Ahmet Anapalı
Ahmet Anapalı
HABER7 YAZARI

Bu Arada “Afrin”, Misak-ı Milli’nin Neresindedir?

GİRİŞ 08.02.2018 GÜNCELLEME 09.02.2018 YAZARLAR

Üç haftadır, herkese ve her şeye rağmen büyük devlet olmanın gereği, kelimenin tam karşılığı ile cihana posta koyarak terörün merkezlerinden biri olan “Afrin” merkezine doğru ilerliyoruz. 

Malumunuz, günümüzden yüz sene evvel milli namusumuz olan ve Lozan Konferansı’nda “hoyratça” harcanan MİSAK-I MİLLİ diye bir kavram var. hani şu memleket sınırlarımızı belirleyen.

 

 

Peki, şu Afrin, acaba bozuk para gibi harcadığımız MİSAK-I MİLLİ’nin neresinde? Ve en önemlisi, Misak-ı Milli neyi kapsar? Bu sorunun cevabına bir bakalım mı?

Misak-ı Millî, Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlık yaptığı Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde, ülkenin bütünlüğü ve Millî bağımsızlığı konusunda alınan kararlar doğrultusunda hazırlanan ve 28 Ocak 1920’de, son Osmanlı Meclis-i Mebusan’ınca da aynen kabul edilen, Ahd-ı Mil1î’nin (milli yemin) belgesidir.

I.Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu, dayatılan Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzaladıktan  sonra, emperyalist devletler, ülkeyi işgal etmeye başladı. Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde memleket çapında dile getirilen ulusal bağımsızlık isteği, yabancı bir devletin koruyuculuğunu ya da manda statüsünü dışlayan ve yabancılara tanınan ayrıcalıkları kaldırmayı hedefleyen bir çabaydı.

Bu çaba, Osmanlılık, İslâm Birliği, Turancılık siyasetleriyle birlikte önemli ölçüde Wilson öğretisini de reddediyordu. Sivas Kongresi’nde seçilen Mustafa Kemal başkanlığındaki Heyet-i Temsiliye’nin Osmanlı hükümeti temsilcileriyle yaptığı görüşmelerde, Meclis-i Mebusan’ın yeniden toplanması kabul ettirildi.

Seçimler sonucu oluşan meclisteki 175 milletvekilinden 116’sı ulusal kurtuluş hareketi yanlısıydı ve meclis çalışmaları için İstanbul’a gelmeden önce Ankara’ya yerleşmiş olan Heyeti Temsiliye adına Mustafa Kemal ile görüştüler. Mustafa Kemal bu görüşmede milletvekillerine, Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde benimsenen ilkeleri anlattı ve Misak-ı Millî’yi oluşturacak olan taslakları verdi.

Meclisin en önemli çalışması, 28 Ocak 1920’de Misak-ı Millî’yi kabul etmesi oldu. Atatürk Misak-ı Millî’yi, “milletin tam bağımsızlığını sağlayıp ülkenin bütünlüğünü kapsayan ve bunları bozabilecek tüm engelleri ortadan kaldıran bir yemin” olarak tanımlar. Misak-ı Millî’nin meclis tarafından kabulü, Müttefikler’in hoşnutsuzluğunu arttırdı. Bu gelişmeye Anadolu’da çetecilerin artan direnişi de eklenince, İstanbul’a giren işgal kuvvetleri Meclis-i Mebusan’ı dağıttı.

İstanbul’dan kaçabilen Meclis üyeleri ile Anadolu’da yeniden seçilen üyeler, Ankara’da T.B.M.M.’ni oluşturdular. T.B.M.M, Misak-ı Millî’ye bağlılık yemini etti ve Türkiye’nin bağımsız ve Misak-ı Millî ile belirlenen sınırlar içinde bir bütün olduğunu açıkladı. Peki vatanın sınırlarını belirleyen Misak-ı Millî’nin maddeleri nedir?

Misak-ı Millî’nin (Milli Yemin) Maddeleri

Anadolu insanının kabul ettiği ve Osmanlı İmparatorluğu’nun resmî meclisi olan Meclis-i Mebusan’ınından da aynen kabul edilen, Misak-ı Millî, kabul edildiği andan itibaren Avrupa emperyalizmini derinden sarstı ve rahatsız etti. Peki, işgal güçlerini besmele görmüş şeytan gibi rahatsız eden bu milli yemin metni, hangi maddelerden oluşuyordu bakalım;

            Madde 1– Osmanlı Devleti’nin, özellikle Arap çoğunluğun oturduğu ve 30 Ekim 1918 tarihli ateşkesin imzalandığı sırada düşman ordularının işgali altında bulunan topraklarının geleceği, halkın özgürce açıklayacağı oylarına uygun olarak belirlenmelidir. Adı geçen ateşkes kapsamında din, ırk ve soyca bir olan, birbirine karşı saygı ve özveri duyguları ile dolu, geleneksel ve toplumsal hukukla, çevre koşullarına tümüyle saygılı olan Osmanlı İslâm çoğunluğunun bulunduğu toprakların tümü, gerçek ya da varsayım olarak hiçbir nedenle ayırım kabul etmez bir bütündür.  

            Birinci madde diyor ki; Musul, Kerkük başta olmak üzere tüm Kuzey Irak bölgesi, o bölgede yaşayan yerel halkın oylaması dışında hiçbir şekilde ve hiçbir nam altında Osmanlı Coğrafyasından kopartılamaz.

            Ama Lozan’da bu bölge tamamen Türkiye’den kopartıldı ve İngiliz hakimiyetine bırakıldı.

            Madde 2– Genel oylamayla anavatana katılmış olan Elviye-i Selâse’de (Üç şehir, Kars, Ardahan ve Batum) halkın ilk özgür kaldığı zaman yeniden özgür oya başvurmasını kabul ederiz. İkinci maddeye göre ise; Batum, bir Osmanlı toprağıdır ve bu hakikati ancak halkının Osmanlı’dan ayrılmak için yapacağı bir oylama değiştirebilir.

Ama Batum, 1921’de imzalanan Kars ve Moskova Antlaşmaları ile Gürcistan hakimiyetine terk edildi. Lozan ise bu fiili durumu aynen kabul etti.

            Madde 3– Türkiye barışına bağlılığın Batı Trakya’nın hukuksal durumunun saptanması da burada oturan halkın tam bir özgürlükle açıklayacakları oylarla belirlenmelidir.

Üçüncü madde çok açık bir biçimde Batı Trakya olarak adlandırılan ve içinde Türk nüfusunun çoğunluğu oluşturduğu bölgenin ortak adıdır.

Ama Lozan’da Batı Trakya diye adlandırılan tam yedi şehir, nüfus yoğunluğu Türklerde olmasına rağmen savaşın her cephesinde rezil ettiğimiz, her defasında topraklara serdiğimiz ve en nihayet 9 Eylül’de denize döktüğümüz, kaçarak canını zor kurtaran savaş mağlubu ama masa galibi Yunanistan’a bırakıldı.

Madde 4– İslâm halifeliğinin merkezi, yüce saltanatın başkenti ve Osmanlı hükümetinin merkezi olan İstanbul kentiyle Marmara Denizi’nin güvenliği, her türlü güvenlik bozucu tehlikeden uzak bulunmalıdır. Bu kural saklı tutulmak koşuluyla, Akdeniz ve Karadeniz Boğazları’nın ticaret ve ulaşıma açık tutulması hakkında ilgili devletlerin bizimle birlikte verecekleri karar geçerlidir.  

Dördüncü maddeye göre ise Lozan’da ortak kullanıma açılan ve uluslar arası bir komisyonun kontrolüne bırakılan “Boğazlar”, başka ülkelerin değil, sadece Türkiye’nindir.

Ama bu maddeye rağmen Çanakkale ve İstanbul Boğazları 1923’ten 1936’ya, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne kadar bizim değildi. Bizim de üyesi olduğumuz uluslar arası bir komisyonundu ve biz tam onüç sene, kendi ülkemizin sınırlarında bulunan bu boğazlardan İngilizlerin izni ve onayı olmaksızın gemi geçiremedik.

Madde 5– İtilaf Devletleri ile hasımları arasında ve kimi devletlerin katılımı ile kabul edilen azınlıklar hukuku ilkeleri, komşu ülkelerdeki Müslüman halkın da aynı hukuktan yararlanmaları koşuluyla tarafımızdan desteklenecek ve uygulanacaktır.

Beşinci maddeye göre, Türkiye’de yaşayan ve azınlık olarak kabul edilen unsurlar da, Türkiye dışında yaşayan Türkler de vatandaşı oldukları ülkelerde herhangi bir ayrıma tabi tutulmaksızın eşit haklarla yaşayacaklardır.

Ama biz, kendi topraklarımızda yaşayan azınlıklara, kendimize hangi hakları tanıdıysak onlara da o hakları verdik, fakat daha düne kadar Batı Trakya’da yaşayan Türklerin, “Biz Türküz” deme hakları bile yoktu.

Madde 6 – Millî ve ekonomik gelişmenin gerçekleşebilmesi ve daha çağdaş düzenli bir yönetimin kurulmasında başarılı olabilmek için her devlet gibi bizim de, gelişmenin gereklerini yerine getirmede özgürlük ve tam bağımsızlığa ulaşmamız yaşam ve varolma temelimizdir. Bu nedenle, siyasî, adlî, malî gelişmemize engel olan kayıtlara karşıyız. Ortaya çıkacak borçlarımızın ödenme koşulları da bu ilkelere aykırı olmayacaktır.[1]

Altıncı maddeye göre dış borçlar da dahil olmak üzere tüm iktisadi yapımız, bunun yanı sıra siyasi ve adli mekanizmalarımız millî olacaktır. Dendi ama maalesef o da olmadı.

 

 

 

[1] http://www.bilgininadresi.net/Madde/40721/Misak-%C4%B1-Milli.

YORUMLAR 1
  • furkan 6 yıl önce Şikayet Et
    anlaşılan o ki; yüce milletimizin alın teriyle inancıyla canını feda ederek her türlü yokluğa karşı mücadele ede ede her cephede kazandığını, söz de kahramanlarla masada kumar oynar gibi kaybettirilen elden çıkarılan, kafire peşkeş çekilen vatan topraklarına... yazık çok yazık olmuş... indallah bunların mümessilleri ve işbirlikçileri bunun hesabını ve hak ettikleri cezayı ilahi adaletde göreceklerdir.
    Cevapla