Son yıllarda çok yaygın! Uzmanlardan haşimoto hastalığı uyarısı
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Cihangir Erem son yıllarda adını sıkça duyduğumuz bazı hastalarda endişe ve korkuya sebep olan Haşimoto hastalığı ile ilgili bilgilendirici uyarılarda bulundu.
ABONE OLHaşimoto hastalığının tiroid bezi hastalıkları arasında en sık görülen hastalıklardan bir tanesi olduğunu belirten Trabzon Özel İmperial Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Cihangir Erem, “Bu hastalık tiroid bezi iltihabının (tiroiditler) ve tiroid bezinin az çalışması sonucu ortaya çıkan hipotiroidi hastalığının da en sık nedenidir” dedi.
Elazığ'da yapıldı, literetüre girdi: Tek kesiden akciğer ameliyatı
EN SIK 30-50 YAŞ ARASI KADINLARDA GÖRÜLÜYOR
Hastalığın en sık 30-50 yaş arası kadınlarda görülürse de çocuklar da dahil her yaş grubunda görülebildiğini kaydeden Erem, “Haşimoto tiroiditinin toplumda görülme sıklığı yaklaşık yüzde 2 olup hastalık toplumun yüzde 5'ini yaşamlarının bir noktasında etkiler. Yıllık yeni vaka görülme oranı binde 0.3-1.5 olup, kadınlarda erkeklere göre 15-20 kat daha sık olarak görülmektedir. Olguların yüzde 95’i kadındır. En sık 30-50 yaş arası kadınlarda görülürse de çocuklar da dahil her yaş grubunda görülebilir. Ergenlik çağındaki kızlarda yıllık yeni vaka görülme oranı ise yüzde 0.8-1.6’dır” diye konuştu.
HASTALIĞIN GELİŞİMİNDE RİSK FAKTÖRLERİ NELERDİR?
Hastalığın gelişiminde risk faktörlerini sıralayan Erem,
-
Cinsiyet: Haşimoto hastalığı kadınlarda daha sık görülmektedir.
-
Yaş: Orta yaşta daha sık görülür.
-
Genetik: aile bireylerinde tiroidle ilgili veya başka bir otoimmün hastalık bulunanlarda Haşimoto hastalığı gelişme riski daha yüksektir. Diğer otoimmün hastalıklara sahip olanlarda olmayanlara göre Haşimoto hastalığı görülme sıklığı fazladır.
-
Radyasyona maruz kalma: Aşırı düzeyde çevresel radyasyona maruz kalanlarda Haşimoto hastalığı daha sık görülür
Hastalığın genetik yatkınlığı olan bireylerde çevresel faktörlerin otoimmün süreci tetiklemesiyle ortaya çıktığını kaydeden Erem, “Bu hastalık, genetik yatkınlığı olan bireylerde çevresel faktörlerin otoimmün süreci tetiklemesiyle ortaya çıkar. Hastalığın aile bireyleri arasında sık görülmesi, kardeşlerde görülme riskinin yaklaşık 20 kat artması, tek yumurta ikizlerde görülme olasılığının yüzde 30-60 oranında olması (çift yumurta ikizlerinde ise sadece yüzde 3), Down sendromu ve Turner sendromu gibi kromozom bozukluğu ile seyreden hastalıklarda daha sık görülmesi, sıklıkla guatrlı olgularda HLA-DR5 doku antijeni, atrofik formlarda HLA-B8 doku antijeni ve DR3 antijeni, tüm vakalarda ise CTLA-4 (sitotoksik T lenfosit antijen-4) geni ile ilişkili olması genetik yatkınlığı göstermektedir. Otoimmün süreci başlatan çevresel faktörler arasında; bakteri ve virüs enfeksiyonları, stres, sigara kullanımı, aşırı iyot alımı, gebelik, iyonize radyasyon, cinsiyet hormonları, selenyum eksikliği, toksinler (zehirleyici maddeler), kimyasal çözücüler, ağır metaller ve interferon alfa ve lityum gibi bazı ilaçlar sayılabilir. Bu nedenle hastalıktan korunmak için ve tedavide bu çevresel faktörlerden kaçınılmalıdır. İyotsuz tuz kullanılmalı, stresten uzak durulmalı ve sigara kullanımı varsa kesilmelidir. Hastalık sürecinde ortaya çıkan otoimmün reaksiyonda tiroid bezinde iltihabi hücreler birikir. Kanda başlıca anti-tiroid peroksidaz (Anti-TPO), anti-tiroglobulin (Anti-Tg) ve blokan (engelleyici) TSH-reseptör (TSH-R) antikorları ortaya çıkar. Antikor yoluyla tiroid hücresinde nekroz/apopitoz sonucu hücre ölümü meydana gelir. Ayrıca anti-TPO antikorları, TPO enzim aktivitesini inhibe ederler. Blokan TSH-R antikorları da TSH hormonunun etkisini engeller. Haşimoto hastalığında otoimmün reaksiyon tipik olarak hızlı ve harap edicidir. Sonuç olarak ilerleyen süreçte ölüm olayının gerçekleştiği tiroid bezi hücrelerinde hormon üretimi yapılamadığından hipotiroidi hastalığı meydana gelir” diye konuştu.
GENELLİKLE BAŞLANGIÇTA BİR BELİRTİ VEYA ŞİKAYET YOKTUR
Hastalığın başlangıçta herhangi bir belirtisi olmadığını ifade eden Erem, “Başlangıçta genellikle herhangi bir belirti veya şikayet yoktur. Bazı hastalar boğazda dolgunluk hissinden şikayet edebilir. Hastaların ilk başvuruları belirtinin olmadığı ötiroididen (kanda tiroid hormon düzeyleri normal) hipotirodide izlenen belirtilere kadar değişken ve geniş bir aralıktadır. En sık karşılaşılan tablo; herhangi bir belirtinin olmadığı guatrlı orta yaşlı bir kadındır. Hastalığın erken döneminde yüzde 2-4 olguda tiroid hücre hasarı ile dolaşıma karışan tiroid hormonları nedeni ile geçici tirotoksikoz (Hashitoksikoz) (zehirli guatr) tablosu görülebilir. Bu dönemde sinirlilik, terlemede artma, sıcağa tahammülsüzlük, çarpıntı, kilo kaybı, nefes darlığı, halsizlik ve yorgunluk gibi tirotoksikoz belirtileri olabilir. Hastalar bu dönemi genellikle farkında olmadan geçirebilirler. Hastalığın farkındalığını hipotiroidinin gelişme hızı ve şiddeti belirler. Hashimoto tiroiditi, tiroid fonksiyonunun genellikle yavaş bir şekilde kaybına neden olur. İlk başvuruda hastaların yüzde 20’sinde hipotiroidi vardır. Aşikâr hipotiroidi geliştikten sonra hipotiroidi kalıcı hâle gelir. Bu defa da halsizlik-güçsüzlük, iştahsızlık, üşüme hissi ve soğuğa dayanamama, kabızlık, sinirlilik, unutkanlık-hafıza zayıflaması, baş ağrısı, depresyon, uykuya eğilim, cilt soğuk, soluk ve sarı, kuru ve kalın, terlemede azalma, kilo alma, saç ve kıl dökülmesi, saçlarda kalınlaşma ve kabalaşma, ses kalın ve boğuk, çatallı konuşma, konuşmada yavaşlama, dilde büyüme, yüzde ve özellikle göz kapaklarında, ciltte şişme (ödem), çarpıntı, nefes darlığı, işitmede azalma, kas ağrıları ve krampları gibi hipotiroidide görülebilen belirti ve bulgular ortaya çıkar. Fakat bu belirti ve bulgular hipotiroidiye özgü değildir. Aşikar hipotiroidi geliştikten sonra hipotiroidi hemen hemen tüm hastalarda kalıcıdır, hayat boyu devam eder. Serum tiroid hormonlarının normal ve TSH hormonunun yüksek olduğu subklinik hipotirodinin açık hipotiroidiye ilerleme sıklığı yıllık yaklaşık yüzde 4-5 (Yüksek TSH+Anti-TPO varlığında), yüzde 2.4 (sadece yüksek TSH hormonu) ve yüzde 1-3 (sadece anti-TPO varlığında) oranlarındadır” dedi.
HAŞİMOTO HASTALIĞI GENEL OLARAK İYİ SEYİRLİ BİR HASTALIKTIR
“Haşimoto hastalığı genel olarak iyi seyirli bir hastalıktır” diyen Erem, “ Aşırı endişeye, korku ya da panik yapmaya gerek yoktur. Bu hastalıkta tiroid bezinde genellikle yalancı nodüller görülür, fakat bazen fizik muayene veya ultrason(US) gibi görüntüleme yöntemlerinde gerçek nodül veya nodüller saptanabilir. Özellikle 1 cm’nin üzerindeki gerçek nodüllerde tiroid lenfoması (tiroidde lenf kanseri) (genellikle B-hücreli ve/veya Non-Hodgkin lenfoma) ve papiller tiroid kanser riski vardır. Hashimoto hastalığında B-hücreli lenfoma gelişme riski normal insanlara göre yaklaşık 66 kat daha yüksektir. Bu nedenle tiroid US’de kanser şüphesi olan nodüllere mutlaka tiroid ince iğne aspirasyon biyopsisi yapılmalıdır” dedi.
TAMAMEN ORTADAN KALDIRACAK BİR TEDAVİ ŞEKLİ YOK
Hastalığı tamamen ortadan kaldıracak bir tedavi şeklinin olmadığını kaydeden Erem, “Haşimoto hastalığında hastalığı tamamen ortadan kaldıracak bir tedavi şekli yoktur. Tiroid hormonlarının normal olduğu ötiroid dönemdeki hastalarda tedavi gerekmez. ‘Bekle ve gör’ yaklaşımı tercih edilir. Subklinik hipotiroidisi olan bazı hastalarda tiroid hormon tedavisi gerekebilir. Aşikâr hipotiroidi gelişen hastalarda ise mutlaka tiroid hormonu ile hayat boyu yerine koyma tedavisi yapılmalıdır. İlaç mutlaka sabah aç karına ve kahvaltıdan en az 30 dakika önce alınmalıdır” diye konuştu.
HAŞİMOTO HASTALIĞINA ÖZEL BİR DİYET PROGRAMI YOKTUR
Hastalıkla ilgili özel bir diyet proğramı olmadığını belirten Erem, “Haşimoto hastalığına özel bir diyet programı yoktur. Bu hastalıkta iyota aşırı maruziyet otoimmüniteyi tetikleyerek antikor düzeylerini yükseltip tiroid bezi harabiyetini artırma yoluyla hipotiroidiyi derinleştirdiğinden iyot içeren tuz, vitamin hapları, antiseptikler vs kullanılması önerilmez. Bununla birlikte alınan iyot miktarı çok yüksek olmadığından iyot kısıtlamasını gerekli görmeyen yazarlar da vardır. Haşimoto hastalığı olanlarda Çölyak hastalığı daha sık görülmesine rağmen glütensiz bir diyetle beslenmenin Haşimoto hastalığına katkısı net olarak bilinmediğinden ve hastalığın seyrini değiştirmediğinden rutin olarak böyle bir diyetin kullanılması önerilmemektedir" şeklinde konuştu.
HAŞİMOTO TİROİTLİ HASTALAR GEBE KALABİLİR Mİ?
Haşimoto Tiroiditli hastaların gebe kalabileceğini kaydeden Erem, “ Evet, kalabilir. Fakat gebelik öncesi, gebelik boyunca ve gebelik sonrasında yapılması ve dikkat edilmesi gereken önemli durumlar vardır. Haşimoto hastalığı bulunan kadınlarda gebelik planlanması hâlinde, öncesinde TSH, ST3, ST4 hormonları ve tiroid otoantikorları mutlaka bakılmalı, gebelik öncesi TSH: 0.5-2.5 mU/L olmalı ve mümkünse hasta bir Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı tarafından görülerek değerlendirilmeli ve takibe alınmalıdır” ifadelerine yer verdi.
HAŞİMOTO HASTALIĞI OLANLARDA BAŞKA BİR OTOİMMÜN HASTALIK ARAŞTIRILMALI MIDIR?
Evet. Araştırılmalıdır. Çünkü bu hastalık ile birlikte diğer otoimmün hastalıkların birlikteliği ve görülme sıklığı artmıştır. Bu hastalıklar arasında; kronik otoimmün gastrit (mide iltihabı), vitiligo ve romatoid artrit, Tip 1 şeker hastalığı, Addison hastalığı (Kronik böbrek üstü bezi yetmezliği), Çölyak hastalığı, kronik hepatit, Myastenia Gravis (bir tür kas hastalığı) ve pernisiyöz anemi (kansızlık) sayılabilir. Dolayısıyla hastanın hikayesi (anamnez) ve fizik muayenesinde bu hastalıklara ait belirti ve bulgular varsa tanı için mutlaka ileri tetkikler yapılmalıdır” diye konuştu.