Ahmet Anapalı
Ahmet Anapalı
HABER7 YAZARI

Türkiye Cumhuriyeti Devrim Tarihine Kısaca Bir Bakalım mı?

GİRİŞ 10.10.2017 GÜNCELLEME 11.10.2017 YAZARLAR

İnkılap; kelime manası ile var olan bir yapının aksayan, işlemeyen ve tıkanan taraflarını düzeltip çağın ve zamanın ihtiyaçlarına göre tekrar dizayn etme faaliyeti ve çabasıdır. Devrim ise; var olan bir yapının aksayan veya aksamayan kısımları gözden geçirilmeden o yapının tamamının değiştirilmesi ve elden çıkartılmasıdır. İşte bu inkılap-devrim paradoksu içinde dünya üzerinde gelişmiş ne kadar ülke mevcutsa hepsinde mutlaka inkılaplar, devrimler ve ilerleme hareketleri yaşanmıştır. Meselâ Almanya’da 1920’li yılların başında yaşanan Eğitim alanındaki o müthiş devrim veya İtalya’da yaşanan Ağır Sanayi İnkılâbı, Amerika’daki şehirleşme İnkılabı, Fransa’da yüzyılın başında meydana gelen sosyal yapıdaki değişme hareketleri bu sosyal inkılaba ya da devrime örnek gösterilebilir.

Dünyada bizim dışımızda bulunan bu ülkelerde böylesine mühim inkılaplar yaşanırken elbette Türkiye’de de inkılap adı altnda çok keskin ve sert devrimler yaşanıyordu. Hem de peş peşe. Ama ilginç olan nokta; biz devrim ya da inkılâp kavramına diğer ülke insanlarının yüklediği mana ile bakmadık hiçbir zaman. Çünkü Avrupa’da yaşanan ve sosyal hayatı müsbet manada etkileyen bu devrimlere karşılık bizde ise ilan edilen her devrim ardından sıkı bir emirler zincirini, uymayanlara ise sonu meçhul zindanlar yolunu açan kara bir kâbus misali üzerimize çöküyordu. İnsanlarımızın hayatlarını etkileyen bu devrimlerin ne olduğunu merak mı ediyorsunuz? O halde buyurun kısaca Türk devrim tarihimiz;

25 Kasım 1925: Kıyafet devrimi. “Şapka iktisası” kanunlaştı. Eskiden giyilen başlık türlerini bırakın giymeyi, hakkında yazı yazmak bile yasaklandı. Şapkanın dışında herhangi bir başlığı giymek şöyle dursun ima yolu ile övmek bile neticesi idam olan bir sürecin başlangıcıydı.

30 Kasım 1925: Tekke, Zaviye ve türbeler kapatıldı.

26 Aralık 1925: Takvim ve Saat devrimi yapıldı. Hicri ve Rumi takvim kullanmak her şekliyle yasaklanıp, yerine Roma İmparatoru Sezar’ın emri ile hazırlanan ve ardından Papa Gregorius’un düzenlediği dolayısıyla onun adına nispetle “Gregoryan takvimi” adı verilen Hıristiyan takvimine geçildi.

17 Şubat 1926: İsviçre Medenî Kanunu Türkçe’ye tercüme edilerek “Türk Medenî Kanunu” adı verildi.

1 Mart 1926: Antik Roma zamanında M.Ö. 451’de halkı sömürmekten başka bir iş bilmeyen Romalı asillerin oluşturduğu “Partici”lere karşı sömürülmeyi reddeden “Plep”lerin açtığı isyan bayrağı neticesinde bu iki grup arasında orta yolun bulunması için hazırlanan ve tarihi literatüre “12 Levha Kanunları” diye geçen kanunların 20. yüzyılın başlarında İtalyan Ceza Kanunu adıyla İtalya’da kullanılan şekli Türkçe’ye çevrilerek “Türk Ceza Kanunu” adı verildi.

Yine aynı tarihte yani 1 Mart 1926’da Türkiye’deki bütün orta dereceli okullardan din dersleri kaldırıldı.

28 Mayıs 1927: Binalar üzerindeki tarihî kitabe ve tuğraların kazınması hakkında kanun çıkarıldı. Dünyada görülmemiş bir tarihi eser katliamı başlatıldı. İstanbul Üniversitesi merkez binasının örtülmüş olan tuğrası buna mühim bir örnektir.

10 Nisan 1928: Lâiklik kabul edildi. Anayasadan “Devletin dini, din-i İslâm’dır” ibaresi kaldırıldı. Milletvekili yeminlerinde “vallahi” yerine, “Namusum üzerine” lafı getirildi.

24 Mayıs 1928: Rakam devrimi yapıldı.

3 Ekim1928: Harf devrimi yapıldı. Dünyada ilk defa bir milletin yazısı değiştirilerek, okuma yazma oranı bir gecede “sıfıra” indirildi. İslâm harfleri atılıp Lâtin harfleri alındı.

1 Ocak 1929: Arapça harflerle dilekçe ve kitap yazılması yasaklandı.

1 Nisan 1931: Ölçü ve tartı devrimi yapıldı. Bin yıl boyunca kullanılan ölçüler

atılıp, yerine Avrupa’da kullanılan ölçü ve tartı birimleri getirildi.

Bu devrimler, iktidarı ele geçiren zümrenin, toplumun devlet eliyle yeniden şekillendirme projesinin bir ürünüydü. İktidar, halkın geçmişiyle olan tüm bağlarını koparıp yepyeni bir sayfa açmak istiyordu. Ancak bu sayede halk nezdinde meşruiyet kazanacağını düşünüyordu. Avrupa karşısında “yenilmişlik psikolojisi”, devrimleri uygulayan kadronun bilinçaltını motive eden en etkin unsurdu. Bu unsur, söz konusu kadronun kendine ait tüm değerlerden nefret etmesine yol açtı. Buna batıya ait değerlere hayranlığı da eklemek gerek.

İşte devrimler, bu psikolojik arka planla yapıldılar.

 

YORUMLAR 3
  • h.o 6 yıl önce Şikayet Et
    dört dörtlük bir yazı
    Cevapla
  • ottoman 6 yıl önce Şikayet Et
    hadi gel dönemın basındakı zat-ı sev !
    Cevapla