Masumiyet Müzesi = Akıllı Proje
30 dile çevrilmesi için anlaşma sağlanan Masumiyet Müzesi, sevelim sevmeyelim başarılı bir proje adamının son zaferi. Seher Kadıoğlu okudu ve yorumladı
ABONE OLSeher Kadıoğlu'nun kitap kritiği
Yayınevlerinin, günümüzde az okuru olduğu gerekçesiyle, yayınlamaya yanaşmadıkları roman alanında, Nobel Edebiyat Ödülü alan yazarımız Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi, ülkemizde ve dünyada adeta yok satmaya başladı. Otuz dile çevrilmek üzere anlaşmaların yapıldığı Masumiyet Müzesi, yazarını sevelim sevmeyelim başarılı bir proje adamının son zaferidir. Ayrıca romanın müze çalışmaları da bir yandan devam etmektedir. Eser, müzeleşerek şüphesiz daha kalıcı olacaktır. Müzenin ilk bileti romanın içinde. Yazarın her romanı ayrı bir kurgu, farklı bir uslup olduğu için “Hikaye nasıl dönecek?” dedirtiyor. Satışa çıkar çıkmaz içeriğinin de basında yer alacağı düşünülerek, tıka basa konu, karakter yüklenmiş bir eser var karşımızda. Muhtevasındaki her unsur gazete sayfalarına sığmayacağından, roman kendini mecburen okutuyor. Geriye dönmek isteyenlere, ipin ucunu kaçıranlara konu başlıkları, kişi adları servis edilmiş. Hikayenin başında geçen bir karakterle sonlarda karşılaşmak olası. Özellikle kitabı tartışacaklar, söyleyeceği olanlar, yorularak kitabı okumalı.
Masum Değiliz Hiç Birimiz
Müthiş aşk romanı diye tanıtılan romanı eline alanlar, Cengiz Aytamov’un kaleme aldığı Selvi Boylum Al Yazmalım’daki son çaresizlik sahnesinin, ya da Kayahan’ın “Bizimkisi Bir Aşk Hikayesi Siyah Beyaz Film gibi Biraz” dizelerinin tadında saflık içeren bir hikaye beklemesinler.
Nişantaşı kültürünün genci Kemal, fakir, tezgahtar eski akraba kızı Fisun’la, züppe çevresinin Sibel’iyle nişanlanma arefesinde karşılaşır ve masumiyet daha ilk sayfalarda Merhamet Apartımanın’da katledilir. Sibel’le de her türlü ilişkiyi yaşamış olan Kemal nişanlanır. Sibel iyidir, dosttur; Kemal’i yalısında misafir etse de teselli etse de tutamaz. Fisun’a tutulan, takıntısı gittikçe şiddetlenen Kemal’i zor zamanlar beklemektedir. Fisun takıntısı eşliğinde Fisun’la herhangi bir ilintisi bulunan her nesneyi biriktirmeye başlar. Bu şekilde Fisun an’larını ölümsüzleştirmektedir. Topladığı objeler, aşkını tarihe kazımaktadır. Ayni bir Türk filmi gibi kaleme alınmış hikayenin, eski Türk filmlerinden farkı, masumiyet. Bu hikayenin iyi’leri sanki eski Türk filmlerindeki kötüler. Zaten yazar “ tabu” dediği bazı kavramlara karşı olduğunu röportajlarında lanse ediyor. Antropolojik açıklamaların olduğu sayfalara rağmen kitapta türban yerine eşarp, başörtü kelimelerinin yer alması dikkat çekici. Serbest ahlak tartışmaları öne çıkarken, takma elli namaz kılan
Rahmi Efendi kötülerden değil.
Kemal, sekiz sene platonik duyguları eşliğinde Fisun’lara takıntılı bir şekilde misafir oluyor. Bu sırada Fisun evlidir ve anne, babasıyla Beyoğlu Çukurcuma’da ikamet etmektedir. Bahanesi, Fisun’un oynayacağı bir film projesini finanse etmektir. Nesibe Hala, emekli öğretmen Tarık Bey, Fisun’un eşi; Kemal’in duygularına karşı farkındalık sorunu yaşamaktadırlar. Kemal de yazar da bunu görmezden gelirler. Hikayede evli olan, Kemal olsaydı Türkiye’nin önemli kadınları ayağa kalkardı. Bakıyorum kitap röportajlarına, kimse “Ama Fisun evli” demiyor. Entelektüel camianın böyle bir problemi yok. Vizyonsuzluğumdan olacak, Fisun evliyken sekiz sene gıkı çıkmayan Çukurcuma ailesini inandırıcı bulmadım. Yabancı ülkelerde bile marjinal sayılabilecek bu duruma, bir eleştiri gelmezse biz Avrupa’dan Amerika’dan daha ilerideyiz demektir!
Türkiye Panoraması İstanbul
İstanbul’un paradoksallığını, mekanlarında, insanlarında buluyor; Orhan Pamuk. Zıtlıklardan, beslenen şehirde modernle, gelenek çatışmasını, Fatih Otel’ini de Fuaye’yi de görüyoruz. Müzecilik çerçevesinde gelişen titiz bir araştırma, çöp evlere dek uzanıyor. Film piyasası, kolleksiyonerler, iş adamları, ehliyet, rüşvet, Beyoğlu sinemaları, İnci Pastanesi
İstanbul’un 75li 80li yıllarını gelecek nesillerden görmek isteyenler için zengin bir kaynak, bir film projesi. Bir değil birkaç filmin çıkacağı senaryo. Kemal’in sayfalar boyunca anlattığı sekiz sene süren misafirlik günleri okuyucu için sıkıcı ve yorucu. Sayfalarca toplanan, çoğu kez mana ifade etmeyen objeler, bakalım müzede eksiksiz yer alacaklar mı? Romanda köpek biblosu o kadar çok geçiyor ki, yazarın hakiki hayatında, bu biblonun gizli bir değer taşıdığını düşündüm. Roman bitti, aklımda en çok yer edenin köpek biblosu olduğunu anladım. Bir de kilit obje, küpe var. Sonuçta takıntı romanı.
Pamuk Küçük Oyunları Sever
Resim bilgisini, Kırmızı’da; siyeseti Kar’da işleyen Pamuk bu romanını Nişantaş’lı Kemal’in kaleminden çıkarıyor. Ailesinden, eski kitaplarından bahsederek, küçük oyunlar yapmaktan hoşlandığını bildiğimiz yazar, eserlerinin otobiyografik olduğunu belirtiyor. Yazarın aşk için yazdığı bu romanla hatırlanmak istediği de kendi beyanatıdır. Kitabın kalıcılığını da müzeleştirerek sağlıyor. “O da başka bir rant” diyenler, tanınmayan yönüne ait, bir iz bırakma arzusunu göz ardı ediyorlar. Orhan Pamuk da Nişantaşı sınıfından geldiği için Kemal karakterini seviyor. Fisun’un duyguları neredeyse lütfen yazılmış. Neticede Orhan Pamuk masalını yazmış hissi uyandırdı. Pamuk söyleşilerinde, “Hikaye benim hikayem değil ama Kemal, Orhan Pamuk’u tanıyor” diyor.
Sanatın Cetveli
Sanatın cetveli zamandır. Orhan Pamuk ödül alma amaçlı çalışmadığını ama Nobel Ödülü’nün kendisi için çok şaşılacak bir sürpriz olmadığını, belirli aşamalardan sonra bu ödülün geldiğini açıkladı. Hiç unutmam Romina Power Al Bano İkilisi, Feliçita adlı şarkılarıyla San Remo’da ikinci olmuşlardı. Birinci şarkı nerede? Casablanca denince akla ne geliyor? “Çal Sam”, Humphrey Bogart. İçinde İstanbul’un yattığı evrenselleşen bu romandan, “İstanbul İstanbul Olalı Böyle Bir Aşk Görmedi” duygusunu alamadım. Ama yine de belirleyici olan zamandır.
(Haber 7)
-
Esad Kılıç 16 yıl önce Şikayet Eteleştirmen biraz cahil. banada öyle geldiBeğen
-
Esad Kılıç 16 yıl önce Şikayet Etzaten öyle bir aşk yok orada. pamuğun derdi öyle bir aşk değil ... daha çok bir aşk-ı memnu romanı gibi ... çok güzel yazmış muhterem .Beğen
-
Besim Olgun 16 yıl önce Şikayet EtYazar kim?. Seher KADIOĞLU adını ilk defa duyuyorum. Daha ilk cümlede, romanlar satmadığı için basılmadığını yazmış hanımefendi, başka bir gezegende mi yaşıyor acaba? Dünyada basılma ihtimali olan tek tür neredeyse roman. Ayrıca Orhan Pamuk'un kitabı dünyada yok satmıyor, çünü henüz her yerde yayımlanmadı:) Çok mu aradınız bu kadar cahil "eleştirmen"i(!) ?Beğen