TBMM ve Sultan Vahideddin Han Hakkında Bilinmeyen Bir Detay.
23 Nisan 2017 Pazar günü TBMM’nin açılış yıldönümü. Her sene olduğu gibi o gün de Türkiye’nin her yanında törenler, kutlama programları yapılacaktır. Ancak, bir hadise var ki pek bilinmez. Yani bilinçli olarak unutturuldu. Nedir mi O? Padişah Sulta Vahideddin Han’ın emri ile Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak İstanbul’dan ayrılmış ve Ankara’ya TBMM çalışmalarına katılmak, Milli Mücadele kapsamında çalışmak üzere gönderildi. Mesele kısaca
Çakmak Paşa meclise girer girmez TBMM başkanı Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a sultana bir sadakat mektubu yazdı.
27 Nisan 1920’de, altında “Büyük Millet Meclisi emriyle Mustafa Kemal” imzasını taşıyan ve Padişah Sultan Vahideddin’e gönderdiği biat mektubuna Paşa şu şekilde başlıyordu;
“…Büyük Padişahımız, Halife ve en kutsal Hakanımız, Efendimiz, İstanbul’un işgali ve bunu izleyen facialar üzerine durumu incelemek, Saltanatımızın hukukunu ve Millî istiklâlimizi savunmak ve sağlamak maksadıyla bu defa Ankara’da Büyük Millet Meclisi halinde toplandık. Anadolu’nun düşman işgali altında olmayan her köşesinden gelen ve millet tarafından olağanüstü yetkilerle izinli kılınan milletvekilleri, oy birliği ile aldıkları karar sonunda bazı gerçekleri yüce kapınıza arz etmeyi, kendileri için bir sadakat ve kulluk görevi bilirler.
Padişahımız, kalbimiz size karşı sadakat ve bağlılık duygusu ile dolu olarak, tahtınızın etrafında her zamankinden daha sıkı bir sadakatle bağlanmış bulunuyoruz. Toplantısının ilk sözü padişahına bağlılık olan bu meclisin son sözünün de bundan ibaret olacağını yüce kapılarına en büyük ve alçak gönüllükle arz eder”
27 Nisan 1920 açılışın 4.günüdür. Mecliste bir hareketlilik vardır. Meclis kürsüsünde meclis başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa şunları söyledi;
...Efendim resmi görüşmelere geçmeden bir şey arz etmek istiyorum. İstanbul’dan Harbiye Nazırı Fevzi Paşa hazretleri (Mareşal Fevzi Çakmak) Ankara’ya girmek üzereler. Eğer tensip buyurursanız meclisimizden bir heyet Fevzi paşa hazretlerini karşılamak üzere yola çıksın. (meclisten hep beraber karşılamaya gidelim sesleri) Mustafa Kemal, peki efendim o halde bütün meclis olarak hep beraber karşılamaya gidelim. Bu sebeple meclisi tatil ediyorum dedi. Hep beraber kendi ifadesi ile padişahın emri üzerine Ankara’ya gelen Harbiye Nazırı (Savaş Bakanı) Mareşal Fevzi Çakmak’ı karşılamaya gittiler.
TBMM’ye gelen Çakmak Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın odasında bir süre istirahate çekildi. Ardından meclis görüşmelerinin yapıldığı yere girdi. Alkışlar eşliğinde kürsüye çıktı. Ve Hemen hemen hiç kimsenin bilmediği şu tarihi konuşmasını yaptı;
“Sevgili mebus arkadaşlar; Söze başlarken İstanbul’un esaret muhitinden kurtularak Ankara’nın hür muhitine geldiğimden dolayı Cenab-ı Hakk’a hamd ve şükür ederim. (Şiddetli alkışlar) Ve beni böyle karşılayan sizlere de teşekkür ederim. Efendiler, gerek padişahımız efendimiz hazretleri, gerek bendeniz, beşyüz senelik bakir payitahtımızın ilk defa düşman tarafından işgali faciasını görmek bedbahtlığına uğramış felaketzedelerdeniz.
İstanbul’un işgal edildiği gece İngilizler arabalarla, İstanbul’a Üsküdar ve Beyoğlu’na bahriye askerleri çıkartarak tüm ehemmiyetli yerleri tuttular. Şehzadebaşı’ndaki yatakhanelerinde uyuyan bir askeri birliği taradı. Canlı kalan askerleri dışarıda halkın gözü önünde öldürdü.
O sırada İngilizler, Harbiye Nezaretini işgal ederek benim makam odama kadar süngülü neferlerini soktular ve onlar tarafından belirlenen emirleri vermemi istediler. Göğsüne düşman süngüsü dayanmış bir harbiye nazırı, İstanbul’un hür ve makam-ı hilafet olmak meziyetini kaybettiğini görmüş ve bakan olmak sıfatı ile çok üzülmüştüm.
Bu konuda derhal sadrazama (başbakana) malumat verdim. Bakanlar Kurulunun toplanması emrini verdi. Ben de bu toplantıya odamın içinde ve dışında bulunan 400 İngiliz askerinin ve onlarla iş birliği yapan Ermeni ve Rum vatandaşların arasından nefret dolu bakışları altında katılmak üzere Bakanlık binasından çıktım. (Kahrolsunlar sadaları) Hükümet de askerlerimizin şehit olması noktasında lazım gelen protestoyu yazmada geç kalmadı. Bir gün sonra Padişahımız efendimizle görüşmek üzere Cuma selamlığına gittim.
Namazdan evvel padişahımız bendenizi kabul ettiler. Fevkalâde üzgün bir halde bulunuyorlardı. Bana dediler ki;
…Ben bugün böyle müthiş bir azap içinde camiye gelmek istemiyordum. Fakat halife olmam veçhiyle bu Cuma selamlığı bana bir dini mükellefiyet. 50 yıllık bir yıkımın enkazı altında kalmak ta bana çok ağır geliyor. Bu enkazın altında ezildik. Diyerek üzüntüsünü dile getirdi.
Ertesi hafta padişahımız beni Cuma selamlığında tekrar karşıladı ve buyurdu ki , “-PAŞAM AMAN ANADOLU İLE İRTiBATI TEMİN EDİNİZ”.Ben de dedim ki efendim irtibat hazırdır. Fakat İngilizler sıkıntı çıkartıyor. Bu sözüm üzerine zat-ı şahane bana;
“…Olsun siz sakın Anadolu ile irtibatı kesmeyiniz” buyurdular.
Arkadaşlar İngilizler bizden ve padişahımız efendimizden Anadolu harekâtını ve Kuva-yı Milliye’yi inkar ve reddetmemizi istediler.Biz bunu kabul edemedik ve etmedik de … Çünkü Kuva-yı Milliye’yi reddetmek doğrudan doğruya halkı reddetmek demektir. Biz bunun farkındaydık. Sonra dediler ki siz ve padişahınız Kuva-yı Milliye’yi reddetmezseniz bütün yolları keseceğiz. Anadolu’ya giden tüm buğdaylara el koyup yalnızca bize yakın olan Ermeni ve Rum halka buğday verir. Türk halkını açlığa terk ederiz. Hükümet olarak biz ve Padişahımız buna rağmen Anadolu harekatı ve Kuva-yı Milliye aleyhinde en küçük bir söz söylemedik. Zinhar söyleyemezdik.(meclisten kahrolsunlar sedaları)
PADİŞAHIMIZ ANKARA’NIN ZAFERLERİYLE SEVİNİP, BAŞARISIZLIKLARI İLE HÜZÜNLENMEKTEYDİ.
O sıralarda hepinizin malumu olduğu üzere İngilizler baskıyla tehditle o mahut fetvayı aldılar.(Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’nin imzaladığı Mustafa Kemal hakkındaki idam fermanı malumunuz olduğu üzere o fetva süngü zoruyla alınmış ve İslam sinesinin birbirine düşürülmesi hesaplanmıştı. O fetva acı bir vesikadır.
Millet ve siz sanırım bu fetvanın geçerli olmadığını ve hangi şartlarda zorla yazdırıldığını anlamışsınızdır. (Tüm meclisten şüphesiz sedası yükselir.)
Konya Milletvekili Refik bey ; “Zaten o fetvanın bizce bir hükmü yoktur. Hangi baskılarla yaptırıldığı bizce de malumdur.” Demiştir.
İstanbul’dan padişahın telkin ve emirleriyle Ankara’ya geçen Fevzi Çakmak sözlerini bitirerek coşkun bir alkış tufanı altında kürsüden inmiştir.
PADİŞAH SULTAN MEHMET VAHİDEDDİN HAN, HARBİYE NAZIRI MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK PAŞA’YA HİTABEN;
“…GİT, SEN DE ANKARA’YA GİT… BURADA YAPILACAK BİR İŞ KALMAMIŞTIR” şeklinde hitap etmiştir.
Bunun üzerine Harbiye Nazırı 26 Nisan 1920 günü İstanbul’dan gizlice çıkmış ve 27 Nisan 1920 günü Ankara’ya ulaşmıştır.
Gerçek ve bilimsel bir tarih anlayışına kavuştuğumuz güne selam olsun…
-
Mustafa 4 yıl önce Şikayet EtAllah size selamet versin hocam tarih anlatımınız deliller ışığında tüm karanlıkları aydınlatıyorBeğen
-
isa 8 yıl önce Şikayet EtHocam ben 55 yasindayim. Burada dile getirdiklarinizi 40 sene önce ögrendim. Heyhat kimselere söyleyemedim. Söyleyebildiklerimiz ise bir elin parmaklarini gecmez. Fakat simdi bu gercekleri siz ve sizin gibilerden belkide milyonlar öyreniyor. Fakat ülkemizde batililarin kullanimina tesne okadar hain var ki akla ziyan. Yinede cok tesekkürler.Beğen Toplam 7 beğeni
-
Metin çakır 8 yıl önce Şikayet Etbu tür yazıları yazanlara teşekküer etmek boynumuzun borcuBeğen Toplam 5 beğeni
-
kale55 8 yıl önce Şikayet Etgerçekler bir gün mutlaka açığa çıkacaktırBeğen Toplam 5 beğeni
-
Murat Acar 8 yıl önce Şikayet Etelinize sağlık hocamBeğen Toplam 6 beğeni