Ahmet Anapalı
Ahmet Anapalı
HABER7 YAZARI

Sevr Antlaşması İmzalandı Diyenler Cahildir “2”

GİRİŞ 25.08.2017 GÜNCELLEME 26.08.2017 YAZARLAR

Salı Gününden Devam:

Son Osmanlı Sultanı Vahideddin Han, antlaşma maddelerinin hafifletilerek kabul edilmesini engelleyemese de, Damat Ferid’in imzasına rağmen onaylamaya kesinlikle yanaşmamıştır ve geleneksel politikasını burada da uygulayarak oyalama taktiğine başvurmuştur. Dolayısıyla Antlaşmayı kesinlikle imzalamamıştır. İşte, tarihin verdiği bu katî hükmü ispatlayan sağlam deliller;

1- Sevr’den her bahsedildiğinde “Musibetler Mecmuası” “Mecelle-i Mesaib” diyen ve Antlaşmayı tasdik etmektense tahtımdan feragat etmekte kararlıydım, ifadesini kullanan Padişah Vahideddin Han, Avni Paşa’ya dikte ettirdiği hatıralarında kendini şöyle ifade etmektedir;

“… O Sevr ki ilk defa elime aldığımda keskin bir acı ve korkulu bir ürperti hissettim… Sevr bana göre ne bir antlaşma ne de bir paktı. Kötülüğün baştan aşağıya ta kendisiydi. Bu belge elime geldiğinde, mecburi ve geçici bir imza taktiğiyle biraz zaman kazanmaya çalıştım. Eğer işler kötü gider ve bu oyalamayı başaramazsam antlaşmayı imzalamaktansa tahtan feragata kararlıydım.[1]

2- Yurdu terk ettikten sonra Mekke’de yayınladığı bildiride de hemen hemen aynı şeyleri söylemiştir;

“… Ben Sevr Antlaşmasını kesinlik kazanmış bir şekilde tasdik etmedim. Meselenin kesinlik kazanmasının Meclis-i Mebusan’ın kabulünden sonra beklediğini ve hak ve adaletle bağdaşmayacak şekilde gayr-ı tabii olan böyle bir antlaşmanın devam edip uygulanamayacağını bildiğimden hakkımızın anlaşılmasına uygun bir zamanın gelmesine kadar vakit kazanmaya devam ederek antlaşmanın hükümet tarafından kabulüne taraftar göründüm.[2]

3- Hükümdarın damadı İsmail Hakkı Okday Bey’e göre ise Sultan Vahideddin, anlaşmanın geçici bir süre ile dahi imzalanmasına karşıdır. “…Sultan Vahideddin Han, ekim ayında müttefiklerin onca baskısına ve Damat Ferit Paşa’nın kanunî mecburiyet olduğunu hatırlatmasına rağmen Sevr Antlaşmasını geçici olarak dahi imzalamayı reddetmişti. Sevr Antlaşması’nı daha sonra imzalamayı reddederek Sultan çok açık bir biçimde bu barışın şartlarını kabul etmediğini yeterince göstermişti”[3] Zaten, 16 Mart 1920’de payitahtın İngilizler tarafından resmen işgaline ve meclisin dağıtılmasına sebep olmak pahasına, 28 Ocak 1920’de Misak-ı Millî’yi tasdik ederek Anadolu’daki Millî Mücadele Hareketini ve onu yürüten TBMM Hükümeti’ni desteklediğini ilk defa açıkça ilan eden bir padişahtan bunu beklemek çok abes olurdu.[4]

            Bir de şu husus vardır, Miletlerarası bir antlaşmasının imzalanmış olması, bugün olduğu gibi, o zamanlarda da metnin yürürlüğe girmesi için kâfi değildi. Metin imzalanır ve devletler kendi kanunlarının öngördüğü şekilde onaylandıktan sonra “teati ederler”, yani onay belgelerini karşılıklı olarak birbirlerine verirler. Ve anlaşma ancak bundan sonra yürürlüğe girerdi.

            Sevr’in 433. maddesinde, “Onay belgelerinin Türkiye ve üç müttefik devlet tarafından en kısa süre içinde Paris’e gönderip bir tutanak hazırlanmasından sonra yürürlüğe gireceği” yazılıydı. Türkiye ise bu anlaşmayı onaylamadı. Onay belgelerinin gönderilmesi ve teatisi diye bir şey söz konusu olmadı, dolayısıyla da Sevr, bizim açımızdan hiçbir şekilde resmiyet kazanmadı.

            Türkiye’de o günlerde yürülükte bulunan Kanun-i Esasi’nin, yani anayasanın değiştirilmiş yedinci maddesine göre, uluslararası antlaşmalar ancak Meclis’in tasdikinden ve hükümdarın onayından sonra geçerli olabiliyordu.  Ama Türkiye’de o dönemin parlamentosu olan Meclis-i Mebusan, Sevr’in dört ay öncesinden yani 1920’nin 11 Nisan’ından beri kapalıydı, meclis metni tasdik etmedi veya edemedi ve zamanın hükümdarı Sultan Vahideddin de antlaşmayı hiçbir zaman imzalamadı.

            O halde İstanbul Hükümeti Sevr’i niçin imzaladı? İstanbul’un elden gitmesi korkusundan ve basiretsizliğinden!... Sadaret, yani Başbakanlık koltuğunda Türk Tarihinin belki de en cahil, en alık ve en korkak isimlerinden birinin, Damat Ferid Paşa’nın oturuyor olması bu antlaşmanın hükümetçe kabulünün en etkili sebebi dir.

İkinci Bölümün Sonu.

[1] Şerif Paşa’nın Sultan Vahideddin’den Tuttuğu Şahsi Notlar, (1924-1925) den naklen Murat  Bardakçı, a.g.e., Sf; 165-168

[2] Sultan Vahideddin Han’ın Mekke Beyannamesi (1923)

[3] Sultan Vahideddin’in Damadı İ.Hakkı Bey’in Notlarından Naklen Murat Bardakçı, a.g.e., Sf; 168.

[4] İsmail Çolak, a.g.e., Sf; 52

 

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL