Türkiye'nin en Çamur Rock grubu kendini anlattı

Türkiye'nin en 'Çamur' grubu, Mavi Ada'da konuk oldu ve Kahraman Tazeoğlu tarafından sorgulandı. Grubun adı neden çamur, 'yarı rock yarı arabesk, yarı rock yarı türkü' müzik yaptıkları iddialarına ne diyorlar?

ABONE OL
GİRİŞ 02.11.2006 16:30 GÜNCELLEME 02.11.2006 16:30 KÜLTÜR
Türkiye'nin en Çamur Rock grubu kendini anlattı
Türkiye'nin en Çamur Rock grubu kendini anlattı

31 Ekim Salı gecesi Rock grubu “Çamur” Radyo7’de Kahraman Tazeoğlu’nun konuğu oldu. Türk Rock Grup ve solistlerinin ağırlıklı olarak konuk edildiği ve Kahraman Tazeoğlu’nun hazırlayıp sunduğu programda Çamur grubu, sorulan tüm sorulara içtenlikle cevap verdi.

İşte bu programda yapılan söyleşiden kısa bir bölüm: 

> Çamur grubunun isminin neden “çamur olduğu çok merak ediliyordu. Grup üyelerinden Çağatay ve Murat şimdi burada… Zaten onların isimlerinin birleşmesiyle “çamur” ortaya çıkmış. “ça” ve “mur” hoş geldiniz. 
> Sadece ismimizin ilk heceleri değildi amacımız. Mistik anlamı da önemliydi. İnsanın su ve topraktan oluşması… 

>  Ocak 2006 da Kadıköy müzikten çıktı albüm. Kendinize has bir üslupla ortaya çıktınız. Ve dikkat de çektiniz. İnsanlar sizi merak ediyorlar. Kim bunlar nasıl buraya geldiler. Ne tür bir müzik yapıyorlar? Müziklerine ne ad veriyorlar? Gerçi sizin verdiğiniz röportajlarda müziğinize isim vermek gibi bir kaygı taşımadığınızı görüyorum ama?
> Bizim müziğimiz İstanbul gibi. Karışık ve kozmopolit yani…

> 96 yılının Haziran ayna gidelim. Grubun temelleri ilk olarak Sakarya’da atılıyor?
Ç: Evet, Sakarya’da tanışıyoruz biz Murat’la. İkimizde okulumuzu bitirip Sakarya’ya dönüyoruz. Ailelerimiz orada. Sıcak bir ortamda tanışıyoruz karşılaşıyoruz. Enstrüman çaldığımızı fark ediyoruz.


> Biriniz gitar, diğeriniz de saz çalıyorsunuz öyle değil mi? Murat saz çalıyor, Çağatay gitar çalıyor? 
> O zamanlar çok amatördük. Şimdi değiliz. Ruhen hala amatörüz de. 

> Zaten o amatör ruh kaybolmasın. 
> Onun için o zaman çok sıcaktı ortam. Beraber 3 saat 5 saat devam ettik. Ondan beri de yürüyüp gidiyoruz.

> 97 de bir Ankara maceranız oldu. 
> Birlikte çalışmaya karar verdikten sonra, Sakarya'da çalabileceğimiz ortamlar yoktu. Birlikte Ankara gidelim diye düşündük. Orada devam ettirdik müziğimizi. 1 sene Ankara’da kaldıktan sonra geri döndük. Ortamı beğenmedik.

> Bu arada o dönemde bir demo yapmışsınız
> Evet Gazi Üniversitesinde kayıt yaptık. İki şarkı vardı o zaman. Zaten en başından beri amacımız orda burada müzik yapmak değildi. İlla ki onu da yaptık. Hala da yaparız da sonuçta amacımız ortaya bize has bir şeyler koymaktı. Bunu da bir yolu vardı. O da şu an yapmış olduğumuz albümdü. Yani bizim 10 yılımızı aldı. Bahsettiğimiz o demolarla albüm yapmış olsak ki yapardık da biz farkındaydık o zamanlar iyi olmadığının. Ama bu albüm, tabi ki beğenmeyenler olacak ama bizim içimize sindi.


> Yarı rock yarı arabesk gibi tanımlar var. Yarı rock yarı türkü. Katılıyor musunuz bunlara? 
> Aslında bu çok önemli değil bizim için. Çünkü müzik vardır ortada. Bizim amacımız sağlam müzik yapmaktı. Ve bizi buna inanmıştık. Önemli olan bizim inanmamızdı.
Tanımlar bizim işimiz değil. Müzik eleştirmenleri yapsınlar tanımları bu grup şu müziği yapıyor diye. Biz işimizi yapıyoruz. Tanım yapsak direk yazardık. Biz şöyle bir müzik yapacağız diye (gülüyorlar)

> 97 de Sakarya ‘ya dönüş. İzmit eğlence fuarında performans sergiliyorsunuz. Ne kadar sürüyor bu? 
> 4 – 5 sene çaldık. Haftanın 5 – 6 günü müzik yaptık. 


> Ama çamurun asıl kadrosu 98 yılının yazında oluşmuş.
> Grup halini almaya başladığımız zamanlar o zamanlar. 

>  Turgay Çetin davul, Ömür Kılıçarslan bas gitar, Ozan Yılmaz klavye, Çağatay gitar, Murat vokal ve bağlama. Sonra tabi bunlara eklenenler oldu. 
> Eklenenler oldu tabi. Şu an o kadrodan burada sadece Çağatay ve ben varız. 

> 99 yılında da Kadıköy müzikle bir albüm anlaşması yapıyorsunuz. Ama piyasa çıkamıyorsunuz?
>  Çıktık da çok iyi çıkamadık.(gülüşmeler) Teknik manada pekiyi bir albüm olmadı yani. 


> teknik derken stüdyonun şartlarından mı?
> Hem o hem de demin bahsettiğim gibi söyleme tekniğimizin de tam olarak var olmuş olmaması. Bize sinmemesi. Yaptığımız bestenin albümleşebilmesi için gerekli olan diğer şartları konusunda tecrübesizliğimizden dolayı istediğimiz sound'u yeterince istediğimiz gibi kaliteli yapamadık. Yani albüm yapmak zor iş… Bir de örnek vereyim. Bu albümdeki bütün kayıtları Çağatay yaptı. Düzenlemeler yaptı. Albümün aranjörü Çağatay. O zaman öyle bir imkânımız yoktu. Benim yaptığım besteler bu denli güzel değildi. Ben beğenmiyordum.

> Aranjör zaten çok önemli güzel bir şarkıyı kötü yapabilir. Kötü bir şarkıyı çok iyi yapabilir. 
> Yani bu birlikteliğin sonucunda olur. Ben Murat’ın yaptığı şarkının sound’unu çok iyi bilirim. Ona elbise giydirmek diyelim. Ben ona çok güzel elbise giydiririm. Onun neden hoşlanacağını da çok iyi bilirim. Bu şartlar tabi zamanla oluyor bu tecrübeyi kazanmak…

Bu futboldaki orta saha mantığı gibi… Güzel bir pas veren olacak ki sen de bu güzel asiste güzel atış yapacaksın. Böyle bir şeydir bu da.

> 2000 yılında stüdyo ekol de yaptığınız kayıtlar sonra albüme dönüşmedi! Neden? 
>  Evet kayıtlar elimizde kaldı.

> 2003 yılında tekrar toplanıyorsunuz. Ver yeni şarkılar yapmaya başlıyorsunuz.
> Bu arada 2000 yılından 2003 yılına kadar biz muratla müziği bırakmadık. Belli ortamlarda yine müzik yapmaya devam ettik. Çay bahçelerinde yine müzik yapmaya devam ettik.

> 2004 yılında 9. Roxy Müzik Günleri'ne katılıyor ve yarışmada 2. oluyorsunuz. Tam da bu noktadan sonra grup daha fazla tanınmaya başlıyor?
> Evet kırılma noktamız oldu diyebiliriz.

> Gelelim albüme. Kadıköy Müzikten çıkmış albümünüz. Şarkıların hepsi ayrı bir güzellikte… Ben en çok “yara” ve “yok” adlı şarkılarınızı beğendim. Bir de “halim öyle” şarkısı var. Çok keyifli bir şarkı… “halim öyle” şarkısında Devil’s Anvil grubuna teşekkür ediyorsunuz, çünkü Devil’s Anvil’in efsanevi albümlerinden (“hard-rock from middle east”, 1967) aldığınız bir parça bu. Aynı albümden, kaynak göstermeden Erkin Koray’da “illa ki” ve “deli kadın”ı almıştı. Nasıl keşfettiniz bu “kayıp” albümü?
> Evet, anonim bir Ortadoğu ezgisi bu parça. Zaten Devil’s Anvil’in albümündeki bütün parçalar anonim. Bahadır ağabey buldu albümü bize. “selim alai” parçasını dinledik ve acayip ısındık. Türkçe sözler yazıp konserde çaldığımızda çok hoşumuza gitti ve albüme son anda dahil ettik... Erkin Koray’ın o şarkıları arakladığını sanmıyorum ben. O zamanki müzik endüstrisinin hatasıdır. Kaset kapaklarında hiçbir şey yazmıyorlardı ki. Ben erkin Koray’ın “bu parçalar benimdir” dediğini hiç duymadım. Ama “benim değil” dediğini de duymadım. Pek renk vermediği doğru…


***

Dünya müziğinin ve Türk rock müziğinin konuşulduğu programda, grup üyeleri bol bol Neşet Ertaş’a olan hayranlılarını dile getirdi. İlk defa ulusal bir radyoda konul edildiklerini dile getiren grup, Radyo7’ye ve Kahraman Tazeoğlu’na teşekkür etti.


Not: Mavi Ada Programının 4 Kasım Cumartesi gecesi program konuğu, “afili yalnızlık” albümüyle listelere giriş yapan Emre Aydın olacak.

Mavi Ada Pazar hariç her gece 22.00.01.00 saatleri arasında Radyo7’de…

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR