Grileri hesaba katan kitap
Cemil Meriç’in ‘Marks, Osmanlı’yı ondan öğrendi’ dediği meşhur tarihçi Hammer’in Osmanlı Tarihi, ilk kez bütün olarak Türkçeye aktarılıyor.
ABONE OLDaha önce de Jorga ve Zinkeisen’i çeviren Nilüfer Epçeli, ‘Jorga, Zinkeisen ve Hammer’in 2000’li yıllara kadar çevrilmemiş olmasını tarihçiliğimiz açısından izah edemeyiz’ diyor.
-TAHİR SAMİ EREN
Teoloji, bir yönüyle “Tanrı hakkında konuşma üzerine söz etme” olarak tanımlandığında, teoloğun yüzleşmek zorunda kaldığı meselelerin güç olduğunu söylemeliyiz. Eserinde, sözün ve söyleyenin sınırlılığı, söylenilenin ise sınırsızlığı paradoksunu konu edinen Temel Yeşilyurt, Söz'ün Anlamı'nda tam da bu güçlüğe dikkat çekmektedir.
SONSUZ OLANI BİLMEK
Teolojik dil söz konusu olduğunda sözün ve söyleyenin sınırlılığı tahlil edilirken paradoksal dile başvurmanın her zaman olmasa da bazı durumlarda kaçınılmaz oluşunu da belirtmek durumundayız. Teolojide dil-nesne uyumsuzluğu, söylenilemez olanı dile getirmek ve insanın sonlu tabiatı ya da sonsuz olanı bilme zarureti gibi meseleler teolojik dilde paradoksları doğuran nedenler arasında zikredilebilir.
Sanılanın aksine paradoks teriminin Türkçe ya da teolojik dilde karşılığını bulmak hiç de kolay olmasa gerektir. “Paradoks” genel olarak çelişki kavramıyla ifade edilmişse de etimolojik açıdan yalnızca görünüşteki ve yüzeysel çelişkiyi ifade etmesi bakımından mantıksal çelişkiden farklıdır. Bu nedenle de paradoksu yalnızca “mantıksal çelişki”ye özdeş kılmak hem yanıltıcı hem de anlamlılık açısından yüzeysel bir bakış açısını da ele verecektir.
İLAHİ AŞKA TANIKLIK
Temel Yeşilyurt, bir Müslüman kelamcının her ne kadar paradoksal dile yer yer başvursa da, Hristiyan bir teologa nispetle paradokslara aşırı anlam yükleyemeyeceğine vurgu yapar. Günümüze gelinceye kadar ortaya konulan muazzam kelamî inşalar birikiminin, büyük ölçüde kelamcının Tanrı hakkında konuştuğu dilin anlamı ve tutarlılığını belirlemeye yönelik olması da bunu destekler niteliktedir. Fakat ikilemlerin hüküm sürdüğü Hristiyan teolojisi ile iştigal eden bir teolog paradoksların gizemli dünyasında şu veya bu şıkkın netliğini temaşa etmek yerine her iki şıkka da eşit mesafede duruşun sûrî hazzını yaşamakta ve kendini daha güvende hissetse de, bu aynı zamanda onu eşit oranda kaygan bir zemine de itmektedir.
Sözün yetersizliğini ele aldığı bölümde Yeşilyurt, beşerî düzlemde bile objesini tam olarak temsil edemeyen sözcüklerin aşkın bir düzleme transfer edildiğinde nasıl ve hangi anlamda kullanılacağı hususunu da gündeme getirir. Beşerî dile ne kadar yükseklik kazandırırsak kazandıralım aşkın gerçeklikleri beşerî dilin alanı içerisinde tüketemeyeceğimizi ifade eden yazar, bu açıdan bakıldığında teolojiyi ilahî aşkınlığa tanıklık etmek olarak yorumlar.
TANRI NASIL BİLİNEBİLİR
Teoloji Tanrı'dan söz ederken sözcüklere yeni anlamlar veriyorsa -ki vermektedir- bize düşen görev teolojinin yeni anlamlı sözcükler ihdas edemeyeceği değil, bu anlamların neler olduğunu belirlemektir. Bir ifade Tanrı hakkında kullanıldığında tutarlılığını günlük dille birebir tekabuliyet içinde kalarak değil onu aşarak elde eder. Teolojik anlamda hakkında konuşulan varlığın aşkınlığı dikkate alındığında ise temsilî, sembolik, analojik ve çağrıştırıcı özelliklerin tümünü de hesaba katan çok boyutlu bir dile başvurmak kaçınılmaz görünüyor; çünkü yüce Allah'ın Kur'an'da kendini tanıtırken kullandığı dil, betimleyici olmaktan çok çağrıştırıcı birtakım beşerî ve tabiî fenomenlere atıfta bulunarak ondan bu gerçekliklerin arkasında nihaî gerçekliğe geçişi salık veren bir dildir. Kur'an'ın Allah hakkında kullandığı isim ve sıfatlar, Tanrı karşısında insanın dilsizliğini bir derece gideren ifadeler, ruhunun çıkmazlarını açan anahtarlar olarak işlev görürler.
Dilin sınırlılığına, dile getirilenin/Tanrı'nın aşkınlığı da eklenince problemin önemi bir kat daha artmaktadır. Bu meyanda yazar, Tanrı mutlak varoluşu nedeniyle tecrübe alanının dışında bütün sonluları sonsuz derecede aşması sebebiyle de Tanrı'nın büsbütün başka oluşuna vurgu yaparak kendi kendine şu soruları sormaktadır: Bütün beşerî biliş düzeylerini aşan daha açık söylemek gerekirse, beşer tecrübesinin ötesinde olan Tanrı nasıl bilinebilir ve hakkında söz söylemek nasıl mümkün olacaktır? Eğer insan için Tanrı hakkında hiçbir bilişsel düzeyden söz edemeyeceksek, bu durumda Tanrı terimini irrasyonel bir alana itmiş olmaz mıyız?
PARADOKSLAR KAÇINILMAZ OLABİLİR
Bu ve buna benzer soruları ele almakla birlikte din dilinin paradoksal görünümünü sıkı bir tahlille kaleme alan Yeşilyurt, çözüm niteliğinde çoğulcu bir yaklaşımı önermektedir. Daha açık bir ifadeyle teolojik dil yalnızca literal, analojik ve alegorik değil, bunların tümünü eşit şekilde dikkate alan bir yaklaşım içinde daha anlamlı bir düzeye kavuşacaktır. Zira paradokslar insan zihninin ürünüdürler ve İslam düşüncesinin aslî birer unsurunu değil, aşkınlık boyutu karşısında insan zihninin şaşkınlığını ele verirler. Ancak yine de beşeri konum ve duruşumuz açısından hayatın derinliği içeresinde paradokslar bazı durumlarda kaçınılmaz da olabilirler.
Yazarın düşüncesine göre paradoksları ötelemek yerine ciddiye almak, onlara dönük derinlemesine bir tahlil çoğu kere beşeri anlayış ve anlam düzeyini bir adım ileri taşımaya yardımcı da olabilir. Teolojik dilin çıkmazları yanında anlamlılık boyutunu da ele alan bu çalışma, hem din diline hem de paradokslara kapsamlı bir bakış açısını önermektedir. İnsanın düşüncesinin yüzeyselliği ve din dilinin aşkın boyutu dikkate alındığında belki de anlam kendini böylesine kapsamlı bir yaklaşım içinde ifşa edebilecektir. Başka bir deyişle bu çalışma, dünyayı “siyah” ve “beyaz” şeklinde Aristo mantığının kategorilerine hapsederek dar bir anlamda anlamak yerine, anlam dünyasını kurarken “gri renkler”i de hesaba katabilmeyi ve anlamı olabildiğince kapsamlı bir düzlemde inşa edebilmeyi önermektedir.