Ahmet Anapalı
Ahmet Anapalı
HABER7 YAZARI

Herkes Misak-ı Milli’den Bahsediyor. İyi Ama Nedir Bu Misak-ı Milli?

GİRİŞ 05.10.2017 GÜNCELLEME 06.10.2017 YAZARLAR

            Kuzey Irak’ta yapılan ve İsrail hariç dünyanın tanımadığı “yok” hükmünde gördüğü refefandum’dan sonra tüm çevrelerden şuna benzeyen bir takım itirazlar yükseldi;

            “…İyi ama Kerkük ve Musul bölgesi Misak-ı Milli’ye göre zaten bizim”

            İşin hoş ve güzel tarafı ise sıkı sıkıya ruhen bağlı olduğumuzu her defasında deklare ettğimizi bu “Misak-ı Milli” kavramı ne demektir ve bugün bize ne ifade etmeli?

            Misak-ı Milli, milli yemin, Ulusal And demektir. Osmanlı İmparatorluğu’nun resmi parlamentosu olan Meclis-i Mebusan’ın İngiliz ve Fransız askerleri tarafından 16 Mart 1920’de basılıp mebusların Malta’ya sürülmesine sebep olan Misak-ı Milli, hemen ardından tam metin olarak önce Erzurum Kongresi’nde, ardından da Sivas Kongresi’nde kabul edildi.

            Ardından, 1922’nin sonlarında İsviçre’nin Lozan kentine doğru trenle Bağımsız Türkiye’nin hakların savunmak için giden Lozan heyetinin elinde üç sayfalık bir A4 kağıdı vardı. O kağıtta Misak-ı Milli maddeleri yazılıydı ve bu maddeler, bizim kırmızı çizgimizdi.

            Peki, yazılışından ve kabul edilişinden şu kadar süre geçmesine rağmen halâ ağzımızdan düşmeyen bu Misak-ı Milli yani Milli ve Ulusal Yemin metninin maddeleri nelerdir? İsterseniz hadi gelin o maddeleri konuşalım;

Madde 1– Osmanlı Devleti’nin, özellikle Arap çoğunluğun oturduğu ve 30 Ekim 1918 tarihli ateşkesin imzalandığı sırada düşman ordularının işgali altında bulunan topraklarının geleceği, halkın özgürce açıklayacağı oylarına uygun olarak belirlenmelidir. Adı geçen ateşkes kapsamında din, ırk ve soyca bir olan, birbirine karşı saygı ve özveri duyguları ile dolu, geleneksel ve toplumsal hukukla, çevre koşullarına tümüyle saygılı olan Osmanlı İslâm çoğunluğunun bulunduğu toprakların tümü, gerçek ya da varsayım olarak hiçbir nedenle ayırım kabul etmez bir bütündür.  

            Yani Birinci madde diyor ki; Musul, Kerkük başta olmak üzere tüm Kuzey Irak bölgesi, o bölgede yaşayan yerel halkın oylaması dışında hiçbir şekilde ve hiçbir nam altında Osmanlı Coğrafyasından kopartılamaz.

            Madde 2– Genel oylamayla anavatana katılmış olan Elviye-i Selâse’de (Üç şehir, Kars, Ardahan ve Batum) halkın ilk özgür kaldığı zaman yeniden özgür oya başvurmasını kabul ederiz.  

            Madde 3– Türkiye barışına bağlılığın Batı Trakya’nın hukuksal durumunun saptanması da burada oturan halkın tam bir özgürlükle açıklayacakları oylarla belirlenmelidir.

Üçüncü madde çok açık bir biçimde Batı Trakya olarak adlandırılan ve içinde Türk nüfusunun çoğunluğu oluşturduğu bölge Türkiye’nin öz malıdır diyor.

Madde 4– İslâm halifeliğinin merkezi, yüce saltanatın başkenti ve Osmanlı hükümetinin merkezi olan İstanbul kentiyle Marmara Denizi’nin güvenliği, her türlü güvenlik bozucu tehlikeden uzak bulunmalıdır. Bu kural saklı tutulmak koşuluyla, Akdeniz ve Karadeniz Boğazları’nın ticaret ve ulaşıma açık tutulması hakkında ilgili devletlerin bizimle birlikte verecekleri karar geçerlidir.  

Madde 5– İtilaf Devletleri ile hasımları arasında ve kimi devletlerin katılımı ile kabul edilen azınlıklar hukuku ilkeleri, komşu ülkelerdeki Müslüman halkın da aynı hukuktan yararlanmaları koşuluyla tarafımızdan desteklenecek ve uygulanacaktır.

Madde 6 – Millî ve ekonomik gelişmenin gerçekleşebilmesi ve daha çağdaş düzenli bir yönetimin kurulmasında başarılı olabilmek için her devlet gibi bizim de, gelişmenin gereklerini yerine getirmede özgürlük ve tam bağımsızlığa ulaşmamız yaşam ve varolma temelimizdir. Bu nedenle, siyasî, adlî, malî gelişmemize engel olan kayıtlara karşıyız. Ortaya çıkacak borçlarımızın ödenme koşulları da bu ilkelere aykırı olmayacaktır.[1]

Altıncı maddeye göre dış borçlar da dahil olmak üzere tüm iktisadi yapımız, bunun yanı sıra siyasi ve adli mekanizmalarımız millî olacaktır.

Ama her birini madde madde işlerken göreceğiz ki, siyasi ve adlî mekanizmalarımızı Avrupa’dan örnek alarak şekillendirdik;

Medenî Kanunu; İsviçre’den,

Ceza Kanunu’nu; Roma halkını oluşturan Patrici’ler “efendiler” ile, Plep’ler “köylü ve asil olmayanlar” arasında ortaya çıkan problemleri gidermek için oluşturulan ve Antik Roma Hukukunun da temelini oluşturan “12 Levha Kanunu’nu kullanan İtalya’dan,

Borçlar Hukuku’nu; İsviçre’den

İcra ve İflas Kanunu’nu; yine İsviçre’den

Ticaret Kanunu’nu; Almanya ve İtalya’dan aldık. Ve bu Avrupa’dan devşirdiğimiz her kanunun önüne “Türk” ibaresi getirerek “Millî”leştirdiğimizi zannettik. Tıpkı bin senelik Latin Alfabesini Türk Alfabesi yaptığımız gibi…

Anlaşılan o ki bizim “namus” gibi gördüğümüz Misak-ı Milli belgesi yazıldıktan ve kabul edildikten seneler sonra yamalı bohça misali delik deşik edilmiş.

YORUMLAR 2
  • Ekrem 6 yıl önce Şikayet Et
    Misak-ı Milli 1. Cihan Harbini kaybeden tarafın "Benim şartlarım bunlardır. İşinize gelirse!" kabilinden tek taraflı bir beyannameden ibarettir. Bu şartlar pek tabii olarak kazanan tarafın işine gelmemiş hatta daha da kızdırmış ve bize bir imparatorluğu kaybettiren amillerden biri olmuştur. Misak-ı Milliyi anlamak için Mehmet Fatih Oruç'un "Millî Mücadelenin Manifestosu Misak-ı Millî" adlı makalesini okuyunuz.
    Cevapla
  • asım 6 yıl önce Şikayet Et
    misakı milli milli sınırlar demek kafkaslardan fasa, yemenden viyanaya, kadar olan alan demek buralar hala bizim biz buraları kaybetmedik. işgal edildi.
    Cevapla