Zaman'dan Hizbuttahrir analizi!

Zaman gazetesi Fatih Camii'nde eylem yapan ardından cuma günü de Başbakan Erdoğan'ın namaz kıldığı camiide ortaya çıkan Hizbuttahrir'i değerlendirdi.

ABONE OL
GİRİŞ 11.09.2005 11:40 GÜNCELLEME 11.09.2005 11:40 SİYASET
Zaman'dan Hizbuttahrir analizi!
Zaman'dan Hizbuttahrir analizi!

Fatih Camii’nde geçtiğimiz hafta yapılan eylemde ülke gündemine gelen Hizbuttahrir’in Türkiye macerası 1960’ta başlıyor. Örgüt Ercüment Özkan’la en parlak dönemini yaşadı. Özkan’ın kopmasından sonra dağılma süreci hızlanan Hizbuttahrir, 2 Eylül’de Yılmaz Çelik’le yeniden ülke gündemine girdi.

Hizbuttahrir’ül İslam (İslam Kurtuluş Partisi) mensuplarının 2 Eylül günü cuma namazından sonra İstanbul Fatih Camii’nde bildiri okuması, bütün dikkatleri uzun zamandır unutulmaya yüz tutmuş bu yapının üzerine çekti. Hizbuttahrir, Türkiye’deki en parlak dönemini 1960’larda Ercüment Özkan’ın liderliğinde yaşadı. Hizbuttahrir üyeliğinden hapiste yatan Özkan, ‘çalışma yöntemi, bazı konularda görüşler ayrılığı yaşadığı’ örgütten ‘üç talakla boşandığı’nı açıkladı. Özkan’ın bağını koparmasıyla birlikte örgüt Türkiye’deki dağılma sürecine girdi. Yılmaz Çelik liderliğindeki bugünkü Hizbuttahrir’in Ercüment Özkan’la ilgisi bulunmuyor.

Ercüment Özkan, İktibas dergisini yayınlarken en yakınında bulunan kişilerden Musa Çağıl, Süleyman Arslantaş ve oğlu Talip Özkan’la Hizbuttahrir üzerine konuştuk. Ayrıca güvenlik birimlerinin çeşitli çalışmalarına yansımış Tahrir ve Yılmaz Çelik’le ilgili dosyalara ulaştık. Özkan’ın iki arkadaşının kanaati, Tahrir’in bazı gizli servislerin kontrolü altında bulunduğu, en azından yönlendirildiği şeklinde. Kamuoyunun önüne ilk kez Fatih Camii’nde örgütün sözcü lideri görüntüsüyle çıkan Yılmaz Çelik, Emniyet birimleri tarafından tüm Türkiye’de aranıyor. Adamlarına cami avlusunda örgütün sloganı olan “Dünya Hilafet, Türkiye Vilayet”i attıran Çelik, Ankaralı, evli ve lise mezunu. 33 yaşındaki Çelik, birkaç yıl içinde iki kez Ankara’da Emniyet birimlerince gözaltına alındı ve sorgulandı. Kendisi Ankara’da ikamet ediyor. Zaten örgüt de Türkiye’de merkez olarak Ankara’yı esas alıyor. Sorgusunda ilginç bilgiler veren Çelik, Tahrir’in Türkiye kolunu Lübnan’daki merkezden gönderilen Filistinli bir gençle beraber yönetiyor. Filistinli genç, Türkiye’ye geldikten sonra Ankara’da doktor bir Türk bayanla evlendi.

‘Çelik, yönlendirilmeye müsait’

Emniyet birimlerince Çelik’le ilgili yapılan değerlendirmede, onun sınırlı kapasiteye sahip, çok çabuk dolduruşa gelebilen, yönlendirilmeye müsait, hiperaktif bir kişiliği olduğu belirtiliyor. Örgütün yaklaşık 15 kişilik, çoğunluğu oldukça genç bir beyin takımı, bütün Türkiye’de yaklaşık 300 taraftarı mevcut. Evlerin kapı önlerine, posta kutularına ve e-mail yoluyla bildiriler dağıtmak şeklinde bir faaliyet biçimi var. Mensuplarının büyük çoğunluğu ilk gençlik çağlarını yaşayan heyecanlı tipler. Örgüt Ankara’dan başka Kayseri gibi İç Anadolu kentlerine öncelik veriyor.

Öte yandan, Tahrir’in örgüt ve zararlı olup olmadığıyla ilgili yargıda bir tereddüt olduğu iddia ediliyor. Çelik, son gözaltına alınmasının ardından savcılık tarafından mahkemeye verildi. İlgili mahkemenin Tahrir’i örgüt olarak kabul etmemesi üzerine Yargıtay bu kararı bozup, amaçlarının Cumhuriyet’i yıkmak olduğundan hareketle, bir örgüt olduğuna karar verdi.

Tahrir katı bir İslam anlayışına sahip. Kendileri dışındaki İslami örgüt ve bireyleri kolayca dışlıyor, hatta ‘tekfir etme’ noktasına varabiliyor. Kendileri haricindeki kişilerin yazdığı kitapları bile okumuyorlar.

Çağıl ve Arslantaş, Tahrir’in ‘efsanevi’ ismi Ercüment Özkan’ın uzun yıllar çok yakınında bulunmuş, kendi ifadeleriyle onun kardeşi, dostu olmuşlar. Çağıl, Tahrir’in en parlak zamanlarında Özkan’la birlikte çalışmış. Her ikisi de örgütün yapısı, işleyişi, felsefesi ve amaçlarına ilişkin oldukça ayrıntılı bilgilere sahip.

Hizbuttahrir’in kuruluş yılı 1952. Tahrir’in Türkiye’ye girişi 1960 yılına rastlıyor. Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde okuyan Ürdünlü Tahrirci öğrenciler, örgüt adına tebliğe başlıyor. O yıllarda Ankara’da Türk Ocağı bünyesinde milliyetçi-mukaddesatçı bir çizgide faaliyet gösteren gazeteci-yazar Ercüment Özkan atak, iyi konuşan, geniş çevreye sahip, kültürlü kişiliğiyle Tahrircilerin dikkatini çekiyor. Çağıl, “Çevresinde bir de kendisine bağlı grup vardı, Tahrir için uygun zemindi.” diyor. Sonuçta 1960’ta Özkan örgüte katılıyor.

Araştırmacı-gazeteci Süleyman Arslantaş, Tahrir’in Türkiye’de faaliyete başlamasının perde arkasındaki gerekçeyi şu ilginç ifadelerle dile getiriyor: “Örgütün amacı İslam devletini ve hilafeti Ürdün veya bir Arap ülkesinde kurmak. Nebhani, bu plana en büyük tepkinin Türkiye’den geleceğini düşünerek, oradaki tepkiyi etkisizleştirmek için Tahrir’i Türkiye’de örgütledi.”

Özkan’ın partiye katılmasıyla ivme kazanan Tahrirci sayısı hızla artıyor. Sohbetler, bildiriler, toplantılar şeklinde faaliyet biçimi söz konusu. Nebhani’nin koyduğu kurallara göre bir ülkenin ‘vilayet’ statüsü kazanabilmesi için ülke genelinde, her biri ortalama 5 kişiden oluşan 250 ‘halka’yı tamamlaması gerekiyor. Özkan kısa sürede örgüt içinde yükselerek, 1964’te ‘Türkiye Vilayeti Sorumlusu’ oluyor. Tahrir en parlak dönemini Özkan’ın liderlik yaptığı 1964-67 arasında yaşıyor. Özkan döneminde örgütün gizli servislerle veya herhangi bir güç odağıyla kesinlikle ilişkisi olmadığını vurgulayan Arslantaş, bu tür iddiaların sonraki yıllardaki tutumla bağlantılı olabileceğini söylüyor.

İslam devletinin ve halifeliğin bir Arap ülkesinde kurulması ilkesi, Tahrir’le Özkan arasında iplerin kopmasına kadar giden süreci başlatıyor. Milliyetçi-muhafazakâr kesimde ‘Saatçi Musa’ adıyla bilinen Musa Çağıl, “Ercüment’le ailecek görüşürdük. Onun vasıtasıyla Tahrir’le bağlantım oldu.” dedikten sonra, Tahrir-Özkan ayrılığının kökenini şöyle anlatıyor: “Ercüment örgütte liderdi; ama bir deneme süreci geçirme niyetindeydi anlaşabilir miyiz diye. Baktı ki olmayacak, bıraktı. İkimiz aynı zamanlarda ayrıldık. Ürdün’den gelen ekip iyi yetişmiş, iyi niyetli ama ayağı havada, Türkiye şartlarını, kuvvetler dengesini bilmeyen, burayı Ürdün sanan bir fikre sahipti. Ercüment’le örgüt hilafet, laiklik, Atatürk gibi konularda anlaşamadı. Birlikte ayrıldık. Yıllardır onlarla hiçbir diyaloğum yok.”

Yaklaşık 16 yıl Özkan’ın yanında kalmış olan Arslantaş ise Özkan’ın Tahrir’den kopmasına değişik bir gerekçe gösteriyor: “Ayrılığın ana nedenlerinden biri, örgütün İslam devletini ve hilafeti Türkiye dışında bir Arap ülkesinde kurmak istemesiydi. Özkan ise, ‘Allah nerede takdir ederse orada kurar, bu Türkiye de olabilir’ diye karşı çıkıyordu. Örgütün iman ve amel noktasındaki duruşunu tamamen benimsiyor, ancak siyasi ve stratejik hususlar, teşkilat yapısı gibi konularda Ürdün’deki merkezin yetersiz kaldığını düşünüyor, onlarla anlaşamıyordu”.

Hizbuttahrir’in terörle ilgisi yok

Nihayet 1967’de, örgütün lider kadrosundan aralarında Ürdünlülerin de bulunduğu 15 kişiyle birlikte tutuklanan Özkan, 1971’e kadar cezaevinde kalıyor. Hapiste Ürdünlü Tahrircilerin Türkleri aşağılaması Özkan için bardağı taşıran son damla oluyor ve 1971’de hapisten çıktıktan sonra bir daha örgütle ilişki kurmuyor. Özkan, Tahrir’le yollarını ayırmasını bir özel sohbette Arslantaş’a; “Ben onları üç talakla boşadım” şeklinde ifade ediyor. Örgütün genel lideri Nebhani, ayrılma kararından sonra Özkan’a yazdığı mektupta; “Hiçbir ülkede sizin yönetiminizdeki hareket kadar başarılı sonuçlar almadık.” diyor. Hizbuttahrir, illegal bir siyasi parti olmasına rağmen, temel ilkeleri arasında şiddet ve terör yok. Arslantaş bu noktada; “Örgüt hiçbir ülkede en küçük bir şiddete başvurmamıştır. Felsefelerinde şiddet yok.” ifadelerini kullanıyor. Yollarını Özkan’la mecburen ayıran Tahrir, bir daha onun zamanındaki parlak günlerini yakalayamadı. Sonraki liderlerin hemen hiçbiri onun seviye ve karizmasını yakalayamadı, adından söz ettiremedi. Ancak Ürdün ekibi hiçbir zaman eksik olmadı. Çağıl ve Arslantaş, Özkan sonrası dönemde örgütün bazı derin ilişkilere girmiş olabileceğini düşünüyorlar.

Örgütü Filistinliyle birlikte yönetiyor

Yılmaz Çelik Hizbuttahrir’in Türkiye kolunu Filistinli bir gençle beraber yönetiyor. Lübnan’daki merkezden gönderilen genç Ankara’da doktor bir Türk bayanla evli. Örgütün Türkiye’deki merkezi Ankara. Planlamalar Ankara’da hazırlandıktan sonra diğer illere gönderiliyor. Yılmaz Çelik, 33 yaşında ve lise mezunu. Emniyet kayıtlarında sınırlı kapasiteye sahip olduğu belirtilen Çelik’in mizacı itibarıyla birileri tarafından yönlendirilerek eylem yaptırıldığını ifade ediliyor.

Süleyman Arslantaş: Tahrir’i İngilizler kullanıyor

Örgütün uluslararası çapta kendinden söz ettirdiği en önemli olay 1993'te Londra'da düzenlenen 'Hilafet Konferansı'ydı. İngilizler Lozan Konferansı'ndaki baskılarıyla Türkiye'de halifeliğin kaldırılmasında birinci derecede rol oynamalarına rağmen, yıllar sonra illegal bir şeriatçı örgüte bu yönde bir toplantı düzenleterek, bir anlamda hilafetin yeniden ihyasına örtülü destek oluyordu. Süleyman Arslantaş toplantıyı şöyle yorumluyor: 'İran'da devrim olmuştu. Yayılma istidadı gösteriyordu. Tahrir'in Şia karşıtı tutumu biliniyor. İslam dünyasını en iyi İngilizler bilir. İngilizler Tahrir argümanını kullanarak, Birinci Körfez Harbi'nde Saddam'a destek veren Ürdün, Filistin ve Mısır'a uygun bir mesaj vermiştir. Konferans, İngilizler İslam ülkelerindeki yandaşları ve karşıtlarına bir tavır geliştirmesi, rekabet içinde olduğu güçlere karşı da bir şeyler ortaya koyma eylemidir.”

Ercüment Özkan: Hapis sonrası teröre karışmadı

Ercüment Özkan, Yeryüzü dergisinin Haziran 1992'deki sayısına verdiği röportajda Tahrir konusunda şu bilgileri veriyor: 'Tahrir'le temasımda ikna oldum ve 3 buçuk yıl sonra Türkiye sorumlusu oldum. 4 aylık firari çalışmamızın ardından 4 Ağustos 1967'de ele geçtikten sonra hapse girdim ve girdikten bir ay sonra Tahrir'le bütün ilişkilerimi kopardım, bunu kendilerine de tebliğ ettim. Fakat içeride bir teşkilatın hazırlığı ile meşgul oldum. 1960'tan beri Müslüman’ın örgütsüz kalmasını namazsız kalması kadar önemli gören bir insanım. Tahrir gerek çalışma yöntemi, gerekse bazı görüşler itibarıyla benimle temelden çatışma halinde idi. İslam devletinin ilk olarak Peygamber zamanında Arapça konuşulan bir ülkede kurulduğunu, şimdi de orada olması gerektiğini söylüyorlar. Benim Türk olmaktan bir şikayetim olmadığı için aramızda hiç yakınlık olmadı.'

Tarık Özkan: Tahrir’i 9 talakla boşadı

Ercüment Özkan’ın oğlu Tarık Özkan şu bilgileri veriyor: 1974 doğumluyum. Babamın Hizbuttahrir'in Türkiye lideri olduğu zamanları yaşamadım. Ancak babamın anlattığı kadarıyla biliyorum. Babam, 'Ben Hizbuttahrir'i üç değil dokuz talakla boşadım.' derdi. Fikri uyuşmazlıkları vardı. Bir defasında sormuştum babama niye ayrıldığını. Şunu söylemişti: 'Birisi hadis diye bir söz söylese hemen şapkayı çıkarıp düğmeyi iliklerlerdi, bunun aslı var mıdır, yanlış mıdır asla sormaz, araştırmazlardı'. Hapisten çıktıktan sonra örgütle ilgisini tamamen kesti ancak daha sonraki yıllarda da ismi örgütle birlikte anıldı. Dünyaya çok dar bir çerçeveden baktıklarını biliyorum. İran'a, Şiiliğe bakışları nesnellikten uzak, oradaki devrimi Amerika'nın yaptırdığını iddia ediyorlar. Babamdan sonraki süreçte örgüt ne durumda, istihbarat ilişkileri var mı bilemiyorum.

Musa Çağıl: İstihbarat bağlantısı var

Fatih Camii’nde görünmelerinin ardından, Tahrir hakkındaki temel sorulardan biri, örgütün neden PKK, Kıbrıs, AB gündemli kritik bir vakitte ortaya çıktığı ve dolayısıyla bir istihbarat bağlantısı olup olmadığı, varsa hangi servisle ilişkili olduğuydu. Ercüment Özkan'la gerek Tahrir içinde ve gerekse dışında uzun bir dostluk dönemi yaşayan Musa Çağıl bu konuda şunları söylüyor: 'Bir yerde topluluk, cemaat varsa devlet oraya istihbaratını sokar. Bu, devletin görevidir. İcap ederse yönlendirir, kullanır. Ladin'i bazı devletler kullanıyor mesela. Onun gibi. Her örgütün devletle ve istihbarat servisleriyle bağlantısı vardır, Hizbuttahrir'in de var. Fakat Ercüment Özkan liderken Tahrir'in kesinlikle bir istihbari ilişkisi söz konusu değildi. Biz Özkan’la ailecek görüşüyorduk. Onun döneminde örgüt hiçbir istihbari örgütle bağlantı kurmadı, kursaydı en iyi ben bilirdim.'

Ürdünlü Nebhani tarafından 1952’de kuruldu

Hizbuttahrir’in kuruluş yılı 1952. Hayfa Şeriat Mahkemesi’nde kadılık yapan Ürdünlü Takiyüddin en-Nebhani, Hasan El Benna’nın 1927’de kurduğu İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) partisinde bulunuyor. ‘Daha radikal bir İslam anlayışına sahip olan’ Nebhani, toplumsal olguları da dikkate alarak davayı gütme taraftarı olan Benna’dan, Mısır’daki Nasır ihtilalini de gerekçe göstererek ayrılıyor. 1952’de Ürdün’de kendi partisi Hizbuttahrir’ül-İslam’ı kuruyor. Fakat bu parti/örgüt, şiddeti ve terörü kesinlikle reddetmesine rağmen İhvan gibi legal zeminde çalışmak yerine illegal zeminde duruyor. Temel amacı ise insanların İslam’a uygun bir hayat yaşamasını sağlamak, İslam devletini kurup hilafeti yeniden canlandırmak. Bu çerçevede Mısır, Lübnan, Filistin, Libya, Suriye gibi birçok Arap ülkesinde hızla örgütleniyor.

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR