Sarıkaya: Erdoğan ve Davutoğlu beraber ağladı

Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın danışmanlığı görevinde bulunan Ali Sarıkaya şimdi Meclis'e girmeye hazırlıanıyor.

ABONE OL
GİRİŞ 18.05.2015 10:02 GÜNCELLEME 18.05.2015 13:45 RÖPORTAJ
Sarıkaya: Erdoğan ve Davutoğlu beraber ağladı
Sarıkaya: Erdoğan ve Davutoğlu beraber ağladı

AK İstanbul milletvekili adayı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun danışmanlığını uzun süre yürüten Ali Sarıkaya gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. Ali Sarıkaya, sosyal ve entelektüel yetişme şartlarından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu ile yollarının kesişmesine, dış politikadan 7 Haziran seçimlerinin temel başlıklarına kadar bir çok başlıkta sorularıma kuşatıcı ve berrak cevaplar verdi. Ali Sarıkaya'nın siyasetin geleceğine yönelik aydınlatıcı mesajlar içeren cevaplarının, Türkiye siyasetinde zamanla öne çıkacak bir ismi işaret ettiği söylenebilir.

Türkiye AK Parti sonrasında bölgesinde nasıl bir imaja sahip oldu?

Arap Baharı'na kadar devam eden süreçte Türkiye çok önemli bir yükselen yıldız olarak görüldü. AK Parti modeli bölgede de başarılı olsaydı tablo çok farklı olurdu. Arap Baharı ile ortaya çıkan belirsizlik ve bir oranda istikrarsızlık sürecinde Türkiye uzun vadeli bir perspektifle onur mücadelesi veren halkların yanında, maliyetine katlanarak yer almıştır. Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın koyduğu bu vizyonun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ortadoğu halkları dünyanın geri kalanında olduğu gibi özgürce düşünerek fikirleriyle iktidara gelebilsinler ve komşu halkların mutluluğu için de çalışabilsinler istedik. Gelişmelere baktığımız bu ülke halkları doğrudan bunu başarmak istediler. Ortadoğu halkları, 'Onlar fikirleriyle iktidara gelebiliyorlar ve komşu halkların mutluluğu için de çalışabiliyorlar, bunu biz de başaralım' istediler. Arap Baharı, demokratik seçim çağrılarıyla ortaya çıktı ve bu özgürlük ateşi tüm coğrafyayı sardı. Bu geç kalınmış özgürlük talebinde 'AK Partili Türkiye' modeli tetikleyici bir unsur oldu.

İNSAN ONURU HER ŞEYİN ÜZERİNDEDİR

Türkiye mi talip oldu model ülke pozisyonuna, kendiliğinden gelişen bir süreç mi?

Türkiye, hiçbir zaman, 'Ben model olayım, kendi düşüncelerimi ihraç edeyim' düşüncesinde olmadı. Ancak Sayın Cumhurbaşkanımızın Davos'taki 'One minute' çıkışı, Arap sokaklarında Sayın Erdoğan'ı bir sembol haline getirdi. Hatta o dönem bir çok liderin “Sen bizim ülkemizde o kadar popülersin ki, burada seçime girsen kazanırsın" dediklerini defaatle duydum.

Bu teveccüh devam ediyor mu?

Sokaklarda, halk nezdinde o muhabbet ve teveccüh aynen devam ediyor. Bunu tehlike gören ve Ortadoğu'nun demokratikleşmesini hazmedemeyen bazı mihraklar bir takım girişimler içinde oldular. Fakat, insanların demokrasi ve özgürlük arayışlarının önüne geçilemez. Bugün bu talepler müdahalelerle kesintiye uğramış olsa da bu demokrasi ateşi, özgürlük talebi nihayetinde sonuca ulaşacaktır. Demokrasiyle yaşamak Ortadoğu halklarının en doğal hakkıdır. İnsan onuru her şeyin üzerindedir. İnsanı merkeze koyan AK Parti dış politikasının bu durumun rağmına pozisyon alması söz konusu olamazdı.

MİLLET HAKKINI SİYASET YOLUYLA ARIYOR

AK Parti komşu coğrafyalar için imkan mı?

AK Parti modeli aslında bütün dünya için bir şans. Bu coğrafyada İŞİD benzeri bir yapı ortaya çıkmıyorsa, aşırı unsurlar yer edinemiyorsa, bunda Türk-İslam geleneğinin Sufi gelenekle beslenen bir yapı olması etkendir. Bundaki temel sebep Sufi İslam geleneğimiz ve siyasal anlamda da AK Parti modelinin var olmasıdır. Milletimiz darbe dönemlerinde, 28 Şubat'ta bile aşırı bir tavır içine girmemiş, hakkını siyaset yoluyla aramıştır. Bugün de milletin AK Parti iktidarıyla birlikte istediği tavrı sergileyen bir hükümeti var. Meseleye, “Benim sergilemek istediğim dik duruş, hükümette tecessüm etti" diye bakıyorlar. Eğer AK Parti modeli işleseydi bölgedeki insanlar El-Kaide, IŞİD gibi yapılara yönelmezdi. Çünkü siz doğru siyasetin kapısını kapatırsanız o enerji mutlaka başka bir yere akar.

KILIÇDAROĞLU'NUN AÇIKLAMALARI ÇOK ACI

Kılıçdaroğlu'nun Suriyelileri geri göndermek yönünde bir seçim vaadi oldu.

Bu yaklaşım, bugünkü CHP'nin tek parti dönemi CHP'sinin devamı olduğunu teyit ediyor. Yıllar önce Azerileri Moskof askerlerinin kurşunlarına teslim eden CHP'nin, bugün de ölümden kurtulmak için bize sığınan Suriyelileri Esat rejimine teslim etmeyi vaat etmesi çok acıdır. Onların hesabına kara leke olarak yazılacaktır.

CHP'nin ideoloji yerine, ekonomik üzerinden kampanya yürütmesine ne söylersiniz?

Muhtemelen reklamcıları 'Biz bu CHP'yi geçmişiyle milletin önüne çıkarırsak vatandaş teveccüh göstermez demiştir. Açıkçası milletin, ürün aynıyken ambalajı yenilenmiş bir CHP'ye teveccüh göstereceğini zannetmiyorum.

Demirtaş'ın kışkırtıcı söylemini ve tavrını nasıl buluyorsunuz?

Demirtaş, eski Türkiye'nin mağduriyetleri üzerinden siyaset yapan bir partiyi Yeni Türkiye karşıtı bir pozisyona sürüklüyor. Demirtaş ve HDP, bugün, AK Parti'nin demokratikleşme politikalarıyla imtiyazlarını kaybeden vesayetçi seçkinlerin sözcülüğünü üstleniyor. Demirtaş'a birileri bir rol biçmiş, o da o rolü oynamaya çalışıyor. Ama bu rolü figüranlıktan öteye gider mi, bilmiyorum.

BİZE HEM HOCA HEM AĞABEY OLDU

Başbakan Ahmet Davutoğlu, nasıl bir hocaydı?

Hocalık yaparken aslında sadece hoca değildi. Bize ağabey, kardeş, arkadaş, baba oldu. Bütün rolleri kendi içinde mündemiç şekilde davranan bir insandır. Çok samimi birisidir. Mütebessim duruşunu hiçbir zaman kaybetmez. Sert ve kırıcı değildir. (Gülerek) Birisine çok kızdığında, kullandığı en sert ifade; 'terbiyesiz adam'dır.

Kriz anlarında nasıldır Başbakan Davutoğlu?

Kendine özgüvenini hiç kaybetmez. Dik duruşundan taviz vermez ve çözüme odaklanır. Hocanın yanında edindiğim en önemli tecrübe kriz yönetimi ve stres altında karar alma, politika üretme ve hedefe yürümedir.

Erdoğan ve Davutoğlu'nu üçer kelime ile tanımlayacak olsanız...

Cumhurbaşkanımız; lider, karizma, dik duruş. Başbakanımız ise; yine lider, bilgelik, özgüven. İkisi de ideal karakterlerin değişik veçhelerine sahipler ve aslında birbirini tamamlayan lider özelliklerine sahipler.

"İKİ KİŞİ HAYATIMI ŞEKİLLENDİRDİ"

Hem Erdoğan'la hem de Davutoğlu ile birlikte çalıştınız. Size hangi tecrübeyi kazandırdı?

Bu iki isim yaşayan kişiler içerisinde benim hayatımı şekillendiren en önemli iki şahsiyettir. Tayyip Erdoğan'ın siyasi feraseti, dik duruşu, delikanlı tavrı; Ahmet Hoca'nın bilgeliği, çalışkanlığı, özgüveni ve Anadolulu duruşu benim için çok önemli ve değerlidir.

Her iki isimle çalışma süreciniz nasıl başladı?

90'lı yıllar itibariyle idealim Sayın Erdoğan ve Davutoğlu'nun birlikte çalışmasıydı. Bu idealim de 2002 yılı itibariyle gerçekleşti. Hep de bunun için uğraştım. İngiltere'den döndüğümde de hafta içi Cumhurbaşkanımızla, hafta sonları ise Başbakanımızla çalıştım. 2009 yılı itibariyle Sayın Davutoğlu Dışişleri Bakanı olarak atandığı zaman Sayın Erdoğan'ın da teveccühüyle hem Başbakan Danışmanı hem de Dışişleri Bakanı Danışmanı sıfatıyla çalışmaya başladım. Sayın Cumhurbaşkanımız Belediye Başkanı olduğu dönemde de Sayın Başbakanımızla oturup bazı çalışmalar yaparlardı. Kurumsal değildi ama çok uyumlu çalışmaları olurdu. Bu uyumlu çalışma ikisi arasında her zaman oldu.

"HOCAYI İLK BİLİM SANAT'TA DİNLEDİK ÇARPILDIK"

Başbakan Davutoğlu ile tanışıklığınız ve hukukunuz nasıl başladı?

Boğaziçi'ne girdiğim zaman üst sınıflardan bir ablamız vardı. Bir gün, “Bilim Sanat Vakfı'nda Ahmet Hoca diye biri var. Gidin bir dinleyin" dedi. Arkadaşlarımızla dinlemeye gittik. Ahmet Hoca'yı ilk dinlediğimizde bizi adeta çarptı. Kesinlikle 'Bu hocanın dizinin dibinden ayrılmamak, talebesi olmak gerek' düsturunu edindik. O gün bu gündür Ahmet Hoca'nın yanından ayrılmadım. Bilim Sanat Vakfı'nda ciddi bir eğitim gördük, sonra yazılar yazdık. Yaklaşık iki sene Ahmet Hoca ile birlikte Hint medeniyeti çalıştık. Arnold Toynbee'nin eserlerini bir buçuk sene kadar çalıştık. Clausewitz'den, Churchill'e; Muhammed İkbal'den Seyyid Kutub'a kadar derinlemesine çalışmalar yaptık.

ERDOĞAN VE DAVUTOĞLU GAZZE İÇİN BERABER AĞLADI

Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu'nun yakınlığı nasıldır?

Bu iki isim arasındaki kardeşlik, makamların, mevkilerin, başka hesapların çok ötesinde dünya ve ahiret kardeşliğidir. Sayın Erdoğan Başbakan olmadan da aralarında bu kardeşlik vardı, başbakan olduğunda da vardı, cumhurbaşkanı olup Ahmet Hoca Başbakan olduğunda da var. Makamlar mevkiler onlar için önemli değil, kapılar kapandığında Gazze'deki çocukların bombalandığı haberini aldıklarında baş başa verip “Allah'ım bize daha fazla güç ver. Biz bu masum halkların yanında olabilelim" diye gözyaşı döken insanlar bunlar. Bu insanlar için koltuk, makam, mevkiinin bir önemi yoktur. Onların kardeşliği dava kardeşliğidir. Kimse bu insanların arasını açmaya uğraşmasın. Bunu asla beceremezler.

İMAM  - HATİP MEZUNUYUM

Siyaseti yakından takip edenlerin iyi tanıdığı bir isimsiniz, ancak geniş bir kesim sizi Davutoğlu Başbakanlık vazifesini üstlendikten sonra tanıdı. Kimdir Ali Sarıkaya?

1974'te İstanbul Fatih'te dünyaya geldim. Çocukluğumun ilk yılları Hırka-ı Şerif Camii'nin bulunduğu sokakta geçti. Daha sonra Bahçelievler'e taşındık. Konya'dan İstanbul'a göç etmiş bir ailenin en küçük çocuğuyum. İlkokulu Bahçelievler'de okudum. Daha sonra Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi'ni kazandım. Biz ilk Anadolu İHL'deydik. Rahmetli Özal zamanında kurulmuş, Almanca eğitim verilen bir okuldu. Liseden sonra Boğaziçi Üniversitesi Tarih'i bitirdim ve İngiltere'de Manchester Üniversitesi'nde Uluslararası Politik Ekonomi Bölümü'nde yüksek lisansımı bitirip doktora çalışmalarına başladım.

Kaynak: Nil Gülsüm - Yeni Şafak

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR