Figen Yaman Çoşar: Çocuklara kupkuru bir Müslümanlık anlatıyoruz

Star Gazetesi yazarı Gülcan Tezcan, Figen Yaman Coşar'a ait Evrendeki Son Hazine kitabı ile ilgili röportaj yaptı.

ABONE OL
GİRİŞ 02.03.2019 12:33 GÜNCELLEME 02.03.2019 12:33 KİTAP
Figen Yaman Çoşar: Çocuklara kupkuru bir Müslümanlık anlatıyoruz
Figen Yaman Çoşar: Çocuklara kupkuru bir Müslümanlık anlatıyoruz

Evrendeki Son Hazine bir macera romanına benziyor. Öyle mi?  

 

Hayat başlı başına bir macera. Hz. Adem’in macerasını bizzat Allahü Teala kutsal kitabında yalnız temizlerin yakın olabileceği bir hikâye ile anlatıyor bizlere… Evrendeki Son Hazine, kahramanımız Eren’in yaşadığı bir macera ile başlasa da, insanlığın, yaradılışın, yeryüzündeki hayatın ve kendi cevherimizi keşfedebilmenin hikâyesini anlatmaya çalışıyor. 

Ana karakter Eren çok tanıdık :) Peki Muaz, Erva, Yakup Ali ve Hamza kim?   

 

Oğlum Eren’in adını birkaç defa kitaplarımda kullanmaya kalktım fakat razı olmamıştı. Bu kitabı yazmaya başlarken heveslendi. Ben de ona tatlı bir hatıra kalsın istedim. Muaz, Erva, Yakup Ali ve Hamza da umre arkadaşlarım. Peygamberimizi yazmaya niyetlenip yazamadığım sancılı vakitlerde Mekke’deki otel odamızda bir telefon almıştım. ‘Efendimizi Sanatla Anlatmak’ konulu bir sempozyuma katılma davetiydi. Geç vakitlerde tavaftan dönünce yazabilmek için koridora çıktım. Yan odadan fırlayan bu arkadaşlar “Masalcı Teyze bizi yakala!” diyerek oyuna davet ediyordu beni. “Oynarım lakin önce siz söyleyin bakalım, Peygamber Efendimizi düşününce aklınıza neler geliyor?” Üçünün de ifadesi farklı ve biricikti. Her biri kendi muhteşem dünyasında yetişkinlerin asla aklına gelmeyecek tasvirlerle hissedişini dile getirmişti. Sempozyum bildirim için ilham oldular. Kitabı yazmaya başladığımda onlara teşekkürümü bu şekilde dile getirmeye çalıştım. 

Çocuklar için siyer yazmak zorladı mı seni?  

Efendimiz Aleyhisselam hakkında bir kitap yazmak büyük bir sorumluluk. Medine’de, Mescidi Nebevi’de “Seni anlatmak için elimden tut.” diye dua ettim. Alemin en güzelini yazacak en güzel cümleler benim olsun istedim. Masaya her oturuşumda yazdıklarımı beğenmedim. Bilgisayarımda son olarak on küsur dosya vardı. Efendimiz’in hayatını görüyormuş gibi yahut başka bir gözlemcinin dilinden aktarmak da ürkütüyordu beni. Zira O’nun hayatında olmamış bir şeyi varmış gibi yazmak hayli tehlikeliydi. Bu bir yaprağın yere düşüşü bile olsa… O yüzden bilge bir kahramanın dilinden, kaynak kitaplardaki anlatımlara bağlı kalarak anlatmaya çalıştım.   

Kitapta bildik siyer kitaplarından farklı neler var?  

İslam dünyasındaki en büyük tehlikelerden biri Peygamberimizin sünnetini hiçe sayan Müslümanların türemesi. Yaşayan bir örnek olmadan Kuran-ı Kerim’i ne anlayabilir, ne de yaşayabiliriz. Dünyadaki milyarlarca akıl bu hükümleri kendi kafasına göre uygulamaya kalksa Kelime-i Tevhid’in işaret ettiği mana ortaya çıkar mı? Bu anlamda kirlenen zihinlerle mücadele etmek büyük bir iş. Halbuki ruhlar aleminin hatıraları henüz üzerlerinde tatlı bir nefesken, çocukların Efendimizin güzel ahlakıyla bir bağ kurmaları için çabalamak daha kolay. Kolay olanı yapmaya çalıştım. Kronolojiyi takip etmek yerine, kahramanlarımızın başına gelen olaylar üzerinden Efendimiz Aleyhisselam’ın hayatındaki benzer hadiselere çevirmeye çalıştım bakışı. Muhabbet duymalarına vesile olmak istedim. 

Romanların nasıl bir fikri ve felsefi zemine oturuyor?

Özellikle şunu okuyayım da çocuklara böyle bir şey anlatayım şeklinde bir mesai harcamıyorum. Uzun süredir neredeyse tasavvufi eserler dışında bir şey okuyamıyorum. Başta Mesnevi olmak üzere, Ataullah İskenderi Hazretleri, Pir Abdülkadir Geylani, Feridüddin’i Attar gibi gönül ehlinin, hikmetli sözlerinin verdiği lezzeti başka yerden alamıyorum. Moğol istilası nedeniyle yurdundan ayrılan çocuk Mevlana Celaleddin, Feridüddin Attar ona Esrarname adlı eserini verdiğinde dört-beş yaşlarındaydı. Bu kitaptan ilhamla çağlara hitap eden bir Mesnevi ortaya çıkardı. 

Dijital ekranlara kilitlenip gerçeklik algısını kaybeden çocuklara dinimizi anlatırken, zengin kaynaklarımızdan beslenmek yerine, zamanın genel kabulüne uygun anlatım teknikleri kullanarak, kupkuru bir Müslümanlık, tabiri caizse dümdüz bir Peygamber tarif ediyoruz. Sonra İmam Hatip öğrencisi çocuklarımızdan Deizm’in ne olduğunu öğreniyoruz… 

ASIL KERAMET BEŞ VAKİT NAMAZ

Evrendeki Son Hazine Kıbrıs Barış Harekatı’nda yaşanan bir olayın gizemi etrafında gelişiyor. Bu hikâye gerçek mi efsane mi?  

Bu olayı, bizzat kahramanından detaylı şekilde dinleme mutluluğuna eriştim. Kıbrıs Barış Harekatı’nın en hararetli günlerinden biridir. 2 Ağustos 1974’te düşmanı önünden ve gerisinden vurmak, Türk askerinin cesaret ve gücünü göstermek için bir tanka Beşparmak Dağları’nın tepesine tırmanıp, buradaki kale gibi korunaklı Rum mevzilerini vurma görevi verilir. Batılı askeri uzmanlara göre altı aydan önce Türkler bu mevzileri düşüremez. Lakin Allah’ın yardımı ulaşınca sebeplerin eli ayağı bağlanır. Abdulkadir askerin kullandığı tank, önünde yol gösteren kişiyi takip ede ede, paletleri bulutların üzerinde, zirveye kadar çıkar. Altı ayda düşmez denilen mevziler bir günde imha edilir. Görev tamamlanıp, komutanı askere “Tankı geri indir.” emrini verdiğinde, asker o yol gösterici olmadan inemeyeceğini söyler. Tank o gün bugündür orada. Değil indirmek hâlâ oraya araçla çıkacak yol yok. O günlerin gazetelerinde Abdülkadir askerin yol gösterip kaybolan kişiyi tarifini de bulursunuz. Her şeyle beraber fizik kanunlarını da yaratan Allah, dilerse düşmanlarını aciz bırakmak, dostlarına yardım etmek için kendi kanunlarının dışına çıkan şeylere de “Ol!” deyiverir. Bunlara inanmamamızı öğütleyenlerin, batılı kaynakların fantastik başyapıtlarına hayranlıkları, o yapıtların içindeki dini öğeleri görememeleri ise başka bir derdimizdir. 

Askere yol gösteren ve şu an 90’lı yaşlarında olan kahramanımız ömrü boyunca Kıbrıs’a gidecek herhangi bir imkânı olmadığı ve bizim idrak edebileceğimiz vasıtalarla yolculuk etmediği halde, bize orada gördüğü her şeyi detaylıca anlatıyor. Onu savaş esnasında Kıbrıs’ta tanıyıp, memlekete döndükten sonra arayıp bulan kişiler tanıyorum. Halbuki kahramanımız o sırada bir cami imamı ve evinde bulunuyor. Bunlar salt akılla algılayamayacağımız şeyler lakin gerek tarihin daha önceki dönemlerinde gerek Kurtuluş Savaşı, Çanakkale ve Kıbrıs Barış Harekatı’nda benzerleri yaşanmış. Bunlar kıymetli ibretler ama “Asıl keramet istikamet üzere olmaktır” diyor Hakkın kudret elinde bir vasıta olarak bu olayların kahramanı olanlar. Beş vakit namazı dosdoğru ikame etmenin bu imkânsız gibi görünen olaydan daha büyük bir keramet olduğuna dikkat çekiyorlar. Gıybet etmemeyi başarabilmek de öyle değil mi? 

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR