Türkeş'ten Nazileri dövün talimatı

1969 yılında milliyetci cephedeki bölünmede kendilerini TürkNazileri olarak tanıtan bir grup Alparslan Türkeş'in talimatıyla dövüldü. Döven grubun lideri anlatıyor...

ABONE OL
GİRİŞ 05.06.2005 15:51 GÜNCELLEME 05.06.2005 15:51 SİYASET
Türkeş'ten Nazileri dövün talimatı
Türkeş'ten Nazileri dövün talimatı

İkinci Dünya Savaşı’nda, 6 milyon Yahudi hayatını kaybetmesine rağmen İsrail’de vücudunda Nazi dövmesi bulunan bir askerin Neo-Nazi suçlamasıyla ordudan atılması dünyada şok etkisi yaptı.

‘Ermeni soykırımı’ iddiası yüzünden başı ağrıyan Türkiye’nin ise tarihinin hiçbir döneminde ‘Naziler’in esamesi okunmadı. Boy göstermeye çalışanlar en sert tokatı milliyetçilerden yedi. Tıpkı Gündüz Kapani hareketi gibi. Alparslan Türkeş’in talimatı ile 1969’da ‘Türk NAZİ’lerine meydan dayağı atıldı. Dayağı atan ülkücü grubun başındaki Turan Güven, Türkeş’in “Bunlara haddini bildirin, biz Nazi deği-liz.” şeklinde talimat verdiğini söylüyor.

İkinci Dünya Savaşı’nda, Nazilerin ‘üstün ırk’ saplantısı yüzünden 6 milyon Yahudi hayatını kaybetti. Sadece Roman, eşcinsel, dilenci, alkolik, akıl hastası veya özürlü oldukları için öldürülen birkaç milyon insan cabası. Her yıl düzenlenen törenlerde bütün resmi ağızlar tarafından kınanmalarına rağmen bugün dünyanın zenginler kulübü olarak adlandırılan süper güçlerin tamamında Naziler sayılarını giderek artırıyor. Hatta İsrail’de bile vücudunda Nazi dövmesi bulunan bir askerin Neo-Nazi suçlamasıyla ordudan atılmasına rağmen Türkiye’de tarihin hiçbir döneminde ‘Naziler’in esamisi bile okunmamıştır. Zaman zaman boy göstermeye çalışanlar da münbit bir toprak bulup filizlenememiş. Tıpkı 1960’lı yıllarda ortaya çıkan Kapani hareketi gibi. ‘NAZİ’ kavramı ile ortaya çıkıp MHP’li gençlere çengel atanlar NAZİ’lere en sert cevap yine Alparslan Türkeş’ten gelmiş. Türkeş’in talimatı ile teşkilatın altı yağız delikanlısı İzmir’e gidip daha palazlanmadan ‘Türk NAZİ’lerine meydan dayağı atmışlar.


Nazilere dayak atan grubun başında bulunan Gazi Üniversitesi’nde öğretim üyelerinden Prof. Dr. Turan Güven, Türkeş’in altı ülkücüyü yanına çağırarak “Bunlara haddini bildirin, biz Nazi değiliz.” şeklinde talimat verdiğini söylüyor. Güven ve arkadaşları da talimatın hakkını vererek hareketi 1969 yılında tarihe gömmüş. Hakkı Öznur’un ‘Ülkücü Hareket’ adını taşıyan çalışmasında iki ayrı ‘Nazi’ oluşumundan bahsediliyor. Bunlardan bir tanesi Mürşit Altaylı’nın önderliğinde Dinamik Ana Stratejiler (DAS) adı altında İstanbul’da örgütlenirken bir diğeri de İzmir’de Nasyonal Aktivite Zinde İnkişaf (NAZİ) ismiyle tutunmaya çalışıyordu. İzmirli NAZİ’lerin başında Gündüz Kapani buluyordu. Kapani’nin, bir grup adamı ülkücü teşkilatlara girmişlerse de bu gençler daha sonra hareketin içinden ayıklanarak atılmış. Güven, bunların topu topu 20 kişiyi bile geçmediklerini söylüyor.


MHP’nin 1969 yılında İzmir’de organize ettiği bir yürüyüşü sabote etmek için, Gündüz Kapani tarafından planlanan basın toplantısını Güven ve beş ülkücü ‘Osmanlı tokadı’ ile engellemişler. Güven’in aradan 35 yıl geçtikten sonra olay ile ilgili yaptığı yorum oldukça ilginç: “Dövülme olayından sonra Kapani, Türkeş’i ‘Türk ırkına ihanet etmekle’ suçluyordu. Türk ırkçılığı yapan bu kişinin kendisinin ne olduğunu söylemeye gerek var mı? Ben, hayatım boyunca ırkçılık yaparak ölçüsüz hareket edenlerin çoğunun Türk olmadıklarını gördüm.” diyor.


Turan Güven, Kapani hadisesi için seçilen sıradan bir isim değil elbette… Nitekim Güven, çok geçmeden gençlik kollarının genel başkanlığına getirilmiş. Yaklaşık bir yıl bu görevi yaptıktan sonra 1971 yılında Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’ne asistan olarak göreve başlamış. Ülkücü gençliğin o dönemde yaşadığı sıkıntıları ana çizgileri ile anlatan Güven’in ifadesiyle, 1970’lerde sol bütün üniversitelere hakimdi. Tarafsız kalmak isteyenlere veya karşıt görüşlü öğrencilere okuma özgürlüğü tanınmayan bir dönemdi. Tarafsız olmak isteyen öğrencilerin karşılarına çok tanıdık bir sav ile çıkılmış: “Ya bizden olacaksınız, ya da yok olacaksınız”. Sokaklar boşaltılarak solun karşısına mecburen sağ görüşlü öğrenciler çıkartılmış. Yani Güven, kritik bir dönemde başkanlık yapmış. Tebessüm ederek “Hayatım boyunca hiç tabanımı göstermedim. Tabanımı gören yoktur. Başkanım ya bir de namım var. Kaçamadım bu yüzden kavgalardan.” diyor.


Haliyle kaçmayı gerektiren durumlarda olmamış değil. 17 Mart 1970’de 70-80 kişilik bir grubun saldırısına uğramış. Yanındaki arkadaşları ‘mertliği bir başka bahara bırakarak’ selameti kaçmakta bulmuş. Güven ise elinde köyden getirdiği örme sapan ile kendisine saldıranlara taş fırlatmaya başlamış. Anılarını anlatırken, 17 Mart ile birlikte bir de kendisine zincir ile saldıran Kerim adlı Silifkeli bir ögrenci aklına geliyor. “Zinciri koltuğumun altına alarak ona vurdum. Yaklaşık iki sene sonra da Kerim’e Silifke’nin Narlıkuyu mevkiinde rastladım. Ülkü Ocağı olarak Güney’e bir gezi yapıyorduk. Bir anda yolun kenarında Kerim’i gördüm. Otobüsü durdurdum ve yanına giderek ‘Beni tanıdın mı?’ diye sordum. Olay gününü hatırlatarak onu biraz hırpaladım. Bana karşılık vermeyince bu sefer üzüldüm. O anda arkadaşlarla bir de hatıra fotoğrafı bile çektirdik.


Bir sene sonra Silifkeli arkadaşlarıma Kerim’i sorduğumda, bana ‘kalp kirizi’nden öldüğünü söylediler.” Güven, Kerim’in ölümüne ağlamış. Bugün bile 18 Mart’ı (Süleyman Özmen’in vurulduğu günü) ve Kerim’i anlatırken gözyaşlarını tutamıyor.

‘Bana kurşun atan arkadaşımla yıllar sonra camide karşılaştım’

Aranıyorum. Adana’ya memleketime gittim. ‘Bizim Radyo’ adlı, Bulgaristan’dan yayın yapan Komünist Partisinin bir radyo istasyonu var. Haberlerde adım anons ediliyor ve “Faşist Turan Güven evde yüklüğün altında saklanırken yakalandı” diye bildiriliyor. Oysa ben, haberden bir gün sonra yakalandım. Demek ki, adamların bir ilçede bile istihbarat elemanları var. Bilgi önceden gidiyor ve sonra da ben yakalanıyorum.

Bir dönem bize kurşun atan solcu hasımlarımız, bugün eski düşüncelerini muhafaza etmiyorlar. Geçenlerde cuma namazında bir tanesine rastladım. Selam verdiğimde, bir baktım bana kurşun atan bir solcu arkadaş sağ tarafımda duruyor. O da benimle Allah’a secde ediyor.

Komando kampları 1968-69’da açıldı. Fikir Alparslan Türkeş’e aitti; ancak kamplar ile Dündar Taşer ağabeyimiz de (Milli Birlik Komitesi eski üyesi) ilgileniyordu. Ülkenin üzerinde kara bulut gibi komünizm rüzgarı estiği için, halk bizi ‘kurtarıcı’ gibi görüyordu. Hatta öyle ki, komando kamplarının yiyecekleri halk tarafından sağlanıyordu.

Ankara Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’nda Dursun Önkuzu adlı arkadaşımızın ciğerlerine pompa ile hava verildikten sonra öldürülüp okulun ikinci katından aşağıya atıldığı haberini aldık. Hava bir anda gerginleşti. Birçok arkadaşım silahlarını takarak harekete geçmeye hazırlandı. Sanki hepimiz şok olmuştuk. Bilinçsizce bir hareket yapılmasından çekindiğim için arkadaşları teskin ettim. Yoksa çok büyük kargaşa yaşanacak birçok insan hayatını kaybedecekti.

Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesinde aynı sırada oturduğumuz Ertan Önal adlı bir arkadaşım vardı. Üniversiteye girdikten sonra, bilemediğim sebeplerle, gün geçtikçe Ertan bana düşman kesiliyordu. Hayatıma kastedecek bir düşman haline gelmişti. 17 mart 1970’deki büyük bir olayda (Süleyman Özmen’in şehit olduğu ve soldan da İmam Hüseyin Ünal’ın omuriliğinden yaralandığı olay), Ertan bir binanın üzerine çıkmış ve bana hitaben elinde tuttuğu bomba ile “Turan ! Gel de seni Allah’ın kurtarsın !” diye bağırıyordu. Yatakhane binasında mahsur kalmıştık ve bombayı tepemize atar diye hiç ses çıkarmadık. Yaklaşık 20 dakika kadar sonra Fen Fakültesi tarafından patlama sesi duyuldu. Daha sonra bir öğrendik ki, Ertan’ın elinde bomba patlamış ve kolu kopmuş.

YORUMLAR 1
  • Gntug 1 yıl önce Şikayet Et
    Çok değerli bir arşiv olmuş teşekkürler
    Cevapla

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR