Ahmet Anapalı
Ahmet Anapalı
HABER7 YAZARI

Saltanat Kaldırılırken TBMM Kürsüsünden Yapılan Tehditler. “2”

GİRİŞ 02.11.2017 GÜNCELLEME 03.11.2017 YAZARLAR

1 Kasım 1922’de TBMM’de yapılan Saltanatın Kaldırılmasına dair yapılan görüşmelerden sonra saltanat ve padişahlık artık tarih olmuştu. Bu durum, tahtı ayaklarının altından çekilen Sultan’a, İstanbul’da Büyük Millet Meclisi’nin ve Hükümetini temsil eden Refet Bele Paşa, tarafından bildirildi. Refet Paşa, 2 Kasım günü sabahı Saray’a gelir ve saat onbir’de huzura kabul edilmesini ister. Sultan, meclisin aldığı karardan haberdardır fakat kendisine henüz resmî bir tebligat yapılmamıştı. Yıldız Sarayı’nda o gün, fevkalâde bir telaş hakimdir. Vahideddin Han’ın daha sonra anlatacağı gibi; “Henüz Boğaz’da namlularını Yıldız’a çevirmiş olan işgalci zırhlılar vardır. Fakat ilk kez Anadolu’nun galip temsilcisi Saray’a gelecektir. Hukukî açıdan bu işgalin de nihayet bulduğunun en mühim göstergesidir.” 

Vahideddin Han, mektepten Saltanat’a ve Hilâfete bağlılık yeminleri ederek mezun olan ve orduya katılan Refet Paşa’dan ettiği yemine sadakat beklemektedir, fakat bu beyhude bir bekleyiştir. Zira Sultan’ın bileti 1 Kasım  günü bir daha geriye dönülemeyecek bir biçimde kesilmiştir. Refet Paşa, ise sadece bir elçidir ve tebliği için oradadır. Ankara’dan kesin emir almıştır. Vahideddin’e “Sultan, Hükümdar veya Hakan” gibi devlet başkanlarına yapılan bir hitap tarzı ile hitap etmemesi bildirilmiştir. 

            Refet Paşa, Saray’da o gün hayatı boyunca hiçbir an eşine benzerine karşılaşamayacağı bir saygı ve ihtimam ile karşılaşır. Başmabeynci ve Başkâtip kendisini kapıda karşılar. Diğer saray çalışanları ise kapıdan itibaren merdivenlerde ve içeride karşılıklı olarak sıraya dizilirler. Avrupaî bir giyim tarzı ile giyinen ve biraz da havalı bu Ankara Hükümetinin temsilcisi Refet Paşa, acaba bu durum karşısında ne düşünmüştür?... Refet Paşa, sıkıntılıdır. Daha sonraki senelerde kaleme aldığı hatırlarında bu hadise için şöyle söyler; 

            “…Yapmakla görevli olduğum husus, güç ve ağırdı. Biz saltanata ve hilâfete bağlı kalacağımıza yemin etmiştik. Anadolu mücadelesi sırasında da saltanatı ve hilâfeti düşman boyunduruğundan kurtaracağımızı söylüyorduk. Ama Mustafa Kemal Paşa’nın da talimatı açık ve kesindi. Vahideddin’e sadece Halife Hazretleri diyerek hitap edecektim.” [1]

            Seneler sonra bu samimi düşüncelerini itiraf eden Paşa, o gün Sultan’la karşılaştığı an  hiçde saygı çerçevesinde davranmadı. Zira Paşa, Ankara dönüşünde bu karşılaşma için şöyle diyecektir; 

            “…Padişah’ın önünde ayak ayak üstüne attım ve koltuğa o kadar yaslandım ki nerede ise ayakkabım burnuna değecekti… Sultan Vahideddin, Refet Paşa’yı Yıldız Sarayı’nın ikinci katındaki kabul odasında seneler evvel memleketin kurtuluşu için planlar yaptığıdönemlerde, Kâzım Karabekir Paşa’yı, Mareşal Fevzi Çakmak Paşa’yı ve Mustafa Kemal Paşa’yı karşıladığı psikoloji ile karşıladı. Zira Sultan mevcut durumu halâ kabul etmek istemiyordu. Bu durumu halâ karşılıklı paslaşmalarla atılan hamleler gibi görüyordu. 

            Büyük bir saygı ile karşılanan ve en üst düzeyde itibar gören Refet Paşa, Sultan’ın odasında Vahideddin Han’a hitaben sözüne “Sultanım” yerine “Halife Hazretleri” diye başlayınca bozulan ve fena halde sinirlenen Sultan Vahideddin, mülakatı daha başlamadan bitirmiş ve Saltanatsız bir hilâfetin olamayacağını izah ettikten sonra; 

            “…Saltanatsız bir Hilâfeti hanedanımızın en aciz bir ferdinin bile kabul etmeyeceğine emin olabilirsiniz Paşa!” deyip konuşmasını bitirmiştir. Refet Paşa ise seneler sonra dostlarına; “O gün sultanı İstanbul’dan ayrılması için ikna etmeye çalıştığını, bu gidişin sürekli değil geçici olacağını ve bir müddet sonra ortalık yatışınca

tekrar döneceği noktasında telkinde bulunduğunu”[2] söylemişti

            Zira bu sayede, ülkede çift başlılık ortadan kalkacak, hiçbir meselede ikilik oluşmayacak ve rejim bunalımı yaşanmayacaktı. Mustafa Kemal Paşa, Refet Bele’ye, kendisi için şartların bir hayli zorlaştığını gören Sultan Vahideddin’in memleketten kaçması halinde müdahele etmemesi ve bu gidişe mani olmaması noktasında emirler de vermişti. Böylelikle hem tahtı elinden alınan bir Sultan’dan kurtulacaklar, hem kendisini firarî duruma düşürecek, hem de istediği sonuca varacaktı[3]

            Herşeye rağmen Sultan, Hilâfet ve Saltanat’ın birbirinden ayrılması ve Saltanat’ın kaldırılmasından sonra ortaya çıkan fiilî durumu asla tanımamış ve İslamî doktrine bağlı kalarak Saltanatsız Hilâfetin olamayacağı görüşünde ısrar etmiştir. Şer’i hukuka göre saltanat gücü olmayan bir hilafetin ancak göstermelik olacağını ve hiçbir dinî kaynakta böyle bir sembolik hilâfete olur veren bir hükmün bulunmadığını[4], dolayısıyla böylesine akla ve dine aykırı olan Saltanat’sız bir Hilâfet’i hanedanın en aciz üyesinin bile kabul etmeyeceğini savuna dursun, memleketi terk ettiğinin ertesi günü TBMM. de yapılan oylama neticesinde amcasının oğlu ve Veliahd Abdülmecid efendi, böyle bir Hilâfet’i seve seve kabul etti.[5]

 

            Son.

Bu karikatürde de son halife Abdülmecid Efendi’yi topla dışarıya atılırken göstermektedir.

 

Sultan Vahideddin Han’a saltanatsız bir halifelik önerildiğinde bunun dinen caiz olmadığını. Saltanatsız halifelik makamının olamayacağını ifade eder ve der ki böyle bir halifeliği hanedanımdan en aciz insan bile kabul etmez. Sultan Vahideddin Han’ın bu sözleri söylemesinden 10 gün sonra Amcasının oğlu Veliaht Abdülmecid Efendi meclis tarafından kendisine verilen Saltanatsız halifeliği kabul eder ve son halife olur. Fakat kendisi de 3 Mart 1924’de yerine geçtiği Sultan Vahideddin Han gibi yurt dışına sürülür.

Sultanın huzurunda bacak bacak üstüne attığını ve ayakkabının ucunun sultanın burnuna değecek kadar yakın olduğunu kendi hatıralarında ifade eden ve Vahideddin Han’ a ülkeyi terk et yoksa iç savaş çıkacak. Memleketini seviyorsan git sonra ortalık yatıştığında geri dönersin diyen Refet Bele

 

Saltanatın kaldırıldığı ve Sultan Vahideddin Han’ın yurt dışına sürüldüğü günlerde meclis başkanı Mustafa Kemal Paşa

 

[1] Ahmet Anapalı, Kurtuluşun Faturasını Ödeyen Adam, s.328

[2] Metin Ayışığı, Son Osmanlı Hükümeti İle Ankara Hükümeti Arasındaki Münasebetler

[3] Ekim 1920-4 Kasım 1922),Toplumsal Tarih, Haziran-Temmuz, 1994.

[4] Mehmet Akif Tural, Saltanatın Otopsisi veya Milli Hakimiyet Yolunda Çekilen Çileler, Atatürk Kitaplığı, s.11

[5] Münevver Ayaşlı, İşittiklerim Gördüklerim bildiklerim, Sf;231, İstanbul 1990 

 

YORUMLAR 3
  • emin abdulhamid 6 yıl önce Şikayet Et
    Cumhuriyet ilan edildikten sonra 3 Kasım 1923’te İngiliz New Statesman dergisi olayı ve MÜJDEYİ şu ifadelerle veriyordu; “Peygamber’in halefinin(Halife) artık İstanbul’da oturmaktan ve başparmağını boş yere oynatmaktan başka yapacak hiç bir şeyi yoktur” New Statesman, 3 Kasım 1923
    Cevapla
  • zzzzz 6 yıl önce Şikayet Et
    siz bide 1950 ye kadar kimlerin nasıl cumhurbaşkanı olduğunu açıklasanız.
    Cevapla