İçimizdeki bazılarının Türk ve Müslümanla imtihanı
Üstad Necip Fazıl’ın da deyimiyle “Türk Müslüman olduktan sonra Türk olmuştur.” Ama bakmayın bazı kişilerinin isimlerinin Türk Müslüman oluşuna. Bu toprakların gerçek sahibi olan Anadolu insanının onların gözünde değeri yoktur. Nevzat Tandoğan deyimiyle “Öküz Anadolu’luludur.” Ne mutlu Türküm diyene “Türk’ün Türk den başka dostu yok” sözlerini dillerinden düşürmeyenler gerçekten Türk ve Müslüman olsalardı bugün bayır bucak Türkmenlerine kucak açarlar en azından kucak açanlara yardımcı olurlardı. Bunların geçmişlerine de bakacak olursak tarihimiz için kara lekelerle doludur. Türkiye ile hangi devlet karşı karşıya geliyorsa bu içerideki hainleri safları hemen belli oluyor. Karşımızda kim var onun yanı…
“Atatürk öldü ise Stalin var.“Dünya’nın en tatlı en sevimli adamlarından biriydi.” diyerek kastettikleri ise milyonlarca Türk ve Müslümanın katilinden Lenin’den bahsediyordu. Lenin, Stalin sevdalarını her zaman dillendirmişler milli mücadele de Ruslar bize yardım etti derler ama Buhara cumhurbaşkanı Osman Hoca’nın 100 milyon altın Ruble verdiğini bilmezler. Rusya bize 20 milyonunu Anadolu’ya göndermiştir Lenin 80 milyon altın ruble külçeyi Komisyon olarak kendisi almıştır Osman hoca daha sonra Türkiye ye sığınmış ancak milli mücadele finansörünü 1939 yılında Ankara hükümeti tarafından ülke dışına sürgün edilmiştir.
Ancak bir kara leke var ki Boraltan faciası gibi kendi soydaşlarına ihanetleri saymakla bitmez cumhuriyetin ilanından birkaç gün sonra Suriye halkının bize katılma talebi “YURTTA SUS CİHANDA SUS” "Misak-ı Milli hudutları dışında Türk unsuru kabul etmiyoruz!" prensibi gereği ret edilmiştir. Boraltan’da 146 soydaşımızıTürk askerinin gözü önünde kursuna dizilmiş bile bile ölüme gönderilmiştir. “Reha Oğuz Türkkan'a göre iltica eden ve sonra kurşuna dizilen Azeri mülteci sayısı 407'dir.” Sayı o kadar da önemli değildir. böyle ihanetler Türk tarihine kara leke olarak yazılmıştır.
Diğer bir konu da Üsküplü Müslüman Türkler, haklarını korumak üzere 1945'te bir direniş örgütü kurarlar. Yücelciler adını alan örgütün hikâyesi ve hakkındaki bilgi sayesinde ulaştığımız Mehmed Ardıcı'nın "Yücelciler 1947" adını taşıyan değerli hatıratından başka bir vesileyle bahsetmek isterim. Ancak bugün Makedonya'daki haklarımızı korumak için kurulan ve Üsküp Başkonsolosumuz Emin Vefa Gerçek'in de haberdar ve bağlantı halinde olduğu bu örgüte yapılan ihanete dikkatinizi çekmek istiyorum.
Ardıcı, Nazi kamplarında ölenlere ağlayan aydınlarımıza, burunlarının dibinde, Makedonya'da bunca Müslüman'ın boğazlanması karşısında neden kıllarını kıpırdatmadıklarını soruyor haklı olarak. Konuyu daha da tafsilatlı görüşmek için Belgrad da bulunan zamanın Dış İşleri Bakanı asker kaçağı aynı zamanda millî mücadeleye katılmayı reddeden "Din zehirdir. Türkiye’den dini tamamen atabilmek için bize 30 sene daha lazım” diyen Şükrü Saraçoğlu ile görüşürken Saraçoğlu, "Sahi bu kadar nüfusa mı sahipsiniz?" diye şaşkın şaşkın soruyor. Tepkilerini içlerine şöyle gömüyorlar: "Pes, vallahi pes, billahi pes. Yalı kazığı mı diktiler seni Ankara'ya?" Hariciye Vekili böyle ise varın Ankara’dakilerin halini seyreyleyin tepkisi geliyor, dış politikandan bihaber Hariciye Vekili onlara ne kadar yardım edebilirdi ki.
Dış politikamız bir zamanlar böyle cahillerin elinde oyuncak olmuştu işte. Oyuncak olsa neyse. Bir de ihanet olmasa! Üsküp Konsolosumuzla irtibat halinde örgütlenen Yücelciler ihbar edilir ve yakalanıp işkence altında sorgulanırlar. Hücresinde şu yakıcı cümleler dökülür yazarın ağzından: "Bizler, yıktırılmış bir cihan devletinin kabul edilmemiş bir mirasıyız. Şimdiye dek namuslu kalabilmişsek Osmanlılığımıza borçluyuz. Kurtuluş ümidimi geri getiren işte bu."
Umut bekledikleri Türkiye’den ses yok. Yücelciler grubunun kurucularından 4 kişi idam edilir diğerleri 2 ile 20 yıllar arası değişik hapis cezaları verilir yine ses yok. Oysa teşkilat kurulurken kendilerine "Nüveyi oluşturun. Talimatlarımızı tatbik edecek, bilgi alabileceğimiz bir grubun varlığını bilmek istiyoruz" diye haber yollayan da Türk Konsolosudur. Bunun anlamı, "Ben sizi tanımıyorum, siz de beni" tekrarıdır.
Üsküplü Müslümanları yüzüstü bırakan içeriye sözde ”Türkçü” Milli Şef’in marifetleri bununla sınırlı değildi. Romanya'ya iltica etmiş olan 20-30 bin civarındaki Kırım Tatarının Türkiye'ye sığınma talebine ret cevabı veren de aynı zihniyet değil miydi? Devam edecek olursak 2000 kadar Kırım Türkünü Anadolu üzerinden yine Stalin’e teslim edilen “Mavi Alay” faciası da başlı başına Türk tarihi açısından başka bir kara bir leke olarak kalmıştır.
Muhabbetle …
-
Murat Acar 8 yıl önce Şikayet Etyurtta sulh cihanda sulh yok .yurtta sus cihanda sus yok .bende varım dünyaya karşı .davam var fikrim var .ecdadimin kanı dökmus olan herkesi dava ediyorum .güçlendikce davami buyutecem .Tuna nehrine kadar benimdirBeğen
-
müslüman 8 yıl önce Şikayet Etkriptolar tek tek temizlenmeli bu toplumda yoksa rıhat yok bizeBeğen Toplam 1 beğeni
-
şükrü 8 yıl önce Şikayet Etyurtta sus cihanda sus..çok begendimBeğen Toplam 1 beğeni