"Ezgilerin Sultanı"ndan türkülere davet
EFSUN YILMAZ - Türk Halk Müziği'nin duayen ismi Bedia Akartürk, savaşlardan uzak, güzel bir dünya için gençliğe "türkülere kulak verin" çağrısında bulundu.
ABONE OL"Kesik Çayır", "Zühtü", "Doyulur mu", "Aslan Mustafa", "Süpürgesi Yoncadan" gibi onlarca türküyle neşelendiren, "Gönül Dağı", "Bir Çift Turna", "Mihriban", "Anam Ağlar Başucumda Oturur" gibi eserlerle Anadolu insanının kederine ses veren Bedia Akartürk, türkülere kattığı yorumun yanı sıra kaşık oyunları ve yöresel kostüm tasarımlarıyla Türk kültürüne katkılarıyla tanınıyor.
Onun sesiyle hayat bulan yöresel ezgiler, yurt dışında da duyuldu. Paris'teki ünlü Olimpia Salonu'nda konser veren Akartürk'ün seslendirdiği uzun havalar, buradaki bir enstitünün müzesinde dinlemeye açıldı.
Sanat hayatı boyunca 250'nin üzerinde plaket, altın bağlama, 6 altın plak, altın taç, altın kaşık ödüllerine layık bulunan Akartürk'ün en büyük ödülü de halkın gönlü yer oldu.
Türkü söylemeye daha ilkokuldayken İzmir'in Ödemiş ilçesinde Musiki Cemiyeti'nde başlayan, çalışabilmek için yaşını büyüten Bedia Akartürk, kayıtlarda "4 Şubat 1941" doğumlu olsa da "hep geleceğe baktığını, yaşıyla hiç ilgilenmediğini" söyledi.
Akartürk, Ödemiş'te adını taşıyan müzede gönül kapısını aralayarak, "Eşinin ölümünün ardından yürek yangınını", "Zeki Müren'den nasıl etkilendiğini", "Neşet Ertaş ile dostluğunu", kostümlerini, popüler müziğe bakışını, anılarını, hak ettiği değeri bulmadığına inandığı türküleri zaman zaman gözyaşlarıyla anlattı.
- "İnsanımızın kökü türküler"
Akartürk, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Dünyada her şeyde değişim olduğunu, popüler müziğin de bu değişimden etkilendiğini" belirterek, "Türkiye'de değişimin olmaması mümkün değil ama insanımızın asıl kökü türküler, duygularımızı, düşüncelerimizi, sevincimizi, kederimizi dile getiren türkülerimiz... Belki türkü der geçer ama bir erkek askere gidince mutlaka türkü hatırlar, bir kız evlendiğinde ilk çamaşırını yıkarken mutlaka türkü gelir aklına, başka bir şey gelmez. 'Bir pop koyayım da dinleyeyim' demez." diye konuştu.
Türkülerin olduğu bir toplumda kavgaların da olmayacağını savunan Akartürk, şöyle devam etti:
"Türküler başka şey, biraz araştırsalar bir güftenin içinde bir kitap kadar bilgi olduğunu anlayacaklar, gençlerimize sesleniyorum, dinlemeseniz de inceleyin, ne cevherler var içinde. Meyveleri, dağları, gökleri, yıldızları anlatıyorlar. Daha ne anlatsınlar. Türküleri dinleseler anlayacaklar, ölümlü dünya kimseye kalmayacak. Hepimiz bir gün toprak olacağız. Her yaşayan varlık kuşundan, kurduna dökülüyor, soluyor sonra yeniden çıkıyor, aynı insan yaşamı gibi..."
Bedia Akartürk, en çok sevdiği türkünün de "Bir Çift Turna" olduğunu söyledi.
- "Sanatçıların değeri ölmeden bilinmiyor"
Türkülere yeterince değer verilmediğini dile getiren Akartürk, "Birazcık inceleseler bilmiyorum.. Gençlik, halkımız sonradan mı vurdumduymaz mı oldu bilmiyorum ama türkülerimiz bizim aslımızdır." dedi.
Türkiye'de sanatçıların ölmeden değerinin de bilinmediğini savunan Bedia Akartürk, "Ben fazla konuşmak istemem, hayatım boyunca mütevazı olmuşumdur. 'Değeriniz biliniyor mu' sorusuna 'İnşallah ölmeden anlarlar' diyeceğim Neşet gibi ama buna kesinlikle kızmıyor, içerlemiyor ve hırsa kapılmıyorum. Hayatımdan çok memnunum, halkım beni seviyor, ben de onları seviyorum. Bu da bana yetiyor. Sağlıklıyım her şeyden önce." değerlendirmesinde bulundu.
Ödemiş Musiki Cemiyeti'nde başlayan müzik yaşamını önce İzmir, sonra Ankara Radyosu'nda sürdürdüğünü, bugün hayatta olmayan çok değerli insanlarla çalışma imkanı bulduğunu kaydeden Akartürk, "Zeki Müren, onun sesi, bilgisi, onun telaffuzu, ifadesi, diksiyonu inanılmazdı. Ben şahsen onu örnek alıyordum. Fuarda 3 sene onunla çalıştım, İstanbul'da da birlikte çalıştım." dedi.
Neşet Ertaş ile İzmir'de tanışmasını anlatan Akartürk, şunları söyledi:
"Ben İzmir radyosundaydım, o radyoya geldi, ben de askerlik yaptığı yere gittim. Türkü söyledik, oradan tanıyorum. O zaman Grundig teypler yeni çıkmıştı, onun sesini aldım, bütün türkülerini dinledim. Birkaç türküsü vardı, babasının türkülerini söylüyordu. Çok değerli bir ozandı, hak ettiği değeri sonradan buldu ama geçmiş ola. Daha önceden bilmeleri lazım değerleri. Türkiye'nin ne yazık ki böyle bir ortamı var. Yaşarken sanatçıların değerini pek bilmiyorlar. Sonradan 'vah' deniyor."
- Yüreğinin yangını sönmüyor
Eskiden türkülerini, türküleri çok sevdiği için söylediğini belirten Bedia Akartürk, olgunlaştıkça, acıları yaşadıkça türkülerini farklı duygularla seslendirdiğini dile getirdi.
"Hayattaki en büyük mutluluğunuz ve üzüntünüz ne oldu?" sorusunu da Akartürk, şöyle yanıtladı:
"Zaman zaman mutluluk olur, 'şu çok mutlu' diyemezsin. Çünkü hayatta acı da mutluluk da vardır ama benim için kederli bir şey var, eşin ölümü çok çok büyük bir acı. Uzun süre birlikte yaşadığım için onun acısı başka. Allah başına gelenlere sabır versin, bir ateş yanıyor kalbinin üstünde, günlerce sürüyor, hiç sönmüyor."
Eşi Atilla Seller'i 47 yıllık evliliğin ardından 2007 yılında kaybeden ve rüyalarında aşkıyla buluştuğunu söyleyen sanatçı, "Onun sadece yanımda olmasını özlüyorum." diye konuştu.
- Şalvardan vazgeçemiyor
Sesini "Allah'ın bir lütfu" olarak nitelendiren Akartürk, en büyük ilham kaynağının aşk ve vatan sevgisi olduğunu söyledi.
Adını taşıyan müzede de sergilenen sahne kostümlerinin çok özel olduğunu, günlük yaşamda da şalvardan vazgeçemediğini ifade eden Akartürk, müzedeki oyuncak bebeklerin yöresel kıyafetlerini de kendisinin diktiğini, farklı tasarımlar ortaya koymak için resim kursuna başlayacağını anlattı.
"En çok kızdığınız şey nedir?" sorusunu da "surat yapan insanlar" olarak cevaplayan, kimseye kızgınlığı, kırgınlığı olmadığını da söyleyen Bedia Akartürk, sözlerini şöyle tamamladı:
"Tüm insanlara sesleniyorum, yaşadıkları sürece her şeye sevgi ile baksınlar. Kötülükte hiçbir şey yok. Sevgiyle bakmak her şeyi daha güzel gösterir, öbür dünyaya da hazırlar."