Kudüs bize ne kadar yakın?
Ahmet Turgut, yeni romanında yabancısı olmadığımız bir coğrafyaya, Kudüs’e götürüyor bizleri ve oluşturduğu halkalar birbirine bağlandığında acının fotoğrafı beliriyor.
ABONE OLAhmet Turgut’un Kalbim Kudüs’te Kaldı adlı romanı Kapı Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. I. Dünya Savaşı’nın görünmez cephesi olan Kudüs’te savaşın insanlık üzerindeki etkisi, kadim şehrin düşüşü hazin bir öyküyle anlatılıyor kitapta. İngiliz, Fransız ve Rus kıskacındaki Osmanlı’nın durumu, Almanya ve Avusturya’nın sinsi emelleri, Kudüs aşiretlerinin beyhude çabaları gözler önüne seriliyor.
Romanın merkezinde bir aşkın doğuşu, arka fonda savaş var. Kalbim Kudüs’te Kaldı romanı tarihin yanı başına aşkı, aşkın yanı başına da tasavvufu koyarak hikâyesini katmanlı hale getiriyor. Uzaklıkların ansızın yakınlığa dönüştüğü romanda, karakterlerin içinde bulunduğu gerilimli atmosfer ve kaygı içindeki arayış resmediliyor. Tarihin önemli bir döneminden geçilirken bireylerin yazılan biricik tarihine de yer veriyor yazar. Turgut’un özellikle Batı’ya dönük eleştirileri romanın iskeletini oluşturuyor. Yazarın Batı’da ve Doğu’da aşkın nasıl tanımlandığına dair tespitleri önemli: Farkında oluruz yahut olmayız. Âşıklarımızı anarken ‘Tahir ile Zühre’, ‘Ferhat ile Şirin’ deriz. Oysa Avrupalılar âşıkları yâd ederken ‘Romeo ve Juliette’, ‘Antonius ve Kleopatra’ derler. Âşıkların ‘ile’ sayesinde birbirlerine bağlanması, biri olmadan diğerinin yarım kaldığına alâmettir. Hâlbuki ‘ve’ benzer ama ayrı olanları sıralamaya yarar. Keza bu topraklarda birbirlerini sevenler, mıknatısın iki ucu olurlar. Nikâh ile birbirlerine bağlanan sevgilileri ‘zevc’ ve ‘zevce’ olarak anlattığımız gibi mıknatısın iki ucu arasındaki cazibeye de ‘zevciyat’ deriz biz.”
BİR ŞEHRİN HÜZNÜ
Romandaki bütün karakterlerin ortak noktası inandıkları uğruna bir yandan dış çerçevenin çatışması ortasında kalırken, diğer yandan da kendi iç çatışmaları içinde arayışlara çıkmaları. Ahmet Turgut, karakterlerin iç dünyalarını tasavvufla biçimlendirerek ilahı aşkın da girdabında gezdiriyor okuru. Kudüs cephesine giden Tabip Subay Faruk Hikmet, ülkesinde yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, kendi içinde sorgulayan Rachel Weizmann’ın Kudüs’e gelmesi veaşkın ve hikmetin sualleri arasında gizemleri arayan bir sahafın hikayesi, kitabın ilgiyle okunacak bölümlerinden. Bütün adımlar kitabın sonunda ortak bir yola giriyor. Rachel Weizmann’ınMüslümanlığı seçmesinin ardından yolları Tabip Subay Faruk Hikmet’le kesiştiğinde, iki ruh dönülmeyecek bir yola giriyorAhmet Turgut, aslındahiçbir zaman yabancı kalmadığımız bir coğrafyadan geçiriyor bizleri. Kadim haritaların biçim değiştirerek günümüze gelişine ön ayak olan koşulları, oluşturduğu tarihi atmosfer, tasavvuf ve aşkın hallerini harmanlayarak koyuyor önümüze. Zulümler ve oyunlar tekrar canlandırılırken, kadim şehir Kudüs’ün insanların içinde bıraktığı hüznü de yürüğimizde gezdiriyor. Yazarın oluşturduğu kadim halkalar birbirine bağlandığında acının fotoğrafı beliriyor