Ahmet Anapalı
Ahmet Anapalı
HABER7 YAZARI

Saltanat Kaldırılırken TBMM Kürsüsünden Yapılan Tehditler. “1”

GİRİŞ 31.10.2017 GÜNCELLEME 01.11.2017 YAZARLAR

Saltanat Kaldırılırken TBMM Kürsüsünden Yapılan Tehditler. “1”

 

Millî Mücadele’yi en başından beri destekleyen, besleyen hatta 2. İnönü Zaferi’nden sonra Anadolu’daki gazilere ulaştırmak üzere açılan yardım kampanyalarına hanedanın bütün üyeleri ile birlikte bir numaralı bağışçı sıfatıyla katılan, büyük zafer neticesinde Dolmabahçe Sarayı’nda kıldığı şükür namazına ve indirilen hatimlere rağmen Sultan Mehmed Vahideddin Han, değişen sosyal şartlar itibariyle Ankara’daki TBMM’de 1922’nin sonundan itibaren artık tüm kötülüklerin müsebbibi olarak görülüyor ve tahtında hatta memlekette bir dakika bile kalmaması noktasında konuşmalar yapılıyordu. 

Sultan Vahideddin Han’ın son Başkatibi Rıfat Bey, hükümdarın büyük zaferden sonra Anadolu’yu tebrike hazırlandığını ama tebrik telgrafının bir türlü çekilemediğini anlatır. Büyük zaferden sonra çekilmesi planlanıp bir türlü çekilemeyen kutlama telgrafını isterseniz o günün başkatibi Rıfat Bey’in hatıralarında bu durumdan bahsederken o gecenin karmaşasından ve telgrafın çekilmesi için birkaç gün beklenip Ankara TBMM’nin bu mutluluğu sindirmesini beklediklerini açıklar ve şöyle söyler;

“Son Mevlid Kandili gecesiydi. Padişahın Çit Köşkü’ndeki odasından hemen gelmemi istediğini söylediler. Yanlarında eski Başkatip Ali Fuat Bey’in (Türkgeldi) bulunduğunu öğrendim. Hemen Çit Köşkü’ne gittim. Elinde bir kâğıt olduğu halde her zamanki yerinde oturuyor ve karşısında Ali Fuat Bey bulunuyordu. Oda kapısından henüz içeriye girdim ki, Padişah; Gel gel sen de şu sandalyeye otur. Al şu kağıdı bir de sen oku, ne dersin? diye elindeki kağıdı  verdi. Bu kağıt Ali Fuat Bey tarafından kaleme alınmış ve ilk paragrafında ordunun kazanmış olduğu zaferden dolayı memnunluğunu, ikinci paragrafında ise Anadolu ile İstanbul arasındaki ayrılığın bir düzeltme suretine bağlanması hakkında bazı temennileri ihtiva ediyordu. Ben de fikrimi söyleyip Büyük Taarruz’da kazanılan zaferin şerefine verilen mevlide gittim. ”[1]

Kutlama telgrafının çekileceği esnada Ankara’daki mecliste bazı milletvekillerinin padişah ve İstanbul hakkındaki ileri geri konuşmaları saraya kadar gelmiş, bu gelişme üzerine telgrafın çekilmesi için meclis başkanlığının bu gelişmeler karşısındaki tavrı ve tepkisi beklenmiştir.

TBMM’de çok şiddetli  tartışmalar yaşanıyordu. Önceleri  Saltanat Ve Hilâfet mutlaka Sultan Vahideddin’e aittir fikrini savunan Meclis üyeleri, bir süre sonra, Saltanat ve Hilâfet’in mutlaka olması gerektiği ama Vahideddin Han’dan bu sıfatların alınmasının şart olduğunu sesli bir biçimde ifade etmeye başladılar. Aynı meclis üyeleri, 1922’nin son çeyreğinde ise Hilâfet ve Saltanat’ın birbirinden mutlaka ayrılması, Hilâfetin devam etmesi ve Saltanat’ın kaldırılması gerektiğine doğru dönmeye başladı. Bu noktada başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere diğer milletvekilleri çok sert ve Saltanat’ın aleyhinde konuşmalar yapmaya başladı. 

1 Kasım 1922 günü, Saltanat’ın Kaldırılması’na binaen toplanan meclis genel kuruluna vekiller tarafından değişik metinler sunuldu. Görüşülen kanun maddesine muhalefet eden bir grup mebus, “Saltanatla hilafetin birbirinden ayrılmasının İslâm Fıkhı açısından da mümkün olmayacağını” söylemeleri üzerine iki grup arasında çok ciddi tartışmalar çıktı. Gittikçe artan tansiyon sinirleri de bir hayli gerdi. Hadiseleri dikkatle takip eden Meclis Reisi Mustafa Kemal Paşa, yüksek gerilimli anların yaşandığı bir anda sıranın üzerine çıkarak şu meşhur konuşmasını yaptı;  

“…Hakimiyet ve Saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye ilim icabıdır diye

verilmez. Hakimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk milletinin hakimiyet ve saltanatına el koymuşlar, bu tasallutlarını altı asırdan beri devam ettirmişlerdi. Şimdi de Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini bildirerek hakimiyet ve saltanatını isyan ederek kendi eline fiilen almış bulunuyor. Mevzubahis olan millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız meselesi değildir. Mesele, zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, derhal olacaktır. Şu an burada toplananlar, meclis ve herkes meseleyi normal görürse, bence uygun olur. Aksi takdirde yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.”

Paşa’nın bu konuşmasından sonra muhalif sesler sustu ya da susmak zorunda kaldı. konu hakkında verilen önergeler birleştirildi ve son şekil, genel kurulda “Allah Kahretsin” sedalarıyla, “taçlı hain”, “Vehimeddin” gibi benzetmelerin bol kullanıldığı konuşmalardan sonra kabul edildi.    Millet Meclisi’nde kabul edilen bu kanundan sonra Vahideddin Han’ın üzerinden Sultan’lık sıfatı alınmış, fakat Halife’lik sıfatı halâ üzerinde durmaktaydı.

Birinci Bölümün Sonu.

 

Saltanat kaldırıldıktan sonra yurt dışına sürülen son Osmanlı Padişahı Sultan Mehmed Vahideddin Han

 

İşte Saltanatın Kaldırılması 1 Kasım 1922’de panosunda Şûrâ suresinin 38. ayeti yazan ve meali “Onlar İşlerini istişare ile yürütürler”, anlamına gelen (Ve emruhum şûrâ beynehüm) ilahi kelamı olan bir mecliste alındı.

Başlangıçta duvarında ayet yazan meclis ilerleyen yıllarda bu hale geldi

 Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda yapılan bu karikatürde eskiye dair ne varsa her şeyi kesmek ve ortadan kaldırmak  ana gaye olarak gösterilmektedir.

[1] Münevver Ayaşlı, İşittiklerim Gördüklerim bildiklerim, Sf;231, İstanbul 1990 

 

YORUMLAR 5
  • Rıdvan 3 yıl önce Şikayet Et
    Tarihi olayları çarpıtarak vermek tarihe ihanettir.
    Cevapla
  • Yordum 6 yıl önce Şikayet Et
    Yani övündüğümüz meclis koskoca bir imparatorluğu yıkmış bir meclis olmuyor mu? İnönü zaferi kurtuluş savaşı, Sakarya muharebesinde kullanılan silahlar, yıkılan Osmanlı Devleti'nin silahlarını gene Osmanlı devletine karşı kullanan paralel bir devlet olmuyor mu,
    Cevapla
  • ali 6 yıl önce Şikayet Et
    Bu gerçekler birilerine çok ağır gelir hocam ama güneş balçıkla sıvanmaz,
    Cevapla
  • Ali Çakar 6 yıl önce Şikayet Et
    Bu gerçekleri daha ne kadar gizleyecekler merak ediyorum....
    Cevapla