Orhan Özekinci’yle Şiir ve Geriye Kalanlar

Şair Orhan Özekinci’yle Şiir ve Geriye Kalanlar'ı konuştuk ve yeni kitabından bahsettik.

ABONE OL
GİRİŞ 04.08.2018 09:24 GÜNCELLEME 04.08.2018 11:57 KÜLTÜR
Orhan Özekinci’yle Şiir ve Geriye Kalanlar
Orhan Özekinci’yle Şiir ve Geriye Kalanlar

Orhan Özekinci’yle Şiir ve Geriye Kalanları Konuştuk
Söyleşi: Serkan Üstüner

Bir Yere Varmaya Değil, Olduğum Yerde Kalmaya Çabalıyorum

 

 

İlk kitabın Sonuçlar Açıklandı çıktı, hayırlı olsun Orhan. İlk kitabının ilk söyleşisi olduğu için sormakta beis görmüyorum. Şiirle münasebetin ilk nasıl başladı?

Alibeyköy’de, mahalle arasında bir ilkokul. Üçüncü sınıftayım. Öğretmen sınıfa Cumhuriyet’le ilgili şiir bulup ezberleme ödevi vermiş. Tabii değil bulmak değil ezberlemek, ödevden haberim dahi yok. Ezberlemeyenler ceza olarak yüzü tahtaya dönük bekliyor. Buna ben de dâhil oluyorum. Yüzüm tahtaya dönükken ne bahane üretebilirim diye düşünürken, aklıma o an bir şeyler yazmak, daha doğrusu uydurmak geliyor. Uyduruyorum ve avuçlarıma birazdan inecek olan cetvelden kurtuluyorum böylece.

Sonra 99 depremi. Alt komşumuzun oğlu Ömer Arif’e öğretmeni depremle ilgili şiir bulma ödevi vermiş. Malum; internet, kitap, kaynak hiçbir şey yok. Baktık olmuyor, ben deniyorum şiir yazmayı. Kafiyeler yüklü sözcükler.

Belki de en önemlisi, babam ortaokula geçince Cahit Sıtkı ve Orhan Veli’nin kitaplarını alıyor bana. O iki kitabı da satır satır ezberliyorum. Dönüp dönüp tekrar okuyorum. Kendimce özgün bir şeyler üretmeye çalışırken, bu kitapları okuduktan sonra ilk şiirim şöyle başlıyor: “Yaş on bir, yolun yarısı bile değil”. Aslında henüz on yaşındayım fakat bir yıl yaşlanmayı kafiyeye kurban veriyorum.   

Liseyi Nişantaşı’nda okumaya başlıyorum. İkinci teneffüse çıktığımızda okulun önünde kasketli biri geçiyor, aslında ne kadar da tanıdık. Çok geçmende öğreniyorum ki, bu adam “Kaptan” şiirinin şairi Attila İlhan. İki üç ay sürecek, kısa ama adımı öğrenecek kadar konuşuyoruz. Divan Pastanesi’ne gittiğini öğreniyorum sonra. Hatırlamıyorum ama çok gülünç sorular sorduğum kesin. O günlerdeki gündemimdeki tek şu soru: Attila İlhan nasıl olurum?  İlk iş Beyoğlu’ndan gri bir kasket.

Şiir yazarak nereye varmaya çalışıyorsun? Neden şiir yazıyorsun?

Bir yere varmaya değil, olduğum yerde kalmaya çabalıyorum. Bir nevi kendimi muhafaza etme çabası diyebiliriz. Neden şiir yazıyorum soruna gelince. Tahammül edebilmek için. Tüm yaşananlara. Yaşanmayanlara.

Kültür Gündemi’ndeki köşende pek gündeme dair olmayan, kişisel hayat serüveniyle ilgili yazıların var. Gündem dışı yazmanın özel bir sebebi var mı?

Gündeme dair ümmi kalmaya özen gösteriyorum. Kötü bir şey olduğunda dinlememeye, hatta duymamaya çalışıyorum. Gündem geçici ve kirleticidir. Zihnimi ve kalbimi olabildiğince menfi hadiselerden uzak tutuyorum. Bu yazılar için söyleyebileceğim tek şey, gerçek ve samimi olmaları. Sahici tarafı olmayan hiçbir meseleyi yazmıyorum, ki sık yazamamanın sebebini açıklamış olur bu durum.

15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra, Halil Kantarcı için “Halil’le Benim Aramdaki Farklar” isimli çok içli bir yazı kaleme aldın. Bu yazının hikâyesini, nasıl yazmaya karar verdiğini ve bu yazının gördüğü ilgiyi beklentin dâhilinde olup olmadığını sormak istiyorum.

Cam ustaları vardır bilirsiniz, üfleyerek cam işleri yaparlar. Siz cam işi yapan ustaya, ne zaman üflemeye başlayıp ne zaman son verdiğini sorarsanız sorunuz havada kalır. Çünkü o usta camı nasıl yaptığını gayet iyi biliyordur ama aslında bir anlatılmazı biliyordur. Bu yazıdaki durum da öyle.

İtibar Dergisi ve İbrahim Tenekeci’yle olan yürüyüşün ilk nasıl başladı? Edebiyatta uzun birliktelikler pek görülür bir şey değil çünkü.

Yüksek kader. On altı yaşında, lise iki talebesiyim. İbrahim abi bir şiir programı için okulumuza geliyor. Bir hocam, İbrahim abiye şiir yazdığımı söyleyince kaç yaşında olduğumu, neler okuduğumu, nerede oturduğumu falan soruyor. Soruyor ama o kadar ince ve nezaketle ki, bu nezaket karşısında ben mahcup oluyorum.

Aradan üç beş sene geçiyor. Bir gece ev telefonu çalıyor. Arayan İbrahim abi. Uzun uzun konuşuyoruz, sesimi kontrol etmeye çalışıyorum ama çok heyecanlıyım. İşte o gün İtibar’la olan yolculuğumuzun adı konuyor.

Şiirlerinde en çok kullandığın kelime?

Türkçe, mutluluk, anne.

Yakın çevre deyince aklına kimler geliyor?

Edip Cansever bir söyleşisinde, “şair iç yalnızıdır ve yalnızlığını başkalarıyla gideren tek yaratıktır” diyor. Meseleye biraz böyle bakıyorum. Yakın çevre deyince masamdaki menekşe de, bahçemizdeki ıhlamur ağacı da, Raşit Ulaş da geliyor. Bu, bölünemez ve giderilebilir bir yalnızlık.

En çok sevdiğin şairler ve en sevdiğin eserleri nelerdir? Dört tanesini alabiliriz.

İbrahim Tenekeci, Üç Köpük
Behçet Necatigil, Çevre
Ziya Osman Saba, Geçen Zaman
Edip Cansever, Dirlik Düzenlik

Yazmak dışında edebiyata dair özel bir ilgili alanın var mı? İlk baskı ya da imzalı kitaplarını bulmak gibi.

Mesela Behçet Necatigil’in ölmeden evvel yaşadığı evi buldum. Kızı, Ayşe Hanım’la tanıştım. İlk baskı ve imzalı eserlerini edindim. Halen Necatigil’le iligli yazılan her şeyi toplamaya çalışıyorum. Öte yandan Edip Cansever’in Kapalıçarşı’daki dükkânına gittim, ona tanışık olan birilerini bulup sohbet etme imkânım oldu. Bir vesileyle torunları Berk ve Bora Cansever ile tanıştım. Hüsrev Hatemi’den imzalı kitaplarını ve geçmişe ait objeleri topluyorum. Mektuplar, dolma kalemler, defterler, fotoğraflar. İbrahim abiyle geçirdiğimiz hemen her günü atlamadan yazmaya çabalıyorum. Telefon görüşmelerimizi bile.

Sevdiğim şairlerin hayatlarına bu şekilde dokunmayı çok seviyorum. Bu yaptıklarım, aynı şiirlerle yeniden tanışmak gibi.

Türkiye desek, ne söylersin?

Ağır yüktür derim, kemiği çatırdatır.

Söyleşi için çok teşekkür ediyorum Orhan.

Ben çok teşekkür ederim.

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR