Kur'an-ı Kerim, İncil ve Tevrat'a göre İsrail için "Sonun Başlangıcı"
Mehmet Ali Bulut'un kaleme aldığı, "Kuran-ı Kerim, İncil ve Tevrat'a Göre Sonun Başlangıcı" kitabı, Hayat Yayınları arasından okuyucuyla buluştu.
ABONE OLMehmet Ali Bulut'un kaleme aldığı, "Kuran-ı Kerim, İncil ve Tevrat'a Göre Sonun Başlangıcı" kitabı, Hayat Yayınları arasından okuyucuyla buluştu. Kitabın tanıtım bülteni şöyle:
İsrailoğulları, Küresel Çete’nin Faturasını Ödemekle Mükellef!
İsrail’in Gazze’de on binlerce kişinin ölümüne neden olduğu ve aylardır süren soykırıma dünya genelinde birçok oyuncu, müzisyen, sanatçı, akademisyen, en saygın üniversitelerin öğrencileri ve futbol kulübü taraftarları bu zamana kadar görülmedik şekilde tepki gösterdi. “Görmezden gelmeyi tercih eden herkes insanlığını kaybetmiştir.”, “Hiçbir zulüm sonsuza kadar sürmez.”, “Bir halkın sistematik bir şekilde yok edilmesine seyirci kalabilirsiniz.” çığlıkları dünyanın dört bir yanında yankılandı. İsrail’in yaptığı zulüm artık dünyayı endişeye sevk etmeye başladı.
Yazar Mehmet Ali Bulut da İsrail’in gerçek niyetinin tam olarak anlaşılmasına katkı sağlamak amacıyla İsrailoğullarını, Yahudileri ve onların arkasına saklanan Küresel Çete’nin gerçek yüzünü, mahiyetini anlamak ve anlatmak için “Sonun Başlangıcı” kitabını yazdı.
Yazar, Kur’an-ı Kerim, İncil ve Tevrat’ta yer alan açık uyarılar eşliğinde İsrail’i bekleyen sonu gözler önüne seriyor.
Kitaptan alıntı…
“Size aktaracağım metinleri okuduğunuzda görecek ve anlayacaksınız ki İsrailoğulları, bugün onlar adına çalışıyormuş gibi görünen Küresel Çete’nin (deccâlin) yeryüzünde sergilediği her türlü zulüm, ifsat, fuhuş, fıtratı bozma, ahlaksızlık, LGBT, fitne, fesat ve akıttıkları gözyaşı gibi beşerin yapısını ve huzurunu bozma faaliyetlerinin faturasını ödemekle mükellef bir kader mahkûmudur! Nitekim bu işlerin olacağını ve İsrailoğullarının günlerin sonunda nerede ise ırk bazında imha edileceğini haber veren metinler de onlara aittir.”
MEHMET ALİ BULUT KİMDİR
Mehmet Ali Bulut’un “Sonun Başlangıcı” kitabına özel olarak kendi kaleminden hazırladığı biyografisi:
Hakikati arayan İbrahim’in Rabbinin ona tayin ettiği beldeye varmak için izlediği yolun yakın bir yerinde; Mısırlı Firavun IV. Amenhotep'in “güzel” eşi Nefertiti ile Hititlilerin en akıllı kraliçesi diye tarihe geçen Tutu-Hepa’nın Kadeş Barış Antlaşması’nın ön görüşmelerini yapmak için büyük iç gölün kenarında yer alan sahil şehri -ki kadim Anadolu ve kadim Mısır ve Yemen Kervanyolu’nun konak yeri Yesemek’i de sınırları içinde barındıran- Gaziantep’in İslâhiye ilçesinde doğdu.
Doğduğu köyün adı Kerküt. Kerküklü, Musullu ve Vanlı olan üç arkadaşın yaklaşık 830 yıl önce gelip kondukları, Amanos Dağları’nın derin vadisi içinde ve büyük bir çayın ağzında kurdukları bir köy Kerküt. Köyün yanı başında, yerel halkın Cıncıklı dediği ören yer alır. Bu şehir, önce Selefkosların ardından Romalıların ve sonra da Hristiyanların gelip yerleştikleri eski bir İbrani kenti. Büyük gölün kenarında, Amanos Dağları’nın eteklerinde kurulmuş kadim bir şehir. Bölgenin meşhur Roma mozaiklerinin üretildiği kent. Roma’ya ve Bizans’a uzun müddet hizmet verdikten sonra İslam’ın ilk fetihleri içinde ele geçirilen bir şehir. Çocukluğumda zaman zaman üstü açılıp mozaikleri gösterilen bir saray zemin kalıntısı ve bir iskelesi vardı. Sırtını dayadığı dağ adeta bir amfi tiyatro mahiyetinde, nerede ise dağın tamamı basamaklardan ibaretti, arasında akan su kemerleri vardı.
Şehir, erken İslam fetihleri sırasında, Kudüs ve Antakya ile birlikte fetholunmuş ve İslam topraklarına katılmış bir bölgede. Tabii artık bir iç deniz olan göl de yok. Göl yerini, geniş ve verimli ovalara bırakmış. Reyhanlı ve İslâhiye ovaları Doğu Akdeniz’in cidden en verimli toprakları. Katranlık Dağı ile Amanoslar’ın arkasında yer alan bu muazzam ova dünyanın en eski ve en insafsız fay kırığını da altında barındırıyor.
Çocukluğundan itibaren doğduğu coğrafyanın tarihini merak edip inceleyen ve bu bölgenin bereketli hilalin en verimli bölgesinde yer aldığı, hem bütün dinlerin hem galiplerin gel-gitleri arasında nasıl el değiştirdiğini bilmek durumunda kalmış, öğrenmiş, tarihin bütün resmigeçitlerine tanıklık etmiş, dünyanın en felaketli deprem kuşağı üzerinde barınan ve her bin yılda bir yaşanan büyük depremlerle tarihi kayıtları silinen, elden ele geçerek insanlığın tüm maceralarının ayak izlerini barındıran bir bölgede doğmak elbette insanı coğrafyası ve bölgesi hakkında farklı hassasiyetlere sahip olmaya sevk ediyor. Üstelik bölge sürekli el değiştirmiş; İslam toprağı olduktan sonra bile en az iki kere Hristiyan istilalarına maruz kalmış. Bir tuvalet kazılırken bile eski medeniyetlerin izleriyle karşılaşmak insanı bu topraklara sahip olmak ve elinde tutmak hususunda daha derin sezişler ve hassasiyetlere sevk ediyor.
Çocukluğundan itibaren İslam’ın yüceliği ve ahlaka kattığı yüksek erdemlerle yetiştirilen yazar, İstiklal Savaşı öncesinde bölgenin yeniden el değiştirme riski ile karşı karşıya geldiğine, yerel halkın devletin desteği olmadan nasıl bir mücadele vermek zorunda kaldığına dair hikâyeleri birinci tanıklardan dinlemiş ve çocukluğunun içine sızan bu korkuyla “Bu topraklar elimizden çıkar mı?” endişesiyle pür dikkat yaşamış. Bölgenin yüzyıllardır farklı dinler ve kavimler arasında el değiştirme hikâyesini bilmenin tesiriyle Kur’an’ı anlamaya çalışırken bile eski semavi dinlerin amaçlarını bilmeyi de gaye edinmiş. Nitekim görmüş ki, günlerin sonunda doğduğu coğrafyanın da içinde yer aldığı bu toprakların bir kere daha el değiştirmesi ihtimali mevcut. Çünkü ‘Günlerin Sonu’nda (Ahiret vaadi geldiğinde) İsrailoğullarının yeniden bölgeye getirileceği vaadi var. Hâlbuki Allah, bu mübarek toprakların hep salih kullarda kalmasını takdir ediyor.
Bu Kur’anî bilgi onda iki refleksin gelişmesine hizmet etti:
Birincisi Müslümanların salahını kaybetmemesi için çaba göstermek,
İkincisi, İbranilerin oyunlarına karşı müteyakkız olmak.
Bu fikrî hazırlık ve endişe, ona metinlere farklı bakmayı öğretti. Ne olacaktı ki Müslümanlar mübarek topraklar üzerindeki sahipliklerini kaybedeceklerdi? Ve nasıl bir güçtü ki yeryüzüne dağılmış Benî İsrail’i yeniden toplayacak bölgede hâkim duruma getirecekti?
Bu bahsi Kur’an’ın da teyit ettiğini görünce (İsra,6) konu daha da merakını celp etti. İsra Suresi’nin ilk 8 ayetini İsrail tarihinin vukuatıyla tefsir etmeye ve Müslümanları uyarmaya çalıştı. 1948 yılında İsrail Devleti’nin kurulmasıyla ikinci fesat vaadinin başladığını, bu fesat döneminde bu kavmin, geçmişte devletlerini yıkan halklara ve bölgelere karşı bir intikam hareketine girişeceklerini kutsal metinlerden anladığı için Müslümanları uyardı. Babil’in (Irak), Ninova ve Şam’ın (Suriye), Asur (Güneydoğu Anadolu) ve Gazze’nin, Ürdün ve Arabistan’ın ve en sonunda da sırayla Mısır ile İran’ın cezalandırılacağının işaretlerini okuyup yazdı.
Yazar, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adıyla başlatılan projenin, bölgeye getirilecek Yahudiler için bir alan açma operasyonu olduğunu, o yüzden de girilecek her yerde tapu ve nüfus kayıtlarını yok edeceklerini, ilk önce bölgenin Türkmenlerden temizleneceğini, ardından da bölgedeki her devlete müdahale ederek arz-ı mev’ûdun tahakkuk ettirileceğini söyledi. Müslümanları ve bölge devletlerini uyardı. 1991 yılında Amerika Irak’a müdahale edince “İkinci Babil Operasyonu” başladı diye yazdı. Bunun arkası gelecekti… İsrail’in bu amaçla kullanacağı gücün, bilim ve teknik açısından da gelişmiş Hristiyan ümmeti olacağını haber verdi. Yüzüklerin Efendisi filmlerinde gösterildiği gibi Cücelerin (en az sayıdaki ümmet olan Yahudilerin) bu topraklara dönmek için her gruptan, her millet ve kavimden destek alma ihtimalleri bulunduğunu; en çok da Hristiyanlardan yardım göreceklerini ifade etti. O yüzden de İslam mücahit ve aktivistlerine seslenerek, “Sizin iki mühim vazifeniz var; biri İslam’ın uyanması için Arapların uyandırılması, ikincisi de insanlığın selamete çıkması ve deccâl döneminin kapatılması için Hristiyan ümmetinin uyandırılmasıdır.” diye hem günlük yazılarında hem de kitaplarında konuya dikkat çekti. Arapların uyandırılmasının sembolik manada, Mehdiyet çabaları içine girdiğini; Hristiyanların uyandırılması işinin ise Mesih’in gelişine mukaddime olacağını haber verdi.
Keza aynı amaçla 2003 yılında Türkiye’nin Amerikan kuvvetleriyle birlikte Irak’a girmesi için tezkerenin Meclisten geçmesini istedi. Nitekim Türk ordusu o bölgeye girebilseydi, İsrail’in orada yapmak istediği birçok şeye mâni olacaktı. Ne Irak üç parçaya ayrılacak ne Irak Şii bir militan olan Maliki’ye teslim edilecekti ne de o bölgede biberon bir Kürt devleti kurulabilecekti. Fakat İsrail perde arkasından, büyük paralar harcayarak tezkerenin reddedilmesini sağladı. Bu da büyük bir demokratik zafer diye bize yutturuldu. Oysa Türkiye o sayede bölgeden uzak tutulmuştu. Sonraki dönemlerde Türkiye’nin bölgeye müdahil olması gerektiğini Türk devlet aklı gördü de en azından El-Bab’a girildi.
Bulut, bütün bu başarı imiş gibi gösterilen yenilgiler BOP eş başkanlıklarının bölgeye ve bölge halklarına kan ve gözyaşından başka bir şey getirmeyeceğini gördü haber verdi ve sonrasında olacaklara mani olmak niyetiyle birçok yazı kaleme aldı.
2024 yılından itibaren işlerin değişebileceğini umdu. Zira İsrail takvimi 2024’te son buluyordu. Ve haber verilmişti ki, ikinci fesat dönemi de ancak birinci fesat dönemi kadar (76 yıl) sürecek. Bu da 2024 yılına tekabül ediyordu. Ancak bunun olabilmesinin ön koşulu olan Müslümanların uyanmasının da gerçekleşmiş olması gerekiyordu!
Yaşananları görmesi ise bir yanıyla büyük bir hayal kırıklığı… Önce Asur vuruldu -zahirde depremle-, sonra da Gazze işgali başladı. Tam da metinlerde ifade edilen sıra ile… Irak, Suriye, Şam ve ardından Asur ve Gazze aynı zamanda... Güneydoğu Anadolu şimdilik askıda bırakıldı. PKK teslim edildiğinde -ki o da bir büyük oyunun üstünü kapatmaya yarayacak- anlayalım ki Gazze de verildi. Gazze’nin işgali tamamlandığında sıra Lübnan ve Ürdün’e gelecek. Ardından Arabistan… En son Mısır ve İran.
Tüm bunlar yaşanırken yazık ki devletler hep seyredecek. Çünkü dünyanın başındaki -hemen hemen- tüm idareciler onların çocukları mesabesinde. Hepsi onlar sayesinde o tepelere getirildikleri için kimse sesini çıkarmayacak. Ama halklar uyanacak, özellikle Hristiyan ümmeti!
İşte bu uyanış başladığında bugün Gazze’de yaşanan dahil İsrail’in yaptığı şenaatler, cinayetler sorgulanmaya başlanacak. Yafes’in çocukları öncülüğünde bir araya gelecek yeryüzünün iyi yürekleri insanları, Sam’ın azmış çocuklarını -uydurmadır amma İbraniler kendilerini Samî biliyorlar- ve Ham’ın onları seyretmekle yetinen yandaşlarını (İran, Hint ve Avrupa’nın ekser halkları) Melhame-i Kübra’da cezalandıracaklar. Öyle ki yeryüzü öyle bir öfke seli görmemiş olacak.
Ancak, bunun gerçekleşmesinin öncülü, Yafes’in çocuklarında o bilincin oluşmasıdır. Bu oluşmazsa bu eskatoloji akim kalabilir.
Tüm bu kadim bilgilerden devşirdiği eskatolojik bilgiler ışığında kendi yurdu için gelecek projeksiyonu yapan yazarın en büyük korkularından biri de budur: Belki de Allah, karşılarına izzetle dikilecek bir topluluk çıkmazsa bu kavmin cezasını ahirete bırakacak.
Ömrünün altmış küsur senesini geçirmiş olan yazar, güncel vakalarda gördüğü bu olaylardan yola çıkarak bölge için daha çok uzun gelecekle ilgili açılımlar yapmaya çalışmaktadır…
Bu konuda yazdığı serlerin sonuncusu elinizde bulunan bu kitap olacaktır.
Görelim Mevla neyler
Neylerse güzel eyler.
Deme şu niçin şöyle
Yerincedir ol öyle
Bak sonuna sabreyle
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Umalım ki Allah ahir Peygamberine yaptığı vaadi kendi kudretiyle tahakkuk ettirsin!
-
O BİR OSMANLI 5 ay önce Şikayet EtM. Ali BULUT akrabam müthiş bir insan korkmadan, çekinmeden doğruları söyleye bilen bir karakter. Beni israil azıp dünyayı tehdit ediyor bu da kendi sonlarını ve insanlığın sonu olan kıyameti getirir. Allahualem, taş ve ağaç ey Müslüman arkamda yahudi var Hadisi kıyamete yakın bir zamanda gerçekleşecek. halbuki sulh içinde yaşasalar bu süreç uzaya bilir.Beğen
-
Urfali 5 ay önce Şikayet EtGelsinler bakalım toprak onların olsa bile üstünde aslanlar gezer kim bu aslanlar sahaddin eyubinin torunlari şedadiler hz abasin torunlari mirdesler ve yazarsam akşama kadar adlarını sayamayacağım büyük aşiretler. Ey beni yahuda ben topraktan çıkan demir misali sense ateş hadi ısıt beni demir isinmayinca sekil vermez verdiğinde ise ayakta baş komaz.Beğen Toplam 1 beğeni
-
Nurii 5 ay önce Şikayet EtDevlet aklı bunları biliyor mu ? Tedbir alabiliyor mu?Yoksa bilerek veya bilmeyerek hizmet mi ediyorBeğen
-
Abdullah 5 ay önce Şikayet Etİncil ve Tevrat kitapları şu anda yok.Onların incil dedikleri incil değil ,tevrat dedikleri tevrat değildir. Bundan dolayı incil ve tevrata göre ifadeniz olmamış.Beğen Toplam 3 beğeni
-
O BİR OSMANLI 5 ay önce Şikayet EtPiyasadaki incil ve tevrattan bahsetmiyorBeğen
-
selim ileri 5 ay önce Şikayet Etsayın yazar BOP hakkında yazmış. ama BOP'un eşbaşkanlarını nedense yazmamış. o eşbaşkanlardan birinin suriyenin asura ( anadoluya ) boşaltılma işleminde üstlendiği rolü de es geçmiş. olaylar bu bağlamda değerlendirildiğinde bizim neden suriyelilerin geri dönmesini istediğimiz daha iyi anlaşılacaktırBeğen Toplam 9 beğeni
-
Anadolu 5 ay önce Şikayet EtMükemmel tespit aynen katılıyorumBeğen Toplam 1 beğeni