Kadın gazeteci gözüyle gemi katliamı

İsrail'in katliam işlediği Mavi Marmara'daki gazetecilerden TRT Muhabiri Elif Akkuş'un yurda dönüşte ailesiyle buluşması, canlı yayınla akıllara kazınmıştı. Akkuş kadın gazeteci olarak yaşadıklarını ve gözlemlerini anlattı

ABONE OL
GİRİŞ 10.06.2010 09:45 GÜNCELLEME 10.06.2010 09:45 RÖPORTAJ
Kadın gazeteci gözüyle gemi katliamı
Kadın gazeteci gözüyle gemi katliamı

Nursel Tozkoporan'ın röportajı

İsrail Askerlerinin Mavi Marmara Gemisine saldırısının yankıları hala devam ediyor.
O 31 Mayıs gecesini, o dehşet dolu görüntüleri, şehitlerimizi unutmamız mümkün mü?
Genç şehidimiz Furkan’ın babasının, oğlunu anlatırken ki dolu dolu gözlerini unutmamız mümkün mü?
Saldırı gecesinden, gemidekilerin uçaktan inişine kadarki süreç çok zordu.
Gerçek zorluğu, acıyı yardım gönüllüler yaşadı elbette ama bizler de en az onlar kadar acı çektik.
Kendilerinden haber alamamak kahrediyordu.
Gönüllülerin dönüş gecesinde beni de uyku tutmamıştı.
Uçaktan inişlerini, ülkemize dönüşlerini görmeden yatamazdım ki öyle yaptım…
O geceki duygularım çok farklıydı. Öfke, üzüntü vardı, gurur, sevinç vardı…
Her bir gönüllünün ailesiyle buluşması ayrı duygusal sahnelere neden oluyordu.
Bunlarda biri de TRT muhabiri Elif Akkuş’un da ailesi ile buluşması idi…
Onca yorgunluğa rağmen yaptığı konuşma da beni çok etkilemişti.
Ondan mıdır bilmem Mavi Marmara gemisinde olanları bir de Elif Akkuştan dinlemek istedim…

ERKEK BASIN MENSUPLARI ODADAN NE ŞEKİLDE ÇIKARILDIYSA BEN DE ÖYLE ÇIKARTILDIM

Elif Hanım, İsrail askerleri, kadınlara nasıl davrandı?
İsrail askerleri gemiye girdikten sonra bazı insanların gözlerini bağladılar, bazı kişilere kelepçe taktılar. Kelepçe takılanların içinde kadınlar da vardı. Müdahale anındı bir ayrım gözetildiğini sanmıyorum. Ama İHH üyesi bazı kadınlar saldırının olduğu dakikalarda geminin üst tarafına çıktıklarını ve zafer işareti yaparak beklediklerini anlattılar. Ölenler içinde kadın yok. Kimsenin beklemediği kadar büyük bir operasyondu İsrail askerleri tarafından yapılan, o noktada kadınlar da ölebilirdi. Çünkü o ayrımın yapılabileceği bir durum yoktu. Ancak biz basın odasındaydık, kendi adıma anlatmam gerekirse, basın odasında uzun süre ellerimiz başımızda bekledik sonra tek tek bizi aldılar. Erkek basın mensupları odadan ne şekilde çıkartıldıysa, ben de aynı şekilde çıkartıldım. Ellerim başımda, üzerim aranarak.

Ancak limanda durum daha farklıydı. Didik didik arandık, saçlarımızın içlerine kadar. Ve en çok şaşırdığım sanki gerçekten bir suç işlemişim gibi davranılmasıydı. İlk üzerimi arayan kişiden en son arayana kadar sanki bir şey saklıyormuşum gibi sert ve detaylı arama yapması düşündüğümde hala beni şaşırtıyor.

ONLAR GÖNÜLLÜYDÜ VE KADIN OLARAK BİR AYRIM İSTEDİKLERİNİ ZANNETMİYORUM
 
Saldırıya başladıklarında kadın gönüllüler için bir tedbir alındı mı?
Böyle bir tedbir alındığını görmedim, aslında zannetmiyorum da. Çünkü onlar gönüllüydü ve bir ayrım istediklerini de zannetmiyorum kadın olarak.
 
Yola çıktığınızdaki düşünceleriniz neydi? Böyle bir saldırı bekliyor muydunuz?
Yola çıkarken bazı öngörülerimiz elbette vardı. İsrail’in açıklamalarını zaten biliyorduk, yol boyunca da takip ettik. Ancak bu kadar büyük bir operasyon beklemiyordum, sanırım diğer gazeteci arkadaşlarım da beklemiyordu. Geminin kontrol altına alınabileceğini, gözaltına alınabileceğimiz sorgulanacağımızı düşünüyorduk aslında, ama İsrail askerlerinin gelişi, sayısı, müdahalesi bizim öngörümüzün çok üzerindeydi. Öyle kalabalık ve savaşa gider gibi geldiler ki çok şaşırdık hepimiz. Bir ara denizin yüzeyini bile göremeyeceğim kadar çok asker, bot ve firkateyn vardı.

BİZ DE BİR ESİRDİK VE GAZETECİLİK ADINA YAPABİLDİĞİMİZ TEK ŞEY SADECE GÖZLEMDİ 
 
Kafanızdaki en kötü senaryo neydi? Korkunuz var mıydı?
Aslında kafamda herhangi bir senaryo oluşturmamıştım. Sadece sıkıntılı bir süreç yaşanabileceğini düşünüyordum. Ancak bir gazeteci olarak orada bulunuyordum ve var olan sıkıntılı süreci de zaten yayınlarla, görüntülerle ve haberlerle aktarmak gerekiyordu. Gözaltına alınabilir, sorgulanabilir, sınır dışı edilebilirdik. İçinde bulunduğumuz gemi kontrol altına alınabilirdi ya da 60 milde durdurulabilir günlerce orada bekletilebilirdi. Bu ve benzeri birçok ihtimal vardı, ancak yaşanan ihtimallerin çok ötesindeydi. Özellikle biz gazetecilerin bu şekilde bir öngörüsü hiç olmamıştı. Çünkü bu müdahale, gemide bulunan herkesin hayatının tehlikede olduğu bir durum yaratmıştı. Ancak çok kısa bir süre sonra bu müdahale nedeniyle bizler o gemide olma nedenimiz olan gazeteciliği de yapamaz hale geldik. Her şeyimize el konuldu, görüntülerimiz alındı. Artık biz de birer esirdik ve gazetecilik adına yapabildiğimiz tek şey sadece gözlemdi.
 
Aileniz bu yolculuğa nasıl bakmıştı? Gitmemeniz konusunda size engel oldu mu?
 Ailem hayatımın hiçbir noktasında kararlarımı yargılamadı ya da engel olmadı. Onlar bana her zaman her konuda destek oldular. Özellikle mesleki açıdan. Daha önce savaş dönemi Irak’a da gitmiştim ben. Hiçbir şey söylemeseler de kendimi onların yerine koyduğumda zor olduğunu biliyorum. Açıkça söylemek gerekirse bu son olayda bekleyen olmak istemezdim, bunun zorluğunu biliyorum ve anlıyorum. Ama her şey bir yana bu benim işim. Sanıyorum bizim gibi alanlarda olan bütün gazetecilerin aileleri benzer duygular taşıyorlardır. Ama onlar da bizlerin alandayken gösterdiği soğukkanlı duruşu beklerken gösterdiklerini düşünüyorum.  

BİZLER O GÜNDEN SONRA KARDEŞ GİBİ OLDUK

Gemide, bir saldırı olması durumunda neler yapacağınız konusunda bir planlama yapmış mıydınız?
Gazeteci arkadaşlarla bunu konuşmuştuk. İhtimaller üzerine bazı planlamalar yapmıştık. Ancak biz özellikle bir grup gazeteci çok iyi organize olduk. Olay başladığı andan itibaren, hiçbirimizi dışarıda bırakmayacak kadar iyi organize olduk, önce görüntülerimizi aldık, fotoğraflar çekildi sonra kimseyi dışarıda bırakmadan toplandık ve basın merkezine girdik, beklemeye başladık. O arkadaşlarımı ömrümün sonuna kadar unutmayacağım, bizler o günden sonra kardeş gibi olduk…
 
Saldırı anını birde siz anlatır mısınız?
Aslında geldiğimden beri bu soru soruluyor, ancak ilginç olan şu ki bu saldırı anı yüzlerce farklı şekilde anlatılabilir. Havadan ve geminin etrafından geldiler. Önce plastik mermi daha sonra gerçek mermi kullandılar. İlk başta gaz bombası parça tesirli bomba ve ses bombası kullandılar. Bir anda geminin her noktasından girmeye çalışan İsrail askerlerini gördük.  Kısa süre sonra gemideydiler, plastik mermiler gerçek mermiye dönüşmüştü. Karanın görünmediği bir yerde, denizin tam ortasında Mavi Marmara’da her yer kan olmuştu.

Haberlerde, İsrail askerleri tarafından geminin uyarıldığı verildi. Yani saldırıdan önce İsrail askerleri tarafından uyarıldınız mı?
 Bu uyarılar kaptan köşküne geliyor zaten. İlk hücumbotlar göründüğünde uzaktaydılar ve kaptan köşküne çeşitli anonslar yaptıkları bilgisi geldi. Zaten kaptan köşkünün bulunduğu alana kimsenin girmesine izin verilmiyordu. Ne geminin içindeki gönüllülerin ne de gazetecilerin. Sadece bir kez gazeteci arkadaşların fotoğraf almasına izin verilmişti. Kaptan köşküne gelen anonslarda İsrail askerleri varlıklarını hissettirmeye başlamışlardı zaten.

SAVUNMA YAPMAK İÇİN ELLERİNDE TAHTA VE DEMİR SOPALAR VARDI
 
Direk ateş mi açtılar? Ateş öncesi bir arbede yaşandı mı?
Geminin içindeki gönüllüler ve vakıf yetkilileri zaten gemi yola çıktığı andan itibaren İsrail askerlerinin gemiye girmesine izin vermeyeceklerini açıklıyorlardı. Hatta geminin birçok noktasına birkaç kişilik gruplar kurulmuştu giriş olmasın diye. Bu kişiler ateşli silah taşımıyorlardı. Savunma yapmak için ellerinde tahta ve demir sopalar vardı. İlk müdahale anında da zaten İsrail askerlerinin etkisiz hale getirilmesi ve müdahalenin engellenmesi için gönüllüler sopalarla kendilerini savundu.

GEMİ DÜŞTÜ ŞEHİTLERİMİZ VAR DİRENMEYİN ARKADAŞLAR

Saldırı nasıl bitti?
Ölümler oldu, İsrail askerleri geminin her noktasına girmişti. Savunulacak bir nokta kalmamıştı. Bir anons yapıldı;” gemi düştü şehitlerimiz var direnmeyin arkadaşlar”… Sanıyorum bir vakıf yetkilisi yaptı bu anonsu, bu anonstan sonra silah sesleri kesildi.
 
Gazeteciler de dahil herkesin eline kelepçe takıldı mı?
Basın odasından çıkartılan gazetecilere kelepçe takılmadı. Ama geminin içindeki birçok kişiye kelepçe takıldı.
 
Sizleri tehdit ettiler mi? İşkence yaptılar mı?
İşkenceden ne anladığımızla ilgili aslında bu sorunun cevabı… Psikolojik baskı fiziksel bir işkenceden çok daha kötü olabiliyor bazen. Gemide bizi güvertede topladıklarında tuvalete bile gitmemize izin vermediler ilk başta. Herkes yan yana oturuyor ve bir kelime bile konuşmasına izin vermiyorlardı. Ve tepemizde 5 saat boyunca helikopter uçtu. 2 helikopter vardı, nöbet değişiyorlardı sanki. Tam geminin üzerinde uçuyor ve sürekli bizi ıslatıyordu. Sonra o gidiyor bir diğeri geliyordu. Helikopterlerin değişimi sırasında 2-3 saniyelik sürede o ses ve su azalıyordu sonra yine başlıyordu. Bu saatlerce sürdü. Sırılsıklam olduk hepimiz. Yaklaşık 5 saat sonra bizi alt salona aldılar, orası da havasızdı. Doğru düzgün kimsenin kıpırdamasına bile izin verilmedi. Tuvalete gitmek yine sorundu. Saatler sürdü yol ve limana geldik. Limanda bekledik. Her an bekleyerek uzun süre bekleyerek geçiyordu, bu bile insan psikolojisini fazlasıyla etkileyen bir durumdu.

LİMANDAKİ İNSANLARIN ÇOĞU BİZE BAKARAK GÜLÜYORDU

Limana çıktıktan sonra neler oldu?
Limanda bizi sınır dışı edeceklerini ve uçakla Türkiye’ye göndereceklerini sanıyorduk. Meğer öyle değilmiş. Limana iner inmez iki kişi koluma girdi, didik didik üst araması yapıldı, sonra sorgu, fotoğraf çekimi, parmak izi yine sorgu bu böyle saatlerce sürdü. Limandaki insanların çoğu bize bakarak gülüyordu, psikolojimizi tamamen çökertmeye yönelikti bütün davranışları. Ve sonra bir araca götürdüler. Dışarıdan minibüs gibi görünüyordu, içimden bitti artık Türkiye’ye dönüyoruz dedim. Meğer cezaevi aracıymış içine girince gördüm. Ve her şey bitmemiş meğer daha çok sıkıntılı günler yaşayacakmışız. Sonrasında cezaevine götürüldük. Tutuklandık… Cezaevi kıyafetlerimiz verildi, koğuşlarımız gösterildi. Artık tutukluyduk.
 
Tüm bu olaylar yaşanırken ne yediniz, ne içtiniz?
 Bu soruyu sorduğunuzda hatırladım, bütün bu olaylar sırasında hiçbir şey yemedim. Sanırım bir kez su içtim. Olay olmadan önceki gece gazeteci arkadaşlarla geminin üst bölümünde çorba içmiştik. İyi ki de içmişiz, uzun süre dayanmamı sağladı. Belki de yaşananlar nedeniyle karnım hiç acıkmadı.

Bahsedilen acı sudan sizde içtiniz mi? İçtiyseniz nasıl bir suydu, sizde etkileri ne oldu?
Hayır böyle bir suyu görmedim ben ve içmedim.

ORTADA BİR GAZETECİ OLARAK İŞLEDİĞİMİZ HİÇBİR SUÇ YOK Kİ
 
Gemiye saldırı dünyaya yansıdıktan sonra İsrail askerlerinin tavırlarında bir yumuşama oldu mu?
İsrail askerleri ve limandaki görevliler düşünüldüğünde tabi cezaevinde dünyaya çok farklı bir fotoğraf verilmeye çalışılıyordu. Öğle yemeği geldiğinde bizim bulunduğumuz yere içeri bir kameraman ve foto muhabir giriyor ve tutuklu insanları yemek yerken çekiyorlardı. Bu tabi kuşkusuz biz tutuklulara iyi bakıyoruz fotoğrafının altında dünyaya verilen bir mesajdı.  Kötü davranmadılar cezaevinde ancak tabi en büyük sıkıntılardan birini orada yaşadık. Bir şekilde yaşadığımızı söylemek istiyoruz Türkiye’ye haber vermek istiyoruz ailelerimize işyerlerimize sadece birkaç saniye iyiyiz demek istiyoruz kesinlikle buna izin vermediler. Limanda cezaevinde arayabileceğimizi söylediler cezaevinde asla izin vermediler. Bu zor bir durum, çünkü dünyaya en son hangi görüntülerin gittiğini biliyoruz, yaşıyoruz demek olanları kısa da olsa anlatmak istiyorsunuz ve bunu yapamıyorsunuz. Tutuklusunuz, cezaevindesiniz neden? Ortada bir gazeteci olarak işlediğimiz hiçbir suç yok ki… Ama cezalandırılıyoruz. Çıkacağımız günden bir önceki akşam gün içinde büyükelçilikten bir yetkili geldiği için geç saatte izin verdiler, bu kez de İngilizce konuşacaksınız dediler. Hiç önemli değildi, sesimi duyuracaktım iyi olduğumu söyleyecektim bu çok yeterliydi. Aslında aileme yazdırmak üzere birkaç not da hazırlamıştım, haber merkezine ulaştırsınlar en azından bir şekilde bilgi verebilmiş olmak için ama tabi bu mümkün olmadı.
 
Cezaevi ortamınız nasıldı? Gazeteci arkadaşlarınızla birlikte miydiniz?
Sabah gazetesinden Mediha Olgun’la özellikle diğer erkek gazeteci arkadaşlarımızdan bizi ayırdıklarında baş başa kalmıştık. Tabi gönüllü kadınlar da bizim olduğumuz cezaevine gelmişti. Mediha’yla yaşadığımız duruma mücadele etmek için gülüyor, bazen de ne zaman bitecek diye birbirimize bakıyorduk. Telefon açamamak ikimizi de çok etkilemişti. O oğlunu ben ise ailemi aramak istiyordum. Eğer telefon açabilsek sanki her şey daha dayanılır olacaktı. Sonunda telefon açtık, sonrasında ikimiz de gülüyorduk. En azından artık ailemiz ve bizim için endişelenenler biliyorlardı; yaşıyorduk. Ertesi sabah da çıktık. Cezaevinden sınır dışı edilmek üzere havalimanına gidişimiz de ayrı bir sıkıntıydı. 1 buçuk saatlik yolu sürekli koltuk aralarından çıkan böceklerle geçirdik.
 
Cezaevindeki ruh haliniz nasıldı? Kurtulacağınızdan ümitli miydiniz?
Aslında cezaevine girmemizin bile anlamsız olduğu bir süreçte, aklımızdaki tek şey İsrail’in 72 saat içinde sınır dışı etmek zorunda olduğuydu. Ancak yaşananları düşününce 72 saatten fazla da tutabileceği ihtimalini göz ardı etmiyorduk. Kimi zaman orada belki de aylarca kalır mıyız diye düşündüğüm zamanlar da oldu. Ancak ümitsizlik hiç olmadı… Ümitsizlik öyle bir ortamda kalkamamak üzere yıkılmaya neden olurdu. 

SABAH YEDİ BUÇUK SIRALARINDA GARDİYAN BAĞIRMAYA BAŞLADI
 
Türkiye’ye döneceğiniz haberini nasıl aldınız?

Sabah 7 buçuk sıralarında gardiyan bağırmaya başladı. Kapıdan baktım, kapıyı açtı, aşağıya indim bir koli içinde pasaportlar duruyordu. Bir gece önce yabancı bazı aktivistler çıkarılmıştı.Kolide herkesin pasaportu ve dosyası duruyordu. Tek tek onlar verildi ve cezaevinden çıkartıldık. 
 
Ailenizle saldırıdan sonra ne zaman görüşebildiniz?
Cezaevinden çıkmadan bir gece önce telefonla yaklaşık 20 saniye konuştum.sonrasında da Türkiye’ye döndüğümde kimi havalimanında kimi de telefonun diğer ucunda hoşgeldin demek için beni bekliyordu.Onları ve diğer gazeteci arkadaşların ailelerini gördüğümde sürecin onlar için de ne kadar zor olduğunu anladım.

HİÇBİR TEPKİNİN BİZİM YAŞADIKLARIMIZIN KARŞISINDA YETERLİ OLABİLECEĞİNİ SANMIYORUM
 
Gazeteci olarak, dünya kamuoyunun tepkilerini yeterli buluyor musunuz?
Hep söylediğim bir şey var, ben yorum yapmıyorum gördüklerimi anlatıyorum. İsrail’in bu yaklaşımını anlamak, haklı bir gerekçe bulmak, kabul edebilmek ya da sindirebilmek çok zor. Ben her şeyden önce bir insan olarak ve sonrasında bir gazeteci olarak insanlık onurunu bu kadar zedeleyen davranışlara maruz kalmamı hazmedemeyeceğimi biliyorum. Bu her zaman hatırladığım bir dönem olacak. Bugüne kadar içinde bulunduğumuz yaşadığımız sıkıntılı riskli görevlerden çok farklıydı bu. Burada esir alınarak, en insani ihtiyaçlarınız için bile izin almak zorunda kalıyorsunuz, görev malzemelerinizin kişisel malzemelerinizin hepsine el konuluyor, kötü davranılıyor, psikolojik baskı yapılıyor, saatlerce ıslatılıyorsunuz ve daha birçok şey. Bunlar insanlık onurunu zedeleyen şeyler, insan olan hiç kimsenin bunu hazmedebileceğini sanmıyorum. Bunu insanlığıma yapılan en büyük saldırı olarak hatırlayacağım daima. Bu nedenle verilen tepkiler gönüllülerin ve vakıf yetkililerinin dikkat çekmek istedikleri noktada belki yeterli olmuştur. Ama bana bir insan ve gazeteci olarak yapılanları düşündüğümde ki diğer gazeteci arkadaşlarımın da benzer şeyler düşündüğünü sanıyorum, hiçbir tepkinin bizim yaşadıklarımızın karşısında yeterli olabileceğini sanmıyorum.
 
Tüm bu yaşadıklarınızdan sonra Ortadoğu barışı için ne düşünüyorsunuz? Ümitli misiniz?
Benim yaşadıklarımın dışına çıkıp bakmak gerekiyor bunun için aslında. Tamamen dışarıdan, bir gazeteci gözüyle… İsrail’in Mavi Marmara gemisine saldırısı ve sonrasındaki süreç düşünüldüğünde, çok farklı bir noktada durduğunu düşünüyorum. Böylesine ağır hamleler yapabiliyorsa, bütün bunların arkasından İrlanda’dan gelen gemi de limana çekilebiliyorsa, operasyonu yapan askerler tebrik ediliyorsa İsrail hükümeti tarafından ümit ne kadar doğru bir his olur açıkçası bilmiyorum.

KAYNAK : Haber 7
YORUMLAR 3
  • şükrü aslan 14 yıl önce Şikayet Et
    anlamsız bir başlık. sayın elif hanım gasteciligi bırakmış kendine oynamaya başlamış bir iki tv ye çıktı ya oda şaşırdı napsın yarın o birgün de birisi çıkar yolcu gözüyle bir digeri gemi çalışanı gözüyle vs gider bu iş tutarsa nasreddin hoca misali
    Cevapla
  • emre aksu 14 yıl önce Şikayet Et
    göz doktoru.... sizin gözünüz görmüyor,göz doktoru tavsiye edebilirim...isterseniz tabi yoksa ömür boyu göremeyeceksiniz....
    Cevapla
  • noter tasdikli yorumcu 14 yıl önce Şikayet Et
    elif akkuşu çok seviyorum. amma şehitler verdiğimiz bir dehşet süreci sonrasında öyle pozitif öyle sevinç dolu röportajlar verdi ki sanırsınız eğlence diyarından geldi. kendisi de ölümden döndü ama o gazetecilik zaferini kutluyordu için için ve dışa fazla vurdu. kurtulmanın hafifliği değildi yansıttıkları meslek hırsının verdiği coşkuydu. şöhret bu kadar ballı geliyor demek insana. yoksa herkes ekranlarda yaşadıklarını anlattı. kurtulma rahatlığı onlarda da vardı ama normali kaybetmeden .
    Cevapla

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR