Statülerini göstermek için kafataslarının şekli değiştirilmiş
ORHAN YOLDAŞ - Binlerce yıllık geçmişiyle UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'nde yer alan Malatya'daki Arslantepe Höyüğü'nde geçen yılki kazı çalışmalarında tapınağın altındaki mezarlarda bulunan 3'ü bebek, 1'i kadına ait kafataslarının incelenmesi tamamlandı.
ABONE OLAnadolu topraklarının zengin tarihi ile kültürünü yansıtan, Geç Kalkolitik dönemden Demir Çağı'na kadar geçen tarihsel sürecin buluntularına rastlanan ve Anadolu'da ilk şehir devletinin kurulmasına sahne olan Malatya'daki Arslantepe Höyüğü'nde kazı çalışmaları devam ediyor.
Höyüğün geçen yıl kuzeybatısındaki tapınakta yürütülen kazı çalışmalarına bu sene de devam edilirken, kazılarda tapınağın altındaki farklı katmanlarda 1'i kadın, 3'ü çocuk olmak üzere 4 mezardan çıkarılan iskeletlerin üzerinde yapılan çalışma antropologlarca bu yıl tamamlandı.
Arslantepe'deki kazılara 1994 yılından bu yana başkanlık eden Roma La Sapienza Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Marcelle Frangipane, AA muhabirine yaptığı açıklamada, geçen yılki kazılarda tapınağın altında 4 mezar bulduklarını anımsattı.
Kerpiç sarayın kuzeyinde, Kalkolitik Çağ ile ilgili araştırma kazılarında bir tapınak bulduklarını belirten Frangipane, şunları belirtti:
"Bu tapınak biraz bozuktu. Tapınağın tamamında kazı yaptık. Tapınağın alt kısmında açık bir yer vardı ve orada 4 mezar bulduk. Mezarların 3'ü bebeğe, 1'i de kadına ait. Bebeklerden 2'si vazo içine konmuş, 1'i ise küçük taş bir mezara konmuş. Burada ilk defa böyle bir mezar bulduk. Önemli bir bebek olduğunu düşünüyoruz. Mezarların yanında büyük bir çukur vardı, içinde bol miktarda kül ve seramik vardı. Bu insanları belki önemli insanlar, mezarlarının üstüne tapınak yapılmış."
Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yılmaz Selim Erdal da mezarlarda bulunan iskeletlerin bu yıl restorasyon çalışmasını tamamladıklarını söyledi.
- "Bebeğin ve kadın kafatasının bilinçli şekilde deforme edildiğini saptadık"
Erdal, mezarlardaki kafataslarının 5 bin 300 ile 5 bin 400 yıl önce şekillendirilmeye çalışıldığını tespit ettiklerini dile getirerek, şunları kaydetti:
"Bebeğin ve kadın kafatasının bilinçli şekilde deforme edildiğini saptadık. Bebeğin kafatası oldukça uzun bir yapıya sahip, aynı zamanda ince ve uzun bir forma sahip. Kafatası üzerinde depresyon izlerine rastlanmasa da bir başlıkla kafatasının biçimi değiştirilerek, uzun bir kafatası yapılmaya çalışılmış. Tapınağın altında bulunması nedeniyle yüksek statüdeki bir bireye ait olduğunu tahmin ediyoruz. Kafatasının biçimini değiştirerek, bebeği toplumun diğer bireylerinden bir miktar farklılaştırmaya çalışmışlar. Bu biraz estetikle ilgili ama daha çok sosyal statü ve kimlikle ilgili bir yapı."
Prof. Dr. Erdal, Arslantepe'de Orta Çağ iskeletleri üzerinde antropolojik çalışmaların sürdürdüğünü ve bulunan kafataslarında da şekil değişikliği tespit ettiklerine işaret ederek şöyle devam etti:
"Bebeklerin birçoğunun kafatasının arkasında bir yassılaşma saptadık, bu bebeklerin uzun süre beşikte yatmasıyla bağlantılıydı. Sadece beşikte yatırarak kafatasının arkasını düzleştirme değil, aynı zamanda kafatasının alın kısmından geçen bir bantla, kafatasının alın kısmında genişleme ve bir çukur alanı, alın kemiğinin hemen arkasında da yine ikinci bir çukur yaratılmaya çalışılmış. Bu şekilde aslında birden fazla tipteki estetik biçim bozuklukları Orta Çağ'da da devam etmiş. Bu aslında Arslantepe'de estetik kaygı, kimlik ve sosyal statü gibi kavramların uzun süreli kullanılan kavramlar olduğunu ortaya koymakta."
- "Estetik kaygı bir düzeyde kimliğin de bir parçası"
Kafatası biçimlendirmenin çocuk doğduktan hemen sonra yapıldığına ve bu uygulamanın Anadolu hala sürdürüldüğüne işaret eden Erdal, kafatasındaki biçim değişikliğinin estetik algıyla ilgili olduğunu söyledi.
Erdal, "Bazen çocuk iki buçuk yaşına gelene kadar da uygulanıyor. Aslında geleneksel kadınların baş bağlama şekliyle bebeklerin başını bağlayarak, istedikleri biçimi yaratıyorlar. Yaptığımız etnografik çalışmalarda bu baş bağlamanın büyük oranda estetik ve güzellikle ilgili olduğunu gösteriyor. Estetik kaygı bir düzeyde kimliğin de bir parçası. Kendilerinin dışındaki insanlara da başının biçimiyle kendisinin kim olduğunu ve neyi güzel olarak addettiklerini tanımlamış oluyorlar. " diye konuştu.