Dil devrimi amacına ulaştı mı?

Mehmet Doğan, Türkçenin Cenaze Töreni’nde, dil devriminin amacına nasıl ulaştığını, Türk edebiyatına hangi cephelerden yara açtığını, 1. Türk Dil Kurultayı’nı öncesi, sonrası ve tesirleriyle ele alarak tahlil ediyor.

ABONE OL
GİRİŞ 15.01.2021 13:59 GÜNCELLEME 15.01.2021 16:20 KİTAP
Dil devrimi amacına ulaştı mı?
Dil devrimi amacına ulaştı mı?

Harf devrimi, ardından gelen dil devrimi Türkiye’nin yaklaşık yüz yıldır üzerinde tartışma yürüttüğü temel meselelerinden biri. Tek başına Arap harflerinin terki, bugün artık cılız birkaç ses ötesinde eleştiriye uğramıyor. Ancak bu terkin dil kurultaylarının önünü açması ve Türkçenin bir anda çıplak bir dil hâline getirilmesi harf devriminin de sorgulanmasına sebep oluyor. Dil tahribatı, Latin harflerinin ikamesiyle sınırlı kalmadığı için harf devriminin gerekli olup olmadığı entelektüel muhitlerde her an taze bir mesele olarak yaşıyor. 1932 tarihli I. Türk Dil Kurultayı ve sonrasında gelen kurultaylar ise Türkçenin güya yabancı dillerin hükümranlığından kurtarılmak için tertiplenmiş bir hamle idi. Bu kurultaylarda öylesine garip teoriler ileri sürüldü ki Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal dahi dilin çıkmaza girdiğini itiraf ederek bu kurultayların raporlarını reddetti. Onun vefatına kadar Türkçe aldığı yaraları tedavi için mücadeleye girişti ancak 1938’den sonra İsmet İnönü iktidarında Türkçe günden güne eriyecek bir daralmanın içerisine yuvarlandı.

 

 

TÜRKÇE ÇIKMAZA GİRMİŞTİR

Nihad Sâmi Banarlı, Türkçenin akıbeti hakkında en çok yazan isimlerden biri. Onun, nesillerin el kitabı hâline gelen Türkçenin Sırları da dahil olmak üzere pek çok kitabında vurguladığı bir şey var: Türkçe, Atatürk döneminde değil İsmet İnönü döneminde güdük, sığ bir dil hâline getirilmiştir. Atatürk, kurultaylara öncülük etse de dilin bir çıkmaza girdiğini fark ederek bu büyük hatadan dönmüştür ancak İsmet İnönü ve çevresindekiler, Türkçenin Rusya devletinin ve Komünizmin güdümüne girerek yok edilmesinin önünü açmışlardır. Yani harf ve dil devriminin mimarı Mustafa Kemal, dilde sadeleşme şemsiyesi altından çabuk uzaklaşmıştır. Banarlı, Türkçenin tahrip edilmesinde en önemli tesirin Rusya ve onun ideolojisi Komünizmde olduğunu ısrarla yazmıştır. Türkiye’deki sol düşüncenin tercih ettiği Türkçe göz önüne alındığında bu iddia yabana atılamayacak hâle gelir.

 

 

Türk kültür hayatında Türkçenin geçmiş, gelecek ve hâl arasındaki hikâyesini en az Banarlı kadar yazan, konuşan isimlerden biri de D. Mehmet Doğan’dır. Onun birkaç ay önce yayımlanan Türkçenin Cenaze Töreni kitabında da Banarlı’nın, Gazi Mustafa Kemal sonrası Türkçenin başına gelenlere dair söylediklerine benzer satırlarla karşılaşıyoruz. Doğan da reisicumhurun, çevresindekiler tarafından dil girdabına çekildiğini, onların, Türkçe üzerinde hesaplar yürütmek kârlı geldiği için türlü teoriler üreterek dil kurultayları düzenlediklerini iddia ediyor. 1932 yılının Eylül ayı sonlarında gazetelerin birinci sayfasında Dil Kurultayı konusu vardır. Bu, memleketin onlarca ağır derdi arasında, kıtlık kol gezerken, okur yazarları meşgul etmek için “Yar bana bir eğlence kabilinden” bir konudur. Bu kitap, 1. Türk Dil Kurultayı’nı öncesi ve sonrasıyla ele alan müstakil bir çalışma. D. Mehmet Doğan buna geçmeden önce Osmanlılarda Türkçenin gördüğü itibarı anlatıyor.

II. ABDÜLHAMİD’İN TÜRKÇE HASSASİYETİ

1940’lardan sonra bilhassa ders kitapları eliyle yaygınlaştırılan Osmanlılar Türkçeyi ihmal etti, onu doğu dillerinin güdümüne soktu iddialarını çürütmek üzere kitaba Osmanlıcanın Türkçesi başlıklı bir bölüm açılmıştır. Burada Farsça ve Arapça üzerinde Türkçenin iktidarı gösteriliyor. Mühendislik ve tıp mekteplerinde derslerin Türkçe ile yapılabilmesi için bilim dilinin nasıl hızla Türkçeye aktarıldığı anlatılıyor. Geçmiş söz konusu olduğunda II. Abdülhamid’e kin kusmadan geçemeyenler, sultanın Arapça resmi dil olsun dediğini dahi iddia edebilmişlerdir. Ayrıntıları kitapta görülebilir ancak sultanın bir genelgesinden kısaca bahsetmek gerekir. II. Abdülhamid 1894’te bugünkü söyleyişle orta öğretim kurumlarına gönderdiği genelgede mekteplerde Arapça ve Farsça kelimeler kullanmaktan azami ölçüde sakınarak sade Türkçe öğretilmesi ve İstanbul Türkçesinin esas alınmasını tavsiye etmiştir. Bundan yaklaşık yirmi yıl sonra Genç Kalemler dergisi ile ortaya çıkan Yeni Lisan Hareketi de aynı iddiaları ileri sürmüştür. Ancak Türkçenin yakın dönem tarihi hakkında yazılan kitaplar II. Abdülhamid’in genelgesinden söz etmezler.

Mehmet Doğan’a göre Dil Devrimi amacına ulaşmıştır. Bugünkü nesiller geçmiş dönem şairlerini, yazarlarını okuyup anlayamaz hâle getirilmiştir. Bu, öylesine sıradan bir cümle değildir. Son yıllarda Tanzimat sonrası Türk edebiyatına yoğun bir ilgi olduğu ortada. Yayınevleri düne kadar yüzüne bakmadıkları kıyı köşe romancılarını bugün cazibeli hâle getirerek yayımlıyorlar. Ancak büyük bir farkla. Basılan kitapların tek orijinalliği kapaktaki yazarın adı. Bazı yayınevleri romanların adını bile sadeleştiriyor. Türkçenin ne büyük bir ihtişamla yirminci asra girdiğini merak edenler o günlerin gazete yazılarına, kitaplarına bakabilirler. Türkçenin Cenaze Töreni’nde de hatırlatıldığı üzere 1940’lardaki sadeleşme önce 1900’lerin başlarındaki metinleri bir anda ölüme götürdü. Sonrasındaki dil tutumu bugün Peyami Safa, Kemal Tahir, Tanpınar, hatta Orhan Kemal ve Nazım Hikmet’i okuyup anlamaktan mahrum bir kalabalık peyda etti. Bu kitap gerçek bir cenaze töreni. Her sayfasında yas, yalnızlık, can sıkıntısı, ağıt var.

KAYNAK : YENİ ŞAFAK
YORUMLAR 31 TÜMÜ
  • Tarihçi 3 yıl önce Şikayet Et
    Harf ve dil devrimi yapanlar koskoca bir milleti kendisi olmaktan çıkarıp ne olduğunu bile bilmeyen zavallılar topluluğu haline getirmiştir... Bu gün Ortalama bir İngiliz 10-20 bin kelime ile dilini konuşurken biz 400 kelime ile anlaşmaya çalışıyoruz... Şimdi size sorarım 20 bin kelime ile düşünen adam mı daha üretken olur yoksa 400 kelime ile kendini bile ifade etmekten aciz biri mi?..
    Cevapla
  • bekir iskender 3 yıl önce Şikayet Et
    vallahi azizim, dil uzmanlık alanım değil.. lakin cumhuriyetin kuruluşundan sonra islam inancı tarumar edilmiştir.. hristiyanlığa geçişin bile konuşulduğu bir ortamda alfabenin değişmesi çok basit kalır.. aç karnını doyurma gayretinde olan bir milletin tepelerinde bulunanların ne yapıp ne yapmadığı o zamanki şartlarda mevzu edilecek bir husus değildi.. o dönemde direnç gösterenler bile anında toz edildi. zor dönemlerdi o zamanlar..
    Cevapla
  • Tarihçi 3 yıl önce Şikayet Et
    Katılıyorum üstadım... İslamın yer ile yeksan edilişine tanık olan Türk milleti geçmişiyle her türlü bağının koparılmaya çalışıldığı dönemde bir darbede dil ve harf devrimiyle yemiştir ki o günkü şartlarda hafif sayılacak bu zulüm idi bu... Bence bu tek bir kafadan çıkmış bir fikir değil bizi dizayn etmek isteyen üst akılların Türk milleti için hazırladığı başkalaştırma reçetesinin tek elden tebliği idi sadece... Batılılar bizi biz olmaktan çıkarmadan başaramayacaklarını anladıklarında bize bir ''kurtarıcı'' gönderdiler, o da bizi şekillendirdi... Geldiğimiz noktada ne Türküz ne Müslüman demek başardılar... not: editör lütfen yayımlayınız milletin bilmesi lazım.
    Cevapla
  • adam 3 yıl önce Şikayet Et
    Dil devriminde geçmişimizi yok etme gibi hususlar varmı ona bakarım.Türkçe kabul edildi tamam güzel,peki neden Osmanlıca ve Arapça bir ingilizce fransızca kadar değer görmedi okutulmadı??
    Cevapla
  • Adamın Biri 3 yıl önce Şikayet Et
    Osmanlıca dediğin Türkçe'dir. Latin alfabesi yerine Kur'an alfabesi kullanılmıştır. Fark alfabedir. Osmanlıca ayrı bir dil değildir.
    Cevapla
  • Vatandaş 3 yıl önce Şikayet Et
    Osmanlı Türkçesi o da. Sadece Arap alfabesi ile yazılan Türkçe. Bir gecede alimi mahvetti tabii ki alfabeyi tanımadığı için. Sorumlular hesap verecektir
    Cevapla
  • ÖzUz-AkUz-Oğuz 3 yıl önce Şikayet Et
    Biz insanlar Yüce yaratıcıya kafa tutarcasına her şeyi tektipleştirmeye bilmediklerimizi, tanımadıklarımızı bizden değil diye ötekileştirmeyi bile yanlış yaparak değersizleştirmeye çalışyoruz. Sonuç olarak diyebiliriz ki, her dilin, kültürün, soyun kendine has özellikleri ve güzellikleri vardır. Normalde bir dil diğerinden daha az kullanışlı ya da değersiz değildir. Bir dili ve kültürü (Bir halkın geleceğini mahvedenler) değersiz yapanlar öz diline sahip çıkmayanlar ve o varken başka dil üzerinden yalakalık yapanlardır. Öz dilini terkedenler başkasının tasmasını boynunda taşımak isteyen mankurtluğa razı tiplerdir.
    Cevapla
  • ÖzUz-AkUz-Oğuz 3 yıl önce Şikayet Et
    Taklitçi taklidini yaptığını geriden takip etmek zorundadır hep. Dili, Alfabesi, Düşünce yapısı ve felsefesi farklı (özgün) olanlar ancak öncü olmalı hak eder. Yüce yaratıcı insanları ayrı soylarda ayrı boylarda, ayrı dillerde hatta farklı renklerde yaratmış. Hepsinin kendine has ayrı bir güzelliği ve değeri var.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR