Reytingi 'SIR'rında gizli

Geçen yayın döneminde en çok izlenen programlar arasında yer alan “Sırlı Dünyalar”, “Kalp Gözü”, “Gizemli Dünyalar”ın reytinglerindeki sırrı araştırdı. Tılsım, gizem, büyü, mucize, aklın ermediği gerçekler...

ABONE OL
GİRİŞ 29.06.2004 16:16 GÜNCELLEME 29.06.2004 16:16 MEDYA
Reytingi 'SIR'rında gizli
Reytingi 'SIR'rında gizli

İnsanlık varolduğundan beri hayatımızın içinde, bazı dönemlerde de merkezinde yer alan ve bir türlü sıradan ol(a)mayan kelimeler. O kadar hayatımızın içindeler ki acaba kaçımız bir akşam ansızın kapımızı çalan ve bizden ekmek isteyen ak sakallı dedenin Hızır Aleyhisselam olduğunu düşünmedik? Ya da apartmanın beşinci katından düşen küçük bir bebeğin hiç bir yara almadan kurtulması karşısında yapılan “Melekler kanatlarıyla aşağıya indirmiş” yorumlarına kaçımız itiraz edebildik?



17 Ağustos depremininde yaşanan olağanüstü hikayeleri anlatan onlarca kitap yazıldı. Peki bu kitapların kaçına inanmadık?.. Hepsine inandık, bazen ders çıkardık bazen de hayretler içinde kalarak etkisinden kurtulamadık. Ama hep inandık...



Geçtiğimiz sezon televizyon ekranlarında gösterimde olan toplam 160 dizi film vardı. Bunların birçoğu güldürmeyi, birçoğu da popüler kültür ve yaşamları aktarmayı amaçlıyordu. Yaşanan entrikalar, patlayan silahlar ve çatışan kültürler de cabasıydı. Her dizinin miadı dolduğunda yenisi sökün ediyor. Son zamanlarda ise dizilerin doygunluk noktasına ulaştırdığı izleyicinin yeni bir trendin, ‘sırlı hikayeler’in peşine takıldığına şahit oluyoruz.



Ekranlarda gizemli şeyler oluyor



Artık bildik hikayelerden sıkılan halkı hayretler içinde bırakacak, “bu da oluyormuş” dedirtecek yapımlar tüm televizyon kanallarının gündeminde. İlk olarak Samanyolu ekranlarında bundan 7 yıl önce “Sır Kapısı” ismiyle yayınlanmaya başlayan drama tarzında; iyiliğin, doğruluğun, erdemin ortaya konduğu, hayatında ne yaşarsa yaşasın, insanın tevekkül ettiğinde gerçek mutluluğa ve huzura ulaşabileceği mesajı veriliyor. İlk bir yıldan sonra çalışmalarının karşılığını almaya başlayan Sır Kapısı reyting listelerinde de en üst seviyelere çıkar. Halkın bu tarz mucizevi konulara duyduğu merak ve aldıkları dersler, dizinin her geçen gün daha başarılı ve popüler olmasını sağlar. Program diğer televizyon kanallarının da ilgisini çekmeye başlayınca Kanal 7 ekranlarında “Kalp Gözü” ve Show televizyonunda da “Gizemli Dünyalar” isimli programlar yayına girer. Ayrıca CNN Türk, NTV gibi ciddi televizyon kanallarının da yeni yayın döneminde benzer çalışmalar için kolları sıvadıkları yayın dünyasında dolaşan haberler arasında. Ayrıca TGRT’nin aynı formattaki bir çalışmayı tamamladığı da biliniyor.



Bu programlar nasıl yapılıyor?



Bu üç programın değindiği konular ve işleniş tarzı ne kadar aynı gibi gözükse de aslında birbirinden yapım olarak ayrılıyor. Hepsinin beslendiği farklı farklı kaynaklar ve varolma amaçları var.



Sır Kapısı, yeni adıyla “Sırlar Dünyası” programının start alması, Samanyolu televizyonunun, Hıristiyan misyonerlerin hazırladığı kısa metraj filmleri içeren “Miracles and Other Wonders” isimli bir diziyi 1996 yılında satın alıp uyarlamasını yapmak istemesi başlamış. Programda anlatılan öyküler okurlar tarafından gönderiliyor. Ekip toplam 24 kişiden oluşuyor. Her hafta gelen mektupların arasından en iyi, ibret verecek ve etkili olacak hikaye seçiliyor. Gönderen kişiyle irtibata geçilerek olayın doğruluğu araştırılıyor. Seçilen hikayenin seyircinin maddi-manevi hayatına olabilecek etkisi üç ilahiyatçıya danışılıyor. Eğer onay verilirse konunun senaryolaştırılması için çalışmalar başlıyor. Senaryolaştırma aşamasında Programlar Müdürü Mehmet Aylıdere, Yapımcı Mustafa Kaplan, Yönetmen Hüseyin Yağmur görev alıyor. Senaryo, kesinleştikten sonra danışmanlar tarafından tekrar gözden geçiriliyor. Onay verilince de çekim başlıyor. Toplam 25 dakikalık iki öykünün anlatıldığı programın çekimi dört günde yapılırken üç gün de montaj ve dublaj çalışmaları sürüyor. Tabii bu yedi gün neredeyse yirmi saatten fazla çalışmayı gerektiriyor.



En çok, öykülerin gerçek olup olmadığı soruluyor



Dizinin son iki yıldır yapımcılığını üstlenen Mustafa Kaplan her ne kadar aynı formatta diziler yapılsa da “Sırlar Dünyası”nın diğerlerinden farkı olduğunu, yaşanmış öykülerin anlatıldığını, faydalı olmak için çalıştıklarını ve evrensel konulara yer verdiklerini vurgulayarak bu tarz programların sayısının artmasından rahatsızlık duymadıklarının altını çiziyor: “Bizim reyting gibi bir amacımız hiç olmadı. Diğer kanallar bunu göz önünde bulundursa da iyi şeyler yapılması, insanların bu hikayelerden etkilenerek hayatlarına ışık tutmaları güzel. Bu konuda hiçbir rahatsızlığımız yok. Çünkü herkes biliyor ki ‘aslı’ biziz. Asıl olan halk için her zaman daha iyi olacaktır. Tek kaygımız daha iyi olmalıyız, daha iyi şeyler yapmalıyız noktasında. En büyük dileğim de işin amacının diğer kanallar tarafından saptırılmaması.”



Ekip zaman zaman zor durumlar yaşayabiliyor. Bunun nedeni de bazı kişilerin gelerek bu öykülerin gerçeklik paylarını ispatlamalarını istemeleri. Ekibin en çok dikkat ettiği nokta da anlatılan sırrın tılsımını kurgu ya da görsel öğelerle kısırlaştırmamak. Mustafa Kaplan, dizinin bu kadar etkili olmasını şöyle anlatıyor: “Bu programlar yaşamadan olacak şeyler değil. Manevi yaşantımızda ekip olarak bir problem varsa her şey ters gidiyor, anlatılmak istenen sır derinlemesine anlatılamıyor. Hatta bu reytingimize bile yansıyor. Bizim yaşantımız iyi ise; tencere kapak ayrı ayrı yerlerde olsa da her şey daha kolay, etkili ve başarılı oluyor.



Show televizyonunda çarşamba akşamları yeni gösterime giren, gizemli konuların işlendiği bir diğer program da “Gizemli Dünyalar”. Yeni gösterime girmesine rağmen en çok izlenen programlar arasında ilk 10’un içinde yer alıyor. Gizemli Dünyalar her ne kadar Sırlar Dünyası’ndan etkilenerek yapılmaya başlansa da kendi içinde farklılıkları yok değil. Gizemli hikayelerin konuları ağırlıklı olarak şehir efsaneleri denilen ve genellikle iyilik-kötülük üzerine yayılmış yerli ve yabancı kaynaklardan yararlanılarak oluşturuluyor. Basında yer almış, yaşanmış hikayeler de zaman zaman konu olabiliyor. Programın yapımcısı Nisa Sümer, kullandıkları efsanelerin genellikle yaşayan ya da tanık olanlara dayandırıldığını söyleyerek bir ayrıntıya dikkat çekiyor: “Aynı efsanenin dünyanın çeşitli yerlerinde aynen yaşanması bunların hayal gücüyle üretildiğini düşündürüyor. Gerçek ya da hayal de olsa, hepsinde iyiliğe çağrı dersi bulunmaktadır.”



Gizemli Dünyalar ekibi dördü yazar olmak üzere 30 kişiden oluşuyor. Bir bölümü, yoğun bir çalışma temposu içerisinde ancak bir haftada bitirilebiliyor. Hazırlık aşamasında konuların danışıldığı bir ekip yok. Konulara yapımcı ve yazarlar karar veriyor. Dizinin diğerlerinden farkını sorduğumuzda Sümer, anlattıkları şeylerin herkesin başına gelebilecek olaylar olduğunu, binde bir yaşanacak konuları ele almamak için özen gösterdiklerini söyleyerek ekliyor: “Bizim programımızda mucize yok. Tamamen ettiğini bulma üzerine kurulu. Gizemli Dünyalar içerik ve yapım olarak diğer dizilere göre daha modern. Öykülerimiz daha ilginç ve görsel olarak daha kaliteli.”



En büyük neden reyting!



Gizemli Dünyalar dizisinin yayın politikası ve amacına değinen Sümer “Yapımcının birinci önceliği reytingdir. Ve büyük kanallarda bir programın yaşaması da buna bağlıdır. Böyle bir dizinin yapılmasının en büyük nedeni, seyirci kitlesinin gösterdiği rağbettir. Programın iyilik aşılaması, ders vermesi ikinci planda kalıyor” diyor.



Bir diğer dizi de pazartesi ve cuma akşamları Kanal 7 ekranlarında yayınlanan “Kalp Gözü”. En çok izlenen ilk on arasında olan programı toplam yirmi kişilik bir ekip hazırlıyor. Dizinin yapım ve sunumunu Süleyman Çobanoğlu üstleniyor. Kalp Gözü diğer iki rakibinden farklı. Yaşanmış olaylar anlatılmıyor. Okur mektuplarına da yer verilmiyor. Hikayelerin tümü kurgu. Hikayeler anlatılırken mümkün olduğu kadarıyla didaktik olmamaya ve ders verme amacı gütmemeye dikkat ediliyor. Program hakkında daha çok bilgi vermek isterdik fakat, programının yapım ve yönetimi konuşmak istemediği için bu kadar bilgi aktarabiliyoruz.



Kısacası bir gizemli hikayeler furyasıdır gidiyor. Halkın ‘sır dünyası’na ilişkin her programı bu kadar sevmesi, takip etmesi, etkisinde kalması özel araştırmalara konu olabilecek bir durum. Toplumun bu rağbetini, Prof. Dr. Nilüfer Narlı, insanların metafizik olaylara ilgilerinin artmasına bağlıyor. Bu ilginin nedenini de postmoderniteyle ilişkilendiriyor. Narlı, “Pozitif paradigma, insanların zihnindeki soruların hepsine cevap veremiyor. İnsanlar da sorularına metafizik olaylara inanarak bir şekilde yanıt bulmaya çalışıyor. Türkiye’de eğitim seviyesinin düşük olması da programlara rağbette etkili. Çünkü, eğitim seviyesi düşük bireylere bilimsel düşünmek her zaman zor gelmiştir. Yaşanan problemleri doğaüstü olaylarla açıklamanın, çözmenin insanları rahatlatıyor olması nedeniyle bu programlar revaçta.”



Pozitivizm insanı akla hapti



Sosyolog Prof. Dr. Ümit Meriç ise 18-19. yüzyılda aktarılan pozitvizmin tüm insanlığı, tek ölçme birimi olan akla haptiğine dikkat çekerek “Bu tür programların, akıldan bunalan beşeriyetin ve ülkemiz insanının akıl ötesi boyutlarda kanat çırpma ihtiyacını karşıladığını düşünüyorum. Burada bir uçtan bir uca kayma sözkonusu. Ve insanımızın da istediği bu olduğu için bu tür diziler geniş izleyici kitlesine sahip. İnsan ne sadece akıla, ne de sadece metafizik olaylara hapsedilmeli. İkisinin arasında gidip gelirken uyanık olmak yeterli. Bu programlar toplum sağlığı açısından zararlıdır diyemeyiz.”



Psikolog Doktor Mustafa Güveli ise; bu tarz programların insanları gerçek yaşamlarından uzaklaştırdığını, binde bir olabilecek olayların programlarda sanki her zaman olabilecekmiş gibi lanse edildiğine dikkat çekerek “İnsanların gerçek hayatlarında pasif düşünmelerinde etkili oluyor. Çünkü anlatılan olaylarda irade, akıl arka planda kalıyor. İzleyenlerin bu tarz olayların etkisinde çok fazla kaldıkları da bilinen bir gerçek. Senaryolar çok iyi gözden geçirilmeli, danışmanlar olmalı. Özellikle de çocukların izlemesini kesinlikle sakıncalı buluyorum.”



“İlahiyatçılar tasavvufu küçümsüyor”



Sırlı hikayelerde anlatılan esrarengiz olayların, manevi boyutu olduğu da biliniyor. Bu tür programlar hakkında ilahiyatçılar arasında ittifak edilen en önemli konu, kişilerin inanç noktasında yaşadıkları problemlerle boşalan ruhlarını bu tarz dizilerle doldurmak istemeleri. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Süleyman Uludağ, ilahiyatçıların kalbe ve ruha hitap etmek yerine sürekli akla hitap etmeye çalışmalarının, dinin sadece dış görünüşüyle ilgilenmelerinin dikkatlerin bu tarz programlara ve yorumlara çekilmesine neden olduğunu söylüyor: “Halk, ruhundaki boşluğu dizilerle, astrolojiyle, metafizik olaylarla kapatmaya çalışıyor. Önceden bu boşluk tasavvufçular tarafından doldurulurdu. Ama ilahiyatçılarımızın çoğu tasavvufu küçümsediği ve yargıladığı için bugün bu diziler bu kadar pirim yapıyor.”



Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Orhan Çeker de ilahiyatçıları eleştirerek “Her şeyi akla indirmek, Batıdan gelen bir hastalık. Bizim ilahiyatçılarımızın veremediklerini bu programlar verebiliyor.”



Selçuk Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Şerafettin Gölcük ise bir bölümün seyirciye dört vaazda anlatılabilecekleri anlatabildiğini düşünüyor. Bunu da daha çok görselliğe bağlıyor. Günümüz insanının maddi tatminle bir yere kadar mutlu olacağını anladığının altını çizen Gölcük, “Çoğu kişinin Allah’la olan münasebetlerinde problemi var. İrtibatı koparanlar da kendi asıllarına dönmek için programları takip ediyor” diyor.



Yeni yayın döneminde de birbirinden farklı gizemli hikayeler bizi bekliyor olacak.

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR