Akranları kadına, Okutan müziğe aşık
Bir dönem, fukaralıktan kurtulmak isteyen çocuklar kaçıp İstanbul'a gelir ve sanatçı olmaya çalışırdı. Ağa çocuğu Tuncay Okutan ise aşık olduğu türkülerin peşine takılıp geldi. Okutan, türkü aşkını Haber 7'ye anlattı.
ABONE OL
Feyza TANIK’ın röportajı
Tuncay Okutan, türkülere getirdiği kendine özgü yorumuyla genç bir ses. Ali Tekintüre ve Aykut Işıklar seslendirdiği bazı eserlerde O’nun sesini Ahmet Kaya’ya benzetiyor.
Güneydoğu’da ayda 5 bin satan GAP isimli dergi, Okutan için “bu çocuk gençlere türkü dinletiyor” diye haber yapıyor. Biz de bu genç yorumcuyla bir sohbet edelim bunu da sizlerle paylaşalım istedik.
Tuncay Okutan’ın canlı performansını ilk dinlediğim günden bu yana yaklaşık 6 ay geçti. Çok uzun sayılmasa da türküleri O’nun yorumuyla dinlemek bana keyif veriyor.
25 Nisan Pazar akşamı 21.00’de Kanal T’de program yapmaya başlayacak. Yorumunu dinlemek isteyenlere duyurulur.
Hatta aşağıdaki videolarda siz okuyucularımıza özel seslendirdiği eserleri görebilirsiniz.
FT: Tuncay Okutan sanat yoluna nasıl girdi anlatabilir misin?
TO: Anlatmakla bitmez ama hadi başlayalım anlatmaya. Benim için sanat büyük bir aşk, büyük bir heyecan. İnsanın neye, ne zaman kime aşık olacağı bilinmez ya… Herkesin bir hikayesi var benim
de: ilk okul 3’teyken öğretmenimizin “kim türkü söyleyecek” sorusuna verdiğim cevapla hayatımda yeni bir başlangıç oldu. O gün bugün hemen hemen her gün türkü söylüyorum.
7 yaşındayken telleri kopan, plastik oyuncak bir bağlamayla başladım. Arkasından yaşadığım yörenin müzikle uzaklığı nedeniyle 3-4 yıl kadar bağlama bulamadım. Emanet sazlarla günümü geçirmeye çalışıyordum.
99 yılında ise evden kaçmama neden oldu bu aşk. Öyle bir aşktı ki artık orda yapamayacağımı anladım. Daha iyi bir eğitim için İstanbul’a gelemeye karar verdim. Onun öncesinde Güneydoğu Anadolu bölgesinde düğünlere gitmeye başlamıştım Dilara adını koyduğumuz grubumla.
FT: İstanbul öncesi bir grup kurdun yani?
TO: Evet. 13 yaşında ailemden gizlice düğünlere gitmeye başladım. Aslında ailem özellikle de babam sanata sevdalıydı. Ama yörenin bakış açısı çok önemli olduğu için “el ne der ki?” diye karşı çıktılar, bizim de evden kaçmamıza sebep oldu.
FT: Öyle tabi “el ne der?”. Ne demez ki? Ele kalırsa atacağımız her adım nasılsa işine gelmeyen bir el bulunur.
TO: Küçücük boyumla elektro sazı elime aldığımda düğünlerde, aslında o sahnede beni görene kadar herkes para toplayan çocuk sanırdı. Sonra sazı elime alınca herkes başıma toplanırdı düğünü bir kenara bırakıp.
ARKADAŞLARIM BENİ BABAMDAN GİZLEDİ
FT: Gizli gizli yaşıyordun değil mi sen bu aşkı peki hiç babana yakalanmadın mı?
TO: Gizli ne kalır, yakalanmaz olur muyum? Babam yörenin tanınmışlarından olduğu için düğünlere sık giderdi ve her düğünde adı anılırdı. Ki çoğu zaman arkadaşlarım önüme geçer beni gizlerlerdi babam görmesin diye.
Adıyaman yöresinde de şöyle bir adet vardır düğüne gelen orkestra tarafından anons edilir. Babamın adı Mehmet Okutan; “Mehmet Okutan hoş geldi sefalar getirdi. Lütfen halayımızın başına alalım” gibi. Böyle bir gelenek var bir düşünün babam gelmiş ben anons edeceğim. Bir bakıyorum babam halayın başında veya ortasında derken babam da beni böyle görmüş oldu.
Tabi böle bir görmeyle kalmadı fırçalar başladı. “bırak oğlum bu düğün işini” filan…
FT: Dayak da yedin mi?
TO: Dayak aslında yemedim ama yedim de sayılır. Yedim, yedim.
Unutur muyum o dayaklı günleri. Çocuksun o zamanlar. Çocuğun ara sıra dayak yemesi de gerekiyormuş.
Aslında babam eğitime çok önem veren biri. Hep mühendis olmamı isterdi. Lise tahsilimi bitirdikten sonra üniversiteye hazırlandım. İnönü Üniversitesi Elektrik Elektronik Bölümünü kazandım. Kaydımı yaptırdım ama 10 gün dayanabildim ve kaçtım okuldan. Üniversiteyi bıraktım.
İstanbul serüveni 1999’da başladı, burada çok önemli bir isim Cavit Murtazaoğlu ile tanıştım. Cavit Hocayla tanıştığım gün bu işin eğitimini almaya karar verdim. Konservatuar sınavlarına hazırlandım ve kazandım fakat bu sefer de iş hayatı, İstanbul’da tek başınasın ve ayakta kalmak zorundasın bu yüzden zorlu bir eğitim süreci oldu. Çeşitli ticari işlerle uğraştım. Sanatçıya verilen değer hiçbir
zaman maddi anlamda tatmin edici değil. İnsanlar sanata değer vermeyince benim sanattan hayatımı kazandığımı da düşünmüyorlar. “Aman ne olacak ki” diyorlar. Ben de hiçbir zaman barlarda çıkıp söylemedim. Sanata her zaman daha özveriyle yaklaştım. Eğitime devam ettim ve ardından bir albüm yapmanın ne kadar zor olduğunu o zaman gördüm.
O dönemlerde de çok zordu. Türkiye yeni bir krizden çıkmıştı, iş adamlarının sponsorluk anlamında destekleri yoktu. Açıkçası bu işin zorluğunu yaşadım. Zorluğu iyi ki de yaşamışım; artı anlamda çok şey öğretti aslında. Zor gününde insanları çok daha iyi tanıyabiliyor insan. İnsan düşmeye görsün derler ya biz düştük ve insanları gördük. Çok şükür sağlığımız sıhhatimiz yerinde, şu ana kadar yaptığımız işler ortada, amacımız belli.
FT: İlk albümün bir hikayesi var mı?
TO: İlk albümdü bu ve sırf tecrübe olsun diye kalkıştık buna. Ardından konserler başladı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile yaptığım çalışmalar ve İstanbul’un çeşitli kültür merkezlerinde peşpeşe konserler vermeye başladım. Bunun yanında klip çalışması geldi, televizyonlarda yayınlandı.
Ama devir çok değişti artık sanatçı kendi albümünü kendisi yapıyor. İkinci albümü Şahin Özer firmasından çıkardım. Albümü yaptıktan sonra Şahin Özer’e teslim ettim. Şahin Özer bunun dağıtımını ve promosyonunu üstlendi. Biz de elimizden geldiği kadar TV programlarına çıkarak tanıtımını yapmaya çalıştık. Ayrıca çekmiş olduğumuz klip çok farklıydı. Altyazılı kısa bir film çektik aslında Kemal Başbuğ ile birlikte. Güzel oldu, yayına girdi, 2 ay kadar yayınlandı.
FT: Üstlendiğin çeşitli projeler var bunlardan biraz bahseder misin bize?
TO: 5 ay önce “Musiki Şifa” isimli albümümüz İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş’nin
desteğiyle piyasaya sunuldu. Şifa müzikleri Osmanlı döneminde müzikle terapi üzerine araştırmalar yaptık Prof. Dr. Ruhi Ayangil’le beraber. 12 farklı makamdan 12 eseri dinleyicisiyle buluşturduk. Ne oldu? İş iyi olunca en iyi satan albümlerden oldu. Şifalı Müzikler.
Ardından yaşadığımız yer İstanbul olsa da “hepimiz gurbetteyiz” den yola çıkarak “Gurbet Türküleri “ konulu bir projem vardı. Bunu “7 Bölgeden 7 Tepeye Türküler” isimli bir proje haline getirdik. 7 bölgeden İstanbul’a göç etmiş 2 ünlü sanatçıyı albüme aldık. Bunların arasında Bediha Akartürk, Duygu Koçak, ben ve başka sanatçılar da yer aldı.
Bunun dışında çocuk şarkıları albümü eksikliği vardı ve 14 şarkıdan oluşan “Çocuk Şarkıları” diye bir albüm hazırladık. Tabi bunları Kültür A.Ş’nin bize vermiş olduğu destekle yapıyoruz. Maddi destek olmadan sanatçının üretmesi bir yere kadardır.
ACILARIN ÇOCUĞU DÖNEMİ BİTTİ AĞA ÇOCUĞU DÖNEMİ GELDİ
FT: Genelde dar gelirli ailelerin çocukları şöhret olmaya gelir İstanbul’a. Bir şey olmaya gelirler ne olur sonları değişir tabi. Senin ailenin durumu nasıldı.
TO: Bu soruya cevabı sevgili üstadımız Aykut Işıklar’ın benimle ilgili yazdığı yazıdan yola çıkarak
vermek istiyorum. “Acıların Çocuğu dönemi bitti Ağa Çocuğu dönemi başladı” diye bir yazı yazmıştı. Bizim yörede tanınmış bir ailem vardı. Benim ailemin yanında olduğum dönemde maddiyatla alakalı hiçbir problemim yoktu. Ta ki bu sevdanın peşinden 1999’da evden kaçıp İstanbul’a gelene kadar... İstanbul’a geldikten sonra başladı parasal sorunlar çünkü o zamana kadar hiç paraya ihtiyaç duymamıştım o hep vardı.
Ama İstanbul’daki zor şartlar da ticareti öğretmiş oldu. Paraya ihtiyacım vardı ancak ailemden destek almayı düşünmedim bile. İstesem babam belki de yollardı. Ama kabul edemezdim. Zaten babamın da “okuyup mühendis olacaksın” demesi beni daha da uzaklaştırmıştı.
FT: Böyle bir dayatma vardı yani?
TO: Kesinlikle vardı. Babam mühendis olmamı istiyordu. Ailem eğitime çok önem veriyordu benim bir büyüğüm endüstri mühendisi, biri işletmeci. Okuyan bir aileyiz, eğitime önem veren bir kentin insanıyız ki eğitimin bayramını yapıyoruz.
BABAMIN BİR KÖŞEDEKİ GURUR GÖZYAŞLARI
FT: Ailenin senin çok yönlü çalışmalardan bilgisi var mıydı?
TO: 2003-2004 yılına kadar yapmış olduğum çalışmalardan haberleri olmadı. Babamı buradaki bir
türkü gecesine davet etmiştim. 40 kişilik protokolün olduğu bir geceydi. Sevgili hocam Ali Tekintüre de ordaydı.
2003 Nisan 7 idi tarihi de hiç unutmuyorum benim için çok önemli bir tarihti bu. Tuncay Okutan Türkü Gecesi’ydi ama babam bir Adıyaman derneğinin türkü gecesine geldiğini sanıyordu. Aslında davetiyelerin üstünde Tuncay Okutan Türkü Gecesi yazıyordu. Sağlık Bakanı, milletvekilleri, belediye başkanlarından ve davetlilerden oluşan 500 kişi vardı. Konser sonrasında herkes çıkıp beni konuşunca babamın bir köşede duygulanıp ağladığını gördüm. Yani herkes benim oğlumu konuşuyor, nerelere gelmiş benim oğlum diyerek…
FT: Babanın adıyla anılmadın, kendini anılır hale getirdin yani bu güzel bir başarı.
TO: Ben evden kaçarken boşuna kaçmadım yani “ben” dedirttirdim.
FT: Babanın ne demesi sebep oldu evden kaçmana?
TO: Aile çiftçi olduğu için sürekli dağlardaydık. Arılarımız vardı balcılık yapardı babam, fıstıklarımız vardı, pamuğumuz vardı. Sürekli dağlara giderdik, ben de giderdim tabi ama saz elimdeydi. Bir köşede oturup bir ağacın dibinde saz çalardım. Sürekli böyleydim ve babam bıkmıştı artık.
FT: Sana tembel diyordu yani bir anlamda.
TO: Evet evet.
FT: Ama müzik mühendisliğine çoktan soyunmuştun sen.
TO: Mahallede bir gün hiç unutmuyorum ayakta saz çala çala gidiyorum. Arkamda da 50 tane bizim mahallenin çocukları mahalle mahalle geziyoruz.
FT: ***
TO: Ben teknolojiye de çok meraklıydım, çok da yakınım teknolojiye. Mesela o zamanlar kimse fotoğraf makinesi bilmezdi ben fotoğraf makinesi kullanır fotoğraf da çekerdim. Hatta kendi fotoğraf makinemi kendim almıştım.
FT: İyi anlıyorsun yani elektronikten, elektronik mühendisi olmasan da. Geniş bir ailen var sonuçta ve bu ailenin kuralları. Babandan maddi destek almadan müzik adamlığına soyunduğunu söylüyorsun peki ilk sazını nasıl aldın?
TO: Bizim geniş bir aşiretimiz var. Ben aşiretin kuralını hiçe sayıp hafta sonu erkenden sabah 6’da evden çıkıp, simit satıyordum.
İlk sazımı Besni’den Gaziantep’e kaçarak aldım. Hiçbir yer de bilmiyorum aslında Antep’te. Orada müzik aletleri satan bir yer var dediler bindim minibüse gittim. Antep’teki o sazcıları gördüğümde oturdum karşılarına bir süre izledim. Benim yaşımdaki çocuklar bisiklet, oyuncak peşinde koşarken ben bağlamalarla günümü geçiriyordum.
Bu arada ailemden para almadığım için değişik işlerle uğraşıyorum ilk bağlamamı da kendi kazandığım parayla aldım. Bir kasetçi dükkanında çalıştım mesela. Hatta bir gün…
AİLEMDEN GİZLİ GİZLİ ÇALIŞIP PARA KAZANDIM
FT: Yine babadan gizli değil mi?
TO: Evet yine gizli. Hatta bir anım var yakalanmayla ilgili. Babam da anlatır hep. Bir gün kasetçide çalışıyorum, işte kasetleri siliyorum, düzenliyorum. Bizim yörenin de meşhur yerel sanatçıları vardır bunlardan biri Ali Döre. Babam da hayranıdır. Ben arkam dönük kasetleri siliyorum, babam girmiş içeri “Ali Döre’nin kaseti var mı?” dedi. Elimde kaset arkamı bir döndüm babam. Eyvah yani… yine yakalandık, “ne geziyon burada” dedi, kulağımdan tuttu eve götürdü.
FT: Sabahları 6’da evden simit satmak için kaçardım dedin getirmedin devamını ne yaptın simitleri Tuncay orda da yakalandın mı yoksa? Tavşan kaç tazı tut olmuş sizin babanla yaşadığını köşe kapmaca oyunu gibi…
TO: Sabah 6’da evden kaçıp, bir de evden tepsi kaçırıp.... çünkü simitçi simit vermiyordu tepsi olmayınca. JJJ simit başına da küçük küçük rakamlar kalırdı bize. Gizli gizli yerlerde simit satardım sonra. Tabi akşam eve öyle yorgun geliyordum ki. Bir de beni dışarıda top oynuyorum sanıyorlardı… düşüp yatıyorum eve gider gitmez. Uyurken de sayıklıyor muşum ne bileyim benJ “simitçi simitçi” diye. Ailem benim simit sattığımı “simitçi simitçi” diye sayıklamamdan öğrendi.
Hep böyleydi kendi paramı kazanmak uğruna çalışmayla geçti hala aynı şekilde. Lokantada çalıştım. Yine kaçarak çalıştım 3 ay boyunca ailem bilmedi.
TÜRKÜ, DİYARBAKIR’DA YAZILIR, URFA’DA BESTELENİR, ADIYAMAN’DA OKUNUR
FT: Aykut Işıklar da Ali Tekintüre de sesini ve yorumunu çok başarılı buluyor. Bir de Ahmet Kaya’ya benzetiyorlar sesinin rengini.
TO: Ahmet Kaya’yı da çok severim. Ölümüne çok üzüldüğüm insanlardan biriydi. Çok güçlü bir ses iyi
bir yorumcuydu. Tınısı çok farklı gelirdi bana, belki de çok dinlemekten esinlenmişimdir. Bir de zaten aynı yörenin çocuğuyuz. Şöyle derler: Diyarbakır’da söz yazılır, Urfa’da bestelenir, Adıyaman’da okunur. Diyarbakırlıların kalemi sağlam olur derler, Urfalıların müzik anlamında kulakları iyidir, Adıyamanlıların da bağrı yanık olur derler.
Ahmet Kaya gibi güçlü bir sanatçıya benzetilmek benim için onur verici. Eserlerini de severek yorumluyorum.
FT: Tuncay Okutan sen bir Kültür A.Ş sanatçısısın. Seni dinlemek isteyenler nerede bulur?
TO: İstanbul’un çeşitli semtlerinde kültür merkezlerinde yapılan etkinlikleri var Büyükşehir Kültür Müdürlüğünün düzenlediği. Bazen ayda 5-10 konserimiz oluyor.
FT: Duyurusu nerelerde yapılıyor?
TO: İstanbul Büyükşehir Belediyesinin web sitesinde ve değişik kültür merkezlerine yapıştırılan afişlerle yapılıyor ama elbette yeterli olmuyor bu reklam.
FT: Bilinmeyen bir şeye talep de olmaz.
TO: Bu iş için sonuçta ayrılan bir bütçe var. Bir kısmını reklama ayırsalar daha fazla insan gelse etkinliklere daha çok kişiye ulaşsak elbette daha iyi olur. Sonuçta ben 5 kişi de gelse 500 kişi de gelse çıkıp orda söyleyeceğim.
FT: seni dinlemek isteyenlerin gelebileceği bir yer var mı?
TO: Cumartesi geceleri Şişhane’de Şişhane Kebap diye bir mekan var, orda “Muhabbet Akşamları”kendi aramızda sevenlerimizle bir araya gelip çalıp söylüyoruz eğleniyoruz.
FT: Televizyon programı projelerin de var senin bildiğim kadarıyla içlerinde yakın zamanda hayata geçecek bir şey var mı?
TO: Evet yeni anlaşmayı yaptığımız bir proje var. Pazar geceleri Kanal T’de kültür sanat içerikli bir programa başlıyoruz. 25 Nisan’da İnşallah ilk programı yapacağız. Tuncay Okutanla türkülerimiz
FT: Sevgili Tuncay keyifli sohbetin için sana teşekkür ediyorum.
TO: Rica ederim. Haber7 ailesine ve sana teşekkür ederim.
(Haber 7)
-
Nurhan Celik 15 yıl önce Şikayet EtRöportaji okumaya firsatim oldu nihayet.... 1-Böyle harika bir sesin,harika bir yorumun sahibini merak ettim. Dünden beri yukaridaki parcasini belki 50 kere dinledim. YANIK ve duygusal sesini dinlemeye doyamadim,halen dinliyorum.2Tebriklr Tuncay Okutan! Böyledevam edersniz, dahada basarili olacaksiniz insallah !3Azim- sabirla, kendi emeginizle (ve Allahin yardimiyla) ne güzel tüm SIKINTILARIN üstesinden gelmissiniz!Masallah! Kolayi herkes yapar, siz bir sürü zorluklar icinde neler basarmissiniz! Yukaridaki parcalarin ismini bilseydik keske.Teskkürlr!Beğen
-
suleyman d 15 yıl önce Şikayet EtEŞOFMAN VAR AMA GİTME YOK.TÜRKÜCÜ ARKADAŞ ORAYA GELMİŞ.TEFRİKA UZAYINCA.... Röportaj yemekhanede devam etmiş.Aslında fotoğraflara bakılırsa h7 de baya bir oda gezilmiş gibi görünüyor.Benim bilmek istediğim 4 fotoğrafta arka planda görünen amarkan bayraklı tablo resim: Burası neresi acaba? Ayrıca ceketi omuza atıp,kazağı bele boyuna düğümleyip poz vermek pek sanatsal kaçmamış değerli Belediye Aş.elemanı arkadaşımız.Beğen
-
Nurhan Celik 15 yıl önce Şikayet EtSesine ve yoruma hayran kaldim.... Röportaj ve emeginize tesekkürler...Beğen
-
abdurrahman fidancı 15 yıl önce Şikayet EtYolun Açık Olsun. Sevgili Tuncay Okutan, Adıyamanın Türkiyeye armağan ettiği genç yeteneklerimizden ve değerlerimizdendir. Duruşu, tavrı, tarzı, kişiliği ve müziğe olan tutkusuyla, gönüllerimizde taht kurmuş Sevgili Tuncay Okutanı ilgiyle takip ediyoruz. Her fırsatta ve her ortamda keyifle dinlediğimiz nadir sanatçımızdır. Kendisini kutluyor, başarılarının devamını diliyorum. Abdurrahman Cüneyd FidancıBeğen
-
muhammed 15 yıl önce Şikayet EtFEYZAhanım. Feyza hanım ..ısrarla takip ediyorum sizin yazılarınızı..Beğen