A. İhsan Karahasanoğlu
A. İhsan Karahasanoğlu
ALINTI YAZAR
TÜM YAZILARI

Babacan, Kalaycıoğlu ve gençlik üzerinden oynanan oyunlar!

GİRİŞ 31.03.2025 GÜNCELLEME 31.03.2025 YAZARLAR

Dünkü yazımda, Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın ismini vererek, Türkiye’de hukuk ve Amerika’da hukuk kıyaslaması yapmıştım. 

Yaptığım eleştiriye, partiden bir hatırlatma geldi.

Amerika’daki hukuksuzluğa Ali Babacan’ın sessiz kaldığı iddiamız aslında doğru değilmiş.

Biliyorsunuz biz de formalite yok, bürokrasi yok, resmi prosedüre gerektiğinden fazla önem vermek yok.

Eleştirdiğimiz bir siyasi, dolaylı yoldan da olsa, bayram günü de olsa, noterden değil, bir telefonla da olsa cevap verdiginde.

Bize düşen o cevabı okuyucuya aktarmaktır.

“Noterden yolla”, “mahkeme kararı al” gibi ayak oyunlarına başvurmadan, dürüstçe hareket edip, muhatabın açıklamasını da okuyucuya aktarmaktır.

Önce dünkü yazından ilgili bölümü aktarayım. Sonrasında da Ali Babacan’ın beni yalanlayan uyarısını aktarayım. Dünkü yazımdaki ilgili bölüm şöyleydi:

“Ali Babacan isimli Tayyip Erdoğan’ın sayesinde ülkede tanınan bir adam, ‘Hukuka güvenin sarsıldığı yerde, yatırım olmaz’ diyerek, yolsuzluk yapanın tutuklanmasına itiraz ediyor..

Amerika, Gazze soykırımına itiraz ettiği için, bir doktora öğrencisini, arkadan kelepçeliyor.

Tam bu aşamada..  (…) En kibar hali ile sorayım, ‘Amerika’ya yatırım olmaz. Bir doktora öğrencisi, sokakta durup dururken, elleri arkadan kelepçelenerek götürülür mü’ dedin mi, Ali Babacan.

‘Çağırsaydınız gelirdi. Kaçacak değil ya.. Doktora öğrencisi o.. Niye sokak ortasında gözaltına aldınız. Bu muamelenin yaşandığı Amerika’ya yatırım gelmez, benden söylemesi’ dedin mi, Ali Babacan..”

Deva Partisi’nden aranarak yapılan hatırlatmaya göre, ben yanılmışım.

Aslında Ali Babacan’ın doktora öğrencisi Rümeysa Öztürk ile ilgili açıklaması varmış.

Açıklamanın sosyal medya paylaşımının bir örneği de gönderilerek, yazdığımın yanlış olduğu tarafıma aktarıldı.

Ali Babacan’ın, Rümeysa Öztürk ile ilgili benim yazımdan önce yapılmış açıklaması varmış ve şöyleymiş:

“Bazı ülkeler Türkiye'deki otoriterlik virüsüne kapıldı. Bir zamanların özgürlükler ülkesi Amerika, Gazze'ye sözlü destek veren bir öğrenci kardeşimizi sokağın ortasında kelepçeleyip gözaltına aldı, sınır dışı edecek. Bizim onlardan alacak demokrasi dersimiz yok.”

Benim dikkatimi çekti, açıklamada Ali Babacan’ın şahsi hesabındaki paylaşım aktarılmamış ama, ben onu da size sunmuş olayım:

“Bize her fırsatta demokrasi dersi verenler, söz konusu Filistin olunca yine sınıfta kaldı.

Doktora öğrencimiz Rümeysa Öztürk'ün Gazze'de yaşananları dile getirdiği için gözaltına alınmasını kınıyorum. Filistin’e destek olmak suç değil, vicdani sorumluluktur.”

Bu paylaşımları önemsiyorum.

Ama soruyorum, “ Türkiye’de hukuk olmadığını dolayısıyla yatırım da gelmeyeceğini söyleyen Ali Babacan değil mi?”

Bu çerçevede tekrar soruyorum: “ Amerika’da hukuk olmadığı halde yatırım nasıl oluyor”

Lütfen kelime oyunlarıyla gençlerin kafasını karıştırmayalım.

Ali Babacan soruyor, “ son gösterilerde tutuklanan 260 gencin suçu neydi.”

Babacan çok iyi biliyor, o gençlerin suçu “polise taş atmaktı, molotof atmaktı.”

Ama Babacan, aptala yatıyor, sanki o gençler sadece gösteri yaptıkları için tutuklanmışlar gibi algı yapıyor.

Yazımı yazarken, bir yandan da “televizyonlarda ne var” diye göz gezdiriyorum. 1990’lı  yıllarda, terör örgütü PKK’nın gazetesi Özgür Gündem’de yazıişleri müdürlüğü yapan Merdan Yanardağ’ın tele1 kanalında, Prof Ersin Kalaycıoğlu’na takılıyorum.

Önce ikinci Dünya Savaşı’nda mağlup çıkan ülkelerin anayasalarının işgalci taraflarca hazırlandığını ve bunun meşruiyetinin sorgulanmadığını fakat Türkiye’de 1961 ve 1982 anayasalar ordumuz yaptığı halde meşrutiyetin yn sorgulandığını bunun hayret edici olduğunu söylüyor.

Hani bana sorsanız, Ekrem İmamoğlu’nun diplomasından önce bu adamın profesörlük ünvanını elinden almak lazım.

Milletin kendisine emanet ettiği silahı milletin seçtiği insanlara yöneltip, bir de anayasa yapan ve onu meşrut gibi gösteren bu darbe severlerin prof unvanına kullanmalarının önüne geçilmesi gerekir.

Kalaycıoğlu’nun sonrasında söyledikleri ise daha da vahimdi.

Bir prof değil, halkı aptal yerine koyan bir hokkabaz konuşuyor gibiydi.

Saraçhane‘deki polisle çatışan göstericileri, masum göstererek şöyle diyordu Kalaycıoğlu: “Gösteri anayasal haktır. Ben 1968 kuşağı bir isim olarak, şunu da hatırlatayım. 1971’de İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencileri, şimdi kapandı Pan Amerikan şirketinin önünde gösteri yapmışlardı. Şirket taşlanmıştı. Sonradan yapılan yargılamada, taşı atan on kişinin tamamı polis çıkmıştı. Bugün de bu tür provokasyonlara dikkat edilmeli.”

Öyle hokkabazlar ki, öyle sahtekarlar ki, yeni gençleri kandırmak için propaganda amacıyla “şurayı şöyle taşladık, şunun cam çerçevesini böyle indirdik” diye kendilerine ait kitaplarda, örgütlerinin mensuplarından övgüyle bahsederlerken, köşeye sıkıştıkları anda da, o taşlamaları aslında polisin yaptığını bile iddia edebiliyorlar.

turkiyedireniyor.org internet sitesinde yayınlanan “THKC-dava dosyası belgeler, Yer yayınları”  kitabında, kendilerine ait bir eserde bakın aynı olay nasıl anlatılıyor: “16 Mart günü, İstanbul Üniversitesi’nde yapılan bir forumda, İstanbul TDGF Sekreterliği ‘bağımsızlık haftası’ ilan etti, hafta boyunca yürüyüşler ve formlar tertiplendi. Bu yürüyüşler esnasında Pan Amerikan ve Amerikan-Türk Dış Ticaret Bankası taşlandı.”

Amerika’nın avukatlığını yapacak değilim. Amerika’nın avukatlığını o yıllarda Pan Amerikan şirketini taşıyan veya en azından o göstericilerin yanında bulunan, veya kendisini öyle gösteren Ersin kalaycıoğlu yapıyor.

Ben sadece şunu söyleyeyim: polis taşladıysa kendi kitaplarınız da övünerek şurayı taşladık diye niye anlatıyorsunuz. Yoksa o kitapları da polisler mi yazıyor?

Yine aynı kitaptan bir başka paragraf daha aktarayım, Kalaycıoğlu’nun maskesini bir defa daha indireyim:

“13 Nisan’da 1 devrimci arkadaşı kaçırmaya çalışan faşist köpekler, Hacettepe Üniversitesi öğretim görevlisi asteğmen Dr. Nejdet Güçlü’yü öldürdüler. Bunun üzerine Hacettepe Üniversitesi’nde büyük bir forum toplandı, yürüyüşe geçen gençler Sıhhiye’deki Zafer anıtın önünde bağımsızlık andı içtiler ve Pan Amerika’nın bütün camlarını indirdiler.”

2025 gençlerini kandırmak için, “camları indirdiler” deyin, “sizde indirin” demeye getirin.. Ama 260 kişi tutuklanınca baktınız pabuç pahalı, “1971’deki taşlamayı polis yapmıştı” diyerek suçluları kurtarmaya çalışın.

Bu vesileyle gençlere de seslenelim..

Bakın sizi sokağa çağıranlar, sizin aklınızla nasıl alay ediyorlar.

Milleti nasıl aptal yerine koyuyorlar.

Bu adam bir profesör..

Saraçhane’de kameraların saniye saniye çektiği görüntülerde tespit edilen saldırganlar tutuklanıyor.. bu hokkabaz prof ise, “1971’de bizim gösterimizde camları taşlayanların polis oldukları sonradan ortaya çıkmıştı” diyerek, fotoğraf makinesinin bile tek tük olduğu yıllarla 2025’i kıyaslamaya kalkıyor. Varsayalım 1971’de gerçekten camları taşlayanlar polis idi. 2025’te kameraların görüntülediği, polise molotof atanların da aslında provokatör polisler olduğunu mu söylüyorsun sahtekar adam.

Tamam bu noktada gençlere seslenelim..

Oyuna gelmeyin.

Siz polise saldıranların kim olduğunu, kendi içinizdeki arkadaşlarınız olduğunu çok iyi biliyorsunuz. “1971’de böyle olmuş, yine böyle savunma yapar, kurtulursunuz” aklı veren sahtekarlara aldanmayın. İşte bu vicdansızlar değil mi, Deniz Gezmiş’i astırdılar. Yusuf Aslan’ı darağacına gönderttiler.

Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit Gazetesi

YORUMLAR 3
  • Rutruso 8 ay önce Şikayet Et
    Oyun oynayan onlar değil
    Cevapla
  • Yavuz Sultan Selim 8 ay önce Şikayet Et
    Bunlar kör bir ideolojinin esiri olan prof.larıdır, bilim adamlığı falan hak getire, bilim adamı mı anarşist mi belli değil ?!
    Cevapla
  • Kaan 8 ay önce Şikayet Et
    Ellerinize sağlık yazınız yine çok önemli tespitler içeriyor
    Cevapla