Ahmet Kekeç son kitabı Ulufer raflardaki yerini aldı
Gazeteci kimliğinin yanı sıra edebiyat dünyasının da dikkatle takip ettiği yazarlardan biri olan Ahmet Kekeç’in 20 yıl aradan sonra gelen ikinci romanı Ulufer, kitap raflarındaki yerini aldı.
ABONE OLGünümüz basın dünyasının en önemli kalemlerinden biri olan, köşe yazıları her kesim tarafından dikkatle takip edilen gazeteci yazar Ahmet Kekeç, aynı zamanda sıkı bir edebiyatçı. Tarih konusunda önemli çalışmalara imza atan Kekeç’in edebiyat alanındaki ilk göz ağrısı ise ‘Son İyi Şeyler’ adlı hikaye kitabıydı. Ardından deneme, günce ve hikaye türünde kitaplar kaleme alan Kekeç, az ama öz eser veren isimlerden... Bu ‘öz’elliğiyle edebiyat çevrelerinde sıkı okurları olan, yapıtları merakla beklenen Kekeç’in son romanı Ulufer’i ilk okuyan isimlerden şair-yazar Mustafa Akar Star okurları için değerlendirdi.
Ahmet Kekeç’in yeni romanı Ulufer’in (Turkuvaz Kitap - Mayıs 2019) çıkmasını dört gözle bekliyordum. Doğrusu kitabı biraz erken okuyan şanslı azınlıktan olmanın da keyfini sürüyorum şu sıralar. Kekeç benim kuşağımın bir yazarı. Onu önce kültür sanat sayfası editörlüğü, ardından polemik yazıları, daha sonra da Kırklar dergisinde yayınlanan, günlük tarzında tuttuğu notlardan oluşan Kalanlar’ıyla tanıdım. Yüz yüze tanışmamız çok sonradır.
“Benim kuşağımın bir yazarı” dedim Kekeç hakkında. Konunun ilgilileri garipseyebilir bu iddiamı. Anlatayım… Kekeç, yazıp ettiği her işte “genç” bir tavır göstermiştir. Bir taraftan siyasetin nabzını tutarken, öbür taraftan da edebiyata olan ilgisi hiç azalmamıştır. Her yazdığıyla ilgileri üzerine toplamasının yanında, aynı zamanda istikameti de belli etmiştir. Bir tavır olarak “gençliği” buradan gelir. Bir de tabii kaleminden…
ULUFER NE SÖYLÜYOR
Kekeç’in ilk kitabı olan Son İyi Şeyler yayınlandığında da çok önemsenmiş, Türk hikâyeciliği için önemli, üzerine düşünülmesi gereken bir irtifa sunmuştur. Ama Kekeç daha ilk öykü kitabında bu irtifayı bulmasına rağmen bir öykücü olarak tanınmadı. Kişisel görüşüm şu ki, Kekeç hikâye yazarken de, dergilerde günlüklerini yayınlarken de, hep büyük bir yapıtın ortasından, başından ya da sonundan konuşur gibi davrandı. İrtifası oradan.
Ulufer’e geleyim… Kekeç’in epeydir beklediğimiz yeni romanı Ulufer de bana kalırsa öyle. Büyük bir yapıtın ortası. Ahmet ağabeyle her bir araya geldiğimizde, okuduklarımızdan yazdıklarımıza, yazacaklarımıza kadar geniş eksenli sohbetler ederiz. Haliyle kitaptan haberdardım, fakat okuyunca daha da şaşırdım. Ulufer, 70’li yılların sonu ile 80’lerin başında geçen bir dönemin kitabı. Yine de “dönem” ögesi sadece Kekeç’in romanın zamanını seçmesinde etkin bir rol oynamış. Çünkü en net, en temiz anlamıyla bir insan hikâyesi Ulufer; tutkularıyla, başarısızlıklarıyla, aşklarıyla, acınası, gülünesi halleriyle bir Anadolu hikâyesi.
Ben kazı yapmayı seven okurlardanım. Ulufer’deki kahramanımızın şiirler yazması, edebiyatla ilgilenmesi, Son İyi Şeyler’deki Korkulan öyküsünü de çağrıştırdı bana. Talihsiz kahramanlar Kekeç edebiyatının vazgeçilmez karakterleridir genelde. Kahramanımız da öyle, hem talihsiz, hem de kötü bir şair. Üstelik nalbant ve garip bir şekilde yaşadığı dönemde atlara olan ilgi de azalmaya yüz tutmuş. İnsanlar sırayla Murat 124 alıyor. Bir taraftan da Ulufer meselesi var. Kitaba birden giren, bir kez kendini doğru düzgün anlatabilen, sonra da ortalıktan çekilen Ulufer. Tıpkı Tolstoy’un Anna Karenina’sı gibi aslında. Biliyorsunuz, Anna da romanın yüz yirminci sayfasında çıkar ortaya. Ulufer de öyle. Kekeç, bir tür leitmotiv olarak kurgulamış Ulufer’i. Bir de tabii olarak, hiç kulak tırmalamayan diyaloglarla yazmış bütün kitabı. Ulufer uzun bir konuşma olarak da okunabilir. Diyalogun azaldığı günümüz romanına bir ders gibi de.
YAZIM TARZI FARKLI
Diğer sevdiğim yanları da var romanın. Bir Tarık Dursun K., bir Orhan Kemal kitabı okuyormuşçasına, bol diyaloglarıyla kitabın geçtiği dönemin yazım tarzına da sadık kalmış Kekeç. Oysa biz ondan modern, biraz da deneysel metinler görmeye alışkınız.
Turkuaz Kitap’tan çıkan Ulufer kitap raflarındaki yerini almışken, Ahmet Kekeç’in on beş senedir son kısmını yazmayı ertelediği bir başka romanının de eli kulağında olabilir. Kekeç, ömrü yazmakla geçmiş soy bir yazar, “genç” bir romancı.
"En net, en temiz anlamıyla bir insan hikâyesi Ulufer; tutkularıyla, başarısızlıklarıyla, aşklarıyla, acınası, gülünesi halleriyle bir Anadolu hikâyesi."