Kalkınmanın temel şartı demokrasiyi benimsemek

Ekonomik, çevresel ve sosyal boyutların yanı sıra günümüzde artık demokrasinin de kalkınmanın en önemli belirleyicilerinden biri sayıldığına dikkat çeken Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, 'Kalkınmak istiyorsak demokrasiyi ve demokratik standartları benimsemek zorundayız' diyor.

ABONE OL
GİRİŞ 24.08.2012 15:45 GÜNCELLEME 24.08.2012 15:45 RÖPORTAJ
Kalkınmanın temel şartı demokrasiyi benimsemek
Kalkınmanın temel şartı demokrasiyi benimsemek

Helin Alp'in röportajı

Global ekonomik krizde dünya devlerini kıskandıracak bir sınav vermeyi başaran Türkiye, göstergelere de yansıyan bu başarısını yükselterek sürdürme kararlılığında. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, 2023 söyleminde yer alan 'dünyanın ilk 10 büyük ekonomisi arasına girme' hedefinin reçetesi, sadece büyüme hızı ve milli gelire endeksli değil.

Erdoğan'ın hedefine ulaşabilmesi için, cari açık ve istihdam sorununun çözülmesi, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması ve bölgeler arası dengesizliğin giderilmesi gerekiyor. Bu formülün 'Kürt sorunu' bağlamında 'olmazsa olmaz' ayağını ise 'demokratikleşme' oluşturuyor.

'Kalkınma stratejimizin odağında insan var” diyen Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz şöyle devam ediyor: 'Kalkınmanın ekonomik, sosyal ve çevresel boyutları var. Ama kalkınmak istiyorsak demokrasiyi ve demokratik standartları benimsemek zorundayız. Temel hak ve özgürlüklerin güvence altında almalıyız. Dünyada birinci sınıf demokrasi olmadan birinci sınıf ekonomi olmanız artık mümkün değil.'
Yılmaz'la seçim bölgesi Bingöl'de kalkınma stratejisini, Kürt sorununa bakış açısını ve yıllardır devam eden GAP'ı konuştuk. İşte Yılmaz'ın Akşam'ın sorularına yanıtları:

KÜRT SORUNU SADECE EKONOMİK DEĞİL: Eskiden, 'Kürt sorunu sadece ekonomiktir' diyenler vardı. Kimileri de 'ekonomiyle hiç alakası yoktur' şeklinde bu meseleye yaklaştı. Bence ikisi de yanlış. Ekonomik boyutu önemlidir ama Kürt sorunu sadece ekonomik nedenlerden kaynaklı bir mesele değildir. Temel hak ve özgürlüklerle, kültürel tartışmalarla ilgilidir. Güvenlik ve terör meseleleriyle ilgilidir. Ayrıca psikolojik boyutu var. Geçmişte kurgulanan devlet toplum ilişkisiyle de bağlantılıdır.

SORUNLARIMIZ ÇOK BOYUTLU: Birincisi, sosyo ekonomik boyutu. Bu sosyo-ekonomik boyutuna bölgelerarası eşitsizlik anlamında Doğu ve Güneydoğu meselesi diyebiliriz. İkincisi kimlik ve kültürel boyut. Kürt sorunu, Alevilik sorunu, başörtüsü sorunu bu bağlamda değerlendirilebilir. Üçüncü boyutu da terör ve güvenlik eksenli meseleler. Bu üç alan birbirinden bence nispi olarak bağımsız analiz edilmeli. PKK terörü yokken de gelişmişlik ve kültürel sorunumuz vardı, bittikten sonra da bu sorunlar devam edilebilir. Bunları hem ayrı ayrı analiz etmek gerekiyor hem de birbirleriyle olan etkileşimleri içinde düşünmek gerekiyor.

ETNİK KİMLİKLERE SAYGI DUYMALIYIZ: İnsanların, etnik aidiyetlerine saygı duymalı, zenginlik olarak görmeliyiz. Önce insanız. Eskiden Türkiye'de asimilasyon ve ret politikaları vardı. İnsanların bu tür kimlikleri görmemezlikten geliyordu. Sanki bu insanlar yokmuş gibi davranılırdı. Bugün artık bunu geride bıraktık. Hafızamızı yenileyemiyoruz. Çünkü hafızalar zihniyetler gerçekten daha zor değişir. Gerçeklik değişir ama hafızanın değişmesi daha fazla zaman alır.

ŞİDDET KATEGORİK OLARAK DIŞLANMALI: Görüşü ne olursa olsun, BDP'li, AK Parti'li ya da CHP'li, herkesin şiddeti kategorik olarak dışlaması gerekiyor. Beğenirsin ya da beğenmezsin, eksiklikleri olabilir ama Türkiye'de bir demokrasi var. Gelişen ekonomisi var. Buraya neden yatırımcı gelmiyor? Doktor ya da öğretmen gelmek istemiyor? Çünkü güvenlik sorunu var, terör olayları var. Toplumun her kesimin artık 'şiddet ve terör istemiyoruz' demesi gerekiyor. Şiddeti haklı çıkaracak hiçbir neden bulmadan kategorik olarak reddetmemiz gerekiyor. Toplum geçen yıl yapılan bir kampanyada olduğu gibi 'benim için ölme, öldürme' diyebilmeli.

EKONOMİMİZ BÜYÜYOR: 230 milyar dolarlık bir ekonomi olan Türkiye, geçen yıl itibarıyla 780 milyar dolarlık bir ekonomiye ulaştı. Bu yıl 1. çeyrekte 3.2'lik bir büyüme söz konusu. Milli gelirimiz artıyor. Satın alma gücü paritesine göre Türkiye dünyayla mukayese edilebilir duruma geldi. 2002 yılında günlük geliri 2.15 doların altında yaşayan nüfus oranı yüzde 4 civarındayken, bugün neredeyse sıfıra yaklaşmış durumda. Günde 1 doların altında geliri olan vatandaşımız kalmadı. İstihdamda da ciddi bir artış söz konusu.  Bu artış, yüzde 9'lar civarında. Yaz dönemi itibarıyla yüzde 8'e inmiş bir işsizlik oranımız var.

BİRİNCİ SINIF DEMOKRASİ: Yaşam standartlarımızın artması, kalkınma, sadece ekonomiyle olmuyor. Sadece kişi başına gelir artışı bir ölçüt değil. Kalkınma bütünüyle insanı kuşatıyor. Kalkınmanın ekonomik, sosyal ve çevresel boyutları var. Ben buna temel haklar boyutunu da ekliyorum. Temel hak ve özgürlüklerin güvence altında olmadır. Kalkınmak istiyorsak demokrasiyi ve demokratik standartları benimsemek zorundayız. Başka bir türlü dünyada da itibarınız olmuyor. Bunun için reformlara devam etmeliyiz. Bugün dünyada birinci sınıf demokrasi olmadan birinci sınıf bir ekonomi olmanız artık mümkün değil.

KALKINMA PERSPEKTİFİMİZ 'İNSAN': Ben kalkınmayı insan odaklı anlıyorum. Hiç kimsenin kendisini dışlanmış hissetmediği, bir şeklide kalkınma sürecine dahil olması gerektiğini hissedebildiği bir durumu gerçek anlamda kalkınma olarak algılıyorum. Sosyal açıdan 'fırsat eşitliği' bana göre kilit kavramlardan biri. Diğer bir kilit kavramda 'dışlanma'. Hiç kimse kendisini dışlanmış hissetmemeli.

EĞİTİMİMİZ: ORTA-2 TERK
BM Beşeri Kalkınma Endeksi'ne göre kalkınmanın üç unsuru var. Gelir, eğitim ve sağlık. Gelir ve sağlıkta, eğitime göre daha iyi bir düzeyimiz var. Beşeri kalkınma ekseninden bizi aşağı çeken gösterge eğitim. Şu anda 75 milyonun okul yaşında olanlar arasında ortalama eğitim düzeyimiz 6.5 yıl. Tabii 50 sene önce doğan insanın aldığı eğitimde bu ortalamayı etkiliyor. Bu ülke ne kadar okumuş diye baktığımız da ortalama ortaokul 2'den terk. Esas olarak uzun vadede eğitim sistemi yaşam kalitemizi artıracak.

GAP HİÇ BiTMEYECEK
Çünkü GAP'ı insan odaklı bir kalkınma anlayışı ve sürdürülebilir bölgesel gelişme programına dönüştürdük. Eskiden GAP, sadece bir sulama projesi gibi algılanıyordu. Artık, sadece bir sulama projesi değil. Klasik anlamda GAP, sulamada Silvan Projesi, enerjide Ilısu Barajı bittikten sonra bitiyor olacak. Bu da önümüzdeki beş yıl içinde klasik anlamda GAP bitecek anlamına geliyor. Böylece 500 bin hektar alanı sulayabileceğiz. GAP'a yeni unsurlar da ekledik. GAP'ın hep suyunu düşündük şimdiye kadar. Ama artık güneşi de olacak.
Yenilenebilir enerji için GAP bölgesi yeni bir merkez olacak.

GIDA GÜVENLİĞİMİZ İÇİN DE GAP: Dünyada gıda fiyatları artıyor. Bir milyara yakın insan açlık sınırın altında yaşıyor. Temiz içme suya ulaşamayan 1.6 milyar insan var. Küresel krize rağmen gıda fiyatlarında önemli bir artış var. Kötü senaryoya göre, 2030'larda nüfusun 9 milyar olacağı tahmin ediliyor. Ve gıda ihtiyacı, enerji ihtiyacı yüzde 45 artacak. Bu yüzden gıda ve tarım sektörü artık stratejik bir sektör. GAP, Türkiye için bir fırsata dönüşüyor. Bu anlamda GAP'a yaptıklarımız İstanbul'a yaptığımız yatırım anlamına da geliyor.

HEM BAKANIM HEM ZAZA'YIM
Bu ülkede 'Cumhurbaşkanı ya da Bakan olabilirsin Kürt olamazsın' sözü eskiden geçerli olabilir. Bugün ben 'Bakanım hem de Zaza'yım' diyebiliyorum. İlk defa Bingöl'den biri bakan oldu. Bunun benim için anlamı çok büyük. Bingöl'de doğan, okuyan bir çocuk artık 'ben de bakan olabilirim' diyebilecek. Buradaki gençlere rol model olabilirsek, umut olabilirsek ne mutlu.

AKADEMİSYEN OLMAK İSTİYORDUM
Ben küçük bir esnafın oğluyum. Babam otobüs işletmecisiydi, yazıhanesi vardı. Yedi kardeştik. Çok sıkıntımız yoktu ama zengin de değildik. Bingöl'de okudum. Bingöl'de dershane ya da hazırlık kursları olmadığı için sınava kendimiz çalışırdık. ODTÜ Kamu Yönetimi Bölümü'nü kazandım ve birincilikle bitirdim. Futbol oynardım, kitap okurdum. Öyle sürekli ders çalışan bir öğrenci değildim. Sonra Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) çalışmaya başladım. Üç yıl sonra, Amerika'ya gittim ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde yüksek lisans yaptım. Döndükten sonra çalışmaya devam ettim ve Bilkent'te Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi'nde doktora yaptım. Akademisyen olmak istiyordum ama olmadı, bürokrasiye geçtim. Belki siyasetten sonra üniversiteye dönerim.

Başarı için kadın işgücü artmalı
KADINLARIN iş gücüne katılma oranı yukarı doğru çıkıyor. Bu çıkış genel anlamda iş gücüne katılım oranın artmasında da belirleyici bir faktör. Kadınların olmadığı bir kalkınmanın başarılı olması mümkün değil. Bugün, üniversite mezunu kadınların iş gücüne katılma oranı yüzde 70'lere kadar ulaşmış durumda. Kalkınma ajanslarımızın yaptığı programlar, SODES  projelerimiz, ÇATOM'lar ve Aile Bakanlığı ile birlikte kadının kalkınmadaki yerini artırmaya çalıyoruz.

FIRSAT EŞİTİLİĞİ ÖNEMLİ:
Bölgelerarası eşitsizliği gidermeye çalışıyoruz. Erişebilirlik, hem fırsat eşitliği açısından hem de rekabet gücü açısından önemli. Doğu ve Güneydoğu'ya son 10 yılda 32 milyar liralık bir kamu yatırımı yaptık. Kamu yatırımlarında Doğu ve Güneydoğu'nun payı yüzde 7 civarındaymış. Geçtiğimiz yıl itibariyla bu yüzde 15'i aşmış durumda. Sadece Güneydoğu'daki 9 üniversiteye geçen yıl 250 milyon liralık yatırım yaptık. İnsanlara erişebilirsek fırsat eşitsizliğini ortadan kaldırabilecek uygun ortamı yaratmak daha kolay olur. İnsanlara ulaşabilmek, bölgeye özel sektörü çekebilmek için duble yollar, havaalanları yapmaya çalışıyoruz. Iğdır'da havaalanımız açıldı, Şırnak'ta, Hakkari'de ve Bingöl'de yapımları devam ediyor. Fakat, terör nedeniyle sorunlar yaşıyoruz. İnsanlar kaçırılıyor, araçlar yakılıyor. Terör, en büyük darbeyi bölge halkına veriyor.

DEVLETİN ROLÜ DEĞİŞTİ: Piyasa ekonomisi, küreselleşme önem kazandı ama bu devletin rolünün önemsizleştiği anlamına gelmiyor. Kalkınmada devletin rolü değişti. Devlet, eskiden işletmeciyken şimdi düzenleyici rolünde. Devlet, eskiden ayakkabı yapıyordu, otomobil yapıyordu.Şimdi, yatırımlar için ortam hazırlıyor.

TEŞVİK PAKETİYLE GENÇ NÜFUSA İSTİHDAM: Kalkınma sadece kamu yatırımları ile olmaz. Özel sektörle bunu birleştirmemiz gerekiyor. Geçen yıl sadece GAP bölgesinden yedi milyar dolarlık ihracat yapıldı. Asıl üretken, katma değerli yatırımı, ihracatı özel sektör yapıyor. Yeni teşvik sistemiyle 6. bölge yani Doğu ve Güneydoğu'ya yapılacak yatırımları destekleyeceğiz. Özellikle emek yoğun sektörler için çok avantajlı. Yatırımlara vergi, faiz ve prim desteği veriyoruz. Doğu ve Güneydoğu'da genç nüfusun istihdam imkanlarını artıracağız. Büyükşehirlere göç azalacak. Adıyaman, Urfa, Antep ve Mardin'e özel sektörün büyük ilgisi var.

KAYNAK : Akşam
YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR