''Godot'yu beklerken Belediye geldi''
Roni Margulies, tiyatrodan pek anlamasa da sanatçı - devlet ilişkisen ilişkin hicivler içeren ilginç bir yazı yazdı ve "Godot’yu beklerken Belediye geldi" dedi.
ABONE OLTaraf yazarı Roni Margulies,bugun kaleme aldığı ''Godot'yu beklerken Belediye geldi'' başlıklı yazısında, Başbakan Erdoğan'a yönelik ironiler sergilerken, devlet-sanat ilişkisi konusunda CHP'nin icraatlarına gönderme yaparak, sanatçı - devlet ilişkisi konusunda ince göndermelerde bulundu:
İşte Roni Margulies'in bugünkü yazısı
"Londra’da bir umumî helânın duvarına kurşun kalemle karalanmış, yıllar önce görmüştüm: “İşim çıktı, gelemiyorum. Lütfen beklemeyin. Godot.”
Tiyatroyla ilişkim bundan ibaret değilse de, çok ötesinde de değil.
Ama devleti yönetenlerin her zaman sanatı da yönetmeye kalkıştıklarını iyi biliyorum.
“Her şeyin en iyisini ben bilirim” diye düşünenler, halkın salak olduğunu, hiçbir şeyi kendileri kadar iyi bilmediğini düşünür. Meydanlara çıkıp anlatırlar, ama halk salak olduğu için yine anlamaz, yine kendi bildiğini kendi bildiği gibi yapmaya devam eder.
O zaman devleti yönetenler yasalara, polise, asker gücüne başvurur.
Bizde buna “demokrasi” denir.
Ve biz çok şanslıyız, bizi yönetenler her zaman çok demokratik olmuştur.
Her şeyin en iyisini bildikleri için, sadece nasıl yaşayacağımıza, ne düşüneceğimize, nasıl giyineceğimize, cuma günleri camilerde neler dinleneceğine karar vermekle kalmaz, hangi müziği dinleyeceğimize, hangi resimleri yapacağımıza, hangi şiirleri yazıp hangi tiyatroyu izleyeceğimize de karar vermeye kalkışırlar.
Bilindiği gibi, tüm hükümetlerimiz çok demokratik olmakla birlikte, en demokratik olanları tek adam/ tek parti döneminin hükümetleridir.
Türk demokrasisinin gereği olarak, sanatla, hangi sanatların nasıl olması gerektiğiyle çok ilgilenmiş, halkımızın aydınlanması için çok çabalamışlardır.
Geleneksel sanatlarımız olan opera, senfoni, bale geliştirilmiş; Anadolu halkının oratoryolara ve filarmoni orkestralarına yüzyıllardır duyduğu hasret giderilmiştir. Herhangi bir salaklık olmasın, yanlış bir şey dinlenmesin diye TRT’de saz müziği yasaklanmıştır.
Halkın hatalı müzik dinleme eğilimi düzeltildikten sonra, resim sanatına da el atılmıştır.
Her isteyenin eline fırça alıp olur olmaz resimler yapması kabul edilebilir bir şey değildir elbet.
Hükümet 1938 yılında ressamların Anadolu’nun çeşitli illerinde görevlendirilmelerine dair bir karar yayınlar. Seçilen sanatçılar her yıl bir 1,5 ile üç ay arası bir süreliğine parti tarafından belirlenmiş çeşitli Anadolu şehirlerinde bulunacak, eskizler yapacak ve daha sonra bu çalışmalarından resim üretecektir. Bu etkinlik kapsamında 1938-1943 yılları arasında toplam 48 sanatçı Anadolu’nun 63 şehrine gönderilmiş, 675 resim üretmiştir.
Ressamlardan Anadolu panoraması, Türk köylüsü ve yerel motifler üretmesi beklenmiştir. Yaptıkları resimler, politikacı ve sanat eleştirmenlerinden oluşan bir jüriye çıkartılmış, seçilen resimler “Cumhuriyet Halk Partisi’nin Ödülü” ile onurlandırılmıştır. Ödüllerin yanı sıra, her yıl Ankara, İstanbul ve Konya devlet sergievlerinde seçilen resimlerden sergiler düzenlenmiş, halkımızın sanatkâr ruhuna katkıda bulunulmuştur.
Bu gezilerde üretilen 675 resmin büyük çoğunluğu bugün kayıp. İnsanın saçını başını yolası geliyor. Kimbilir ne harika resimlerdi onlar!
Bu “Yurt Gezileri” için sanatçılara CHP hükümetinin koyduğu şartlar arasında “çalıştığı muhitin Türk camiasının hususiyetlerinden birini ifade eden motiflerini canlandırabilmesi” yer alıyor, sanatçılardan bu işi “millî bir vazife” olarak görmeleri isteniyordu.
İlk gezi sergisinden sonra Behçet Kemal Çağlar, “Biz Anadolu’ya yayılan ressamlardan yalnız manzara, yalnız desen, yalnız kostüm değil; artık insan ve ruh istiyoruz. Tablolarında bize Türk denen insanı ve Türkiye denince yurdun bütün hususiyetle kokusunu ve havasını getirsinler” diyordu.
Behçet Kemal deyince, devlet eliyle yazdırılan şiirlerin de ne kadar güzel olduğunu hatırlamadan edemiyor insan:
Sensin bizim ışığımız hızımız;
Nutukların bizim alın yazımız;
Çıkar yolumuzdur açtığın her iz.
Her gün canımızla başımızla biz
Emanetlerine siperiz, Atam;
Güzel ellerinden öperiz, Atam.
Güzel elli Ata’nın da dediği gibi, “Sanattan mahrum kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir”. Yüce devletimizin bu damarla yakından ilgilenmesi gerekir tabii. Ya koparsa! Ne yaparız sonra?
Bu bağlamda, AK Parti’nin tiyatroyla ilgilenmesini de alkışlıyorum.
Bir ufak önerim var sadece.
Niye Belediye’ye bırakıyorlar bu işi? Bence İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin çok daha iyisini yapar. İnce ruhlu, sanatkâr bir adam olduğunu defalarca kanıtladı.
Ne dinleyeceğimize, ne izleyeceğimize, ne okuyacağımıza o karar versin.
ronmargulies@btinternet.com
Taraf