vermeye hazırlanıyor. Bu stratejik liman Yemenli Husilerin elinde ve olası operasyon İran ile kızışacak bir duruma tekabül ediyor.  

Oysa ki, Obama yönetimi Suudi koalisyonuna askeri destek vermeyi yasaklamıştı. Trump bunu değiştirmek istiyor. General Joseph Votel bu kararın kaldırılması için geçen hafta başvuru yaptı. Ve bu nedenle ABD, Hudeyda operasyonu öncesinde Suriye üzerinden ABD'nin bölgenin tamamında askeri üstünlük mesajları vererek, Rus hava savunmasını bu kadar rahat deldiğini göstermesi yereldeki müttefiklerine ciddi bir güven mesajı olarak okundu. ABD açısından, Rusya'nın Himemim ve Tartus'daki hava savunma sistemlerini delerek Humus civarına saldırı yapmak gereken mesajı yeterince veriyor.                       

Burada iki ihtimal var: Ya Rusya Esad'ı koruyamadı, ya da korumadı. Bunların ikisi de aynı kapıya çıkıyor. Bu nedenle de kaç uçak patladı, kaç pist yıkıldı ya da kaç Suriye askeri öldü gibi sorular gereksiz ayrıntılar. Amaç hava üssünün kullanılmaz hale getirilmesi değil.

Pentagon Rusya'ya bilgi verdi açıklamaları geldi. Bu doğru. Ama bu bilgiler askeri diplomasiyi bilen herkesin bildiği gibi dakik ve kesin lokasyon ile verilmez.  Daha önemli olan ise bilgi verilmiş olması Rusya'nın saldırıyı engellemesine bir engel değildir. Rusya engelleyemediyse bunun sebebi ya teknolojik ya da siyasidir.                       

“Her ikisi de caydırıcılığının güçsüz olduğu manasına gelir.”                       

Bu hareket Rusya'nın hava savunma kapasitesini sorgulatan bir hareketti. Rusya müttefiklerini koruyabiliyor mu koruyamıyor mu sorusunun cevabıydı. ABD bunun cevabını verdi. Ben istersem dokunurum dedi.                                               

Bu durum Rusya'yı güvenli bölgeler kurulması konusunda geri adım atmaya zorlayabilir. ABD'nin bundan sonraki hamlesi bu olacak ve bunu yapabilmek için de Akdeniz hava sahasındaki hâkimiyetini ispatlaması gerekiyordu.                       

Burada en önemli mesaj, güvenli bölge hava sahasını koruyabilmekle mümkün…                      

Rusya'nın S-400 sistemlerini Akdeniz kıyısına kurmasıyla beraber ABD'nin bu hâkimiyeti kaybettiği düşünülüyordu. Yani güvenli bölgeleri kuramayacağı algısı özellikle yerelde hakimdi.  ABD’nin saldırısı bu algıyı yıkmış oldu.                       

Rejimin Kimyasal saldırısı İdlib'i kurulacak güvenli bölgeler arasına sokabilir.  Ancak henüz belirlenmiş bir güvenli bölge yok. Eğer bu olursa, Türkiye İdlib'deki tüm muhalif güçleri denetimi altına alabilir.  Zira muhalif gruplar son süreçte güç kaybına uğruyordu. İdlib coğrafi olarak ancak Türkiye'nin etkisine girebilecek bir bölge. Ne ABD, ne Suudi Arabistan için ulaşılabilir bölge değil.                       

Türkiye'nin ABD ile beraber bu kimyasal saldırı konusunu uluslararası platformlara taşıyarak İdlib'i güvenli bölgeler arasına katması Suriye rejiminin Halep zaferini gölgeleyeceği gibi, Halep'i ancak zayıf bir hat ile ulaşılabilen bir alana çevirir. Şimdi bu süreci dikkatle takip edeceğiz.                      

ABD, Rusya'nın Akdeniz kenarındaki üsleri Hımemim ve Tartus üzerindeki baskıyı arttırabilmek için İdlib'i güvenli bölgelere katma fikrine yaklaşabilir.  Bu durum mutlaka Türkiye'ye yarar ve Ankara Washington ilişkilerinde güven yenileme süreci için önemli bir adım olur.

HİZBULLAH HAREKETE GEÇER Mİ ?

ABD’nin sahada yeni bir durum yaratması ve bu yeni durumu İran karşıtlığı üzerine sürdürecek olması İran’ı endişelendiriyor. Bölgeyi takip eden bazı çevreler, İran’ın Hizbullah’ı harekete geçirebileceğine dikkat çekiyor. Ancak en baştan söyleyelim: Hizbullah cevap veremez. İsrail bu sürece iki yıldan buyana  hazır ve önemlisi Rusya ile hava sahası anlaşması var. İsrail'in geçtiğimiz günlerde Palmira (Tedmur) yakınındaki hava saldırısı Rusya'nın operasyon alanında gerçekleşti  ve Rusya'ya güçlü bir mesaj verdiler.                       

İsrail'in Rusya ile olan anlaşması çerçevesinde Şam'ın güneyi ve İsrail-Suriye-Lübnan üçgeninde hava saldırısı yapma kapasitesi var. Yani Hizbullah'a karşı İsrail’in elinde çok güçlü bir kart var. Bu nedenle geçen sene 7 Hizbullah generali ve bir kaç İran generalini Kuneytra'da hava saldırısıyla öldürmesine rağmen Hizbullah ve İran cevap vermekten kaçındı. Bu durum devam edecektir zira İsrail Hizbullah'ın silah kapasitesini vurursa Hizbullah'ın Suriye içinde eli zayıflar. Rusya'yı çok alakadar etmese de bu durum, Hizbullah ve İran bu silah kapasitesini kısa ve orta vadede yitirmek istemez.                       

Mesele Akdeniz, Kızıldeniz ve Karadeniz havzasındaki hava sahası hâkimiyetidir…                       

ABD’nin sahaya inmesi ile birlikte şimdi gözler PYD-PKK’ya çevrildi. Orta vadede PKK ve PYD’nin ABD, Rusya ve İran arasında bir tercih yapma zorunluluğu doğacaktır. Zira 1996’dan buyana İran ile müttefik ilişkisi içinde olan PKK’nın bu ilişkiyi reddedip ABD ile hareket etmesi Kandil’deki pozisyonunu sıkıntıya sokacaktır. ABD’yi tercih etmemesi durumunda ise Rojawa’daki kazanımlarından vazgeçirmeye zorlayabilir. Obama’lı ABD yönetimi PKK’nın 3 devlet ile eş zamanlı hareket etmesine göz kırparken Trump Akdeniz dengesinde Türkiye’den istediği desteği gördüğü an PKK’yı yolda bırakacaktır.

Rusya ise PKK konusunda ikircikli. PKK'nin bölgede Türkiye'ye ve KRG'ye rağmen ne kadar hakim olacağından kuşkulu. Bu da İran-Esad ittifakının gücünü riske atan bir durum. Rusya’nın yaptığı seçim çok net bir biçimde Esad'dan yana, ama PKK ile ilişkisini de yerinde tutmak istiyor. Rusya’nın en son Afrin'e yaptığı yığınak da bununla ilgili bir durumdu. Fakat sahayı dikkatle okuyacak olursak, Rusya'nın PKK ile ilişkiye girebildiği yerler ABD'nin gözden çıkardığı yerler: Afrin ve Qamişlo merkezi gibi.                       

Ne ABD ne Rusya PYD'ye resmi bir statü verilmesi konusunda stratejiye sahip değiller. Bunun en bariz işareti ne Cenevre'ye ne de Astana'ya PYD'nin çağrılmaması. Uzun vadede, hem Rusya için tercih edilebilir seçenek Şam ve Ankara ile ayrı ayrı dengeli ilişkiler yürütebilmek.                       

Uzun vadede ABD için tercih edilebilen strateji ise DAEŞ'in yenildiği ama Türkiye ile ilişkilerin dengesizleşmediği bir opsiyon. Bu her iki opsiyon PKK/PYD'nin Cenevre ve Astana gibi uzun vadeli projelerden dışlanmasına yol açıyor.                       

Esad rejimi İdlib'e girmek istiyor doğru. Halep Obama döneminde düştü. Şimdi soru şu İdlib Trump döneminde düşecek mi?                       

Trump’la birlikte, ABD Deyrezzor bölgesine Ahmed Carba'nın silahlı gruplarını yerleştirdi ve askeri teçhizatla donatmaya devam ediyor. ABD’nin bu hamlesi ile çok açık ki Rakka'nın geleceğini PKK ile değil Suriye Arap muhalefeti ile öngörüyor.                      

PYD için bir gelecek düşünülebilecek tek bölge çoğunluğu Kürt olan Kobani - Derik hattı. Örgüt buraya sıkıştığı zaman ise Irak Kürdistan yönetiminin desteklediği güçlü bir siyasi muhalefet ile ve Türkiye ile KRG'nin uyguladığı ambargoya takılıyor ve geleceği riske giriyor.

PYD'nin Rakka'ya kadar açılma stratejisi bu ambargodan ve iç muhalefetten kurtulabilmek amaçlı. Sahadaki hareketliliği dikkatle incelediğimizde, çok açık ki ABD IŞİD'den sonra Rakka ya da Deyrezzor'u PYD'ye vermek gibi bir stratejisi yok. Yani PYD bir balon gibi genişliyor olsa da genişlemesi balonun sönmesi ihtimalini de büyütüyor.  PYD işler karışmadan Irak Kürdistan hükümeti ile ilişkileri toparlamanın yollarını aramalı.                     

HEDEF İRAN VE RUSYA

Hedef İran değil. Hedef İran ve Rusya. İran ve Rusya çok yakın müttefik değiller ve aralarında ideolojik bir bağ yok. Fakat ABD penceresinden bakıldığında Rusya ve İran'ın Obama döneminde genişlemiş bölgesel etkisi aynı tehdidin parçası olarak görüyor.                       

Bu da iki havzaya tekabül ediyor: Akdeniz Havzası ve Kızıl Deniz havzası. Akdeniz Havzası'nda Rusya hakimiyet ilan ediyordu ve halen etmeye çalışıyor. İdlib, Lazkiye, Tartus. Kızıl Deniz havzasında ise İran Bab'ul Mendeb üzerinde hakimiyet ilan ediyor.                       

ABD Hudeyda operasyonuyla İran'ın Kızıl Deniz'deki genişlemiş etkisini kırmaya ilerlerken                       Suriye'de Rusya'nın Akdeniz havzasındaki gücünü sınırlama siyaseti izliyor.                        

Yani konunun asıl temelinde deniz yolları ve havzaları var. Burada Rusya ve İran ister istemez ABD'ye karşı müttefikler. Aralarındaki farklılıklar ideolojik ve taktiksel ayrıntılar olarak kalıyor. O yüzden İran ve Rusya karşıtı adımların eş zamanlı gelmeleri oldukça anlaşılır bir durum ve bu çerçeveye oturuyor.                       

Konu AKDENİZ HAVZASI olduğunda Suriye yeterli değil. Her iki gücün de bu havzada aktif olabilmeleri Türkiye ile ilişkilerine bağlı. Rusya'nın Türkiye ile yakınlaşmasının arkasında da bu var.                       

GÜVENLİ BÖLGELERE DAİR NOT...

Medya’da çok tartışılan güvenli bölgeleri de masaya yatırmak gerekiyor. Güvenli bölgeler coğrafi olarak belli değil, tartışılmış değil. PYD bölgesinin dahil edileceğine dair hiç bir işaret yok. Aksine, dahil edilmesini gerektiren bir durum yok.                       

Bu Türkiye'ye karşı atılmış bir adım olur, ABD bunu istemiyor.                       

Çünkü Akdeniz havzasında etkin olabilmek içim Türkiye desteğine ihtiyaç duyuyor. Rusya için de ABD için de bu böyle. Öte yandan Iran Rusya için feda edilebilir bir ortak olmadığı gibi uğruna savaşacağı bir ortak da değil.

Çetiner Çetin bu yazıyı kurdistan24.net/tr’de paylaştı.

YORUMLAR 24 TÜMÜ
  • Iyyy 7 yıl önce Şikayet Et
    11 eylül senaryosu
    Cevapla
  • ÖZlem 7 yıl önce Şikayet Et
    Büyük şeytan ABD diyorki; 1-Kimyasalla çok açık veriyoruz.Müslümanları varillerle öldürmeye devam. 2-Rus'dan s-400 falan almaya kalkma.Paran boşa gider.Bak Suriye'de işe yaramadı.Bizde daha iyisi var. 3-Benim Tomahawk'lar varya müslümanla kafiri ayırt edebiliyor.
    Cevapla
  • cettim 7 yıl önce Şikayet Et
    3 dünya savaşının ayak sesleri
    Cevapla
  • yalan 7 yıl önce Şikayet Et
    suriye iran-abd-rusya şeytan üçgeni ile kuşatılmış durumda.bu oyun bozulacak evelallah.
    Cevapla
  • Bumin 7 yıl önce Şikayet Et
    Boşa konuşuyoruz boşa ümit dağıtılıyor , bilim ilimde ekonomide batılıları yakalayamazsak geçemezsek bir halt olmaz bunu anlamak bu kadar zor olmasa gerek , bakın bu islam ülkeleri arasında en gelişmişi biziz yinede daha katedilecek o kadar yol var ki düşünün yani arapların vs perişan hallerini
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR