Ortaçağ Türk devletlerinde suç ve ceza

Türklerin Ortaçağ'da dedikodu yapan kadınlara işkence ve toplu tecavüz cezası verildiğini, onur kırıcı ceza alanların eşeğe çıplak bindirillerek dolaştırıldığını ya da kuyruğuna bağlandığını biliyor muydunuz?

ABONE OL
GİRİŞ 07.09.2010 22:12 GÜNCELLEME 07.09.2010 22:12 KİTAP
Ortaçağ Türk devletlerinde suç ve ceza
Ortaçağ Türk devletlerinde suç ve ceza

Ta­rih bo­yun­ca Türk dev­let­le­rin­de­ki ada­let sis­te­mi içe­ri­sin­de önem­li bir ye­ri ol­du­ğu bi­li­nen suç ve ce­za kav­ram­la­rı ile il­gi­li olan Ortaçağ Türk Devletlerinde suç ve ceza, ih­mal edil­en ve ay­rın­tı­lı şe­kil­de in­ce­len­me­si ge­rek­li bir ala­na dik­kat çekiyor ve gi­riş yapıyor.

"Suç ve ce­za in­san­lık ta­ri­hi­nin ken­di­si ka­dar es­ki­dir. Adem ve Hav­va ya­sak mey­ve­yi yi­ye­rek ilk su­çu iş­le­miş­ler ve bu suç­la­rı ne­de­niy­le de ce­za­lan­dı­rıl­mış­lar­dır. Suç ve ce­za ol­gu­su, za­man içe­ri­sin­de in­san­lık ta­ri­hin­de­ki ye­ri­ni al­mış; ba­zı dö­nem­ler­de ce­za­lan­dır­ma yön­tem­le­ri iş­ken­ce ve azap çek­tir­me adı al­tın­da bir mes­lek, hat­ta sa­yı­sı hiç de az ol­ma­yan ba­zı sa­dist yö­ne­ti­ci­le­rin de des­te­ği ile sa­nat ola­rak al­gı­la­na­bil­miş­tir" diyor Akademisyan Yazar Cüneyt Kanat, Ortaçağ Türk Devletlerinde Suç ve Ceza isimli eserinin önsözünde.

HANGİ TÜRK DEVLETLERİNİN CEZALARI İNCELENDİ?

Eser, Or­ta­çağ ve Or­ta­do­ğu ile sı­nır­lan­dı­rıl­mış­. Or­ta­çağ bo­yun­ca ku­rul­muş bü­tün Türk dev­let­le­ri­ni ele ala­rak böy­le bir ça­lış­ma­ya gir­menin zor olduğuu belirten yazar,  bu se­bep­le, Sel­çuk­lu­lar ile baş­la­yarak, Ey­yû­bî­ler, Memlûkler, Ana­do­lu Bey­lik­le­ri ve Ti­mur­lu­lar dev­let­le­ri­ni ki­ta­bı­mı­zın içe­ri­ği­ne dâ­hil et­tiğini açıklıyor.

Cüneyt Kanat, kitapla ilgili açıklamalarını şöyle sürdürüyor: " Ça­lış­tı­ğı­mız dö­nem­le il­gi­li ola­rak Ana­do­lu Bey­lik­le­ri­ne ait kay­nak­lar di­ğer­le­ri­ne gö­re çok da­ha az ve ye­ter­siz­dir. Bu ne­den­le biz mev­cut olan ya­yın­la­rı müm­kün ol­du­ğun­ca gör­me­ye ça­lış­tık ve bu eser­ler­de rast­la­dı­ğı­mız mal­ze­me­yi kul­lan­dık. An­cak, gör­dü­ğü­müz eser­ler­de her­han­gi bir bey­li­ğe ait ko­nu­muz kap­sa­mı­na gi­re­cek il­gi­li mal­ze­me yok ise o bey­lik do­ğal ola­rak ki­ta­bın kap­sa­mı dı­şın­da kal­dı.

Dev­rin kay­nak­la­rın­da ken­di­si­ne yer bul­muş olay­la­rın içe­ri­sin­de ak­ta­rı­lan suç­lar ve bu suç­la­ra ve­ri­len ce­za­lar ki­ta­bı­mı­zın ko­nu­su­nu oluş­tur­muş­tur. An­cak şer’î ce­za­lan­dır­ma­la­rı ta­ma­mıy­la kap­sam dı­şın­da tut­tuk. Çün­kü bu­nun apay­rı bir ça­lış­ma ala­nı ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yo­ruz. Bi­zim ele al­dı­ğı­mız uy­gu­la­ma­lar ise sa­de­ce ör­fî hu­kuk dik­ka­te alı­na­rak ya­pıl­mış olan ce­za­lan­dır­ma­lar­dır"

ESER HUKUK KİTABI DEĞİL

"Eser bir hu­kuk ki­ta­bı de­ğil­dir" diyor Cüneyt Kanat ve açıklıyor "Bu ne­den­le ese­ri­mi­zi ya­zar­ken yar­gı­la­ma sü­re­ci­ni dik­ka­te al­ma­dık. Bu­nun iki se­be­bi var­dı. Bi­rin­ci­si, ese­rin kap­sa­mı­nı çok ge­niş­le­te­rek bir da­ğı­nık­lık du­ru­mu or­ta­ya çı­ka­ra­cak ol­ma­sı. Di­ğe­ri ve da­ha önem­li ola­nı ise, yar­gı­la­ma sü­re­ci­nin da­ha çok hu­kuk bil­gi­si­ne sa­hip ve özel­lik­le ce­za hu­ku­kun­da uz­man olan bi­lim adam­la­rı­nın de­ğer­len­dir­me ya­pa­bi­le­ce­ği bir alan ol­du­ğu­nu dü­şün­me­miz­dir. Bun­dan do­la­yı, sa­de­ce yar­gı­la­ma so­nu­cun­da ya da yar­gı­lan­mak­sı­zın suç ka­bul edi­len fi­il­ler ve bu fi­il­le­re ve­ri­len ce­za­lan­dır­ma­la­rı ele al­dık. Bu­nu ya­parken de kay­nak­la­ra yan­sı­mış olan ör­nek olay­la­rı dik­ka­te ala­rak suç ve ce­za­lan­dır­ma ör­nek­le­ri­ni or­taya koy­ma­ya ça­lış­tık"

DEDİKODUCU KADILANLARA TOPLU TECAVÜZ CEZASI!

Ortaçağ Türk Devletlerinde Suç Ve Ceza

 Küre Yayınları: 0212 520 66 41 www.kureyayinlari.com

Oku­yu­cunun kitapta ele al­ınan ba­zı suç­la­rın za­ma­nı­mız­da­ki mo­dern hu­kuk an­la­yı­şı içer­sin­de suç olarak de­ğer­len­di­ril­me­di­ği­ni de gö­re­ceğine dikkat çekiyor yazar ve diyor ki "Me­se­la, de­di­ko­du gi­bi gü­nü­müz ce­za hu­ku­kun­da yer alma­yan ba­zı suç­lar o dö­nem­de ce­za­lan­dı­rı­lı­yor­du. Ye­ri gel­di­ğin­de anla­tı­la­ca­ğı gi­bi, bir hü­küm­dar bazen de­di­ko­du yap­tı di­ye bir ka­dı­na iş­ken­ce ce­za­sı ve­re­bi­li­yor, bir diğe­ri ise de­di­ko­du ya­pan pek çok ka­dı­na ce­za ola­rak top­lu te­ca­vü­zü re­va gö­re­bi­li­yor­du. Yi­ne özel­lik­le top­lu kat­li­am­lar­da­ki gerekçe­ler ka­bul edi­le­bi­le­cek tür­den de­ğil­dir. Kı­sa­ca­sı eli­miz­de­ki ör­nek­ler her za­man hu­ku­ka da­ir uygula­ma­la­rı de­ğil, ba­zen de hu­kuk­suz­lu­ğu or­ta­ya ko­ya­bi­le­cek­tir. Bu ne­den­le eser oku­nur­ken dik­kat edilme­si ge­re­ken en önem­li nok­ta, olay­la­rın Or­ta­çağ­da geç­ti­ği ve bu­nun as­la göz ar­dı edil­me­me­si ger­çe­ği­dir"

ORİJİNAL BİR KONU

İbn-i Fadlan seyahanetmesini okuyanlar, orada şahit oldukları cezaların da kitapta yer aldığını görebiliyor. Ancak cezeların hepsinin toplu halde bir adara bilimsel inceleme olarak yer alması açısından kitap bir ilk.  

"Ko­nu­nun, özel­lik­le ça­lış­tı­ğı­mız dö­nem ba­kı­mın­dan çok ori­ji­nal ol­du­ğu­nu söy­le­me­li­yiz" diyen yazar Cüneyt Kanat, "Çün­kü Or­ta­çağ Türk dev­let­le­ri ile il­gi­li suç ve ce­za ko­nu­sun­da Türk­çe ya­zıl­mış bir­kaç ma­ka­le dı­şın­da her­han­gi bir ya­yı­na rast­la­ma­dık. An­cak Or­ta­çağ son­ra­sı dö­nem­de ve özel­lik­le Os­man­lı Dev­le­ti ile il­gi­li ya­pıl­mış ça­lış­ma­lar var­dır. Bun­lar­dan bi­ri­si, Os­man­lı Hu­ku­kun­da Suç­lar ve Ce­za­lar baş­lı­ğı­nı ta­şı­mak­ta­dır. Bu eser, Os­man­lı dö­ne­miy­le il­gi­li olup da­ha çok hu­kuk bi­li­miy­le uğ­ra­şan­la­rın an­la­ya­bi­le­ce­ği bir dil­le ya­zıl­mış­tır. Di­ğe­ri ise, Os­man­lı’da Asa­yiş, Suç ve Ce­za adı al­tın­da ve XVII­I-XX. yüz­yıl­lar ara­sın­da­ki asa­yiş ko­nu­su ile il­gi­li ya­zıl­mış ba­zı ma­ka­le­le­re yer ve­ren bir der­le­me ça­lış­ma­sı­dır. Mı­sır’da, Memlûk Dev­le­ti ile il­gi­li ola­rak ya­pıl­mış ve bi­zim de bü­yük oran­da kul­lan­dı­ğı­mız bir di­ğer ça­lış­ma ise; es-Su­cûn ve’l-Ukû­bât fî Mısr Asr Sa­lâ­tîn el-Me­mâ­lîk, (Memlûkler Za­ma­nın­da Ha­pis­ha­ne­ler ve Ce­za­lar) is­mi­ni ta­şı­mak­ta­dır. Bu eser­de sa­de­ce Memlûk Dev­le­ti’nde­ki ce­za­lan­dır­ma ör­nek­le­ri­ne yer ve­ril­miş­tir. Bu ko­nu­da Av­ru­pa’da ya­zıl­mış olan en önem­li eser ise, İş­ken­ce­nin Ta­ri­hi isim­li ça­lış­ma­dır. Da­ha çok Av­ru­pa’yı ele alan, fa­kat dün­ya ta­ri­hin­den de çe­şit­li ör­nek­le­re yer ve­ren bu eser, iş­ken­ce ve ce­za­lan­dır­ma ko­nu­sun­da ya­pıl­mış olan en kap­sam­lı ça­lış­ma­dır. An­cak eser­de pek çok uy­gar­lı­ğa ve mil­le­te ait ör­nek­le­re yer ve­ril­me­si­ne rağ­men, Türk ta­ri­hi­nin hiç­bir ke­si­ti­ne ait her­han­gi bir bil­gi­ye rast­la­mak müm­kün de­ğil­dir. Bi­zi bu ko­nu­da ça­lış­ma­ya sevkeden bu so­nu­cun se­be­bi ise, bü­yük ola­sı­lık­la ça­lış­tı­ğı­mız dö­nem­le il­gi­li ya­pıl­mış bir araş­tır­ma ese­ri­nin ol­ma­ma­sı­dır" diyor.

Haber 7 kitap dünyası ekibinin kitaptan göz kirası olarak sizlere seçtiği bölümü ilginç bulacağınıza inanıyoruz...

Kitaptan...

Yağmalatma

Bu tip cezalara çoğunlukla savaş sonrasında ya da beklenmeyen bir anda halkın ayaklanması veya hükümdarına toplu halde başkaldırması gibi durumlarda rastlıyoruz. Devletlerin birbirleriyle yaptıkları savaşlardan sonra, taraflardan birisi savaşı kaybettiğinde, ya savaş tazminatı vermeyi kendiliğinden kabul eder ve bu tazminatı öder ya da savaşı kazanan hükümdarın emriyle kaybedenlerin sahip olduğu topraklar büyük şehirler başta olmak üzere yağmalanırdı.

Bazen de bir hükümdar -çok ender olmakla birlikte- bir kızgınlık sebebiyle kendi halkını işledikleri bir suçtan dolayı askerlerine ceza olarak yağmalatabilmekteydi. Tabiî ki bu durum çok üzücü sonuçlara sebebiyet vermekte ve halkın kendi hükümdarına olan güvenini azaltarak nefretini artırmaktaydı.

Müsadere

Müsadere, Ortaçağ Türk devletlerinde çeşitli sebep ve şekillerde, daha çok devlet personelinin yasal olmayan yollarla sahip olduğu düşünülen malını ele geçirmek için kullanılan bir ceza ve sıkıştırma yöntemidir. Bu usûl, özellikle hükümdarların, zenginişmiş ve dolayısıyla fazlaca güçlenmiş olan vezir ve diğer görevlilere tatbik ederek kendileri ve devlet hazinesi için para temin edip gelir kaydettikleri bir yöntem olarak karşımıza çıkar. Hatta hu uygulama için Selçuklu Devleti başta olmak üzere, diğer bazı Türk devletlerinde Dîvân-ı Müsadere adı altında bir Divan bile vardı. Müsadere'nin uygulanması esnasında görevlilere işkence yapıldığına da sıkça rastlanırdı.

Hükümdarlar devlet görevlilerini ya da Emirlerini çeşitli sebeplerle tutuklatıp öldürttüklerinde de onların mallarına el koyarlardı. Müsadere edilen bu mal ise çoğunlukla hazineye alınırdı. Devlet görevlilerinin zaman zaman birbirleri aleyhinde çıkar çatışması sebebiyle yaptıkları ihbarlar hükümdarın müsadere yapabilmesi için bir gerekçe olurdu. Bu ihbarlar çoğunlukla bir görevlinin ya da bir Emirin büyük bir servete sahip olduğu söylenerek yapılırdı. Bu durumda hükümdar biraz da ihbar edilen görevlinin kendisinin karşısında fazlaca güçlenmesinden çekindiği için, servetinin miktarını ve yerini öğrenmek için onu tutuklatır ve çok ağır işkencelere tâbi tutardı. Daha sonra ise servetin yeri öğrenildiğinde çoğunlukla buna el konur ve ardından serveti elinden alınan görevli ya öldürülür ya da sürgüne gönderilirdi. Bu sebeple müsadere sosyo-ekonomik yönü olan bir cezalandırmadır.

Onur Kırıcı Cezalar

Suçluyu aşağılamak ve onu utandırmak suretiyle cezalandırma yöntemi Ortaçağda yaygındı. Bu tip cezalar eğer tek başına ve sadece onur kırıcı olması için veriliyorsa çoğunlukla hafif suç¬lara uygulanmaktaydı. Ancak bazen çok ağır suçlardan dolayı ölüm cezasına çarptırılmış suçlulara da idamın infazından önce onur kırıcı cezalar tatbik edilebiliyordu.

O dönemde insanların onurunu kırmak ve onları aşağılamak için farklı cezaların verildiği olurdu. Bunlardan en yaygın olanı, suçlunun eşeğin üzerine bindirilerek yanında zil de çalmak sureliyle şehir sokaklarında gün boyu gezdirilip, tellâl vasıtasıyla suçunun herkese ilan edilmesi idi. Bunun bir kademe üstü ise suçlunun çıplak olduğu halde bir eşek üzerinde sokak sokak dolaştırılmasıydı. Aynı şekilde bir eşeğin kuyruğuna bağlanarak dolaştırılmak da bu tip cezalardan kabul ediliyordu.

Bir diğer onur kırıcı ceza ise suçlunun burnunun delinerek buradan bir ip geçirildikten sonra yine sokak sokak gezdirilmesidir. Bu ceza suçlunun yerlerde sürüklenmesi şeklinde uygulandığında ise onur kırıcı olmaktan öteye geçerek suçlunun aşırı derecede canını yakan bir ceza şekline dönüşmektedir.

Emirler ve bilim adamları hafif denilebilecek suçlar işlediklerinde ise onlara verilen en yaygın ceza saç ve sakallarının kesilmesiydi. Ortaçağ Türk devletlerinde saç ve sakalların kesilmesi suçluların aşağılanmasında kullanılan bir yöntem idi. Saç ve sakalları kesilen suçluların bu şekilde atlara ya da eşeklere bindirilerek gezdirilmesi ve önlerinde ilerleyen bir tellâlın onların suçlarını bağırarak çevreye ilan etmesi âdettendi.

Yine bir diğer ilginç sayılabilecek onur kırıcı ceza ise, özellikle havanın soğuk olduğu dönemlerde suçluların elbiseleri ile suya atılmalarıdır. Bazen de bu şekilde yani elbiseleri üzerlerinde oldukları halde defalarca suya sokulup çıkarılırlardı.

Çok sık rastlanmamakla birlikte alışılmamış türden onur kırıcı ve aşağılayıcı cezalardan biri ise, suçlunun sakal ve bıyıklarının tıraş edilip yüzüne de allık sürüldükten sonra kadın gibi giydirilip süslenerek utanç verici bir durumda bir öküz üzerine bindirilerek dolaştırılıp bu şekilde teşhir edilmesiydi. Bu ceza o dönemde suçlulara verilen gerçek anlamda bir aşağılama cezasıdır. Bir erkeğin, saç ve sakalının kesilmesinin bile ağır bir hakaret kabul edildiği Ortaçağda, kadına benzetilip süslenmesi ve ardından bu haldeyken insanların önünde dolaştırılması sıradışı sayılabilecek türden bir cezalandırma yöntemi olarak değerlendirilmelidir. Çünkü bu vaziyete sokulmuş bir erkeğin ve çoğunlukla da bir askerin ya da komutanın dolaştırılırken onu gören insanlar tarafından alaya alınması ve kendisine gülünmesi beklenen bir sonuçtur. Bunun da ağır bir hakaret ve aşağılama olduğu çok açıktır.

Bunların dışında son olarak, bildiğimiz dayak cezası fiziksel bir ceza olmakla birlikte zaman zaman toplum önünde suçluları aşağılamak üzere uygulanan onur kırıcı cezalar arasında sayılabilir.

(Haber 7)

Kitapla ilgili teknik bilgiler ve internet üzerinden sipariş şartlarını görmek için bu linki kullanabilirsiniz

YORUMLAR 31 TÜMÜ
  • Salman Raduyev 14 yıl önce Şikayet Et
    Benim derdim sistem de değil. Bu sistem Kürtlere de Türklere de,genelde Müslümanlara büyük zulmetti.Bu Kemâlist sistemi savunan nasıl ki,Sultan Mahmudun,Alparslan Gazînin,Osman Gazinin,Hz.Fâtihin,Müslüman KÜRTLERİ kâfir Türkmenlerden koruyan Yavuz Sultan Selimin torunu olamazsa.Irkçılıkta bizdeki atsızcıları bile geride bırakan sizin gibi mahlûkat asla Selâhaddinin,Bediiüzzaman Said Nursînin torunu olamazsınız,olsanız olsanız anca Aponun .... olursunuz Esselâmû alel Müslimîn.Selâm hidayete tabi olanların üstüne olsun
    Cevapla
  • Salman Raduyev 14 yıl önce Şikayet Et
    Heval Amediyan. Bak Diyarbakırlı kardeş,çocuk mu kandırıyon ki sen bi de Türklere düşman değilim demişin son yorumunda.Önceki yorumlarından 180 derece kıvırmışın,dansözmüsün sen.Bugün Türkler olmasa anan belliydi de atan olmayacaktı.Ya Rum çocuğuydun ya ERMENÎ (yoksa öyle misin ???) Benim derdim ırk değil.Aslı Kürd olan İdrisi Bitlisî,Bediiüzzaman,Şeyh Said,Selahaddin Eyyübî hepsinden Allah razı olsun.Aslı Türk olan Şah İsmail,Uzun Hasan ... gibilerin de Allah belâsını versin
    Cevapla
  • dişliforum 14 yıl önce Şikayet Et
    olamaz. saçmalamyın türklerde asla böyle seyler olmaz tamamen saçmalık hele toplu tecavüz asla
    Cevapla
  • selçuk 14 yıl önce Şikayet Et
    yok be .... türkler dünyaya mediniyeti getirmiş bir millettir kesinlikle yalan ..
    Cevapla
  • Halit Esmeray 14 yıl önce Şikayet Et
    HABER7 klasiği. bu haber nereye bağlanmak isteniyor? amaç ne? türkler müslüman olmadan önce böyleydi sonra böyle mi oldu denecek? bu habere konu olan kitabı yazan insanlardan, bu iftirayı yazıp yayanlardan ecdadım adına hakkım helal değildir. 20 tırnağım yakanızdadır. Allah tez zamanda sizi ıslah eder inşallah.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR