Keşf'i İstanbul III yayında

Keşf-i İstanbul serisinin üçüncü, İstanbul yoğunluklu gezi-mekân yazılarımızın beşinci istasyonundayız. Bu çalışmamızda da İstanbul’un pek bilinmeyen veya hakkında çok az malumat bulunan tarihî mekânları, şehirde iz bırakmış bazı şahsiyetleri hatırlamaya ve hatırlatmaya çalıştık.

ABONE OL
GİRİŞ 20.02.2019 18:24 GÜNCELLEME 20.02.2019 18:25 KİTAP
Keşf'i İstanbul III yayında
Keşf'i İstanbul III yayında

Keşf-i İstanbul serisinin üçüncü, İstanbul yoğunluklu gezi-mekân yazılarımızın beşinci istasyonundayız. Bu çalışmamızda da İstanbul’un pek bilinmeyen veya hakkında çok az malumat bulunan tarihî mekânları, şehirde iz bırakmış bazı şahsiyetleri hatırlamaya ve hatırlatmaya çalıştık.

 

 

Koca Mustafa Paşa semtinde yer alan Hekimoğlu Ali Paşa Külliyesi; Fatih Sultan Mehmed Han’ın mimarları arasında gösterilen Ayas Ağa’nın Saraçhane’de inşa ettiği ve günümüzde esamesi okunmayan camisi; Şehremini civarında yer alan Şeyhülislam Çivizâde Mehmed Efendi’nin yaptırdığı Çivizâde Camii; minaresi Kırım Anglikan Kilisesi ile ilginç bir görüntü oluşturan, Beyoğlu Hacı Mimi Camii; Eyüp Sultan’da, Yavuz Sultan Selim Han dönemine ait yegâne mimari eser olan Cezri Kasım Paşa Camii ve bünyesinde barındırdığı Kâbe motifli çini pano, bu minvalde kaleme aldığımız yazılardan bazılarıdır.

Eyüp Sultan Camii’nin ilk imamı ve Hazreti Halid bin Zeyd Ebu Eyyub el-Ensari’nin ilk
türbedarı, Sivrihisarlı Şeyh Baba Yusuf; İstanbul üzerine kıymetli araştırmaları ve eserleri
bulunan Mehmet Nermi Haskan; Şair Nurettin Durman ve Olcay Yazıcı üzerinde durduğumuz şahsiyetler arasındadır. İstanbul tarihinde, kültüründe önemli bir yeri olan ancak Kızkulesi ve Galata Kulesi gibi çok fazla bilinmeyen Beyazıt Yangın Kulesi; yine medeniyet tarihimizde köklü bir yeri alan Salâ kültürümüz ve yakın dönem edebiyat tarihimizde iz bırakmış “Yahya Kemal’in Eyüp Sultanı ve İstanbul’un İmarına Dair Bazı Değiniler” başlıklı yazımız da bu istasyonda bulunuyor.

 

 

Diğer çalışmalarımızda olduğu gibi bu çalışmamızda da İstanbul dışından bazı gezi-mekân yazılarımıza yer verdik. Bunlar Anadolu’ya açılan ilk kapımız, Selçuklu döneminden kalan mezar taşları ve beylikler döneminden kalan kümbetleriyle ünlü Ahlat (Kubbet-ül İslam), anlatmaya kelimelerin kifayet etmediği Kahramanmaraş ve Erzincan yazılarından oluşuyor.

Elinizdeki dâhil yayımlanan son beş kitap her ne kadar İstanbul merkezli yazılardan
oluşuyorsa da bunlar bir bakıma bizim yıllıklarımız gibidir. Gezdiğimiz, gördüğümüz,
yazmaya değer bulduğumuz farklı türden yazılardan mürekkeptir. Açıkçası belli bir kurala, tasnife ve tür ayrımı yapmaya gerek duymadık. Tarihî konular, biyografi tarzı yazılar malum olduğu üzere roman ve hikâye tadında okunmuyor. Farklı yazı türlerinden oluşan ve herhangi bir iddiası da bulunmayan bu mütevazı çalışmanın okuyucularımızla ünsiyet kurabileceğini umuyoruz.

Her zaman ve zeminde dile getirdiğimiz üzere bizim hikâyemiz yere düşmüş hatırlanmayı
ve ayağa kaldırılmayı bekleyen bir mezar taşı ile başlar. Çalışmamızda tarihe mal olmuş bir büyüğümüzün unutulmuş mezar yerini tarif edebildiysek bu bizim için şu fani dünyada en büyük mutluluk ve iftihar vesilesidir.

“Başarım ancak Allah’tandır, O’na güvendim; O’na yöneliyorum…”

YORUMLAR 1
  • Ercan bayat 5 yıl önce Şikayet Et
    Tebrik ederim başarılar diliyorum kıymetli hocam Nidayi Sevim
    Cevapla

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR