Abdulhamit Güler
Abdulhamit Güler
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Sezar Ölmeli, sinema yaşamalı

GİRİŞ 10.06.2012 GÜNCELLEME 10.06.2012 YAZARLAR

Bu yılki oyun Shakespeare’in Jül Sezar uyarlamasıdır. Pek çoğu ömür boyu hapse çarptırılmış mahkumlar için 6 ay sürecek bu tiyatro çalışması hayatlarındaki en önemli olay haline gelir. Buldukları her fırsatta oyunun provasını yaparlar. Hayattan beklentileri kalmayan insanlar için hayata tutunma sebebi olmuştur tiyatro ve birçoğu için bu oyundan sonra hapishane artık daha da katlanılmaz bir yer olur.

Bu bir sinema filminin konusu olmakla beraber, aynı zamanda tamı tamına da gerçektir. Çünkü filmdeki oyuncuların tamamı gerçekten mahkumdur. Böyle olunca, gerçeğin dışında ve tam da gerçeğin içinde bir yerlerde 'tiyatro uyarlaması' ve aslında 'tarih belgesi' izliyorsunuz.

83 yaşındaki Vittorio ve 81 yaşındaki Paolo Taviani kardeşlerin filmi "Sezar Ölmeli"den bahsediyorum.

Berlin Film Festivalinde Altın Ayı Ödülünü alan film, İtalyan Sinema Akademisi tarafından da ödüle boğulmuş. 2012 yapımı ve 76 dakika süresi olan filmi izlerken aklıma 'Dogville' ve 'Selam Sinema' filmleri geldi.

Bir tiyatro sahnesinde, görülmez fakat 'çizilmiş' duvarlar/sınırlar içinde 'sahneye konan' Dogville, kendimize ve çevremize, kendimizden ve çevremizden konan sınırları metaforik olarak ele alarak, insanoğlunun kendini kandıran ve 'kral çıplak' diyen 'buluğa ermemiş' biri çıkana kadar buna devam eden halini resmediyordu. Film, Lars Von Trier'in en özel eseriydi belki de...

Selam Sinema'da ise Muhsin Mahmelbaf, sinemanın yüzüncü yılı şerefine, belgesel ile kurmaca arası, hayat ile sinema arası, tam da sinemanın ne olduğu sorusunun cevabı olan bir eser ortaya koyar. Bir film çekecektir ve başvuran binlerce kişiden birkaçının 'doğal' hallerini kaydeder ve filmi de bu görüntülerden oluşturur.

Sezar Ölmeli'nin hem tiyatral hali hem de 'gerçek mahkumlar'ın 'senaryo'ya uyması durumu, bahsettiğim iki filmin etkisini kendinde toplayabilme şansını doğurmuş. Evet, filmleri hatırlatıyor. Fakat etkisini barındıracak derecede 'büyüyemiyor', film.

Çok özel bir konu, çok çok özel bir tarzda ele alınıyor. Mahkumların kendini oynaması, insanlığın kendini resmetmesi gibi bir şey. Zira Jül Sezar'dan anlaşılacağı üzere hemen herkes, tarihin her döneminde 'adalet' ve 'özgürlük' için yola koyulmuş ve yine hemen herkes, aynı kavramlar uğruna 'ortadan kaldırılmış'.

İnsanlık tarihinin bu 'en eski hikayesi', aynı zamanda insanlık tarihinin 'en yeni yaşanmışlığı' da oluyor. Bunu ortaya koyması bakımından Sezar Ölmeli mühim bir eser.

Sinematografik olarak da elbette kendi içinde farklılık barındırıyor; filmin büyük bölümünün siyah-beyaz çekilmesi, tamamen hapishanede geçmesi, müzik kullanımı, oyuncu seçimi sırasında kameraya bakarak uzun uzun deneme yapılması, vs...

Birçok bakımdan özel bir yapım olsa da, 'olamamış' bir şeyler var filmde. Son sahnede, hücresine dönen mahkumun, "Sanatla ilgilendiğimden beri kendimi hapiste gibi hissediyorum" demesi, daha doğrusu bunu dile getirmesi, filmin geneline sirayet eden 'yoruma açık' halden uzaklaştırıyor, izleyiciyi. Filmin bütün gayesi tek cümle ile ifade edilmiş oluyor. Film dili açısından sakıncalı olsa da, gerçeklik barındıran filmde belki bir 'gerçeklik hâli'dir. Ancak böyle bile olsa bir noksanlığa sebebiyet veriyor.

Abdulhamit Güler - Haber 7

abdulhamitguler@gmail.com

@_hayirlisi_

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL