Ayasofya restorasyonu bitti, melek göründü
Osmanlı döneminde Cami-i Kebir diye adlandırılan ve 76 yıl önce müzeye dönüştürülen Ayasofya’da, 17 yıldır süren restorasyon tamamlandı ve kurulan iskele kaldırıldı.
ABONE OL
Yıllardır müze deposunda efsaneye dönüşen ikona ve mozaikler de kitaba dönüşüyor. Kitabı hazırlayan müze müdürü Haluk Dursun anlatıyor17 yılda kubbenin değişik bölümlerindeki mozaiklerin restorasyon ve konservasyonuyla (korunmasıyla) uğraşıldı. Hatların restorasyonu da tamamlandı. Mozaiklerle birlikte iki kültürün çok önemli unsurları olarak, üvey evlat muamelesi görmeden restore edildi. Ayasofya’yı tüm araştırmacılara açıyoruz, arşivini dijitale çekiyoruz. Ayasofya Müzesi Yıllığı’nı 18 yıl aradan sonra yeniden çıkardık.
İskeleye çıkınca meleğin yüzünü ilk gören adamım. 1849’dan beri kapalı, en son Fossatti görmüş. Ayasofya’da son büyük restorasyonu yapan Fossati bu kapağı koyarak mozaikleri korumuş. Restoratör arkadaşlar kapağın kaldırılma kararının bana ait olduğunu söylediler. Bu kapağın iki anlamı var. Birincisi suret olarak bir camide yer almaması gereken yüzün kapanması. İkinci neden kubbedeki mozaik parçaların dökülmesini önlemek.
Zaten Fossati o meleklerin resmini çekip, yayınlamış. Bizim girişte bu var, kamuya açık, herkes görebilirdi. Fossati, ‘Kapağın altında şöyle bir yüz var’ diye meleği oraya koymuş zaten. Diğer iki tanesi fresk ve yüz yok. İkincisinde de yüz var ama diğeri kadar bütün değil. Mozaiklerin bir kısmı dökülmüş, yarım yüz, manası yok. Birbirinin aynısı olan şeyden en güzelini restore ettik. Serafin Meleği, Tanrı’nın manevi tahtının koruyucusu. Kubbede olması bunu ifade ediyor. Yüzü melek gibi deriz hani; güzelliğini vurgulamak için. Ama buradaki yüz ürkütücü, çünkü o koruyucu melek, caydırıcı olması gerektiği için ürkütücü bir bakışı var. Daha önce depoda duran Sultan Abdülmecid’in Bizans dönemi mozaiği ile yapılan tuğrası ilk defa Ayasofya Müzesi’ne asıldı.
HERKESİN AYASOFYA’SI KENDİNE
Müze olarak diğerlerinden farklı olan Ayasofya’nın bir imajı var, içeriden baktığınız zaman da bir mesajı... Dışarıda bu mekan Grek-Ortodoks bir mabet, Osmanlı döneminde yine kutsal bir mabet olarak algılanıyor. İki taraf da kendine göre bunu dönüştürmek, amacına uygun kullanmak istiyor. Ayasofya sadece bir müze değil. Bunun altını çok çiziyorum; dünya mimarı mirasının çok önemli bir elemanı. Genç Türkiye’nin bu mirasa nasıl sahip çıktığının da bir göstergesi.
Ayasofya müze olarak kalmalı, başka bir yol çok büyük sıkıntılara yol açar. Dışişleri Bakanlığı kadar temsil özelliğine sahip. Yurtdışından gelen her resmi heyet buraya geliyor. Papa, Rus patriği ya da Obama ile bire bir konuşma imkanına sahibim. Önceki hafta sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül buradaydı.
Her gelen kendi Ayasofya’sını görmek istiyor. Hacı amca “Burada bir gün nasıl namaz kılarım” diye bakıyor. Yunanistan’dan gelen bir madam “Ben ne zaman pazar ayini yaparım” diye... Büyük bir grubu karşınıza almamak için en iyisi müze olarak kalması.
DEPODAKİ ENVANTER KİTAP OLDU
Haluk Dursun, deposundaki envanterini ilk kez görsel halinde kitap haline getirmiş. Bilgi Üniversitesi Yayınları’ndan çıkması beklenen Dursun imzalı kitabın adı, ‘Ayasofya Kültür Envanteri’. “İnsanlara göremediği mozaikleri gösteremediğinizde, bunu efsaneye dönüştürüyorlar. Sanki çok mozaik varmış gibi, ‘işte buyrun’ diyoruz. Yeraltına giren, gözüyle gören kişilerden biriyim, su kuyuları ve sarnıçları var, onu da kitapta anlatıyorum” diyor. İşte depodaki eserler: Ayasofya Müzesi İkona ve Kilise Eserleri Koleksiyonu, Taş Eserler Koleksiyonu, Türbe Eserleri Koleksiyonu, Sikke Koleksiyonu, Ayasofya Müzesi Mozaik Envanteri, Ayasofya Müzesi Etütlük Eserleri, Ayasofya Müzesi İkona ve Kilise Eşyaları Etütlük.
İSTANBUL’DA YAŞAMA SANATI
Haluk Dursun, ‘İstanbul’da Yaşama Sanatı’ adlı çok beğenilen kitabın da yazarı aynı zamanda. Yabancı misyon ziyaretlerinde dünya liderleriyle müzeyi gezerken onlara dair izlenimlerini kaleme alıyor. Bunları ‘Meraklısına Ayasofya’ adıyla kitaplaştırma hazırlığında.
Ali Dağlar / Hürriyet