Polat'a hediye edilen Kerbela romanı

Yer Kerbela, aylardan Muharrem, günlerden cuma... Hz. Hüseyin'in şehadetten önceki son saatleri... Bedenler bir bir kanlar içinde toprağa düşerken yaşananların romanı yazıldı:

ABONE OL
GİRİŞ 31.05.2011 17:31 GÜNCELLEME 31.05.2011 17:31 KİTAP
Polat'a hediye edilen Kerbela romanı
Polat'a hediye edilen Kerbela romanı

....................................

Küfe leşkerine vaatlerini artıran Ömer, meydana sürecek iki kişi daha bulmuştu. Vehhab ilkini öldürdüğü esnada ikincinin hamlesiyle yaralanıp kalkanını düşürüverdi. Kendisini korumaya çalışırken parmakları kesilmişti. Omzundan yaralanınca sendilemiş, rakibinin son hamlesiyle birlikte sağ kolu dirsek hizasından kopmuştu.

Beklediği fırsatı nihayet yakalayan Ömer berilerden seslemekteydi: "Ey Vehhab!.. Hüseyin'i terk ettiğini söyle... Sen ve ai len kurtulsun."

Sümeyye'nin ardınca olan biteni izleyen Rabia da fırlamışı çadırdan. Yerde kıvranan eşinin yaralı tenini sarsıyordu. "Ey kurban olduğum! Kalk. Bir kolun daha var. Kalk ve Evlâd-ı Resûl uğruna dövüş!"

Eşine ve annesine tutuna tutuna doğrulan Vehhab yerdeki kılıcını bile onların yardımlarıyla alabilmişti. "Şahid ol ya Rab!. Kulun sözünü tuttu..." diyerek düşmanının üzerine yürürken, mukadderin farkındaydı. Nitekim rakibi bir vuruşta kafasını gövdesinden ayıracaktı. Eşinin kılıcına uzandığı esnada Rabia'nın da boynuna çeliğin keskin yüzü değmişti. Yeni evli gençler koyun koyunaydılar şimdi. Sümeyye oğlunun ve gelininin cansız bedenlerine sarılırken, ekâbirlere karşı vakur, velisi bellediklerine karşı mahzundu.

"Diriliş Günü Resûl'ün Ciğerpareleri sizden hesap sorarken Fâtıma Annemin yanı başında olacağım. Ve diyeceğim ki, kardeşlerim senin evlatlarına bilendiler. Ama oğlum ve gelinim onların önlerinde durmaya çalıştı."

Titremeye başlamıştı. Bir an dönüp Hüseyin'e bakıverdi. "Bu zalimler sana da mı kıyacaklar?!." diyordu. Görmeye dayanamazdı. Vehhab'ın cansız tenine sarılıp, "Kalksana oğul!" diye yinelerken, ondan umudu kesip hemşehrilerine yöneldi. Ahitlerinden ayrılmamalarını söylüyordu. İçindeki bir ses, "Bu ümmet helak edilmeyecekse, bunun nişanı o azim muhsinlerin şehadetlerindedir..." demekteydi.

Ömer bin Saad toplu hücumu bir türlü başlatamamıştı. Ama Hürr ve Vehhab'ın sonlarıyla cesaret bulan ödül avcıları meydana artık kendi istekleriyle atılıyorlardı. Belki de bilip bilmeden Sü-meyye'nin o ihlaslı duasına kapılmışlardı ve hâlâ her iki saftaki Kûfeliler birbirlerini öldürmekteydiler. Buna kayıtsız kalamayan birileri -ki sayıları bini bulmuştu- meydanı terk etmeye hazırlanıyorlardı. Şimr müdahale etti hemen. Gitmek arzusunda olanlarla konuşarak durumu kurtarabileceğini düşünmüştü. Mübarezelere ara vermenin yolu da belliydi. Vakit öğleyi geçiyordu ve günlerden cumaydı. Atını ileri sürüp seslendi:

"Bizler secde ehli insanlarız. Harp içinde olsak da, üzerimize farz olanı terk edemeyiz."

Cevap Celâl Abbas'tan gelecekti. Salih Aleyhisselam'ı katletmek isteyenlerin de aralarında Allah'ın adıyla sözleştiklerini hatırlattıktan sonra, "Abdest almak istiyoruz..." diye ekledi.

Şimr sözün nereye varacağını kestirdiğinden peşin peşin söylüyordu: "Ebû Tûrab'ın oğulları teyemmüm etsin. Diğerleri Fırat'a inip abdestlerini alabilirler. Yanlarında götürmemek kaydıyla, dileyenler o serin sudan kana kana da içebilirler."

Teklifini yine ikilik koyarak dillendirmişti. Muhsinler Allah'a yakınlıkta buluşan insanlardı ya, Küfeli Habib atını ileri sürüp Şimr'e seslendi.

"Hüseyin ve Âl-i'nden esirgenen her şey bizden uzaktır. Allah bizimledir ve O'nun ihsanı bize kâfidir."

Atından inip Evlâd-ı Resûl Sancağına kadar yürüdükten sonra sağ avucunu kulağına götürmüştü. Ciğerlerine çektiği Kerbelâ nefesini Muharrem semasına bırakırken, Beytullah'ın üzerinden tüm kâinata seslenen Habeşli Bilal'in avazınca, "Allah-u Ekber" diyordu. Sümeyye'ye sorsan, bu ses Ezân-ı Muhammedi değil, doğrudan doğruya İsrafil'in sûruydu.

Oğlu, gelini ve diğer şehitler bu nidayla birlikte sanki yeniden ayaklanacaklardı. Bu esnada Hüseyin ve yârenleri hep birlikte teyemmüm etmeye başlamışlardı.

Rüzgârların araladığı perdeden dışarıyı gözlemekte olan Zeyneb de avuçlarını toprağa bastırıp abisine eşlik etmekteydi. Bir gözü de Ali Evsaddaydı ha bire. Dün geceden beri çadırdan çıkamayan yeğeninin ani ter basmaları ve titremeleri eskisince devam ediyordu. Kendine geldikçe ona dışarıdaki durum hakkında bil giler veriyor, "Hamdolsun yaşıyorlar..." derken her defasında iliklerine değin ürperip sarsılıyor, bir yandan da Musa Nebinin dilinçe niyaz ediyordu.

"Ey Rabbim! Göğsümü açıp sadrımı genişlet ve işimi kolaylaştır."

Bir yanda serin sularla abdestlerini alanların olduğu, ötekinde kızgın toprakla yapılan teyemmümlerin sahibi iki cemaat belirmişti Kerbela Çölünde. Kararsızlıklarını yenebilen kimi Küfe leşkeriyse Ömer bin Saad yerine, arada boşluk olmasına rağmen Âl-i Resül'ün ardınca kıbleye yönelmişti.

Hüseyin Cumanın vazgeçilmezlerinden olan hutbesine Kevser Suresini okuyarak başladı: "Şüphesiz Sana Kevseri verdik. Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Elbette ebter olan Sana kin besleyendir."

Sözü arifin idrakine bıraktığı için hutbeyi kısa tutmak niyetindeydi. "Ey Resûl İtretine gönül verenler!.." diyerek seslendi... "Yakınlığımız Allah ve Resûlünedir. Biliriz ki, müminin miracı salattır ve kulun Hakka en yakın olduğu an secdedir. Allah, onu Kevser ile Kurban arasında zikretmiştir. Seçebilenler bundaki işareti düşünsünler! Umulur ki, bu namaz öylesi salatlardandır..."

Zeyneb perdenin izin verdiğince abisini izlemeye devam ediyordu. Hüseyin nicedir mihrap edindiği sancağın altında kıyamdaydı şimdi. Miğferini çıkarmıştı ama diğer harp kuşamları tastamam üzerindeydi. Görünüşündeki yegâne değişiklik, güneş vurdukça ayna gibi parlayan bu zırhlar değildi. İlk kez sırtında Dedesinin Hırkası olmadan Cuma namazı kıldırıyordu.

................................................................

AHMET TURGUT'UN İKİNCİ KİTABI AŞKIN ŞEHİDİ

kullanİlk kitabı “Bozkırın Sırrı – Türk Peygamber” ile aylarca çok satanlar listesinde yer edinen Ahmet Turgut’tan yine çarpıcı ve çok tartışılacak bir roman…

“Aşkın Şehidi” romanı Hz. Hüseyin’in son 99 gününü konu ediniyor. Onunla yürüyecek, onunla konuşacak ve onunla titreyeceksiniz.

Sözlü Edebiyatımızın türküler, ağıtlar ve destanlarla her dem diri tuttuğu ama yazılı edebiyatımızın bir türlü eğilemediği bir dönem ilk kez roman unsurları ve çarpıcı bir anlatımla okuyucuların karşısında…

Geçmişin gelecekle harmanlandığı, karanlığın aydınlıkla savaştığı bu 99 gün insanlık tarihinin derin bir özeti aslında. Orada vefa ve adanmışlık, verilen sözlerden cayıp dostu terk edişle bir arada. Umutlar korkularla savaşıyor. İlkeler çıkarlara meydan okuyor. Bir yanda zalimler zulümlerine bahaneler ararken ötede karşı duruşun ve mücadelenin ahlâkı var. Üstelik bu romanda anlatılanlar sadece 1330 yıl öncesinin hikâyesi değil. Duyabilenler için seslenmekte Kerbelâ:

“Bende okuduğun bizzat sensin, unutma! Lanet okumak istersen ölüp gitmiş Yezid’i bırak, kendi nefsine bak! Ve sendeki aklı düşün! Sadece kendi çıkarlarını gözetip pervasızlıklarına türlü gerekçeler buluyorsan dün Hüseyin’i terk edenleri kınama! Yaşasaydın sen de onlardan biri olacaktın. Aşka şahitsen ve aşkın içindeysen sen de her dem diri kalanlardansın. Hatırla! Kişi sevdikleriyle beraberdir…”

KİTABIN KAPAK YAZISI

"Nefis ister, akıl gerekçeler bulur, vicdan aklar.

Oysa sen kendini kandırsan bile unutma ki;

Allah hesap sûrar. Ellerinle kendini ateşe atma!..

Aşkın Şehidi

KERBELÂ, Hüseyin ve yoldaşlarının katligâhı...

Orada kan ve gözyaşı var. Oradaki susuzlukla senin de ciğerlerin kavrulur. Ve başlarsın âh-u figan etmeye.

İçin yandıkça görürsün: Kerbelâ hak aramanın ve özgürlüğün destanıdır. Teslimiyetin, adanmışlığın ve sadakatin zirvesidir. Her biri ayrı bir şiar olan yetmiş iki şehidin yurdudur Kerbelâ...

Onlara kapılanırsan nakşolur kalbine: Aslında her yer Kerbela’dır, her gün Âşûra...

Ve dile gelir Kerbelâ: "Benim için ağlama. Kendine bak!" der...

"Adına lanetler okuduğun Yezid bizatihi nefsindir. Hesapsızca ister, bu uğurda canlar yakar. Hüseyini terk edenleri kınamadan evvel bir kez daha düşün! Sende bir akıl var. Sadece kendi çıkarlarını hesap eder ve heveslerini haklı göstermek için türlü bahaneler uydurur!

Kerbelâ ikazla yetinmez. Kurtuluşun yolunu da gösterir:

"Hüseyini Allah katından sana üflenen ruh belle!.. Arına paklana yücelir-sen sen de Rabbinden bir delil oldun demektir. Aşka Şahit isen bu Şehadet kutlu olsun. Sen Aşk ile her dem diri kalanlardansın.

Ve Aşkın Şehidisin!.!

Kitabın adı: Aşkın şehidi

Yazarı: Ahmet Turgut

Yayınevi: Callisto Kitap

Türü: Roman

Kitap ile ilgili teknik bilgiler ve sipariş şartlarını öğrenmek için bu linki kullanabilirsiniz

POLAT ALEMDAR'A HEDİYE EDİLEN KİTAP

Ahmet Turgut'un Aşkın Şehidi kitabı, Kurtlar Vadisi Pusu dizisinin 123. bölümünde Zülfikar Ağa tarafından Polat Alemdar'a da hediye edilmişti.

kullan

kullan

YORUMLAR 5
  • Mehmet Bodur 13 yıl önce Şikayet Et
    MÜSLÜMANLAR VAHYİ TERKEDİP ASABİYETÇİLİK YAPINCA DİĞERLERİNDEN HİÇ BİR FARKI KALMIYOR..... Birbirlerini boğazlıyorlar. Asabiyetçilik bazen ırkçılık, bazen mezhepçilik, bazen bölgecilik, bazen hizipçilik şeklinde tezahür ediyor...
    Cevapla
  • Muhammed 13 yıl önce Şikayet Et
    Ahmet Turgut'un kalemine sağlık.... Türk Edebiyatı'nda bir ilki gerçekleştiren sayın Ahmet Turgut'u bu çalışmasından ötürü tebrik eder, yazarın benzer eserleri edebiyatımıza kazandırmasını temenni ediyorum. Bu çalışmada emeği geçenlere de ayrıca teşekkür etmek gerekir bilhassa hemşerimiz sayın Raci Şaşmaz Bey'e katkılarından ötürü bizzat teşekkür etmeyi çok isterdim...
    Cevapla
  • osman sakrak 13 yıl önce Şikayet Et
    Bu ne çelişlki. şunu soruyorum hz Hüseyin şehit oldu onun öldürdükleri ne oldu yani onlar hristiyanmıydılar yani onlar cehenlemlikmi birtek Hz HÜSEYİN mi ÖLDÜRÜLDÜ O SAVAŞTA İslam alemi niçin hep bu savaşı konuşur sanki HENDEK UHUT BEDR çokmu önemsizdi niçin bu savaşlar hiç konuşulmaz anlamadım onuın için sadece meramımdan soruyorum
    Cevapla
  • MURAT İNCE 13 yıl önce Şikayet Et
    İSLAMDA IRKÇILIK YOKTUR. Fakat yazar malum MHP kökenli olunca herşeyi Türk yaptıkları gibi önceki kitabında Peygamberi bile Türk yapmış Bozkırın Sırrı Türk Peygamber şimdide Hz. Ali ve Hz. Hüseyin i Türkleştiriyor. Oysaki Alemlere Rahmet Peygamberi Veda Hutbesinde Aslının Arap olduğunu ve ordaki Araplarada "Ey insanlar!"Rabbiniz birdir. Babaniz da birdir. Hepiniz Adem'in cocuklarisiniz, Adem ise topraktandir. Arabin Arap olmayana, Arap olmayanin da Arap üzerine üstünlügü olmadigi gibi; kirmizi tenlinin siyah üzerine, siyahin da kirmizi tenli üzerinde bir üstünlügü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadir. Allah yaninda en kiymetli olaniniz O'ndan en cok korkaninizdir.
    Cevapla
  • alper taşkıran 13 yıl önce Şikayet Et
    Türk ve İslam Edebiyatında bir ilk.... Kerbela ve Hz.Hüseyin hakkındaki tarihimizin ilk romanını yazan kişinin Sünni bir Türk olması bence çok manidar. Kabul etmeliyiz ki, biz Sünniler Ehl-i Beyt ile ilgili herşeyi Alevi veya Şii kardeşlerimize bırakıyoruz. Ama ilk kez böylesi bir romanla yeniden hatırlandı ki, Ehl-i Beyt Sünnilerin de kutsalıdır. Romanı okudum. Ahmet Turgut'un ellerine, gönlüne, kalemine sağlık diyorum. Unutmamalı. Hz.Hüseyin ve Kerbela tüm Müslümanların değeri ve ıstırabıdır.
    Cevapla

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR