'Eşimin örtünmesini hiç istemedim'

Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener,' Hayatımda hiçbir zaman Adil Düzen'ci olmadım, sadece sustum, Refah Partisini de hiç eleştirmedim' dedi.

ABONE OL
GİRİŞ 08.05.2006 14:32 GÜNCELLEME 08.05.2006 14:32 SİYASET
'Eşimin örtünmesini hiç istemedim'
'Eşimin örtünmesini hiç istemedim'

Balçiçek Pamir'in röportajı


Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, 'Hayatımda hiçbir zaman Adil Düzen'ci olmadım, sadece sustum, Refah'ı eleştirmedim' diyor ve ekliyor: 'AKP'nin yanlışlarını söylüyorum çünkü burada benim kurduğum bir parti var, müsaade edin de eleştireyim.'.

Refahyol döneminde de kabinedeydiniz. Hakkınızdaki haberleri okuyunca, şunu anladım. O gün bugündür söyleminizde hiçbir değişiklik olmamış.


-Yani bravo. Çok şükür beni anlayan birine rastladım. Kutluyorum sizi. Ne ikram edeyim size?

Düşüncelere açığım

Kutlamayın. Hoşunuza gidecek bir
soru sormayacağım. O gün aleyhinizde konuşanlar, sizi 'Adil Düzen'ci olarak suçlayan kesimler, ne oldu da bugün sizi alkışlıyor? Yani ne yaptınız da askere, Cumhurbaşkanı'na, laik kesime ve muhalefete kendinizi bu kadar çok sevdirdiniz? Kötünün içinde iyisi misiniz?


-Yani şunu tespit edebilir miyiz. Değişen ben değilim sadece beni gözlemleyenler değişti. Ben öğrencilik yıllarımdan beri hep farklı ve yeni düşüncelere açık olmuşumdur. 5 kez teorik düşüncelerden ötürü mide kanaması geçirdim. Arayış içindeydim.

'Bugün demokratik düşünüyorsunuz ama zamanında Adil Düzen'ciydiniz' diyen çıkmıyor mu peki? Siz Erbakan'ın ekibindeydiniz, onun bakanıydınız.


-Çıkıyor tabii. Onu da şöyle anlatayım. Ben eskiden de hiç Adil Düzen'den bahsetmezdim. Hatta üniversitedeyim, milletvekilliğine hazırlanıyorum. O zaman bir araştırma kurulunun organizasyonunda Adil Düzen hakkında konuşma yapmam istenmişti. O konuşmada Adil Düzen eleştirisi yaptım.

Neyini eleştirdiniz?
-Bunun bir toplum mühendisliği olduğunu anlattım. Bu da doğru değil Türkiye için. Hayatımda hiçbir zaman 'Adil Düzen'ci olmadım, Adil Düzen nutukları atmadım. Hayatımı o kurallara göre belirlemedim. Kimseyi ona yönlendirmedim.

İyi de Adil Düzen'i savunan bir partinin en önemli adamlarından biriydiniz. Madem bu kadar karşıydınız o zaman, bugün AKP'yi eleştirdiğiniz gibi niye onları da eleştirmediniz?
-Adil Düzen partinin programında vardı. Ben sustum sadece. O konuyu görmemezlikten geldim. Susmanın zor tarafı var ama yapacağım başka bir şey yoktu. O partiyi ben kurmamıştım.

Hep farklılıkları sevdim diyorsunuz. AKP'de de farklı çıkışlarınızla, parti eleştirilerinizle ön plana çıkıyorsunuz. Bağlı olduğunuz topluluktan bu kadar farklı olmak zor değil mi? Yalnızlık getirmez mi?
-Getirir tabii. Zor olmasına zor. Zorluğunu şöyle yaşıyorum. Herkesin az çalışarak elde ettiğini ben çok çalışarak elde ettim. Hayatta hiçbir zaman kendime zaman ayıramadım. Hayatımı istediğim gibi düzenlediğimi, yaşayabildiğimi söyleyemem. İnsanların çok az enerji vererek elde ettiklerini ben hayatımı vererek elde edebildim.

Neden? Farklı sesler susturulmaya mmı çalışılır?
-Tabii. Destek görmezsiniz. Yeri gelir bazen birinin küçük bir iteklemeye ihtiyaç duyarsınız, ama o hiçbir zaman gelmez. İlkesel olarak yalpa yaparak kolayı seçmedim.

Bir misafir gibiydim

Demin 'Adil Düzen'i eleştirmedim, sustum' dediniz. Bugün partinizi zora sokacak açıklamalar yapıyorsunuz. Neden susmuyorsunuz?

-Doğru, onu da iyi görmüşsünüz. Siyasete girmeyi hiç planlamadığım bir safhada, benim kurmadığım, düşüncelerini benim oluşturmadığım, programını benim yazmadığım bir partideydim. Programı zaten çok önceden belirlenmişti. Bir misafir gibi girmiştim.

Sonra bir parçası oldunuz ama... Hatta ev sahibi bile diyebilirim.
-
Evet doğru. Orada kamuoyu önünde partiyi eleştirmek hakkım değildi. Ama burada benim kurduğum bir parti var. Benim kurduğum bir partide müsaade edin de eleştirmek hakkım olsun. Bu parti şöyle olmalı, bunlar yapılmalı, bunlar yanlış, deme hakkım olsun. Hakkımın var olduğuna inanıyorum.


Kürtleri kucaklayıcı arayış vardı, milliyetçiliğe gelindi

Ortalıkta sürekli türban tartışmaları var. Sizce tartışılıyor olması çözüm sürecinde bir adım mı yoksa tam tersi mi?
-Prensip olarak, konuşmanın yasaklandığı alan olmamalı. Her konu tartışılabilmeli. Ama bir sınır koyuyorum. İşin maslahat tarafı, geldiği nokta itibariyle ben Türkiye'de en temel sorunun insanların ve kurumların birbirine güvensizlik duyması olduğunu düşünüyorum. Soğuk savaş dönemi alışkanlığı. Siyaset tarzından kaynaklanıyor.

Siz her fırsatta 'Toplumdaki farklılıklara saygı duyarak yaşamaya çalışıyorum' diyorsunuz. Sınırınız nereye kadar?
-Benim gibi düşünmeyenin hakkını ve taleplerini daha fazla sahiplenmiyorsam burada da eksiklik var demektir. Sınırım güvenlik sorunu çıkıncaya kadar. Terör örgütünü bir farklılık olarak algılamak ve bunlara yaşam alanı olarak kabul etmek mümkün değildir.

O yüzden mi değişti AKP'nin ve dolayısıyla Başbakan'ın Kürt söylemi? Kucaklayıcı bir arayış vardı ve daha milliyetçi bir söyleme gelindi. Evet bu niye böyle? Veya işin doğrusu ne? Demin söylediğim güven sorunu burada yine karşımıza çıkıyor. Birlikte çözülecek bir sorun açık yürekli bir işbirliğini ortaya çıkarmadığı takdirde ne oluyor? Bir kişi ve kurumun çözüm arama çabası istismar zeminin gidip risk oluşturuyor ve ortaya ister istemez korunma refleksleri ortaya çıkabiliyor.

Parti içi kıskançlıklar beni yormaz


Askeri kesim sizi seviyor. Cumhurbaşkanı seviyor. AKP'de kıskançlık oklarına hedef olmuyor musunuz? Ara sıra 'Sadece beni değil, partimi de sevin' diyesiniz gelmiyor mu?
-Diyebilirim tabii. Ne zor soruyorsunuz (bir süre duruyor). Zaten onun için söylerim, 'Siyasette artılar o kadar önemli değil, eksilere bakın' diye. Önemli olan sizi onaylayan yüzde 80 değil, onaylamayan yüzde 20'dir. Eksilerin görüşü daha belirleyicidir. Olumlu algılamalar kalıcı değildir. Bazen bu olumlu algılamalar sizin de söylediğiniz gibi bir iç rekabet yaratabilir. Önemlidir gerçekten. Ben şu ana kadar siyasette bir şeylere ulaşma mücadelesi vermiş bir insan değilim. Makamlar için de mücadele vermedim.

Bu kıskançlıktan keyif alıyor olabilir misiniz?
-Hiç düşünmedim (duruyor). Zevkli tarafı vardır mutlaka. Şimdiye kadar üstünde düşünmediğim, ve siz söyleyene kadar dillendirmediğim farklı bir zevk alıyor olabilirim (gülüyor).


MGK'da verilen yolsuzluk dosyası


Herkes Milli Güvenlik Kurulu'nda askerler tarafından herkesin önünde size emanet edilen yolsuzluk dosyasını konuşuyor. Nedir o dosyanın içeriği?
-MGK'da yaşananların çok açık ve net dışarı taşınmaması gerektiğini düşünüyorum.

Niye gizli bir şey mi bu? Paşalar hükümetin diğer üyelerine değil de size güvenip bir dosya emanet etmiş. Hem de herkesin önünde.
-Yapılan açıklamalar dışındakiler bizde kalsın.

Yolsuzluk dosyasının üzerine gidiyor musunuz peki?
-........

Bu suskunluk, 'Soruyu geç' anlamına mı geliyor? Sükut ikrardan gelirmiş biliyorsunuz.
- (Gülüyor)

Tamam başka soruya geçiyorum. 28 Şubat'ı yaşayan biri olarak o dönemle bu dönemi karşılaştırabilir misiniz?
- (Uzun bir sessizlik)

Bu soruyu da mı sevmediniz?
-Ortam ve dönem çok farklı. Şu anda bazı konular polemiklere yol açacak şekilde gündeme giriyor, size bu soruyu sorduğunuz için hak veriyorum aslında. Ama bugünün polemiklerinde doz ve içerik o dönemki gibi değil. Ayrıca Türkiye bugün farklı bir konjonktürde. Siyaset ve konumlar da farklı. Ben şu anda Türkiye fotoğrafının siyasetin ve halkın doğal akışı dışında çekilecek bir fotoğraf olduğunu sanmıyorum.

ARINÇ'LA KONUŞTUM
Öyle diyorsunuz ama hep suni gündemlerin sonuçlarını ağır yaşamadık mı? Bugün de aynıları oluyor.
-Doğru. O yüzden ben tartışmalı konulara girmem.

Siz tartışma yaratmazsınız diyelim. Meclis Başkanı çıktı laiklik tanımı yaptı. Siz çıkıp bir cümleyle tam tersini söylüyorsunuz. Ortalık karışıyor. Gerçi sizden bu çıkışı bekleyenler de vardı.
-Benden beklentisi olanları hayal kırıklığına uğratmadık herhalde.

Bu çıkışlardan sonra sıkıntı yaşıyor musunuz?
-Şu ana kadar bir sıkıntı içinde olduğum düşünmüyorum. Hani basına intikal eden, benim görevden alınmamla ilgili konularda sıkıntı yaşamıyorum yani.

Neden? Erdoğan Sezer'e sizi değiştirmek istediğini söylemiş. Bunu öğrenince insan sıkıntı duymaz mı?
-Duymaz. Sıkıntı duymak için yanlış bir şey yapmak lazım. O zaman da zaten kendinizle ilgili kararınızı verirsiniz.

Bülent Arınç sizi arayıp 'Ne yapıyorsun' dedi mi?
-Aradı. Konuştuk. Nezaket sınırları içinde bir sohbet yaptık. Bir araya gelmek için sözleştik. Zaten 3 dakikalık bir telefon konuşmasıydı. Ben de 'Bir araya gelirsek faydalı olur' dedim (gülüyor). Öylece kaldı. Bu, birbirine kızmayı gerektirecek bir durum değil.


Eşimi başı açık diye seçmiştim


Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener: 'Ben eşimin başını örtmesini hiç istemedim.'.

'Eşim, nişanlıyken örtülü değildi. Bir gün baktım, kendi isteğiyle kapanmış. O ana kadar başı örtülü biriyle evlenmeyi hiç düşünmemiştim.'
'Kayınvalidem de sonra örttü. Eşim başını açsa karışmam. Kızım da bazen açar, bazen örter. Harem-selamlıktan hoşlanmam.'




Eşimi başı açık diye seçtim ama kendisi kapandı

Eşinizin başı kapalı mı?
-Evet.

Sizinle evlenmeden önce açıkmış.
-Doğru. Nişanlıyken örtülü değildi. Kayınvalidem de başörtülü değildi. Kayınpeder de çok dindar bir insan falan değildi. İçki içerdi. Tabii şimdi içiyor mu bilemem. Nişanlılık dönemimizde eşim bana 'Kıyafetim nasıl olacak' diye sordu. Ben de o zaman doğal olarak 'Ben modayı pek takip edemem kadın kıyafetlerini de hiç bilmem' dedim. Aklıma hiç başörtüsü gelmedi. Meğer bizim hanım başını örtmek istiyormuş.

Neden?
-'Evliliği dindar bir insan olmak için istemişimdir' dedi. O zaman beni çok kırdı. Açıkça bana 'Seninle dindar olduğundan evleniyorum, sen sen olduğun için değil' demeye getirdi. Evliliği dindar bir atmosfere girmek için istiyormuş. Büyükannesi dindar olduğu için onun dini telkinlerinden cami atmosferinden etkilenmiş.

Siz ne yaptınız?
-Gerçekten şaşırdım. 'Benim başörtüsü ile ilgili bir isteğim yok' dedim. Hatta 'Senin karar vereceğin iş ama ben başını örtmeni istemiyorum' dedim. O ana kadar hiç düşünmemiştim başı örtülü biriyle evlenmeyi. Öyle olsa başı örtülülere bakardım açıklara değil. Tercihimi başı açık birinden yana yapmıştım. 'Beni dindar olarak bildiği için bana sevimli gelsin' diye söyledi herhalde diye düşündüm, fazla üzerinde durmadım geçtim. Sonra bir gün Tokat'a gittim. Bir de baktım ki eşim başını örtmüş. Sonra nişan ve düğün töreninde tekrar açtı ve sonra tekrar kapadı.

Törenlerde neden açtı?
-Belki ortamdan etkilendi. Gelinlik giydi, kıyafetinden ötürü. Tesettür giymedi çünkü. Şimdi kayınvalide de kapalı.

Bugün eşiniz başını açsa?
-Karışmam.

Üniversiteye hazırlanan bir kızınız var. Başı kapalı mı?
-Bazen örtüyor, bazen açıyor. Benim onda da bir zorum olmaz.

Sizin Cumhurbaşkanlığı için bir cümleniz vardı. 'Ben o konumları zora düşürecek hiçbir görüntü vermem.' Bugün Cumhurbaşkanı olsanız ne yaparsınız? Eşinizin de başı örtülü.
-Cumhurbaşkanı değilim (gülüyor).


Harem selamlıktan hoşlanmıyorum


Okan Bayülgen televizyon programında konuklarına soruları sorarken cümleleri yarım bırakıyor. Ben de bir iki soruyu öyle sormak istiyorum. Cümlelerimi siz tamamlar mısınız? Başbakanlıkta gözüm yok çünkü...
-Niçin olmasın (Gülüyor)?

Herkes tarafından sevilmek güzel ama...
-
Bazen sevgi Fareler ve İnsanlar kitabına benzer. Bazen sevgi öldürür.

Hayatımda hiç içki içmedim çünkü...
-
Çünkü kutsal 'Kitap içme' diyor.

Galataport'ta ısrar ettim ama vicdanım rahat çünkü...
-Çünkü doğru olanı yaptığıma inanıyorum.

Harem selamlık uygulamasından hoşlanmıyorum çünkü...
-
Hoşlanmıyorum çünkü insanların cinsiyet itibariyle de olsa, değil kendilerini birbirlerine kapatmaları, dünyaya açılmaları gerektiğine inanıyorum.

AK Partililer ara sıra bana kızıyor çünkü...
-Hiç kızmıyorlar.

Bıyıklarımı hiç kesmeyi düşünmedim çünkü...
-Milletvekili olmadan önce bıyıksızdım çünkü çok genç yaştaydım. Anadolu'nun ortasında bir kentte aday olurken beni çocuk gibi algılamasınlar diye bıraktım. Sonra seçmen beni böyle tanıdı, kesemiyorum.

Elimde sihirli değnek olsa...
-Bütün gönüllere sevgi ekerdim.


(sabah)

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR