Evet ÜLKE TV yandaş ama yalaka değil
Çeşitli ve özgürlükçü yayınlarıyla kısa sürede çok konuşulan bir kanal olmayı başaran ÜLKE TV'nin Yayın Yönetmeni Hasan Öztürk, 'evet yandaşız' dedi ve kendilerini suçlayan muhaliflerin siyasetle ilişkisine dikkat çekti
ABONE OLNursel Tozkopran'ın röportajı
Haber kanalları oldukça fazla Türkiye’de.
Ama aralarından sıyrılarak, farklılığını hissettiren kanal yok değil…
Bunlardan biri de 2 Haziran 2008 de yayın hayatına başlayan ÜLKE TV…
Demokrat, konu ve konuk seçiminde çeşitli, özgürlükçü olmasıyla kısa sürede çok konuşulan bir kanal olmayı başardı.
Elbette bu başarılar tesadüf değil.
Başındaki yöneticinin ve ekibinin rolü çok büyük.
Bu hafta sohbetimi Ülke TV’ nin başarılı Genel Yayın Yönetmeni Hasan Öztürk ile yaptım…
Daha öğrenciyken Fehmi Koru’nun yanında başlamış gazeteciliğe…
Uzun yıllar yazılı basında çalıştıktan sonra televizyon haberciliği ile mesleğine devam etmiş ve hala devam etmekte…
Başarısında da bunun önemli bir etken olduğunu, çünkü gazetecilikten televizyon haberciliğine geçenlerin daha başarılı olacağını düşünüyor.
İnsani yönü; habercilikten önde tutmak, haber şehvetini öldürmek Hasan Öztürk’ün olmazsa olmazları arasında… Sadece bu kadar değil tabii ki…
Ülke TV ve geldiği noktayı konuştuk Hasan Öztürk ile…
Yandaşlığı konuştuk. Peşinen kabul ediyor yandaşlığı…
Nehrin öteki tarafı ile iletişimlerini konuştuk.
Kendisi için önemli bir isim olan Feyruz’u konuştuk…
Feyruz kim mi? Eee okumak lazım.
SANSASYONEL OLSUN DİYE ABARTMAYIZ
Yaklaşık iki buçuk yılda çok ciddi bir başarı gösterdiniz ve konuşulan bir haber kanalı oldunuz. Nedir bu başarının püf noktaları?
Kişisel bir başarıdan söz edemeyiz bu kurumsal bir başarı, tüm arkadaşların başarısı. Bu işin püf noktası ya da avrosu çalışanlarla ortak bir dil geliştirip söylediğin sözün karşı tarafta anlam bulması. Haber müdürü arkadaşımla, editör arkadaşımla hatta spiker arkadaşımla göz göze gelmem ona neyi anlatmak istediğimin anlaşılması demektir. Dolayısıyla bizim bir ortak dilimiz var. Bu ortak dil sadece sözel bir dil değil aynı zamanda davranış biçimi olarak da gelişmiş bir dil. Hedefimiz, yerli duruşunu gösterip çok iddialı laflar söylemeden bir başarı elde etmek. Biz sansasyonel olsun diye, abartılı sözler söylemeyiz, abartılı haberler yapmayız. Dolayısıyla da şu ana kadar benim bildiğim sadece Kılıçdaroğlu’ndan dolayı bir cezamız var.
Öyle mi? Kılıçdaroğlu’ndan dolayı ceza mı aldınız?
Ekrana çıkan bir kişinin Kılıcdaroğlu’yla ilgili iddiaları nedeniyle bir ceza aldık. Başarıdan söz edeceksek titizlenme de bir başarıdır. Ben kadrocu bir adamım, ekipçi bir adamım ve ısrarla bunu savunan bir adamım. Takım oyununa dâhil olan arkadaşların eksiklerini tamamlamak üzere kendimi kurgularım, hayatımda bunu öne çıkaran birisiyim. Eğer kişisel başarı varsa ben o takım oyunu sırasında arkadaşların bana biçtiği rolü oynamaya çalışıyorum.
ÜLKE TV’NİN İSİM BABASI CEMİL MERİÇ
Haber kanalının adı neden “Ülke”?
Bizim isim babamız Cemil Meriç. Cemil Meriç’in en büyük özelliği yerli olması, yerli bir düşünür olması yerli bir filozof olması. Zaten serüvenine de bakarsanız belki birçok savrulma olmuştur hayatın da ama son noktasında yerli bir duruş sergilemiştir. Dolayısıyla Ülke Tv tam da Bu Ülke isminin karşılığıdır, yerlidir.
Yerlilikten kastınız nedir?
Memleket dediğimiz zaman memleketin sınırlarını Saraybosna’dan başlatıyoruz hatta Adriyatik’ten başlatıyoruz yani bir tarafında Kızıldeniz’e ulaşıyoruz öbür tarafından Körfez’e ulaşıyoruz. Çin seddine kadar giden bir memleket algımız var. Bu memleket algısının tam ortasında ise İstanbul olduğunu düşünüyoruz. Dünyaya İstanbul’dan bakıp bu memleketin meselelerini çözmeye çalışıyoruz. Biz Kudüs’ten başka bir şey anlıyoruz oryantalistler başka bir şey anlıyorlar. Biz Bağdat’tan başka bir şey anlıyoruz onlar başka bir şey anlıyorlar. Biz İstanbul’dan bambaşka bir şey anlıyoruz onlar daha başka bir şey anlıyor. Dolayısıyla bizim yerliliğimiz İstanbul’u merkez alıp doğuya dönüp Çin Seddine kadar batıya dönüp Adriyatik’e kadar bir perspektiften algılamaya çalışıyoruz.
Hasan Öztürk, ÜLKE TV haber merkezinde, haber editörleriyle...
BUGÜNE KADAR ÇOK BAĞIRAN YAYIN YAPMADIK
Peki diğer haber kanallarının yapıp sizin yapmadığınız ne var?
Bu güne kadar biz çok bağıran yayın yapmadık. Yani izlenelim ve burada çok dikkat çeksin diye sansasyonel işlere bulaşmamak için özen gösterdik. Özellikle Türkiye’nin hassasiyetleri açısından söyleyelim; mesela terör meselesinde reytingin nereden geldiğini biz biliyoruz. Ağlayan şehit annesinin gözyaşlarının ne kadar sömürülürse o kadar reyting alacağını biz de biliyoruz. Ama ağlayan şehit annesinin gözyaşlarının terörle mücadelede ne kadar sıkıntı doğuracağını da biz biliyoruz. O zaman haber şehvetimizi biz bir şekilde öldürmeye çalışıyoruz ve törpülüyoruz ki memleketin çıkarlarıyla ters düşmeyelim. Çünkü terör denen nesne halkla ilişkilerini televizyonlar ve gazeteler üzerinden yürütüyor. Mesele orada şehit ettiği bir Mehmetçik değil, ondan sonraki haber bombardımanı ile propagandasını yapmış oluyor. Buna alet olmamak için mümkün olduğu kadar hassas davranmaya çalışıyoruz
Haber şehvetine kapıldığınız olmadı mı hiç?
Haber atlatma, sansasyonel haber yapma, asparagasa özenme Türk televizyonculuğunun hastalıklı bir halidir. Biz bunu mümkün olduğu kadar yapmamaya çalışıyoruz. Hiç yapmıyoruz dersek yalan olur. O şehvet bazen kabarıyor ve haberciliğinizin önüne geçiyor. Bizim burada geliştirdiğimiz o ortak tavır, önce insanlığınız gelsin. Bir yangında merdiveni uzatıp kazazedeyi kurtarmak mı yoksa onun feryadını görüntüye almak ya da anonsunu çekmek mi diye ikilemde kaldığınız zaman siz merdiveni yukarıya çıkartın ve o insanı almanın derdine düşün diye konuşuyoruz. Ha bu habercilik mi değil işte. Habercilik aslında orada bir yangın var ve bu insan yanıyor anons çekmektir. Habercilik şehveti bunu gerektirir.
Dolayısıyla yapmaya çalıştığımız şey mümkün olduğu kadar insani yönümüzü haberciliğimizden önde tutmak. Ama bu bazen mümkün olmuyor.
Hasan Bey, kendinizi yandaş olarak görüyor musunuz?
Evet. Ama neyin yandaşı olmak ile ilgili bir şey bu.
Peki, siz neyin yandaşısınız?
Evet, biz yandaşız. Fakat yandaşlığımızın nerede olduğu konusunda çok ciddi sözlerimiz var. Örneğin biz Avrupa birliğinden yana yandaşız. Çünkü Avrupa birliği sürecinin Türkiye’nin demokrasisine, Türkiye’nin özgürleşmesine büyük katkı vereceğini düşünüyoruz. Biz sivil bir anayasa noktasında yandaşız. 12 Eylül anayasasından tamamen kurtulması ve yeni bir anayasanın bütün farklılıklarımızın içinde eritildiği, bu memlekette düşüncenin suç olmadığı özgürlüklerin sonuna kadar kullanılabildiği ve iç barışın tekrar tanzim edilmesini sağlayacak bir anayasa konusunda biz tarafız. Askeri vesayeti istemiyoruz. Dolayısıyla bunların hepsinde yandaş oluyoruz. Bu düşünceleri şu anda Ak Parti dillendiriyorsa, evet Ak Parti ile çatışan görüşlerimiz var düşüncelerimiz var, ama onlar da yeni anayasa diyorlarsa evet o zaman biz aynı noktada buluşmuş oluyoruz. İki yıl önce ilk sivil anayasa tartışmaları başladığı zaman Ülke Tv’nin de içinde bulunduğu Kanal 7 gurubu sivil anayasa olsun diye çok ciddi bir çaba harcamıştır. Mesela Ak Parti’nin kapatma davasının Türkiye’ye vereceği zararın ne olduğunu fark ettiği için bizim gurubumuz kapatma davası konusunda çok ciddi bir direnç göstermiştir. Yandaşlık buysa evet biz yandaşız. Ama yandaşlıktan; yalakalık kastediliyorsa her şeye evet denecek bir şey kastediliyorsa hayır bu konuda yandaş değiliz. Bunu da en iyi bilen hükümettir, Ak Partidir
Yani özgür habercilik yapıyor musunuz? Bir hükümet baskısı görmüyor musunuz?
Doğruyu söyleyecek olursak sanırım bize yandaş yaftasını yapıştıranlar kadar biz ne hükümetle ne Ankara’daki malum çevrelerle görüşüyoruz. Bize o yaftayı yapıştıranlar daha çok görüşüyorlar, daha çok irtibat halindeler. Bizim o kadar irtibatımız yok. Çok da olmasını da istemeyiz.
HÜKÜMETLE ÇOK FAZLA İÇ İÇELİK HABERCİLİK YAPMANIZA ENGELDİR
Hükümetle irtibatınız neden yok?
Haber anlamında elbette gideriz görüşürüz, gelirler konuk alırız. Ancak çok sıkı fıkı olmak bizim meselemiz değil. Dostluklarımız hariç elbette. Çok fazla iç içelik habercilik yapmanıza engel teşkil edebilir. Dolayısıyla size “neden bu haber bu şekilde girmiş” deme cüretini gösterecek bir yapıyla angajmanınız varsa o her zaman için bir risktir
Onlar aynı zaman da muhalifler ama neden hükümetle daha sık görüşüyorlar?
İktidar dediğiniz zaman güçten bahsetmeniz gerekiyor ve Türkiye’de medya düzeni hep gücü tanzim etme üzerineydi son döneme kadar. Televizyonların ve gazetelerin Ankara temsilcileri iki nokta ile çok iyi geçinirdi. Birisi Genelkurmay diğeri Başbakanlık. Bunu yıllarca yaşadık ve gördük. O alışkanlığı devam ettirenler Ak Parti döneminde de hükümetle ya da Başbakanlıkla çok iç içelik istediler. Akif Beki’nin akreditasyon meselesi günlerce yazıldı çizildi. Bu rahatsızlığın sebebi ne? Daha önceleri bu memlekette ben geliyorum diyen bir başbakanlık muhabiri ya da bir Ankara temsilcisinin karşısında durabilecek hiç kimse yoktu. Dolayısıyla eskisi gibi rahat görüşemedikleri için kıyamet kopuyor. Ve muhalif taraflarını önce çıkarıyorlar ve zaman zaman medya hükümet kavgasını yaşıyoruz ve görüyoruz.
“Hükümet basını susturuyor” eleştirilerine ne diyorsunuz?
Siz prangalarından kurtulmak isteyen bir Türkiye gerçeğini bırakıp, değişen bir Türkiye gerçeğini bırakıp Ergenekon terör örgütü denen bir örgütün nasıl ahtapot gibi dalları kolları her tarafa sızmış olduğunu bırakıp, tutup medya susturuluyor diye çıkarsanız o zaman bayat bir numarayı devreye sokmuş olursunuz. .Mevcut düzenin devamından yana olanlarla Türkiye’de değişimden yana olanlar arasında bir uçurum var. Değişimden yana olanları yandaş diye yaftalıyorlar. Statükonun devamından yana, mevcut düzenin devamından yana olanları da şu anda susturulan medya, ağızları bantlı insanlar olarak görüyorlar.
BİRER KÜÇÜK TANRICIKLARDIK, ŞİMDİ BİZE DOKUNUYORLAR!
28 Şubatta PKK ya yardım ve yataklık ettiği söylenen Mehmet Ali Birand ve Cengiz Çandar gibi isimler ile ilgili eski Hürriyet başyazarı ‘içimizdeki alçakları bilelim, tanıyalım’ diye başyazı yazmıştı. Hürriyet Gazetesi’nde de yayınlanmıştı. O yazı ve o andıçla ilgili Uğur Dündar çıkıp televizyonda bu işi daha da alenileştirmek için elindeki metni okumuştu. O gün Mehmet Ali Birand, gazetesinden atılmıştı, Cengiz Çandar hakeza gazetesinden atılmıştı. İşsiz kalmışlardı. Bu gün Nedim Şener tutuklandı diye Taksim Meydanı’nda yürüyen Uğur Dündar o gün ne yapmıştı? Türkiye’de basın özgürlüğü yok, Türkiye’de gazeteciler hapse atılıyor diye feveran eden isimler aslında şunun feryadını yapıyorlar; “biz bir güçtük, biz dokunulmaz insanlardık hatta biz birer küçük tanrıcıklardık şimdi bize dokunuyorlar. Nasıl olur böyle bir şey”. Kavga bu, mesele bu. Dolayısıyla Türkiye’de basın özgürlüğü meselesi başka bir şey, şu anda Ergenekon meselesi yüzünden tutuklu olan gazeteciler meselesi başka bir şey diye düşünüyorum.
ÖZGÜRLÜK ADACIĞINA HOŞGELDİNİZ
Ben tekrar Ülke Tv’ye dönmek istiyorum. Konuk seçiminde bir kısıtlamanız var mı?
Ülke Tv için sıklıkla söylüyorum ‘özgürlük adacığına hoş geldiniz’. Burası küçük bir yer ama burası aynı zamanda fikri anlamda özgürlükçü bir yer. Yani sağcı, solcu, ülkücü, liberal, Kürtçü, milliyetçi, muhafazakâr her düşünceye açığız. Tek ölçümüz bu memleketin ortak değerlerine küfür edilmesin. Küfürden de kastım hakaret edilmesin.
Kemal Kılıçdaroğlu’nu konuk ettiniz mi?
Henüz kendisini konuk etmedik. Ama Kılıçdaroğlu’nun buraya gelmek istediğini biliyoruz. Biz de çıkartabiliriz.
Seçim sürecine giriyoruz. Bu süreçte Ülke Tv bütün parti liderlerini konuk edecek mi?
Hayır. Hepsini etmeyecek.
Kimleri etmeyecek?
Biz daha çok alanda çalışmayı düşünüyoruz. Genel başkanları dahi alanda bulup konuşmayı düşünüyoruz.
ÖCALAN'LA DE RÖPORTAJ YAPMAK İSTERİZ
Ülke TV ekranın da çok çeşitli konuk profilleri var. En ilginci de Mehmet Ali Ağca idi… Ağca TRT’ye konuk oldu ve büyük tepki aldı. Siz peki endişe duymadınız mı?
Hayır.TRT bir şekilde kamu yayıncılığı yapan bir kurum. Dolayısıyla TRT’ye çıkmasındaki o eleştiriler konusunda ben bir şey demiyorum saygı duyuyorum. Ancak burası özel bir televizyon. Gerekli yasal izinleri alabilirsek terörist başı Abdullah Öcalan ile de röportaj yapmak isteriz. Ayrıca ABD Başkanı Obama ile röportaj yapmak için Ersoy Dede yazılı müracaatta bulundu.Ağca’nın bizim ekranımıza çıkmış olmasından biz rahatsız değiliz. Ancak Ağca’nın buraya geldiği gün bize randevu veren bir insanın bu ekrana çıkmamasından rahatsızız.
Size posta koyan mı oldu?
Posta demeyeyim de mahalle baskısından korkanlar oldu.
Kim o korkanlar?
Mehmet Ali Ağca’nın konuk olduğu gün, aynı zamanda “Sıra Dışı” programınına Sırrı Süreyya Önder konuk olacaktı. Kendisi Turgay Güler’in yanında Abdi İpekçi’nin katil zanlısı Mehmet Ali Ağca’yı izledi. Sonra “ben şimdi ekrana çıkmasam iyi olur “deyip çıktı gitti. Ben burada bize posta koymaktan daha çok Sırrı Süreyya Önder’in mahallesinin baskısından korktuğunu, çekindiğini düşündüm. İkincisi biliyorsunuz milletvekili olmak için çapa gösteriyor, gelecek endişesi duyarak böyle bir karar aldığını düşünüyorum. Yoksa Mehmet Ali Ağca’nın bizim ekranımızda olması ardından onun ekrana çıkması bizim çoğulcu bir ekran olduğumuzun bir göstergesi olarak çok net bir şeydir.
TAHAMMÜLKAR BİR MAHALLEYİZ
Ertuğrul Özkök’ü konuk etmek kimin fikriydi?
Ahmet Kekeç, Şamil Tayyar ve Turgay Güler’in beraber karar verip davet edelim mi demesi üzerine davet edildi.
Ertuğrul Özkök ismi sizi endişelendirdi mi? Mahalle baskısından siz korkmadınız mı?
Yok. Biz çok tahammülkar bir mahalleyiz. Suyun öbür yakasında tahammülsüzlük daha fazladır. Bunun emarelerini Ertuğrul Özkök’ün üst üste iki yazı yazmasından da anlayabiliyoruz. Ya işte diğer mahalleye gittim ama niye gittim bir sorun anlamına gelen yazılarını hatırlarsak demekki öbür mahallede daha çok tahammülsüzlük vardır. Buraya Oktay Ekşi de tekzip göndermek istiyorum dediği zaman biz dedik ki hayır buyurun görüşlerinizi buradan söyleyin. Geldi misafirimiz oldu, düşüncelerini söyledi ve gitti.
Ötekileştirilenleren biziz, biz kimseyi ötekileştirmedik. Gerçekten suyun öbür tarafı var ve gerçekten suyun bu tarafı var. Ama suyun bu tarafında ötekileştirme en az. Öbür tarafta bütün davranış kodlarını onların istediği gibi yapsan dahi beyazlaşmaya çalışan bir zenci gibi hissedersin ama bu tarafta öyle bir şey olmaz. Bu taraf çünkü o anlamda müşfiktir.
ERTUĞRUL ÖZKÖK VARLIK-OLUŞSAL SORUN YAŞIYOR
Ben öyle düşünmüyorum. Ben daha çok onun ontolojik bir sorununun olduğunu düşünüyorum.Yeryüzünde olmanın ne anlama geldiği konusunda kendine sorular sorduğunu ve bu sorulara çok net cevaplar bulamadığını düşünüyorum. Yani Ertuğrul Özkök Nirvana’ya ulaşmaya çalışıyor açıkçası. Ama kafasını duvarlara vurarak bunu yapıyor. Ben bir sahneden bahsetmek istiyorum. Geçen yıl Kutlu Doğum Haftası'nda Haliç Kongre Merkezi’nde Hz. Peygamber anılacak Ertuğrul Özkök de davet edildi ben de davet edildim. Ünlü hafızlar Kur’an-ı Kerim okuyorlardı ve Kur’an-ı Kerim okunurken bir tek kişi bacak bacak üzerine atmıştı. Ertuğrul Özkök.Eğer orada bacak bacak üzerine atmazsa ve iki ayağı da yere basar halde görüntülense bunun karşı tarafta nasıl yankılanacağını biliyor, çok akıllı çok zeki birisi. Onun için bacak bacak üzerine atma ihtiyacı hissediyor. Veya en iyi ihtimalle bunun hiçbir anlamının olmadığını düşünüyor. Dolayısıyla Ertuğrul Özkök varlık oluşsal sorun yaşıyor. Dilerim ki doğru noktada bu sorunun cevabını bulur. Yani O’nu yakında Himalayalar’da bir Budist tapınağında da görebiliriz.
Peki, siz karşı mahalleye gidiyor musunuz?
Elbette giderim. Orada arkadaşlarım var, dostlarım var, görüştüğüm insanlar var. Bir keresin de Habertürk’e konuk oldum…
TELEVİZYONCULUKTAN, GAZETECİLİĞE GEÇENLERİN BAŞARISIZ OLUR
Hasan Bey siz yazılı basından geliyorsunuz. Yazılı basın ile görsel basını karşılaştırabilir misiniz?
Gazetecilik televizyonculuktan çok daha önde bir şey. İkisinin arasındaki en büyük fark; gazetecilikte haberin tüm unsurları, ayakları haberde vardır, yani 5N1K kuralı neyse o bir haberde onu enine boyuna bulabilirsiniz. Ama televizyon haberciliğinde bunu göremezsiniz. İkisinin arasındaki en büyük fark birindeki görsellik her şeyi örtebilir, güncel olduğu için söylüyorum, Japonya’daki depremde oluşan o dev tsunami görüntüsünün altına hiç metin yazmadan da sadece dramatik bir müzikle o görüntüyü vererek haberinizi tamamlamış olursunuz. Ancak gazetecilik de böyle olmaz. Gazetecilik de o tsunaminin şiddetini bile bir kutucuk halinde anlatmanız gerekiyor.
Sizin için hangisi vazgeçilmez?
Ben gazeteciliği daha çok önemsiyorum, hala önemsiyorum ve televizyonculuktan gazeteciliğe geçenlerin başarısız olacağını ama gazetecilikten televizyon haberciliğine geçenlerin daha başarılı olacağını düşünüyorum.
FEHMİ KORU’NUN YAMAĞIYDIM
İlk gazeteciliğe nerede başladınız?
Gazeteciliğe Zaman Gazetesi’nde başladım. Alaaddin Kaya ve İhsan Arslan benim ilk patronlarımdır. Ve gazeteciliği hiç bilmeden başladım. Fehmi Koru’nun yamağıydım, çok uzun bir süre de öyle kaldım. Hala Fehmi Abiden öğrendiğim numaralarla bu işleri bitiriyorum.
Peki Fehmi Koru zor bir yönetici miydi?
Gıcık bir adamdı. “Mutlaka gittiğiniz yerde haber vardır, oturmaktansa haberi kovalayın” derdi. Bir keresinde sekiz saat boyunca bir kare fotoğraf çekmek için karda buzda eksi 5 derecede Ankara Üniversitesi’nin önünde bekledim. Fehmi Koru’nun korkusundan. Bana bir isim verdi dedi ki bu kişinin fotoğrafı gerekiyor bunu çek o kadar. Biz çekemeyiz diyemezdik.
Zaman Gazetesi’nden sonra nereye gittiniz? Uzun süre Yeni Şafak’ta da çalıştınız.
Yeni Şafak öncesinde başka gazeteler de var. Benim bir de sendikacılık dönemim var iki dönem Hak İş’e bağlı Hizmet iş ve Öz İplik iş sendikalarında basın müşavirliği yaptım. 12 Eylülden sonra Hergün gazetesi iki kez çıktı ikisinde de ben orada editördüm. Sonra Gündüz gazetesi vardı, Büyük Birlik Partisi’ne yakın bir gazeteydi, orada biraz çalıştım. Selam Gazetesi ilk günlük yayına geçtiğinde ben vardım. İlk günlük yayınında Ankara haber müdürlüğü yaptım. Sonra Yeni Şafak Gazetesi’nde çalıştım
Sonra Kanal 7 Haber merkezine mi geldiniz?
Yeni Şafak’ta çalışırken de bir taraftan da Kanal ‘7de çalışıyordum. Benim en dramatik günlerim o dönemler. 7 yıl boyunca gece çalıştım. Akşam 6’da Yeni Şafak gazetesine gidiyordum gece 2 de çıkıp Kanal 7’ye geliyordum ve sabah 9 da Kanal 7 de yayın bittikten sonra evime gidiyordum. Daha sonra Kanal 7 Haber Merkezinde haber müdürü oldum. Sonrasında Haber 7 Tv’yi haber merkezinde kurduk. Ancak ismin marka değeri oluşturmadığına kanaat getirdikleri için yönetim isim değişikliğine ve protatip değişikliğine gitmişdi. Benim de onlara şöyle bir protatif ile çıkabilirsiniz diye bir önerim olmuştu. İşte o öneri Ülke Tv ‘yi doğurdu.
Muhafazakâr mahalledeki sizin gibi yöneticiler nasıl eğleniyorlar?
Çoluk çocuk ile eğlenirler. Ne yapsınlar. Tabi ben kendi adıma konuşuyorum.
O zaman size soruyorum. Stresinizi nasıl atıyorsunuz?
Birkaç yöntemim var. Birincisi sürekli yaptığım PTT tesislerinde eğlenmektir.
PTT tesisleri neresi?
“Pijama, terlik, televizyon” demek istedim. Ben hala hikâye ve roman okuyorum. Bunu mesleki okumalarımın dışında tutuyorum. Geceleri çocuklar uyuduktan sonra ikilere üçlere kadar otururum, mümkün olduğu kadar okurum. Bazen televizyon açık hiçbir şey yapmadan öyle boş boş bakarım. İkincisi sıklıkla seyahat ederim. Uçak ile değil otomobil ile seyahat etmeyi severim. Yoksa bugün çok yoruldum kafamı dağıtmak için şuradaki eğlence yerine gideyim yada bir duble bir şey atayım demem.Topkapı Sarayı silüetinde sabah namazından sonra Karaköy İskelesinde balık tutarım mesela… Diğerleri ne yapar onu bilmiyorum.
MELEKLER DE FEYRUZ'LA ŞARKI SÖYLER
Hasan Öztürk’ün en büyük hobisi “Feyruz” dediler. Feyruz kim? Sizin için neden bu kadar önemli?
Mardinli bir ebeveyni olan, Lübnan’da yaşayan, şu anda 77–78 yaşında olan, Arap dünyasının belki Ümmü Gülsüm’den sonra ki yaşayan efsane ismi, bir Süryani kızı, bir Hıristiyan kızı Feyruz. Buğulu bir sesi var ve bu ses sanki tek başına söylemiyor, melekler ile birlikte şarkı söylüyor. İşin tuhafı onun 1970’lerde söylediği şarkıları 1980’ler de Türkiye’deki popçular mesela Ajda Pekkan söyledi. Hatta onun söylediği şarkıların bir kısmını İbrahim Tatlıses de söyledi. Onun Hz. İsa’ya yazılmış “Ya Habibi” ilahisini dinlediğiniz zaman kültürel coğrafyamızın ne anlama geldiğini de anlayabiliyoruz. Onun için Feyruz benim için önemli.
Allah uzun ömür versin Feyruz hayatını kaybettiği zaman ben de yaşarsam cenaze törenine katılmak isterim.
Neden sağ iken görüşmüyorsunuz?
Gözünüzde efsane olanların yüz yüze görüştüğünüz zaman o tılsımı bozulur.
Haber 7
-
Ahmet Gül 13 yıl önce Şikayet EtÜLKE TV millete yandas !. Bunun aksini söyleyen millete karsi cephe almis kisilerden baskasi degildir . Yorumlarini programlarini cok begeniyorum . Durmak yok yola devam ÜLKE TV. Sizi tebrik ediyorum .Beğen
-
Levent Kara 13 yıl önce Şikayet Ettek dürüst yandas kanali. ülke tv güzel yayini var,begeniyorumda,ama su samanyalu ve atv haberlere baktikca bu kadar yalaka olmaz diyorum,hele samanyolu kurulduktan beri hic yada pek mhp haberleri vermézdi,sizleri kutluyorum ülke yandas olabilirisniz,ama objektifsinizBeğen Toplam 1 beğeni
-
İHSAN BULUT 13 yıl önce Şikayet Etyandaş olmak..... Medya haber nedir ALLAH aşkına tarafsız doğru haber yapandır.cesur yazarlar hakli yazılar dır medya ve haber taraf olmak sizi medya yada haber yapıyor sanmasinlar kendiniz diyorsunuz yandaşız ama yalaka deyiliz bir kac kere izledimde deyildiniz yalaka ALLAH var.Habercilik Tarafsizlik ister taraf olmak zaten bir yalakaliktir o ayri bir konu arkadaşımın teki de bahsetmişBeğen Toplam 2 beğeni
-
Yasin Arslanpay 13 yıl önce Şikayet EtYoldaş olacağına. Ülke Tv değerleri olan bir kanaldır, ve doğru olanın yanında yer almaktadır doğrunun yanında olmak en güzelidir...Beğen Toplam 2 beğeni
-
milli_öğütüm 13 yıl önce Şikayet Etyandaşlık zaten yalakalık değilmidir. bu ülkenin her kesiminin dertlerini ortaya koyan çok az kanal var bu ülkede.mesela benim en çok beğendiğim kanala ntv bu konuda çok başarılı.yandaş diyemem hükümet düşmanıda diyemem.eğer akpnin yanlışı varsa bunuda haber yapabiliyorlar.ama ülke tv öyle değil.yanlışları görüyor ama bunları haber yapmıyor.sonrada çıkmış biz yandaş değiliz diyor.nesin yandaş değilsinde.ama hiçbiri bilmiyor yandaşların ömrü yandaşlık yaptıklarının ömrü kadardır.sonra tarih bile hatırlamaz isimlerini.Beğen Toplam 3 beğeni