Tuğba Özay'dan, Baykal ve Başbakan'a
Manken yönüyle tanındı. Şimdi ise siyasi ve başrol oynadığı filmle gündemde. Özay, çarşaf açılımından siyasete ve sanata kadar her konudaki soruya cevap verdi.
ABONE OLNursel TOZKOPARAN'ın röportajı
Tuğba Özay’la röportajımıza devam ediyoruz.
Mankenliği kadar siyasi yönüyle ve CHP’li olmasıyla da kendisinden söz ettirdi. O kadar ki Mehmet Sevigen “O zaten üyemiz değil biz kendisini oyalamıştık” gibi CHP adına açıklamalar yaptı. Ancak Tuğba Özay Sevigen’in açıklamalarını önemsemedi ve CHP’li olmaktan da vazgeçmedi.
Birbirine zıt iki parti
Saadet Partisi ve CHP...
İki partili bir araya geldi.
“Saddam’ın Askerleri” gibi daha vizyona girmeden tartışılan filmde daha ilginç bir şey vardı.
M ahalle tartışmaları, "Türkiye muhafazakarlaşıyor mu?" tartışıla dursun, yerel seçimlerde Saadet Partisi’nden belediye başkanı adayı olan Gani Rüzgar Şavata ve aileden yetişme CHP’li Tuğba Özay’ı bir araya getirdi bu film.
Aralarında hiçbir siyasi tartışma olmadığı gibi, Tuğba bir de “Ben de bir senaryo yazacağım Gani ağabey de çekecek” demesin mi?
Tuğba beni röportajın ikinci bölümünde de şaşırtmaya devam etti
"Saddam'ın Askerleri" filmi için Şubat ayında İstanbul'da yapılan galaya Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş da katılmış ve partisinden belediye başkan adayı olan yönetmen Gani Rüzgar Şavata ve filmin başrol oyuncusu Tuğba Özay ile fotoğraf çektirmişti. |
BAYKAL KOLTUĞU BIRAKSIN, BAŞBAKAN AGRESİF OLMAYI
- Evet. CHP’li bir ailede yetişmiş olmanın ve aile içerisindeki konuşmaların üzerimde önemli bir etkisi oldu. Daha sonraki zamanlarda da kendimi geliştirmek için çok kitap okudum. Hatta model olmasaydım kesinlikle siyasal okur ve aktif siyasetin içerisinde olurdum.
- Artık düşünmüyorsunuz o halde?
- Olur mu? Önümüzdeki dönemlerde aktif siyasetin içerisinde yer almak istiyorum..
- Peki siz Deniz Baykal’ı başarılı buluyor musunuz? CHP’li misiniz, Deniz Baykalcı mısınız?
- Bakın ben CHP’liyim ama Deniz Baykalcı değilim. Deniz Baykal artık kendisini geri plana çekip parti için akıl hocalığı yapmalı. Parti onun fikirlerinden istifade etsin ama Baykal koltuğunu bıraksın artık.
SEVİGEN TOP OYNARKEN BEN CHP’LİYDİM
- Hazır CHP’yi konuşurken, sizin mafya bağlantısınız sebebiyle CHP’ye üye yapılmadığınız haberleri çıktı? Olayın aslı nedir?
- Mehmet Sevigen “Biz kendisini oyaladık zaten bizim üyemiz değildir” gibi bir siyasetçiye ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne yakışmayacak bir açıklama yaptı. Ama bilmediği bir şey var, ben CHP’ye üyeyim. Mehmet Sevigen üye değilken ben oralardaydım. Önemli olan partinin ismi değil, o ruhu taşıyabilmektir, içimizdeki sevgiyi, barışı, kardeşliği çoğaltarak yaşadığımız dünyayı güzelleştirmektir. Mehmet Sevigen top koştururken ben zaten CHP mayasıyla yoğrulmuş birisiyim
Mehmet Sevigen’e çok kırıldım. Ne bir siyasetçiye ne de CHP’ye yakışacak bir açıklamaydı. Özgürlükten, kardeşlikten, demokrasiden bahsederken ne demek oyalamak. Önemli olan kim nerede şu anda. Benim için artık partinin de bir önemi yok, iki yıl sonra İstanbul,Trabzon ya da Antalya dan bağımsız aday olmayı düşünüyorum.
- Siyasetteki hedefiniz ne?
- Milletvekilliği. Benim duyarlı olmam insanların alay konusu olmamalı. Aksine duyarsız olursam o zaman alay konusu olmalıyım. Bugün veya öncesinden başımızda olan milletvekilleri, başkanlar, herhangi bir mevkide siyasi arenada olmuş olanlar çok mu iyiydi? O yüzden bunların iyisi de var kötüsü de. Ben bu işe gönül verdiğimde neden tartışma konusu oluyor. Çok konuşmak değil, çok çalışmak önemli. Ben çalışıp başardığımda tekrar konuşalım.
- Siz hapishanedeyken Deniz Baykal sizi ziyarete geldi mi?
-Hayır, gelmedi.
CHP ÇARŞAF AÇILIMINDA GEÇ KALDI
- Peki CHP’nin seçim öncesi çarşaf, Kuran kursu gibi açılımlarını nasıl değerlendirdiniz?
- Yani geç kalındı. Samimi midirler, değil midirler bu tartışmalara giremem. Ama Türkiye’nin çok kozmopolit bir ülke olduğunu düşünürseniz, ayrımcılık yapmadan birleştirici olması açısından önemli bir adımdı.
- Siz CHP kökenlisiniz. Tam zıddı bir parti olan Saadet Partisinden aday olan bir yönetmenle film çektiniz. Aranızda siyasi tartışmalar yaşadınız mı?
- Neden tartışma yaşayalım ki. Hiç tartışmadık.
- Peki siz, Recep Tayyip Erdoğan’ı nasıl buluyorsunuz?
- Tayyip Bey’in biraz daha ılımlı, agresif olmadan, insanları ürkütmeden, sevgiyle yaklaşması gerekiyor halka. Özellikle son dönemlerdeki çıkışları gerçekten ürkütücüydü. Elini masaya koyduğunda ses çıkaran bir insan ve bu davranışı seven bir halk
“BEDEL”İN İLK ADI “KİM SUÇLU” İDİ
- Kitabınızın adını neden Bedel koydunuz?
- Aslında ben kitabın adını “Kim Suçlu” diye koyacaktım. Fakat yayınevim Bedel adını uygun gördü. Zaten benim kitabım editoryal çalışmadan geçmiş bir kitap değildir. En yalın, en sade, en masum şekliyle nasıl kaleme alındıysa o şekil de okuyucuya ulaştı.
- Daha öncesinden mi başlamıştınız yoksa oturup ciddi ciddi cezaevinde mi yazdınız kitabınızı?
- Evet. Yani içeriye girdikten iki hafta sonra başladım yazmaya. İç hesaplaşmalarımı, özlemlerimi, çocuksu düşlerimi, kadınların yaşamış oldukları zorlukları ve dört duvar arasında büyüyen çocukların masumiyetini, düşlerini ve nelere umutlanıp nasıl acı çektiklerini, acımasızlıklar karşısında insanların nasıl dik durduklarını kaleme aldım.
Üçbuçuk yaşındaki Agustin adlı Filipinli bir çocukla altı ay boyunca yaşadıklarımı yazdım. Orada çalışan görevlilerin de hayatlarından kesitler aldım. Esasında benim kitabım psikolojik sosyal bir çalışmadır. Herkesin okuması gereken ibretlik öyküdür.
”Kim Suçlu” adını koymak istememin nedeni de şuydu: Doğru kime ve neye göre doğruydu. Mesela bir genç kız vardı, babası tarafından tecavüze uğruyor, parası alınıyor, dayak yiyor, bir yaşam mücadelesi ve sonunda babasını öldürüyor.
Şimdi burada kim suçlu? Birçok kadın gördüm ki sevdiği adam uğruna içerde. Zaten kadınlar kolay kolay suç işlemez. Kadın duygusal bir varlıktır, güçlüdür, erkeğinin peşinden gider, kendini ateşe atar. Bir de bunlara ekonomik şartlar Dolayısıyla cezaevi acı ve sevincin aynı anda yaşanabildiği bir yerdir. Orayı ve oradaki insanların hikayelerini anlatmaya çalıştım kitabımda.
BAŞIMA GELENLER AŞK YÜZÜNDEN
- Cezaevinde çok ciddi sıkıntılar, bunalımlar yaşadınız. Neden benim başıma geliyor bunlar dediniz mi?
- Başıma ne geldiyse aşk yüzünden geldi. Çok üzüldüm elbette. Ve medyada yalan yanlış haberlerle cumhurbaşkanlığı seçimlerinin üzerine çıkacak kadar Türkiye gündeminde yer aldım. Cezaevindeki ilk günlerimde, babamın kalp krizi geçirdiği, ölüm döşeğinde olduğu haberini okuduğumda intihar etmeyi düşündüm.
Düşünebiliyor musunuz benim ruh halimi. Gazeteden okuyorsun fakat dışarıdan bir haber alamıyorsun. Anneme ya da babama bir şey olsaydı gerisini düşünemezdim.
Sevenlerimden müthiş bir destek aldım, aldığım mektuplar beni çok mutlu etti. Allah hepsinden razı olsun. Ama ben hiç kimseye mektup yazamadım. Kimse bu anlamda bana kırılmasın. Çünkü benim fotoğraf bile çektirmem yasaktı. Ama bunların hepsinin benim iyiliğim için olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Örneğin cezaevinden çıkan birileri, hiç tanımadığım insanlar büyük gazeteleri arayıp Tuğba Özay’ın içerde çekilmiş fotoğrafları var, şu kadar para verirseniz size veririz demişler. İnsanlar yüreklerini karartmışlar. Anlayacağınız o vakitler olduğu gibi sonrasında da yalan yanlış çok şeye maruz kaldım.
HERKES EĞLENCEYE, BEN HZ. YUŞA’YA GİDERİM
- Cezaevindeki o sıkıntılı günleri nasıl aştınız, ibadet ettiniz mi?
- Ben oraya girdim de orada sığındım değil. Zaten inançları olan biriyim. Kimse bilmez ama birçok gece millet gece kulübünde eller havaya derken ben Hz. Yuşa’ya(a.s) gider dua ederim. Pazar sabahı genellikle Darüşşafaka’da hiç tanımadığım insanlarla oturup, sohbet ederek vaktimi geçiririm. Tabii ki bunu yapan tek kişi ben değilim başka yapan insanlarda vardır. Ben hep şöyle dua ediyorum: “Allah’ım hakkımla helalimle bana çalışmayı nasip et ve bu doğrultuda kazanmayı ama kazandığım gibi paylaşabilme gücümde olsun insanlarla.”
Orada dört duvar arasında, 3 adımlık hücrede kendime bir ofis yapmıştım. Yerler buz gibiydi. Ben 4 çift çorap üst üste giyip de ayağımı ısıtamadığımı biliyorum. İşte o 3 adımlık hücreye yerlere kartonlar koyup o soğuğu kesmeye çalıştım.
Sadece insan bedeninin sığacağı darlıkta bir kapı vardı oraya da battaniye germişimdir. Duvarlara yazılar yazmışımdır. Bir masa iki sandalye orada yazılarımı, şiirlerimi yazardım. Yazmak bana çok iyi bir terapi olmuştur. Bunun yanı sıra her sabah tutuklulara konferans salonunda jimnastik yaptırıyordum.
VAMPİR OLUP KOĞUŞTAKİLERİ KORKUTTUM
İnsanların sorunlarını dinliyordum. Bir de baktım ki ben orada da bir misyon edinmişim. Ben ağladığım zaman insanlar daha korkuya, telaşa kapılıyorlardı, kendilerini daha kötü hissediyorlardı. O yüzden öyle bir şiirim vardır ki besteledim ve şimdi şarkı oldu. “Beterin beteri vardır. İnadına diren” diye onları görür utanır ağlayamazdım.
Zaten öyle bir duruma gelmiş ki bir keresinde biri gördü ağlarken bana “koskoca Tuğba Özay ağlar mı?” dedi. Bir daha da hiç ağlamadım. Birde 3,5 yaşındaki Agustin ağlarken gördü avluda tek başıma yürüyorum akşam vaktiydi çok soğuk bir havaydı. Bizim koğuşumuz tek katlı bir koğuştu. O ışıkları gördüğümde içerden de sesler geliyordu bir elin sıcaklığını hissettim ve ağlamıştım.
Agustin dışarı gelip,”Tuğba abla yemek hazır dedi” ben de o arada hadi gel o zaman dedim. “Ama sen ağlıyorsun” dedi. Bende “hayır ağlamıyorum” dedim sarıldım, öptüm onu “Sakın dedim içeri girdiğinde benim ağladığımı söyleme dedim”.”tamam Tuğba Abla” dedi içeri gitti ve kimseye söylemedi.
Bazen hayatı renklendirmek adına yüzümü gecenin bir vakti simsiyaha boyayıp, saçları dağıtıp, dudaklarımın yanından dişler yapıp, çenemin altından da mor bir ışık tutup koğuşu korkuttuğumu bilirim. Sonunda kahkahalara boğulduğumuzu bilirim. Yani hayat her yerde devam ediyor. Allah kimseye yaşatmasın. Birde benim başıma ne geldiyse aşk yüzünden geldi.
BETERİN BETERİNİ DÜŞÜNÜP GÜÇ BULDUM
- Şimdi Deniz Seki içeride ona tavsiyeniz ne olur?
- Allah sabır versin. İnanıyorum ki kendisiyle müthiş bir iç muhasebeye girmiştir. Girmelidir de... Yapmış olduğu hatalardan bir sonuç çıkarmıştır. Deniz Seki, üretken bir sanatçı oradan çıktığı zaman güzel bestelerle çıkacağını düşünüyorum. İçerideyken ben hep “beterin beteri var” diye düşündüm bu düşünce beni ayakta tuttu. Benden ondan daha kötü durumda olan zor şartlar altında yaşamını sürdüren insanlar varken ağlamak sızlanmak utanç verici, Seki de böyle düşünsün. Bu düşünce rahatlatacaktır onu
Hakkı Devrim, “Tuğba anne ve babasından bahsetmesi dışında kendine hiç acındırmadı, ağlamadı, zaaf göstermedi, aksine en ağır şekilde kendini itham etti" diye çok güzel bir yazı kaleme almıştı benim için.
AŞIRI ŞİDDET VAR DİYE ALTIN PORTAKAL VERMEDİLER
- Saddam’ın Askerleri filmi daha vizyona girmeden tartışılmaya başlandı. Senin de ilk sinema filmin 1 Mayıs’ta vizyona giriyor değil mi?
- Evet. Hem Mayısta gösterime giriyor hem de ilk sinema filmim. 7 yaşından 14 yaşına kadar tiyatro eğitimi aldım. Ayrıca üniversitede Konservatuar Tiyatro bölümünü beşincilikle bitirdim. 16 yaşındayken TRT’ye “Sonradan Görmeler” dizisinde oynadım. 17 yaşında Türkiye Güzeli ve Dünya İkinci Güzeli seçilince podyum daha ön planda oldu. Fakat oyunculuk içimde bir ukdeydi. Ferhan Şensoy’la “Dün Gece Ormanda Çok Komik Bir Şey Oldu” adlı oyunumuz oldu. Şimdiye kadar 14 dizi filmde oynadım. Başrol paylaştım.
- Peki bu projeye nasıl dâhil oldunuz?
- Gani Rüzgar Şavata yıllardır tanıdığım, çok sevdiğim ve değer verdiğim bir ağabeyimdir. Uzun zamandır benimle çalışmak istiyordu
Daha önce de başka bir projesinde rol vermek istemişti. Fakat benim yoğunluğumdan takvimimiz uymamıştı. Beni bu proje için kandırdı.
Toplumsal kaygıları olan sosyal mesajlar veren, sevginin, dostluğun, barışın, kardeşliğin var olması gerektiğini ve bu değerlerin ön planda tutulduğu bir proje. Dünyanın gerçeklerini anlatan, mazlumların hikâyelerini anlatan ve esasında bir takım şeylerin arkasında emperyalizm güçlerin olduğunu anlatan iyi bir sinema filmi oldu. .
Gani Bey beni hep “asi kız” olarak görmüştür. Asi ama lider ve mücadeleci onun kafasında böyle bir izlenimim varmış ve o projede ki kızla aynı karaktermiş. İyi ki bir araya gelmişiz ve iyi ki bu proje de yer almışım.
Çekimlerimiz çok keyifli geçti. Yaklaşık 2 ay Malatya’da dağlardaydık. Sabahlara kadar çalışan çok emekçi insanlar vardı. Gani Bey kendini paralıyordu. Mesela; mezar başında bir rolüm vardı ve rol icabı ağlamam gerekiyordu. Bir bakıyorum Gani Bey benden önce ağlıyordu. Ben rol icabı ağlarken, o gerçekten ağlıyordu. İnanıyorum ki izleyicisiyle buluştuğu anda izleyicisinden tam not alacak.
“SADDAM’IN ASKERLERİ” ŞAVATA’NIN PROJESİ
- Proje kime ait?
- Gani Bey ve Banbun Mamur Şavata’ya ait. Zaten Şavatalar öyle büyük aşiret ki Güney Doğu’ya gittiğiniz zaman o bölgede Gani Bey çok seviliyor.
- Senaryo gerçek bir hikayeyi mi anlatıyor peki?
- Evet. Gerçeklerden kesitler var. Saddam döneminde Kuzey Irak’ta yaşanan olayları anlatıyor. Köylere yapılan baskınlar, o baskınlarda halkın nasıl kodeslere atıldığı ve oralarda ne tür işkencelere maruz kaldığı ve asıl gücün Amerika olduğunu görüyorsunuz.
- Peşmerge sahnesini oynamak sizi ürküttü mü? Ön yargınız var mıydı?
- Önyargım vardı. Türkiye’de Peşmerge dediğiniz zaman herkesin kafasında farklı bir algı uyandırıyor. Peşmerge eşittir terörist algılaması hakim. Hâlbuki Peşmerge Kuzey Irak’ta yaşayan Kürt topluluğun adı. Bunu farklı yönlere çekmek çok yanlış. Silahlı olarak biliniyorlar ama öyle değilmiş. Film çekimleri öncesinde ben de araştırmalar yaptım, önemsediğim değer verdiğim insanların fikirlerine başvurdum. Bana Hitler’i anlatan bir filmin senaryosu da gelebilirdi bir hayat kadını rolü de Bütün bunlar hayatın gerçekleri Filmi izleyen herkes barış mesajı verdiğimizi görecektir.
ZAFER İŞARETİNİ NİÇİN YAPTIM?
- Peşmerge kızı rolünü oynadığınız için ailenizden ve çevrenizden tepki geldi mi?
- Yok gelmedi. Ailemle konuşmuştum, en büyük desteği yine babam verdi. Filmimizin özel bir galası oldu, siyasilerin de katıldığı herkes gözyaşları içerisinde alkışladı. Demek ki doğru ve güzel bir şey yapmışız.
- Rolünüzü oynamadan önce bir araştırma yaptınız mı? Kimlere tanıştınız? Kimlerden fikir aldınız? Peşmerge’yi daha önce tanıyor muydunuz?
-Peşmerge’yi televizyonlardan bildiğimiz kadarıyla. Ama bakmayın ben duyarsız biri değilim. Çocukluğumdan beri çok kitap okurum. Siyasi kitapları da okurum. Hemen bilgisayar başına oturdum Peşmerge ile ilgili neler yazıyor onlara baktım. Babamla oturdum tartıştım. Siyasi çevrelerden de sevdiğim bir iki büyüğümle konuştum.
Riskli bir rol olabilir diye düşünmedim değil. Hatta bir gün film çekimlerine gelen arkadaş fotoğrafları çekiyor. Gazeteye gönderiyor. Bende sadece o anlık bir poz olsun diye zafer işareti yapıyorum ve ben gazetede öyle bir sürmanşetle yer aldım ki inanamazsınız. Kendimi çok kötü hissettim. Hemen gazeteyi aradım.
İşte efendim reyting için, prim yapmak için, okuyucu çekmek için yapılan bir şey dendi. Ama o gazeteye de değil bana zarar verir. Bir de ben zafer işaretini hep yapan biriyim. Barış işaretidir..
ÖLDÜ DENİLEN ATA BİNDİM
- Gelelim şu medyada tartışılan “at sürüklenirken öldü” haberine.
- Ben o sahne çekilirken orada değildim. Gani Bey benim bu konudaki hassasiyetimi çok iyi bilir. Ama kendisi de aynı hassasiyete sahiptir. Filmde gördüğünüz atlar zaten Gani Bey’in kendi çiftliğinde baktığı özel atları. Bırakın atın sürüklenmesini, atla birlikte kan revan içerisinde sürüklenen biri de var. Ama bu sadece
- Peki neden daha filmle ilgili hiçbir haber çıkmadan ilk bu görüntüler gündeme geldi?
- Bu haberlerin özellikle filmimizi baltalamak için yapıldığını düşünüyorum. İki yıl öncesinde kuş gribinden milyonlarca hayvan katledildi. Ses yok. Kasaplarda at etleri satıldığı haberler çıkıyor kimsede ses yok. İşin içine sanat girince, sanatçı girince hele ki “Tuğba Özay” girince hemen böyle bir gündem yaratıldı. Unutulmasın ki orman yangınlarının çıktığı dönemde kedilerim yandığında ben feryat figan ağlarken bazıları “vay efendim kedileri için ağlıyor, onlar için ağlanır mı” diye eleştirenler de aynı kalemler yani düşünebiliyor musunuz bu ne perhiz bu ne lahana tursusu. Ben yüreği insan, hayvan, yaşam sevgisi olan yüreği bu değerlerle yoğrulmuş bir insanım.
- İkinci çok konuşulan sahne ise sizin tecavüz sahneniz?
- Bu sahneyi kimse cinsel içerikli bir sahne gibi algılamasın. Bu film sosyal mesajları olan bir yapım Bir askerin taciz ederken kızın annesinin gelip boğuşma sahnesi ve sonu ölümle biten görüntüler yer alıyor. Bir dram var.
FİLMDE ÖZAY’I EN ÇOK ETKİLEYEN SAHNE
- Filmde sizi en çok etkileyen hangi sahne desem?
- Evet, bir sahne beni çok etkilemişti. Ama o sahnede ben oynamıyorum. Gani Bey, Yalçın Bey, Ali Tutar ve diğer oyuncularla birlikte kendileri içerdeler o an. Esirler ve bir yemek yeme söz konusu işte bulgur pilavı getirilmiş esirlerin arasında bir imam da var. O imamla yapılan konuşma ve akabinde herkesin mecburiyetten öyle bir yoklukta, zorlukta inanılmaz işkencelere maruz kalıp da o pilavın içine hepsinin birden ellerini daldırıp, yaşamak için direnç gösterdikleri anıdır. Benim eşim rolündeki Yalçın’ın o bakışları orada bir flashback var bizim görüntülerimiz, bizim onunla yemek yeme sahnelerimiz var oradan oraya geçiş beni çok etkiliyor.
- En güldüğünüz sahne?
- 20 saniyede tuvalet ihtiyaçlarını giderip çıkmaları gereken bir sahne var. Çıkamıyorlar ve dayak yiyorlar. Birisi zaman kazanmak için dışkısını atıyor askerin yüzüne. Çok güldüm.
KİTABIMIN FİLMİNİ DE ÇEKECEĞİM AMA
- Siyaset düşünüyorsunuz, kitap yazdınız, albümünüz çıkacak
Sırada ne var?
- Benim kitabımı senaryo haline getirmek istiyoruz. Adını “Bedel” koymak istemiyorum. Çünkü kafamda çok farklı bir şeyler var bu projemi hemen hayata geçirmek ve bununla ilgili de Bakanımız Ertuğrul Günay’dan destek almak istiyorum. Ertuğrul Bey’in sanatçıya yaklaşımını, bakış açısını çok seviyorum.
Türkiye’nin tanıtımı ile ilgili çok doğru çalışmalar yaptı. İyi yüzler kullandı. Çünkü bir turizm elçisi her şeyden önce Kültür ve Turizm Bakanımız olması münasebetiyle Türkiye’nin tanıtımı için çok önemli. Benim projemle ilgili de destek bekliyorum kendisinden.
- Senaryoyu kime yazdıracaksınız?
- Ben yazacağım, Gani Bey de çekecek. Tabi bu konuda da en büyük destekçim babam olacak. Hatta 1980’lerde yazdığı o dönemi çok güzel anlatan “Operasyon” isimli bir şiiri var bu senaryonun özeti niteliğinde
- Film Antalya Altın Portakal Film Festival’ inde sizce neden yer almadı?
- Gani Rüzgâr Şavata: Aşırı gerçek, aşırı işkence ve şiddet var diye yer alamadığını söyledi.
- Peki siz bu gerekçiyi haklı buluyor musunuz?
- Hayır, doğru bulmuyorum. Açın televizyon kanallarını şiddet olmayan kaç tane dizi var? Adeta “racon kesmeyiz kafa keseriz” deyip çat adamın kafasının kesildiği görüntüleri buzlasanız ne olur? Üstelik yediden yetmişe herkes televizyonunu açtığında izliyor. Oysa sinema filmini tercih ederek gidersiniz. Tabi ki jürinin kararlarına saygı duyarım ama önemli olan halk jürisidir.
Gani Rüzgâr Şavata: Kültür Bakanlığı’nın 18 yaş üstü getirmesi de bu festivalden dolayıdır. “Sınır” filmi uluslararası en iyi film seçildi ve ulusal yarışmada hiç görülmedi. Ben de sandalyemi jürinin önüne koydum. Bu film Türkiye’de hiçbir festivale katılmadı katılmayacağız. Biz bu filmi Irak Kültür Bakanlığı tarafından kaşeledik. Amerikan işgalinden sonra ilk Irak filmi oldu ve 2009’da bütün festivallerde Irak adına İran’da başlayıp yarışacak. O zaman bakacağız ve düşüncelerini öğreneceğiz.
- Sanırım filmde rol olan Irak’lı oyuncularda var. Onlarla diyalogunuz nasıl oldu?
- Evet, iki tane Irak’lı oyuncu arkadaşımız vardı. Çok iyiydi. O dönem içersinde bizim setimizde sevgi saygı hiç eksik olmadı. Eğlenceler, şarkılar, türküler her şey çok keyifli geçmişti. Hepimiz kardeşiz ben buna inanıyorum. Size çok ilginç bir şey anlatmak istiyorum.
- Tabii buyurun
- Geçtiğimiz aylarda Milano’daydım. Milano’da Irak’lı futbolcularla dünya karması futbolcular bir maç yaptı. Barış maçıydı adı ve bu Vatikan desteğiyle yapılan bir organizasyondu. Benim yakınlarımda İtalya’daki arkadaşlarım bu organizasyonun içerisinde yer aldılar. İnanın ben ne zaman ki stada geldim Irak’lı kardeşlerim beni gördü inanılmaz bir alkış koptu ve ben şaşırdım açıkçası. Ben zaten biliyorum o bölgede tanındığımı, sevildiğimi ama bana açıkçası filmi sormaları beni çok duygulandırdı. Hatta İngiltere’den gelen bir gazeteci ile tanıştım kendisi de Iraklıymış o da bana filmle ilgili sorular sordu. Çok duygulandım.
- Irak’ta belli bir tanıtım çalışmaları yaptınız mı?
- Yapacağız.
- Film öncesi Saddam fikriyle film sonrası Saddam fikri konusunda bir değişme oldu mu düşüncelerinizde?
- Saddam’ın bende yarattığı hiçbir şey değişiklik yok. Yapmış olduğu soykırımı hiçbirimiz unutmuyoruz. 5000 Kürt insanını katletti. O dönemde birileriyle işbirliği yapmış. Fakat Saddam’la ilgili çocukluğumdan beri işte 90’larda Körfez Savaşı olduğunda onun o dik duruşu da Amerika’ya karşı kafa tutması, dik duruşu beni hep etkilemiştir.
- Amerika politikalarına karşısınız diyebilir miyiz?
- Nasıl karşı olunmaz ki. Bizi biz olmaktan çıkartmak isteyen her türlü politikaya karşıyız. Sadece Amerika’ya değil. Çünkü biz jeopolitik konum itibariyle de dünyanın kilit noktasındaki bir ülkeyiz. Her türlü doğal zenginliklerimiz, turizmimiz, farklı etnik kökenlerimiz, kültürlerimiz var. Bizler yüzyıllardır bu topraklarda kardeşçe yaşamışız kardeşçe yaşamak durumundayız. Kimse bizi farklı çıkarlar için bize farklı dayatmalar uygulamamalı.
TUĞBA ÖZAY’DAN GÜZELLİK SIRLARI
- Manken olarak güzellik sırlarınızı da söyler misiniz?
- Güzelliğimi ilk önce Allah’a borçluyum. Aileme, genlerime borçluyum .Çok klasik olacak belki ama düzenli spor yapıyorum ve düzenli besleniyorum. İçecek olarak yeşil çay ve sıkma meyve sularını tercih ediyorum. Sabah kahvaltısını asla ihmal etmiyorum. Ayrıca yüz temizliğimde soda, yüz maskesi olarak yoğurt, bal, limon karışımını uyguluyorum. Sadece yoğurtta sürülebilir çok faydasını görürsünüz. Haftada üç gün uygulamak yeterli Yüzümü sodayla yıkarım. Saçıma badem yağı sürerim. Asla makyajla uyumam.
Güzellik salonuna gidemeyenler evlerinde bir tencerede ısıtacakları suyla yüzlerine buhar banyosu yapabilirler. Daha sonra yüzünüzü pamukla silin veyahut ılık suyla yıkayıp, yoğurt maskenizi uygulayabilirsiniz.10-15 dakika beklettikten sonra ılık suyla yıkayın ve sonradan da soda ile yıkayıp işleminizi bitirebilirsiniz.
Kesinlikle beyaz ekmek yemeği bırakmak gerekiyor, ben genelde tahıl veya kepekli ekmek tüketiyorum. Asitli içecekler, sigara ve alkolden uzak durmak gerekiyor. Fırsat buldukça yüzüyorum. Tabi en önemlisi mutlaka sıkıntılar yaşıyoruz ve stres artık hayatın neredeyse vazgeçilmezi ancak olumlu düşünmeyi hayata pozitif bakmayı öğrenmek lazım.
Bisiklete binmek ve ormanda yürüyüş yapmak benim hayatımı güzelleştiren şeyler diyebilirim. Mesela bir gün evinizde mumlarınızı yakın, müzik açın veya hiçbir şey açmayın loş ışıkta oturup ruhunuzu dinlendirin. Pozitif olarak hayata baktığınızda yüreğinizdeki güzellik yüzünüze de yansır. Hayat çok kısa ve hepimiz bir kere dünyaya geliyoruz.
-
UYANIK 15 yıl önce Şikayet EtAK Parti yolunda. Çekirdekten yetişme dürüst CHP liler AK Partiye geçiyor.Bence Tuğba Özay dürüst konuşuyor.Baykal böyle devam ederse ki bu yaştan sonra değişmesi zor.Chp tuğba Özayı da kaybedecek.Beğen
-
fatih aslan 15 yıl önce Şikayet EtBaykal istifa... Herkez ChpLilerde Baykalın istafasını istiyor..bırak artık koltuğu yapıştın kaldın yıllardır!!!Beğen
-
fatih aslan 15 yıl önce Şikayet EtHaHaha... Bi Sen Eksiktin Tam oldu..Siyaset siyasetten çıktı magazine döndü..bunlar siyaseti ne saniyor?Ama baykal bir açılım yapar alır bunları :)Beğen
-
M/Y 15 yıl önce Şikayet EtOlabilir'mi ?. İtalyan milletvekili Cecilliona'ya özendi galiba..ama burası Türkiye, baldır bacak'a oy çıkmaz bu ülkeden..Bizim kadın milletvekillerimize baksın..standartlarını ona göre karşılaştırıp ondan sonra karar versin..Bizim kadın milletvekillerimizin tamamı birer hanımefendi...Beğen
-
terfii 15 yıl önce Şikayet Etha ha ha. tugba hanıma bakın hele chp li miş ama RECEP TAYYİP ERDOGAN ' ınımzı sinirli die tabir ediyor elini masaya vuruyormuş falanmış filanmış siz ilk önce kendi partiniz olan chp nni sahtekarlıklarına bakın AKP Lİ zaten sizin gibi olmaz siz chp ye yakışırsınız !!!Beğen