Ömer Lütfi Mete'nin ilk köşe yazısı

Altaylı'nın yönetimi devralmasından sonra okunmuyor gerekçesiyle Sabah gazetesinden ayrılmasını istediği Ömer Lütfi Mete bugünden itibaren Tercüman'da yazılarına başladı

ABONE OL
GİRİŞ 06.03.2006 11:17 GÜNCELLEME 06.09.2017 23:56 MEDYA
Ömer Lütfi Mete'nin ilk köşe yazısı
Ömer Lütfi Mete'nin ilk köşe yazısı

 

Zaferle çürümek

 

 

 

 

Üç günlük dünyanın farklı bir yüzünü da­ha görmek üzere Tercüman'da hizme­te başlarken iltifatları anında unutmak ve eleştirileri hazmedip yararlanabilmek için 'Mülkün Sahibine sığınarak yürekten 'Bismil­lah' diyebilmiş olmayı diliyorum.

 

 

 

Yenilgi ve başarısızlık fakültelerinden de pek renkli ' mezuniyet'ler yaşamış biri olarak ilk gündemim 'zaferle çürüme' hali...

 

 

 

Kişi zaferi kazandıktan sonra ne yapıyor da çürümeye başlıyor?

 

 

 

Herhalde çok şey! Fakat çürüme özellikle 'ben İyiyim ve kazandım, rakiplerim -veya  düşmanlanm- kötü ve kaybettiler' diyen muzaffe­rin beyninde mayalanıp oradan kalbe iniyor.

 

 

 

Yönetmen dostum Hüseyin Karakaş, zaferi 'ben İyiyim, o kötü' hükmüyle gerekçelendirenler için rahmetli Kemal Tahir'den harika bir tes­pit nakleder. Batı'nın Osmanlı'ya mutlak üstülük sağlamasını üstat 'elmas kaya ile çarpışmış ve parçalanmıştır' benzetmesiyle özetler. Bu tespit ayrıca 'iyi' ve 'kötü' kavramlarını da son­suz bir sorgulama pazarına sürüverir.

 

 

 

Kavramlar

 

 

 

Kazanan mutlaka 'iyi' ise, kayanın elmastan daha iyi olması gerekir.

 

 

 

Zaferi kazanan 'ben İyiyim, o kötü' yargısıla kendini zehirler. Bu gidişi halkımızın bilimsel tanım değerindeki o harika buluşuyla teşhis edebiliriz: Sevindirik olmakl

 

 

 

Gerçi bilgisayarlarda kullandığımız program 'sevindirik' kelimesinin altını kırmızı ile çizerek 'hatalı imlâ' uyarısı yapıyor ama makine bu, halkın kuraldışını kurallaştıran dehasını nasıl kuşatsın?

 

 

 

Kimi muzaffer 'sevindirik' olduğunu gizlemeye çalışır, gizlediğini de sanır. Kimi de bu hâlde olduğunu dahi bilmez ki, öyleleri pek teh­likeli sayılmazlar. Meselâ bugün İstanbul'un bü­yük ilçelerinden birinde belediye başkanlığı yapan bir arkadaşım, makamına pek hafif gelir ama kendisi dahil kimse için önemli bir tehlike değil. Zavallıcık seçilince öyle 'sevindirik' ol­muş ki, hâlâ dudaklarını toplayıp sırıtkanlık ha­lini aşamıyor.

 

 

 

Asıl tehlikelisi, hâlini gizlemeye çalışan ve gizlediğini zanneden belli bir zekâ düzeyinin üzerindeki 'sevindirik olmuş' kişilerdir. Oysa en zeki hasta bile 'sevindirik' olduğunu gizleyeIeyemez. Zaferden sonra açık verici davranışları'  farkına varamadan sergiler. Meselâ bir seçim zaferi kazanmış ve bir yerin başkanlığına gel­miş ise, sık sık 'ben başkan olarak' demeye ' devam ediyorsa, hiç şüphe etmeyin su katıl- ' mamış bir 'aevindlrik' muzaffer ile karşı karşı-yasınız. Bu kişi artık, 'ben iyiyim, o kötü' şart­lanmasının esiridir.

 

 

 

O saaten sonra

 

 

 

O saatten sonra zafer çürümesi kaçınılmaz! İsterse o kişi kendini dindar zannetsin; hatta 'ben iyiyim, o kötü; bu yüzden ben kazandım, o kaybetti' şeklindeki şartlanmanın Allah'ı yok saymak anlamına gelebileceğine vakıf biri olsun! Sorsanız böyle hissetmediğini de söyier ama beynine çöreklenen rakiplerin -veya düşmanların- kötü olduğu' yargısı, önlenemez biçimde 'ben iyiyim' kabulünü dayatır.

 

 

 

Öyleyse, işin püf noktası rakiplerin -veya düşmanların- kötü olduğu' yolundaki yargı, zaferle çürümek istemeyen kişinin ilk savaşacağı duygudur. 'Onun için Hazret-i Peygamber meydandaki zaferden sonra 'Küçük cihattan büyük cihada dönüyo­ruz' buyurmuştur.

 

 

 

Esasen bu konuda -Peygamberimizi muhatap alıp aslında bütün insanlığa zafer hastalığının reçtesini getiren- Nasr suresi adam olana yetmeli:

 

- Allah'ın yardımı ve fetih gelip insanların kitleler hâlinde Allah'ın dinine girdiğini görünce Rabb'ini hamd ile teşbih et ve O'ndan bağışlanma dile. Muhakkak O -pişmanlık duyup af dileyenlerin yaptığı- tövbeleri en çok kabul edendir.

 

 

 

3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra halkın kitle­ler halinde Erdoğan'ın partisine girdiği günleri hatıl

YORUMLAR 7 TÜMÜ
  • ihsan cemil 16 yıl önce Şikayet Et
    Halka Ragmen Demokrasi. Egri oturup, ara sira da olsa dogru konusmak iyidir efendim. Halkcilik, halki umursamaktir, halkin dusuncelerine, inanclarina, secimine, tercihlerine saygi duymaktir. Halkcilik, devletin halkin iktidari tarafindan idaresi icin caba sarfetmektir. Aaaaaaaaaa,,,,, Ben de sasirdim iyice, kirk yilin halkcisina halkciligi tarif ediyom. PARDON Halkci canlarim...... :)
    Cevapla
  • yasin şahin 16 yıl önce Şikayet Et
    teşekkürler. solculuğu unutup solcuyum diyenlere bu yazınızı okumalarını tavsiye edeceğim.
    Cevapla
  • oku yorum 16 yıl önce Şikayet Et
    . aydın sorumluluğuyla kaleme alınmış mükemmel bir yazı deniz bey bunu mutlaka ve mutlaka günde en az üç kere okumalı hatta baş ucu dustüru yapmalıdır üstelikte bu söylenenler cumhuriyet gazetesi yazarından sadır olmaktadır bu defa halka dön baykal halka dön ve lütfen doğru dürüst yapıcı ve tamamlayıcı gerçek bir muhalefet çizgisine gel ya da bu milleti ve halk partisini artık rahat bırak...
    Cevapla
  • tuncay tezel 16 yıl önce Şikayet Et
    1977. 1940 lardan itibaren köy enstitüleriyle halk zehirlenmişti. Evrim aldatmacasıyla halk uyutulmuştu. Maneviyata sistematik olarak 30 yıl boyunca saldırılmıştı. 60 larda idam sehpalarıyla millet sağdan uzaklaştırılmıştı. Sağ her gelmek istediğinde alaşağı edilmiş, üniversiteler komünistlerin eline geçmişti. Bu ortamda eceviti bırakın herkes o oyu alırdı.
    Cevapla
  • emre saygın 16 yıl önce Şikayet Et
    halk rasyonel davranmıyor . evet bir CHP yöneticisi 22 Temmuz seçimlerinden sonra \"Halk rasyonel davranmıyor.\" demişti. bence rasyonel davranmayanlar kendileri.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR