ABD'nin insanlık dışı deneyleri
Ortadoğuyu kimyasal silah üretmekle suçlayan ABD, anayasaya göre yurttaşları üzerinde gizli askeri deney yapmak yasal oldundan bakın ne insanlık dışı deneyler gerçekleştirdi
ABONE OLÖnce 'kitle imha silahları geliştirmekle' suçladığı Irak'ı işgal edip kan gölüne çeviren, daha sonra İran'ı nükleer deneyler yapmakla suçlayarak, nükleer silah elde etme çabalarını koz olarak kullanan Amerika Birleşik Devletleri, sadece kendi vatandaşları dışında kalan insanları değil kendi zulüm imparatorluğunun devamı için kendi vatandaşalarının hayatını bile hiçe saydı.
Bilim tarihinde örneğine belki de sadece Hitler'in Nazi Almanyası'nda rastlamak mümkün olan insanlık dışı deneylerin tarihi gelişimi:
'Kitle imha silahları geliştirmekle' suçladığı Irak'ı işgal eden, ardından da benzer nedenlerle Suriye, İran ve Kuzey Kore'yi hedef göstermeye başlayan ABD, yıllardır kimyasal ve biyolojik silah geliştirmek uğruna yaptığı sayısız deneyde kendi yurttaşlarını kullandı. Üstelik Amerikan anayasasına göre yurttaşlar üzerinde gizli askeri deneyler yapılması yasaldı. 1977 yılından itibaren yirmi yıl süreyle yürürlükte kalan bu madde, Körfez Savaşı'ndan sonra bazı sivil örgütlerin girişimiyle böyle bir yasadan haberdar olan halkın tepkisi üzerine 1997 yılında geri çekildi. Amerikan istihbaratı ile Savunma Bakanlığı'nın çoğu zaman ortaklaşa gerçekleştirdiği bu deneylerin başlangıç tarihi, 1930'lara kadar uzanıyor. II. Dünya Savaşı'nın ardından Almanların ve Japonların bu konudaki deneyiminden de yararlanan ABD, Soğuk Savaş sırasında dünyanın en korkunç biyolojik silah deposu haline geldi.
Nazi savaş suçluları çalıştırıldı
ABD'nin 34. başkanı General Dwight D. Eisenhower 'ın Nazi savaş suçlularına çalışmalarını Amerika'da devam etmeleri karşılığında dokunulmazlık verdiği biliniyor. Almanların sayısız insan hayatı ve hayal bile edilemeyecek işkenceler karşılığında elde ettikleri bilgileri edinmek isteyen Eisenhower, Nazi toplama kamplarında gerçekleştirilen araştırmalardan "yararlanılması" emrini vermişti. Daça toplama kampında Yahudiler üzerinde gerçekleştirdiği korkunç deneylerle tanınan Dr Hubertus Strughold ve onun gibi 34 Nazi "bilim adamı" uzay tıbbı çalışmalarına Amerikan topraklarında devam edebilmeleri için Teksas, San Antonio'daki Randolph Hava Kuvvetleri Üssü'ne getirildi. Ataç Projesi kapsamında toplam 3 bin kadar Nazi savaş suçlusuna ABD ve Kanada topraklarında çalışma izni verildiği tahmin ediliyor. Tarihçiler ve bilim adamları, CIA tarafından Amerikan ve Kanada (başta MKULTRA projesi olmak üzere ABD'de yapılan bazı deneylerin bir ayağı da Kanada'da sürdürülmüştür) vatandaşları üzerinde gerçekleştirilen deneylerin çoğunun Nazi ölüm kamplarında yapılan insanlık dışı deneylerin bir devamı olduğunu ortaya koymuşlardır.
Zihin kontrol deneyleri
Soğuk Savaş'la birlikte Rusların zihnin kontrolü alanında kaydettikleri ilerlemelere karşılık CIA da zihin kontrol tekniklerine olan ilgisini ve bu konudaki araştırmalarını yoğunlaştırdı. Dehşet veren araştırmalarda, psikotropik ilaçlar kullanılarak beyin yıkama ve insan zihnini kontrol etme deneyleri yapıldı. Vietnam Savaşı sırasında sorgulanan insanları itirafa zorlamak için aynı yöntemler kullanıldı. Belki de tüm bunlar arasında en rahatsız edici olanı, belgelerin büyük bölümü sonradan CIA tarafından yok edildiği için ve ilgili kişilere ulaşılamadığı için insan kobaylar üzerinde yapılan deneylerin gerçek boyutlarının bilinmiyor olması. Zihin kontrolü deneyleri arasında en acımasız ve en geniş kapsamlı olanı 50'li yıllarda başlayıp 70'lere kadar süren ünlü MKULTRA projesiydi. Üniversitelerde, hapishanelerde, akıl hastanelerinde, yetimhanelerde ve uyuşturucu bağımlıları rehabilitasyon merkezlerinde yürütülen deneylerin yanı sıra kentlerin olası bir saldırıya karşı ne kadar dirençli olduğunu ölçmek için kalabalık yerleşim birimleri de kimyasal ve biyolojik maddelere maruz bırakıldı.
Gizli deneyler kronolojisi
1931
Dr. Cornelius Rhoads , Rockefeller Tıbbi Araştırmalar Enstitüsü'nün gözetiminde insan deneklere kanser hücreleri aşıladı. Daha sonra Maryland, Utah ve Panama'da ABD Ordusu Biyolojik Silah tesislerini kurdu ve ABD Atom Enerjisi Komisyonu'na tayin edildi. Buradaki görevi sırasında Amerikan askerlerine ve hastanelerde yatan sivil hastalara radyoaktif madde verilmesini içeren bir dizi deneye başladı.
1932
Tuskegee Frengi Araştırmaları başladı. Frengi teşhisi konulmuş ancak hastalıkları kendilerine bildirilmemiş 200 siyah erkek tedavi edilmek yerine hastalığın seyrini ve belirtilerini izlemek amacıyla kobay olarak kullanıldı. Sonuçta hepsi frengiden ölen bu insanların ailelerine onların aslında tedavi edilebilecekleri asla söylenmedi.
1935
Pelagra Olayı: Milyonlarca insan 20 yıl içinde Pelagra'dan (vitaminsizlikten kaynaklanan bir hastalık) öldükten sonra ABD Kamu Sağlığı Hizmetleri Ajansı nihayet hastalığın kökenine inmek için harekete geçti. Ajansın müdürü en az 20 yıldır Pelagra'nın niasin eksikliğinden kaynaklandığını bildiklerini, ancak ölümlerin büyük kısmı yoksul siyah halk arasında gerçekleştiğinden harekete geçmediklerini itiraf etti.
1940
Chicago'daki 400 tutukluya yeni ve deneysel ilaçların etkilerinin araştırılması amacıyla sıtma mikrobu enjekte edildi. Daha sonra Nürmberg'de yargılanan Nazi doktorlar, Soykırım sırasında kendi yaptıklarını savunmak için bu Amerikan araştırmasını örnek gösterdiler.
1943
Japonya'nın tam kapsamlı biyolojik silah programına karşılık ABD de Fort Detrick askeri üssünde biyolojik silahlarla ilgili araştırmalar başlattı.
1944
1944 Amerikan Donanması gaz maskelerini ve koruyucu kıyafetleri denemek için insan kobaylar kullandı. Gaz odasına kapatılan bu denekler hardal gazı ve levisit'e maruz bırakıldı.
1945
Ataç Projesi başlatıldı. Nazi bilim adamlarını işe alan ABD Dışişleri Bakanlığı, Ordu İstihbarat ve CIA, onlara ABD'de çok gizli hükümet projelerinde çalışmaları karşılığında dokunulmazlık ve yeni kimlikler verdi. "Program F" , ABD Atom Enerjisi Komisyonu tarafından başlatıldı. Bu program, atom bombası üretimindeki en önemli kimyasal maddelerden biri olan 'florid' in insan sağlığı üzerindeki etkilerini araştıran en geniş kapsamlı çalışmaydı. Araştırma sırasında floridin insanoğlunun bildiği en zehirli kimyasallardan biri olduğu ve merkezi sinir sistemi üzerinde büyük hasara yol açtığı anlaşıldı; ancak elde edilen bilgilerin büyük bölümü atom bombalarının yapımının engelleneceği korkusuyla ulusal güvenlik adına gizli tutuldu.
1946
Savaş gazilerine hizmet veren hastanelerdeki hastalar, tıbbi deneylerde kobay olarak kullanıldı. Kuşkuları ortadan kaldırmak için ne zaman böyle bir hastanede gerçekleştirilen bir çalışmayla ilgili rapor hazırlansa, "deney" sözcüğü yerine "araştırma" ya da "inceleme" sözcüklerinin kullanılması emredildi.
1947
1947 ABD Atom Enerjisi Komisyonu, insan deneklere damardan radyoaktif maddelerin verileceği deneylere başlayacağını bildiren gizli bir belge yayımladı. CIA, Amerikan istihbaratı tarafından silah (zihin kontrol, beyin yıkama aracı) olarak kullanılabilmesi için LSD araştırmalarına başladı. Hem sivil hem asker denekler haber verilerek ya da verilmeyerek bu deneylerde kullanıldı.
1950
Savunma Bakanlığı, nükleer silahların çöllerde denenmesi ve bombanın etki alanı içinde kalan insanların sağlık problemlerinin ve ölüm oranlarının gözlenmesi için planlar yapmaya başladı. Amerikan kentlerinin bir biyolojik saldırı durumunda ne ölçüde zarar göreceğini belirlemek için ABD donanmasına bağlı gemiler San Francisco kentine bakteriden oluşan bir bulut püskürttü. Çok sayıda insan zatürree benzeri belirtiler göstererek hastalandı.
1951
Savunma Bakanlığı hastalığa neden olan bakteri ve virüslerin kullanıldığı açık hava deneyleri başlattı. 1969 yılına kadar süren bu deneylerde geniş kitlelerin bu bakterilere maruz kaldığından kuşkulanılıyor.
Sentetik virüsle hastalık ürettiler
1953 ABD ordusu, kimyasal maddeleri dağıtmak konusunda ne kadar etkin olduklarını belirlemek amacıyla Fort Wayne, Minneapolis, Winnipeg, St Louis ve Leesburg, Virginia'da çinko kadmiyum sülfür gazıyla yüklü bulutlar saldı.
Ordu, Donanma ve CIA'nın ortaklaşa gerçekleştirdiği deneylerde New York ve San Francisco'da yaşayan on binlerce kişi solunum yoluyla bulaşan mikroplara maruz bırakıldı.
CIA, MKULTRA projesini başlattı. Resmi olarak 11 yıl süren bu araştırma programı, zihin kontrolünde kullanılabilecek ilaçların ve biyolojik silahların üretimi ve denenmesi için tasarlanmıştı.
1955 Geniş kitlelere biyolojik maddeleri bulaştırabilme yeteneğini ölçmek isteyen CIA, ordunun biyolojik silah cephaneliğinden alınmış bir bakteriyi Florida'daki Tampa Körfezi'ne saldı.
1956 Amerikan ordusu, sıtma mikrobu taşıyan sivrisinekleri Georgia'nın Savannah ve Florida'nın Avon Park bölgelerine bıraktı. Her deneyin ardından kendilerini kamu sağlığı görevlileri olarak tanıtan ordu ajanları mikrobun kurbanlar üzerindeki etkilerini inceledi.
1960 Savunma Bakanlığı, Avrupa ve Uzakdoğu'daki halklar üzerinde LSD'yle ilgili saha denemeleri yapılması için onay verdi. MKULTRA kapsamında Avrupa'da yapılan deneyin kod adı Üçüncü Şans Projesi, Asya'dakine de Derbi Şapkası Projesi denildi.
1964 CIA ve Savunma Bakanlığı, ortaklaşa, zihin kontrol tekniklerinin araştırıldığı MKSEARCH Projesi'ni başlattı. Aynı yıl resmen sona erdirilmiş gözüken MKULTRA Projesi aslında MKSEARCH Projesi'yle birleştirilmişti. MKSEARCH Projesi, davranış ve algı bozukluklarına yol açan kimyasallar (uyuşturucular) yoluyla insan davranışlarını yönlendirme çalışmalarına verilen ad.
1965 Philadelphia'daki Holmesburg Eyalet Cezaevi'ndeki tutuklulara, ABD'nin Vietnam Savaşı'nda bitki örtüsünü ve ormanları yok etmekte kullandığı yüksek oranda zehire sahip Portakal Gazı'nın kimyasal bileşeni olan dioksin verildi. Tutukluların daha sonra kanser taramasından geçirilmeleri, Portakal Gazı'nın başından beri kanserojen bir madde olduğundan kuşkulanıldığını gösterdi.
1966 CIA, yine MKULTRA'nın devamı olan Proje MKOFTEN'ı başlattı. Bu, belli kimyasalların insanlar ve hayvanlar üzerindeki zehirleyici etkilerini araştıran bir projeydi.
ABD ordusu tarafından New York kenti metrosuna Bacillus subtilis mikrobu verildi. Ordu bilim adamlarının bakteriyle dolu ampulleri havalandırma ızgaralarına atmaları sonucu bir milyonun üzerinde insan bu zehirli havayı soludu.
1967 CIA ve Savunma Bakanlığı, yine biyolojik ve kimyasal silahları denemeyi amaçlayan MKNAOMI Projesi'ni hayata geçirdi.
1969 Savunma Bakanlığı'ndan Dr. Robert MacMahan , 5-10 yıl içerisinde, "insanın bağışıklık sistemine saldıran ve hiçbir ilaçla tedavi edilemeyen sentetik bir virüs geliştirmek için" Amerikan Kongresi'nden 10 milyon dolar ödenek talep etti.
1970 Ödeneğin sağlanmasının ardından CIA gözlemi altında yürütülen proje, ordunun çok gizli biyolojik silah tesisi olarak bilinen Fort Detrick'teki Gizli Operasyonlar Bölümü'nde başlatıldı. Burada, AIDS benzeri virüsleri ayrıştırmak için moleküler biyoloji teknikleri kullanıldığı yolunda spekülasyonlar giderek arttı.
ABD, DNA'larındaki genetik değişiklikler ve varyasyonlar nedeniyle hassas olan belli etnik grupları hedef almak ve yok etmek amacıyla tasarlanmış "etnik silahları" geliştirme çalışmalarını yoğunlaştırdı (Military Review, Kasım 1970).
1975 Fort Detrick'deki Biyolojik Silah Merkezi'nin virüs bölümüne Fredrick Kanser Araştırma Tesisleri adı verilerek Ulusal Kanser Enstitüsü'nün (NCI) denetimine verilir. ABD Donanma sı'nın burada kansere neden olan virüsleri geliştirmek amacıyla özel bir virüs kanser programı başlattığı tahmin ediliyor. Bilim adamları burada, aynı zamanda, hiçbir bağışıklığın bulunmadığı bir virüs ayrıştırdılar. Bu virüse sonradan HTLV (İnsan T- hücresi Lösemi Virüsü) adı verildi.
1977 Senato'da yapılan oturumlarda 239 yerleşim bölgesinin 1949-1969 yılları arasında biyolojik maddelerle zehirlendiği doğrulandı. San Francisco, başkent Washington, Key West, Panama Kenti, Minneapolis ve St. Louis bu bölgelerden sadece birkaçı.
1978 Salgın Önleme Merkezi (CDC) tarafından gerçekleştirilen deneysel Hepatit B aşılama çalışmaları New York, Los Angeles ve San Francisco kentlerinde başladı. Araştırma denekleri bulmak için verilen ilanlarda özellikle çok eşli eşcinsel erkekler arandığı vurgulandı.
1981 İlk AIDS vakalarının New York, Los Angeles ve San Francisco'daki eşcinsel erkekler arasından çıktığı doğrulandı. Bu vakaların ortaya çıkması AIDS'in Hepatit B aşısı yoluyla bulaştığı yönünde spekülasyonların da yayılmasına neden oldu.
1985 Öldürücü bir koyun virüsü olan VISNA HTLV'ye (İnsan T-hücresi Lösemi Virüsü) çok benzediği ortaya çıktı. Bu benzerlik, iki virüsün ortak evrimsel ilişkisine işaret etmekteydi.
1986 Ulusal Bilimler Akademisi Tutanakları'na (83: 4007-4011) göre HIV ve VISNA virüsleri, HTLV ile neredeyse aynıydı (ufak bir kısım hariç yüksek oranda benzerlik taşıyordu). Bu bilgi, HTLV ve VISNA virüslerinin, doğada hiçbir bağışıklığı bulunmayan yeni bir virüs ayrıştırmak amacıyla birleştirilmiş olabileceği spekülasyonlarını doğurdu.
Kongre'ye sunulan bir rapor, ABD hükümetinin ürettiği bu yeni virüslerin, aralarında dünyada bilinen hiçbir tedavisinin bulunmayacağı şekilde genetik mühendislik yoluyla üzerlerinde oynanmış virüslerin ve kimyasal maddelerin bulunduğu gerçeğini ortaya koydu.
1987 Savunma Bakanlığı, biyolojik silah geliştirilmesini yasaklayan uluslararası bir sözleşme bulunmasına karşın, ülke çapında 127 tesiste ve üniversitede araştırma çalışmalarını sürdürdüğünü kabul etti.
1994 Houston'daki MD Anderson Kanser Merkezi'nden Dr. Garth Nicholson, "gen izleme" adı verilen bir teknikle, Çöl Fırtınası Operasyonu'ndan dönen askerlerin birçoğunda, biyolojik silah yapımında kullanılan bir mikrop olan mycoplasma incognitus'un değiştirilmiş bir cinsini keşfetti. Moleküler yapısının yüzde 40'ına HIV protein tabakası katılmış olması mikrobun insan yapımı olduğunu göstermektedir.
Senatör John D. Rockefeller , Savunma Bakanlığı'nın en az 50 yıldır yüz binlerce askeri personeli deneylerde kobay olarak kullandığını ve bilinçli olarak tehlikeli maddelere maruz bıraktığını açıklayan bir rapor yayımladı. Bu maddelerin arasında, hardal gazı, sinir gazı, radyasyon ve Körfez Şavaşı sırasında kullanılan kimyasallar bulunuyor.
1995 ABD Hükümeti, insanlar üzerinde tıbbi deneyler gerçekleştirmiş Japon savaş suçlularına ve bilim adamlarına biyolojik silah araştırmalarıyla ilgili bilgi karşılığında maaş ve dokunulmazlık teklif ettiğini kabul etti.
Dr. Garth Nicolson , Körfez Şavaşı'nda kullanılan biyolojik silahların Houston, Teksas ve Boca Raton Florida'da üretildiğini ve Teksas Cezaevi'ndeki tutuklular üzerinde denendiğini gösteren kanıtları ortaya serdi.
1996 Savunma Bakanlığı, Çöl Fırtınası'na katılan askerlerin kimyasal maddelere maruz kaldığını kabul etti.
1997 Seksen sekiz Kongre üyesi, biyolojik silah kullanımı ve Körfez Savaşı Sendromu ile ilgili soruşturma açılmasını talep eden bir mektup imzaladı.
Manhattan Projesi Nagasaki'yi yerle bir etti
Almanya'da Adolf Hitler'in iktidara gelmesiyle Yahudi kökenlilere yapılan baskılar sonucu, aralarında dünyaca ünlü Nobel ödüllü fizikçi Albert Einstein'ın da olduğu çok sayıda değerli bilim adamı çareyi ABD'ye sığınmakta buldu. İkinci Dünya Savaşı yaklaşırken, Başkan Franklin Roosevelt'e mektup yazan ünlü fizikçi, Nazi rejiminin yakında atom bombası yapabileceği uyarısında bulundu. Roosevelt, Einstein'ın uyarısını dikkate alarak, atom bombası geliştirilmesini öngören 'Manhattan Projesi'ni devreye soktu. Ne var ki Einstein, atom bombasının yapımında rol almadığı gibi, buna açık bir dille de karşı çıkmıştı. Ancak Almanya'nın 7 Mayıs 1945'te teslim olmasının ardından atom bombası yapma işinde korkulduğu kadar ciddiyetle uğraşmadıkları ortaya çıktı. Bu proje çalışmaları sonunda ABD, yaptığı atom bombalarını, Japonya'yı teslim olmaya zorlamak için, Hiroşima ve Nagazaki'ye attı.
Kendi canavarlarından korkuyorlar
ABD, 10 bin kişinin katılımıyla tarihinin en büyük terör tatbikatlarından birisini düzenliyor. Beş gün sürmesi planlanan tatbikatta, biyolojik ve kimyasal silahlarla düzenlenen saldırılarda neler yapılacağı gözden geçiriliyor. Tatbikatın ilk gününde New Jersey'e biyolojik saldırı, Connecticut kıyısındaki bir limana da kimyasal saldırı düzenlendi. 16 milyon dolara malolması beklenen ve ABD İç Güvenlik Bakanlığı'nca düzenlenen tatbikata İngiltere ve Kanada'dan da yetkililer katılıyor.
ABD, denek olarak kullandığı insanlara LSD dahil birçok kimyasal verdi
Amaç beyin kontrolü
Sovyetler'in geliştirdiği düşünülen biyolojik silahları ve beyin yıkama yöntemlerini örnek alan ABD, 1947 yılında CIA'nın kurulmasıyla bir dizi zihin kontrol projesinin ilkini başlattı. ABD'ye getirilen Nazi doktorlar da bu projelerde yer alacaktı. Manhattan Projesi adı altında atom bombasını geliştiren hükümet gizli projeler konusunda büyük tecrübe kazanmıştı. Zihin kontrol deneylerinde insanların kullanıldığı bu programların kod adları, "CHATTER, BLUEBIRD, ARTICHOKE, MKULTRA, MKSEARCH ve MKDELTA" idi.
Neredeyse tüm ülkeyi sarmış olmasına karşın yıllarca büyük gizlilikle sürdürülen bu deneylerde olan bitenden habersiz insanların, küçük çocukların, akıl hastalarının, tutukluların kullanıldığı belirlendi. Deneyler sırasında ölümlerin meydana geldiği; birçok deneğin dengesini kaybettiği ve bazılarının intihara kalkıştıkları bugün artık kesin olarak biliniyor. CHATTER (gevezelik) Projesi, Sovyetler'in casusları, esirleri itiraf ettirmek için kullandıkları ilaçların 'başarısına' karşılık olarak geliştirilmişti. Araştırma, casusların sorguları sırasında kullanılabilecek ilaçların belirlenmesi ve denenmesi üzerine odaklanmıştı. CHATTER Projesi, 1953 yılında resmen sonlandırıldı. Çalışmalarını insan davranışlarını kontrol yönünde genişletmek isteyen CIA, teşkilatın başı Allen Dulles 'ın onayıyla 1950 yılında BLUEBIRD (bir tür muhabbet kuşu) Projesi'ne başladı. Bu programın hedefleri şöyle sıralanıyordu: 1) Personelden izinsiz bilgi sızdırılmasını önleyecek bir yöntem geliştirmek, 2) Özel sorgulama teknikleri yoluyla bireyin kontrol edilmesinin mümkün olup olmadığının araştırılması, 3) Hafıza geliştirme yöntemlerinin araştırılması, 4) CIA personelinin düşman kontrolüne geçmesini önlemek için savunma teknikleri geliştirmek. BLUEBIRD Projesi'nin kod adı, 1951 Ağustos'unda ARTICHOKE (enginar) Projesi olarak değiştirildi. Bu projenin hedefi de hipnoz ve çeşitli kimyasalların kullanımı yoluyla sorgulama tekniklerinin araştırılmasıydı. Bu program da 1956'da noktalandı. Ancak ARTICHOKE Projesi'nin durdurulmasından 3 yıl önce, yani 13 Nisan 1953'te CIA Başkan Yardımcısı Richard Helms 'in önerileri doğrultusunda MKULTRA Projesi başlatıldı. MK harflerinin Mind Kontrolle (zihin kontrolü, kontrolle kelimesi İngilizce 'control' ün Almanca karşılığı) kelimelerinin kısaltması olduğu tahmin ediliyor. MKULTRA Projesi kapsamında insan davranışlarını kontrol etmek amacıyla kullanılan yöntemler arasında radyasyon, elektroşok, hipnoz, başta LSD olmak üzere çeşitli kimyasallar, askeri araç gereçler, işkence aletleri, psikoloji, psikiyatri, sosyoloji, antropoloji gibi sosyal bilimler vardı. MKULTRA'nın yurtdışı için geliştirilenine de MKDELTA adı verilmişti. MKULTRA şemsiyesi altında tanımlanan 150 kadar projeden en ünlüsü olan MONARCH Projesi, resmi olarak 1960'ların başlarında Amerikan ordusu tarafından başlatıldı. (Gayri resmi olarak çok daha önceden başladığı biliniyor.) MONARCH Projesi halen ulusal güvenlik nedenlerinden ötürü 'çok gizli' olarak sınıflandırılmış durumda. Bu korkunç deneylerin gerçekleştirildiği yerler arasında 44 üniversite, 15 bilim vakfı, 12 hastane, 3 hapishane ve ilaç şirketleri bulunuyordu. Araştırmalarda dünyaca ünlü psikiyatrlar, psikologlar ve beyin cerrahları yer alıyordu. Zihin kontrol çalışmalarında CIA ile işbirliği yapanlar arasında Amerikan Psikoloji Derneği, Amerikan Psikiyatri Deneği'nin eski başkanları, Biyolojik Psikiyatri Topluluğu ve ödüllü psikiyatrlar vardı. ABD'de zihin kontrol deneyleri sadece CIA tarafından değil ABD Ordu Haber Alma Dairesi ve Ordu Kimyasal Silahlar Ofisi tarafından da yürütüldü. Askerlere birer kâğıt imzalatarak kobay olmaları sağlandı. MKULTRA belgelerinin büyük bölümü yine programı başlatan kişi olan CIA Başkanı Richard Helms'in emriyle 1972'de yok edildiği için insanlar üzerinde zihin kontrol deneylerinin gerçek boyutu belki de asla bilinemeyecek.
Tüyler ürperten ifadeler
Biyolojik saldırı korkusuyla yaşayan ABD'de hastalalıklara karşı her türlü önlemi alınıyor. ABD'nin işgal ettiği ülkelerde ise çocuklardahil birçok kişi kullanılan silahlardan dolayı çaresiz durumda kalıyor.
MKULTRA Projesi'nin ilk olarak 1975 yılında başkanlığa bağlı Rockefeller Komisyonu tarafından gün ışığına çıkartılmasının ardından Senato'nun sağlıktan sorumlu alt komitesi, CIA'nın insanlar üzerinde yaptığı deneylerle ilgili tüyler ürperten ifadeler dinledi. Günümüze kalan belgeler ve tarihçiler, bilim adamları ve gazeteciler tarafından yapılan araştırmalar, CIA'nın MKULTRA kapsamında özellikle radyasyon ve LSD'nin kullanıldığı deneylere ağırlık verdiğini gösteriyor. Bu deneyler, CIA personeline, askerlere, casuslara, fahişelere, akıl hastalarına ve sıradan insanlara tepkilerini ölçmek için, çoğu durumda deneğin haberi olmadan LSD verilmesini içeriyordu. Bu tür deneylerde eroin, meskalin, skopolamin, marihuana, alkol ve sodyum pentatol gibi maddeler de kullanıldı. MKULTRA Projesi'nde görevli biyolojik silah uzmanı Dr. Frank Olson , 28 Kasım 1953 tarihinde, kendisinden habersiz içkisine karıştırılan LSD'nin etkisi altındayken Manhattan'da bir otelin 13. katından atladı. Ailesi Dr. Olson'un gerçek ölüm nedenini 22 yıl sonra MKULTRA ile ilgili bilgiler ilk ortaya çıkmaya başladığında öğrendi. Harold Blauer adında bir profesyonel tenis oyuncusunun da gizli bir meskalin deneyi sırasında öldüğü sonradan ortaya çıktı. ABD Donanması'ndan emekli Wayne Ritchie , 1957'de katıldığı bir Noel partisinde kendisine gizlice LSD vermekle suçladığı CIA aleyhine geçen yıl 12 milyon dolarlık bir tazminat davası açtı.
Biyolojik silah çalışmaları sürüyor
Başkan George W. Bush , kitle imha silahları üreterek uluslararası sözleşmeleri ihlal etmekle suçladığı Irak'a harekât emri verdiği sıralarda ABD'nin, İngiliz ordusunun da yardımıyla yeni nesil biyolojik ve kimyasal silahlar geliştirme çalışmalarını sürdürdüğü iddia ediliyor. Bundan üç yıl önce İngiliz The Guardian gazetesine demeç veren ABD'li mikrobiyoloji profesörü Mark Wheelis ile İngiliz uluslararası savunma profesörü Malcolm Dando , ABD'nin biyolojik misket bombaları, antraks ve kalabalık insan gruplarının söz konusu olduğu durumlarda kullanılacak öldürücü olmayan silahlar üzerinde çalıştığını iddia etmişlerdi.
CIA'NIN ABD DIŞINDAKİ PROJELERİ
Yurtdışında 'üçüncü şans'
CIA projeleri arasında yurtdışında da gerçekleştirilenler vardı. Özellikle yurtdışı için tasarlanan MKDELTA programı Avrupa ve Asya ayağı olarak ayrılmış ve bunlara Üçüncü Şans ve Derbi Şapkası projeleri adı verilmişti. Ancak bu konuda belgeye ulaşılamamıştır. Senato'da yapılan oturumlarda da bu projeler hakkında bilgi sahibi olan tanığa rastlanmadı. Ancak Kanada'da MKULTRA kapsamında çok çeşitli deneyler yürütüldüğünü kanıtlayan belgeler bulunuyor. Bunlardan en iyi bilineni Dr. Ewen Cameron tarafından 1950-1965 yılları arasında Montreal'deki Allen Memorial Enstitüsü'ndeki hastalara elektroşok ve deneysel ilaçlar verilmesini kapsayan deneylerdir. 1992 yılında bu deneyler ortaya çıktığında Dr. Cameron da hastalarının çoğu da ölmüştü.
ABD'Lİ PSİKİYATRİST ROSS'UN ARAŞTIRMASI:
'Mançuryalı Aday' gerçekti
Kişilik bölünmesi konusunda uzman olan ABD'li psikiyatr Colin A. Ross , günümüze kalan belgeler üzerinde yaptığı uzun süreli araştırmalardan sonra kaleme aldığı "Bluebird: Psikiyatrlar Tarafından Kasıtlı Olarak Yaratılan Bölünmüş Kişilik" adlı kitabında şöyle yazıyor: "BLUEBIRD Projesi'nde CIA, kasıtlı olarak kişilik bölünmesi yarattığı deneklerini gizli operasyonlarda kullanmaya çalışmıştır. Belgelerin incelenmesi sonucu bu inanılmaz deneylerde, 11 yaşındaki çocukların beyinlerine elektrodlar yerleştirildiği, 7-11 yaşları arasındaki çocuklara haftalarca, her gün, günde 150 mg LSD verildiği ve elektroşok yoluyla deneklerin hafızalarının silindiği, hayvanların beyinlerine elektrod yerleştirerek kimyasal ya da biyolojik saldırılarda kullanma çalışmaları yapıldığı biliniyor. 'Mançuryalı Aday' (orijinali 1962 yılında çekilen ve beyin yıkama yöntemlerini konu alan bir film) kurgu değil gerçektir ve CIA tarafından 1950'lerde BLUEBIRD ve ARTICHOKE zihin kontrol programlarında yaratılmıştır."
haber7com tarafından Cumhuriyet Gazetesinin muhtelif sayılarından derlenmiştir.