Ahmet Altan
Ahmet Altan
ALINTI YAZAR
TÜM YAZILARI

Binlerce, binlerce insan

GİRİŞ 02.12.2008 GÜNCELLEME 02.12.2008 YAZARLAR

Nasıl yaşadığımızı da bilmiyoruz, nasıl öldüğümüzü de...
Bana en ağır geleni de bu zaten.
Kandırılıp duruyoruz.
Ve, nasıl düşünmemizi isterlerse öyle düşünüp, nasıl tepki vermemizi isterlerse öyle tepki veriyoruz.
Bingöl’de 33 askerin ölümüyle sonuçlanan olayı enine boyuna incelediğinizde, bu ülkenin kaderinin nasıl üç beş kişi tarafından belirlendiğini görüyorsunuz.
Şimdi bir düşünün.
PKK, tek taraflı ateşkes ilan etmiş.
Güneydoğu’da olaylar durmuş.
Öylesine bir sükûnet hâkim olmuş ki 24 Mayıs 1993’te Milli Güvenlik Kurulu bir bildiri yayınlamış ya da yayınlamak zorunda kalmış.
“Güneydoğu Anadolu’da ve ülkemizin diğer köşelerinde huzur ve güvenin önemli şekilde korunduğu tespit edilmiştir. Alınmış olan güvenlik tedbirlerine ilaveten, Güneydoğu Anadolu’da iç barış ve istikrarın sürekliliği için toplumsal hoşgörüye uygun olarak, özellikle Olağanüstü Hal Bölgesi’nde terör örgütüne katılmış olup da, kan dökülmesi eylemlerine girmemiş kişilerin gelip teslim olmaları halinde, haklarında kovuşturma yapılmamasına ve diğer terör örgütü mensuplarının durumlarının da bu anlayış içinde ele alınarak, gerekli düzenlemelerin yapılmasını hükümete bildirmeye karar vermiştir.”
Ertesi gün Bakanlar Kurulu’nun toplantısı var.
Milli Güvenlik Kurulu’nda sivil yöneticilerle generallerin birlikte verdiği karar uyarınca “af” konusu görüşülecek.
Büyük bir ihtimalle silahlı çatışma sona erdirilecek.
Türklerle Kürtler için yeni bir hayat başlayacak.
Milli Güvenlik Kurulu’nun bu bildirisinin yayınlandığı akşam silahsız askerler, “burada kalırsanız jandarma sizi döver” tehdidiyle otobüs terminalinden zorla iki otobüse bindiriliyor.
Yanlarına hiçbir koruma verilmiyor.
Normalde o otobüslerle birlikte hareket etmesi gereken zırhlı araç, helikopter ve silahlı korumalar yok.
Otobüsler yola çıkarılıyor.
Bingöl’de PKK yolu kesiyor.
33 asker öldürülüyor.
Beşi ağır yaralanıyor.
Bir anda ülkenin gündemi değişiyor.
Büyük bir öfke ve düşmanlık hissi yayılıyor.
Bakanlar Kurulu “affı” görüşemiyor bile.
PKK, eylemi üstleniyor.
Öcalan 26 mayısta bir açıklama yaparak eylemin “kendilerince yapıldığını” duyuruyor.
8 haziranda “eylemle” ilgili yaklaşımı neredeyse tümden değişiyor:
“Benim söylediğim gibi planlamam da olmamıştır. Bu biçimiyle gelişmesini ben de anlamlı bulmadım. Biraz erken ve geniş hacimli olarak değerlendirdim” diyor.
Daha sonra ise Öcalan, bu “eylemle” ilgili soruşturma başlatıyor ve eylemden sorumlu tutulan Şemdin Sakık PKK tarafından sorguya çekiliyor.
“Eylemden” sorumlu tutulan Sakık ise, yakalandıktan sonra hapishanede verdiği ifadede, “o eylemde ben yoktum, planlamasını yapmadım, talimatını vermedim, eyleme katılanlardan bir kısmı daha sonra yakalandı, bazıları itirafçı oldu. Bu olaya katıldığımı söyleyen bir tek kişi varsa karşıma çıkarın, sorumluluğu kabul etmeye hazırım” diyor.
O “eylemden” sonra barışa hiç o kadar yaklaşılamıyor.
Çatışmalar sürüyor...
Ve bugüne dek tam 27 bin 800 kişi ölüyor.
Eğer o eylem olmasaydı bugün o insanların hepsi hayatta olacaktı.
Şimdi, o 33 çocuğun öldürülmesinin büyük bir komplo olduğunu artık bugün açıkça görebiliyoruz.
Bu komployu kuranların hem Türk ordusu içinde hem de PKK arasında adamları olduğu açık.
Üstelik bu komplo, Milli Güvenlik Kurulu’nun üyeleri arasında bulunan Genelkurmay Başkanı’yla kuvvet komutanlarının “çözüme” razı oldukları sırada gerçekleştiriliyor.
Ya ordu içinde bir “unsur”, komutanlarının bile sözünü dinlemiyor ya da bölgedeki sükûnet nedeniyle barışçı çözüme razı olan komutanlardan bazıları o askerlerin “korumasız olarak” bir pusuya gönderilmesine göz yumuyor.
Bu olayın sorumlularının ortaya çıkarılması zor değil.
Bazı sorulara cevap vermek yeter:
24 mayıs akşamı, o askerlerin otobüslere tehditle bindirilmesi için kim emir verdi?
Kim, o otobüsleri korumasız yola çıkardı?
Jandarmalar kimden emir alarak, “ayrı gitmek” isteyen askerleri de o otobüslere bindirdiler?
Bu emirlerin kayıtları Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kayıtlarında vardır mutlaka.
Ordu bu sorumluları açıklamak zorunda.
Bu eylem, bu ülkenin yaşadığı en büyük komplolardan biri.
“Birileri” tek bir komployla herkesin kaderini değiştirdi.
Eğer o pusu kurulmamış olsaydı bugün bambaşka şartlara sahip bir ülkede yaşıyor olacaktık.
Barışı sağlayacaktık, çocuklarımızı ölümden kurtaracaktık, daha zengin bir hayat sürecektik, daha mutlu olacaktık.
Bu komployu aydınlatmalıyız.
Barışın düşmanlarını bulmalıyız.
Ki yeni komploların kurbanı olmayalım.

Ahmet Altan - Taraf

ahmetaltan111@gmail.com

YORUMLAR 3
  • Hasan Çelik 17 yıl önce Şikayet Et
    ses yok! çıt yok!. Taraf gazetesini elime aldığımda ilk okuduğum kişidir Ahmet Altan. İlk sayfadaki haberlerden bile önce. Hem yazar Ahmet Altan'a hem yorumcu Ahmet Altan'a katılıyorum. Bu ülkede Ergenekon'la PKK elbirliği içinde ülkemizi yangına doğru götürüyorlar. Ordunun hala susmasını da anlayabilmiş değilim. Ahmet Altan kaç kez yazdı bunları; ama taştan geliyor, ordudan bir ses gelmiyor…İlginç!
    Cevapla
  • Kadim Kültür 17 yıl önce Şikayet Et
    33 kişinin ve benzer eylemler. Ergenekon işi ve özelde Doğu Perinçek in işidir.
    Cevapla
  • ahmet arif 17 yıl önce Şikayet Et
    Ahmet ALTAN. Sayın Ahmet ALTAN sizi çok seviyorum. Keşke bir çok şey senin elinde olsaydı. Barışın düşmanlarını bulurdun. Seni takip etmek ve okumak çok güzel. SaygıLar
    Cevapla